Bir asır önce, bu ay, (Eylül-çn.) yeni Sovyet hükümeti Asya’nın dört bir yanından sömürgecilik karşıtı devrimcileri Bakü’deki bir toplantıya davet etti. Bakü Kongresi, Avrupa’nın sömürgeci egemenliğine karşı mücadelede ve Küresel Güney’in yükselişinde bir dönüm noktası olduğunu kanıtladı.
Yüz yıl önce bu ay, Azerbaycan Bakü’de, eşi benzeri görülmemiş bir sömürge karşıtı eylemciler kongresi, sömürgelerin özgürlüğü için küresel bir mücadelenin zuhur edişini duyurdu. Çoğunluğu Asyalı ve Müslüman olan otuz yedi halktan oluşan yaklaşık 2.050 katılımcı, Eylül 1920’de Doğu halklarının kurtuluşu için “kutsal savaş” çağrısını kabul etti.
Bugün bile, çoğu sömürgenin en azından biçimsel bağımsızlığa ulaşmasından onlarca yıl sonra, Bakü’nün çağrısı, ırkçılığa ve beyaz üstünlüğüne karşı artan mücadelelerle sarsılan bir dünyada yankılanıyor.
Doğu’nun çağrısı
Bakü Kongresi, kuruluşundan bir yıl sonra Komünist Enternasyonal ya da Komintern tarafından, tam da Avrupa’daki siyasi denge Komintern’in destekçileri aleyhine değişmeye başlarken toplandı. Tarihçi E. H. Carr’ın deyimiyle, Bakü olayı, “Batı’nın dengesini düzeltmek için Doğu’nun çağrısı” anlamına geliyordu. Ve sahiden, geçen yüzyılda komünizmin en kalıcı tarihsel etkisi, sömürge karşıtı kurtuluş hareketlerine sağladığı itici güçtür.
1889’da kurulan İkinci/Sosyalist Enternasyonal, bu alanda çok az başarıya ulaşabildi. Doğru, ilkesel olarak sömürgeciliğe karşı çıktı ama bu kınama oybirliği ile yapılmış değildi. 1907 kongresinde bu tutum 127’ye 108 oyla zar zor bir şekilde sürdürüldü. Üstelik o zamanlar, sosyalist hareketin öncelik olarak Avrupa’yı esas alan birçok lideri, sömürgeleri özgürleştirme hedefini, ancak daha sonraları gelecekteki bir sosyalist hükümet tarafından hayata geçirilecek bir zorunluluk olarak görüyordu.
Tüm bunlar olurken, I. Emperyal Paylaşım Savaşı sırasında, Avrupa’nın önde gelen sosyalist partilerinin çoğu, kendi kapitalist hükümetlerinin savaş teşebbüslerini desteklediler, dahası bu partiler sömürge imparatorluklarının savunmasına bulaştılar. Bu süreçte, sömürgelerde yeni yeni oluşmaya başlayan halk hareketleri, tam bağımsızlıktan ziyade sadece görece özerklik talebinde bulunuyorlardı. Ama 1917 Rus Devrimi, yurtdışında da hızlı bir şekilde saygı kazandığı farklı bir yol çizdi.
Paris’ten Bakü’ye
Devrim sırasında, etnik azınlık gruplar Rusya nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyordu. Müslüman Asya halkları, Rus yerleşimci sömürgeciliğinin yayıldığı geniş topraklarda ikamet eden toplamın altıda birini oluşturuyordu. Kasım 1917’de (Gregoryen takvime göre Ekim 1917-çn.) işçi, asker ve köylü sovyetleri (konseyleri) üzerine bina edilen, Bolşevikler liderliğindeki hükümet iktidara geldiğinde, ilk kararnamelerinden biri bu azınlık halklarına “ayrılma hakkı da dahil olmak üzere özgürce kendi kaderini tayin hakkı”nı güvence altına alıyordu.
Bir başka erken dönem Sovyet kararnamesi de Müslüman işçilere ve çiftçilere “bundan böyle inanç ve geleneklerinin, ulusal ve kültürel kurumlarının özgür ve dokunulmaz ilan edildiğini” taahhüt ediyordu. Bu çabalar, özellikle sömürgelerdeki eylemciler arasında enternasyonal boyutta yoğun destek buldu. 1919’daki Paris Barış Konferansı, sömürgeleştirilmiş halklar için kendi kaderini tayin etme fikrini kesin bir şekilde reddettiğinde, sömürge haklarının savunucuları tam bağımsızlık hedefine sarılmaya yöneldi.
