19 Aralık ve ölüm orucu kahramanlarının aziz anısına; ÇETİR – Resul Kocatürk

19 Aralık Katliamı’nın üzerinden 22 yıl geçti. O gün cezaevlerine yapılan operasyonlarda 30 devrimci katledildi ve yüzlercesi de ağır şekilde yaralandı. Katliamın tanıklarından ve mağdurlarından, ölüm orucu direnişçisi ve hasta mahpus olan dergimiz yazarı Resul Kocatürk’ün kaleme aldığı yazıyı siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.


Yeşilin ve mavinin muhteşem bir dansa durduğu Karadeniz’in şirin bir yöresinde adına Çetir denilen bir ağaç türü vardır. Çetir; öyle bir ağaç ki büyük ölüm orucu direnişimizin kahramanlaşarak ölümsüzleşen ve insanlık tarihinin ‘beşinci mevsimi’ni yaratanlarla özdeşleşiyor, isyana duran benliğimde…

Beş-altı metre boyları, bacak kalınlığında gövdeleri ve göğü avuçlarcasına uzanan narin dallarıyla hep birlikte komün olarak sarmaş-dolaş yaşarlar. Mevsimler boyunca kuş cıvıltıları eksik olmaz sık dalları ve uzun ince yeşil yaprakları arasında. Anne şefkati ile sararak Yazın yakıcı sıcağından, kışın buza kesen soğuğundan korur koynuna sığınan her canlıyı!

Her ne kadar gövdeleri ve dalları küçük bir fiskeyle kırılıp incinecekmiş gibi görünse de bana mısın demez, kafa tutar fırtınalara ve kasırgalara… Özünde taşır direnç öz suyunu. Bükülüp esnese, devrilip yıkılsa da toprağından söküp atamaz hiçbir güç onu! Dirençli, yiğit ve boyun eğmeyen insanlara boşuna “Çetir gibi maşallah!” demez yöre insanı. Dostuna da düşmanına da kabul ettirmiştir tüm meziyetlerini, çelik gibi sert ve esnek güzelliğini. Boylu poslu, koca koca ağaçların yanında pek de fiyakalı sayılmaz hani! İçindedir, özündedir çünkü onun gerçek güzelliği. Her daim insanların yaşamlarını kolaylaştırmaya amade olsa da korunup gözetilmezler hemcinsleri gibi. Kimse dibine bir avuç gübre, bir tas su dökmez daha bir gürleşsin, yeşillensin diye. Gerçi böyle bir istemi de beklentisi de olmaz, doğadır ve doğal olandır onun her şeyi. Bir avuç toprak tüm yaşam damarlarıyla tutunarak güzellikleri sarıp sarmalamak için yeter de artar ona…

Bıraksalar doğallığına o da serpilip yaşar hemcinsleri gibi ama bırakmazlar üç beş seneden fazla yaşayıp baş versin enginlere… Kah bir balta da kendi gövdesini köklerinden ayıracak sap, kah bir çocuğun elinde çelik çomak oynadığı değnek, bir ihtiyarın elinde bastondur.

Göze batacak denli büyüyüp serpildiğinde sert ama bir o kadar da narin gencecik gövdesini köklerinden ayırmak için, sapı kendinden olan‘soysuz’ bir baltanın birkaç darbesi yeter! Yeter yetmesine ya, bilmezler ki onun adı Çetir’dir. On yıllarca yaşasa da boylu-poslu, endamlı-çalımlı çam ağaçları, köklerinden koparıldığı anda biter yaşamları! Oysa öyle midir Çetir’in doğası!? Kökleri öylesine sarmıştır ki toprağı, zalim bir el ayırsa da köklerinden gövdesini; köklerindedir onun yaşam öz suyu, boş kalmaz düşen gövdesinin yeri! Onlarca filiz boy verir zalime, zalimliklere meydan okurcasına; yeni yeni…

Yakmakla yıkmakla bitirilmez Çetir’in sevdayla coşkuyla tutunduğu yaşam sevinci. “Yaşama uğruna ölecek denli” sevdayla bağlı ölümsüz serüvenciler gibidir, tutkuları…

İnsan soyunun soysuzlaşan zalimleri, bahar gülüşleriyle özgür yarınlara yürüyenlerden onlarcamızı vurdular, kırdılar, zulümler kusarak katlettiler; ne çare!.. Yüzlercesi de düşse toprağa binlercesi boy verecektir Çetirler misali; filiz filiz…

Keza onlarca, yüzlerce yıl da yaşasa gün gelir ölür gider çam ağaçları! Gencecik bedenleriyle kesilip yıkılsa da Çetirler daha bir inatla çoğalarak hep yaşarlar, yaşıyorlar ve yaşayacaklar…