Eski rejimin destekçileri, ABD ve diğer Müttefik güçlerin silahlı birliklerinin yardımıyla Sovyet hükümetine karşı bir savaş başlatınca, Sovyet rejimi çarlık sömürgeciliğinin kurbanları arasında büyük bir destek topladı. 1919’un sonlarına doğru, 250.000’e yakın Müslüman kökenli işçi, Sovyet Altıncı Ordusu’nun azimli Orta Asya cephesinde, gücün neredeyse yarısını oluşturarak hizmet veriyordu.
1919’un sonunda, Sovyet kuvvetleri iç savaşın ana cephelerinde galip geldi. İran, Azerbaycan, Afganistan ve bugünkü Türkmenistan’a giren İngiliz orduları Filistin, Irak ve Hindistan’daki üslere doğru çekiliyorlardı. 1920’nin ilk aylarında Sovyet orduları İran, Afganistan ve Çin sınırlarına yaklaştı. Eski çarlık Rusya’sındaki Asya halkları birçok özerk Sovyet cumhuriyeti kurdu.
“Yeni bir yaşamın kurucuları”
Sovyet yanlısı güçlerin, Sovyet sınırlarının ötesindeki sömürge kurtuluş hareketleriyle ittifakı için zaman olgunlaşmış gibiydi. İlk adım, Mart 1919’da Moskova’da sosyalist devrimin bir dünya partisi olarak kurulan Komünist Enternasyonal’den geldi. Komintern, sömürgeleştirilmiş halkları yalnızca emperyal diktatörlüklerin kurbanları olarak değil, toplumsal kurtuluşun temsilcileri olarak görüyordu. Bolşevik lider Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin), Kasım 1919’da Doğu Halkları Komünistleri kongresinde bu vizyonu ortaya koydu. Lenin, daha önce sadece “kapitalist kültürü ve medeniyeti aşılayacak malzeme ve uluslararası emperyalist politikanın nesneleri olarak” var olan Doğu halklarının artık “yeni bir yaşamın kurucuları olarak, bağımsız katılımcılar olarak yükseleceklerini” öne sürüyordu. Sosyalizm için dünya mücadelesi, “emperyalizm tarafından ezilen tüm sömürgelerin ve ülkelerin mücadelesi” ile yürütülecekti.
Moskova’da, Temmuz-Ağustos 1920’de üç hafta boyunca düzenlenen Komintern’in İkinci Dünya Kongresi, sömürgelere ve ulusal kurtuluşa dair kapsamlı tartışmalara ev sahipliği yaptı. Biri Lenin ve diğeri Hindistanlı devrimci Manabendra Nath Roy tarafından hazırlanan iki tez benimsendi ve devrimci işçi hareketlerinin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki “ulusal-devrimci” hareketlerle ittifakı önerildi.
Devrimci bir Hac
Komintern’in İkinci Kongresi’nden hemen önce, 29 Haziran 1920’de, Komünist Enternasyonal, “İran, Ermenistan ve Türkiye’nin esirleştirilmiş halk kitlelerini”, Sovyet Asya, Hindistan ve civarından delegelerle birlikte Ağustos ayında Bakü’de buluşmaya çağırdı. Komintern Yürütme Komitesi başkanı Grigory Zinoviev’e göre, Bakü toplantısı henüz tamamlanmış olan dünya kongresinin “tamamlayıcısı, ikinci bölümü” olacaktı.
Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nden onlarca devrimci işçi liderinin imzaladığı Bakü Kongresi çağrısında şöyle sesleniliyordu:
“Daha önce kutsal yerleri ziyaret etmek için çöllerde geziyordunuz. Şimdi, birbirinizle tanışmak ve kölelik zincirlerinden nasıl kurtulacağınızı tartışmak için, samimi bir ittifak içinde birleşmek ve eşitlik, özgürlük ve kardeşlik içinde yaşamak için dağların ve nehirlerin, ormanların ve çöllerin üzerinden geçin… Kongreniz, dünya çapında köleleştirilen milyonlarca ve milyonlarca kişiye güç ve inanç getirsin. Onların güçlerine güven zerk etsin. Mutlak zafer ve kurtuluş gününü yaklaştırsın.”
Rusya’nın Asyatik topluluklarında kongre kutlamaları düzenlendi ve delegeler seçildi. Bakü’ye, henüz Sovyet karşıtı silahlı çetelerden tam olarak arındırılmamış bölgeler üzerinden demiryolu bağlantıları ile gittiler. Yolcular lokomotif kazanını körüklemek için odun toplamak üzere bazen trenden iniyorlardı.
Bir defasında, Beyaz Muhafız saldırısı demiryolu hattını kesti ve Avrupalı delegelerin birçoğunu Bakü Kongresi’ne taşıyan bir tren geçici olarak mahsur kaldı. İkisi bir tekne yolculuğu sırasında, İngiliz savaş uçağı tarafından makineli tüfekle vurulmak suretiyle dört delege yolda öldürüldü.
Yolculuğun tamamlanışı
Kongre için yaklaşık 2.050 kişi Bakü’ye geldi. Yaklaşık %90’ı ırkçılığa maruz kalan insanlardan oluşuyordu ve bu ezici bir çoğunluğu Avrupalı olan önceki tüm sosyalist toplantılarla çarpıcı bir tezat oluşturuyordu. Asyalı delegelerin yaklaşık yüzde 40’ı Sovyet topraklarının dışından, çoğunlukla İran, Türkiye ve Kafkasya’dan gelmişti. Muhtemelen Rusya’da göçmen işçi olan Sekiz Çinli ve üç Koreli kayıt yaptırmıştı. Britanya Hindistanı’ndan on dört delege, kongre çağrısında dile getirilen dağlar ve çöller boyunca yürüyüşü tam anlamıyla tamamlamıştı: yaya olarak Kabil’e, oradan Hindu Kuş dağları üzerinden ve sonra karadan Taşkent’e ve ötesine.
31 Ağustos’ta kongre toplanırken Bakü Komünistleri onları şu sözlerle karşıladılar: “Yaşama ve mücadeleye yeni bir dünya uyanıyor: Doğu’nun… ezilen uluslarının dünyası…”
Sekiz güne yayılan kongrenin eşi benzeri görülmemişti. Çoğu siyasi faaliyette yeni olan, yirmiden fazla dil konuşan, iki bin katılımcı tartıştı ve tabi ki elektronik ses güçlendirme veya çeviri ekipmanı olmadan genel oturumlarda kararlar alındı.
Lojistik zorluk ürkütücüydü. Azerbaycan’da sadece dört ay önce Sovyet yönetimi kurulmuştu. Şehir yıllarca süren savaş nedeniyle fakirleşmişti ve düzen kurulamamıştı, bunun yanında yiyecek tedariki yetersizdi. Yine de bir şekilde yemek tedarik edildi ve uyumak için ortam sağlandı. Kongre film ekibi tarafından hazırlanan bir belgeselde hala izlenebilen çeşitli kültürel gösteriler için de vakit vardı.
Engellerin aşılması
Oturumların kaçınılmaz karmaşasının ortasında, en çok dile getirilen şikayetler –görev bilinciyle hepsi tutanaklara kaydedilmişti- genellikle tercüme yetersizlikleriyle ilgiliydi. Çarlık rejimi altında Asya dillerinin gelişmesi engellendiğinden, tercüme ihtiyacı daha derinden hissediliyordu. Bakü Kongresi’nde, aksine, esas çalışma dili Rusça olsa da oturumlarda delegelerin konuştuğu otuzdan fazla dilin tercümeleri yankılanıyordu.
Her konuşmanın ardından tercüme için ara veriliyordu. Konuşulan birçok farklı dil olunca, bu prosedür kafa karışıklığına ve gecikmelere neden oluyordu ve bu nedenle sonunda kürsüden çeviri üç dil ile sınırlı tutuldu. Öyle olsa bile, tecrübesiz çevirmenler çok çeşitli yöntemler kullanıyorlardı – bazen sadece kısa özetler veriyorlar, bazen de asıl konuşmacıdan çok daha uzun süre anlatıyorlardı.
Ortaya çıkan tehlikeler, ABD’li ünlü sosyalist ve kongre delegesi John Reed’in bir İngiliz delegesine (muhtemelen Thomas Quelch) sataştığı bir anekdotta aktarıldı:
Reed’e göre, İngiliz delegenin çekingen ve tereddütlü sözleri, Peter Petrov tarafından öylesine bir coşku ve uydurma ile tercüme edildi ki salon kısa sürede kılıçlar ve tüfekler havada sallanırken “Kahrolsun İngiliz emperyalizmi!” diye alkış ve bağırışlardan yıkılıyordu. Korkmuş İngiliz Delege “Ben böyle bir şey söylemediğime eminim, düzgün bir çeviri talep ediyorum.” diyerek protesto ediyordu.
Kongre öncesindeki esas öneri -İngiliz emperyalizmini kovmak için militan bir ittifak kurmak- konferans çağrısında daha önceden belirtilmiş ve genel bir mutabakat sağlanmıştı. Kongre gündemi, toprak reformu, ulusal haklar ile işçi ve köylü Sovyetlerinin kuruluşuna güçlü bir vurguyla, bu hedefe ulaşmak için gereken devrimin toplumsal karakterini anlatan raporlardan oluşturuldu.
Tartışma konuları
Kongre kayıt belgelerine göre, hazır bulunanların üçte ikisi Komünist harekettendi ya da sempati duyuyordu. Açık ki, geriye kalan siyasi fikirleri farklı “partili olmayan” delegelerin tepkileri oturumların sonuçları üzerinde belirleyici oluyordu.
Bu nedenle, kongre yürütme komitesi başkanlığı, bu delegeleri “partisizler” bölümü olarak farklı oturumlarda tertipledi ve herhangi bir tartışma ile karşılaşılmadı. Zinovyev’in sonraki açıklamasına göre, partisizler bölümünün, eş zamanlı “Komünist” parti oturumlarından çok daha kalabalık olduğu ortaya çıktı ve üyeleri “aslında burjuva partilerine ait” olan dik kafalı bir azınlığı içeriyordu.
Bu burjuva politikacılarından biri, Enver Paşa, öne çıkıyordu. 1908’deki “Jön Türk” devriminin lideri olan Enver, daha sonra Osmanlı Türkiye’sini Birinci Dünya Savaşı’na soktu ve Türkiye’nin savaş sırasındaki Ermeni katliamının suç ortağıydı.
Enver, Sovyet rejimine destek olacağını açıkladığı Moskova’ya henüz yeni gelmişti. Daha sonra Bakü’ye gitti ve kongrede konuşma hakkı talep etti. Enver’in bu talebi reddedildi ama yazılı açıklaması okundu. Enver daha sonra, kongrenin kıyısından köşesinde Orta Asya’daki anti-Sovyet faaliyetleri özendirmek için konuşmalar yaparak oyalandı, zaten kısa süre sonra da Sovyet cumhuriyetine karşı silahlandı.
Kongre, yine Mustafa Kemal’in (Atatürk) önderliğindeki Türkiye’deki devrimci milliyetçi hareketi temsil eden İbrahim Tali Öngören’i de dinledi. Kemalist hareket, Sovyet Komünizmine karşı düşmanlığına rağmen İngiliz, Yunan ve Fransız işgalci güçlerini ülkeden çıkarma mücadelesinde Sovyet yardımı alıyordu.
Kongre, Türkiye’deki “ulusal-devrimci” mücadeleyi destekleyen bir kararı kabul etti ama bu hareketin sadece yabancı hegemonyayla değil, aynı zamanda Türk toplumu içindeki sınıf zulmüyle de mücadele etmesi gerektiğini belirtti. Açıklama, Türk köylüleri ve işçilerini “kurtuluş davasını sonuna kadar taşımak için bağımsız örgütlerde bir araya gelmeye” teşvik ediyordu.
Kırk bir Yahudi delegenin Filistin’de Siyonist sömürgeleştirmeye ilişkin anlaşmazlıkları, ikisi lehte biri muhalif olmak üzere üç adet siyasi pozisyon belgesinde ifade edilmişti.
Kadınların kurtuluşu
Kongreye katılan elli üç kadın delegenin rolü konusunda inatçı bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Kadınların kurtuluş mücadelesi birkaç kongre oturumu boyunca ele alındı. Yine de, kadın delegelerin aktif rolü, kadınların hala farklı boyutlarda gözlerden ırak yaşadığı bazı toplumların delegelerinin itirazlarına neden oldu. Başkanlık Divanı’na üç kadının seçilmesi önerisi, birçok partisiz katılımcının güçlü itirazlarına neden oldu.
Partisizler bölümündeki tartışmalar günlerce sürdü. Oturumların altıncı gününde, divan, kongreyi üç kadını yürütme komitesine dahil etmeye çağırdı: Dağıstan’dan Tatu Bulach, Türkiye’den Naciye Hanım ve Azerbaycan’dan Haver Şabanova-Karayeva ki son ikisi kongrede de konuştu.
Bu sırada da olaylar şöyle gelişiyordu:
“Evet, evet.” Giderek yükselen alkışlar…Divan: “Yaşasın Doğu Kadınlarının Kurtuluşu!”. Daha fazla alkışlar.”Yaşasın!”. Herkes ayakta. Alkış yağmuru. Doğu kadınlarının kurtuluş mücadelesine dair bir bildiri kongreye okunuyordu.
Kadınların rolü konusundaki anlaşmazlıkların çözülmesi, geleneksel dini inançlardan etkilenen devrimcilerin ve Marksist bakışa sahip olanların yakınlaşmasını yansıtıyordu. Kongre katılımcılarından biri, Babayev, Bakü kongresinden yarım asır sonra gayri resmi olarak yaptığı bir açıklamada şu yorumda bulunuyordu:
Dua çağrısı yapıldığında, [Babayev] dualar sırasında ardından “kanımızla konferansı ve devrimi savunmak için geri dönecek” olan silahını bir kenara bırakmayı doğal buldu. “Devrimin düşmanına karşı kutsal savaş ilanından” esinlenerek, “Bolşevik ile Müslüman olmanın çelişkisi olmadığına inanan binlerce insan Bolşevik saflarına katıldı” diyordu.
Gücün suistimali
Orta Asya’daki bazı Sovyet görevlilerinin şovenist uygulamalarına sert bir şekilde saldıran Komünist olmayan delegeler bölümü başkanı Taşpolat Narbutabekov ağır bir şekilde meydan okudu. Turar Rıskulov, Orta Asya, Kafkaslar, İran ve Hindistan’dan yirmi bir delege tarafından imzalanan, bu tür suiistimallere karşı bir tartışma yürüten uzun bir protesto metni sundu.
Öfkeli Türkistan devrimcileri büyük ölçüde bir memnuniyet duydular. Birkaç gün sonra, Zinovyev onlara destek veren bir konuşma yaptı. Kongrenin kapanışının ardından yirmi yedi delege Moskova’ya giderek Komünist Parti Politbürosuna şikayetlerini sundu.
Lenin, mağduriyetlerini ele alan ve düzeltmek için önlemlerden oluşan bir kararın hazırlanmasına yardımcı oldu. Bu, bir Komintern toplantısındaki bir azınlık inisiyatifinin Sovyet iç politikalarında bir değişikliği güvence altına aldırabildiği bilinen tek durumdur.
Bir propaganda kasırgası
Zinoviev, kongrenin kapanışında Komünist Manifesto’nun kapanış sözlerinin önemli bir şekilde yeniden yazılmasını önerdi: “Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları birleşin!” Bakü Kongresi kapanış bildirisi Doğu halklarına şu çağrıda bulunuyordu:
“Britanya fatihlerine karşı cihada doğru yürüyün!.. Bu Doğu halklarını özgürleştirmek için; insanlığın ezen halklar ve ezilen halklar olarak bölünmesine son vermek; ve hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, tenlerinin rengi ne olursa olsun ve dinleri ne olursa olsun, tüm halklar ve ırklar arasında tam bir eşitliği sağlamak için yapılan bir cihattır.”
Kongre, kapanırken, Britanya hükümetinin “İngiliz çıkarlarına karşı gerçek bir propaganda, entrika ve komplo kasırgası” dediği şeyi örgütleyen, süregiden bir Propaganda ve Eylem Konseyi kurdu: kitaplar, broşürler ve Bakü’nün mesajını birçok ülkede ve dilden yayan eğitimciler ve örgütçüler.
Sovyet yanlısı hükümetler Kafkasya’dan başlayan Urallardan Pasifik Okyanusu’na uzanan topraklarda kök salarken, İngiliz kuvvetleri kısa süre sonra Orta Asya’dan çekilmelerini tamamladılar. Ama bunun yanında, 1920’ler, Sovyet topraklarının dışındaki eski sömürge imparatorluklarının geçici olarak yeniden konsolide edilmesine şahit oldu.
Bakü’nün mirası
Sovyet Rusya’da Stalinizmin yükselişi, Komintern’i Bakü’de belirlenen rotadan uzaklaştırdı. Sonraki yıllarda, Komintern artık kolonyal kurtuluşun sürekli bir taraftarı değildi. Sovyetler Birliği’nin içinde, Joseph Stalin’in yönetimi altında, ölümcül baskı, Komintern’in asıl liderlerinin çoğunu buldu. Komplo tasfiyelerinin kurbanları arasında Bakü Kongresinde Stalin’in kavrayışında olan ve kaderi bilinen Asya’dan konuşmacılar vardı: Taşpolat Narbutabekov, Turar Rıskulov, Celalettin Korkmazov, Dadaş Bünyadzade (hepsi öldürüldü) ve Haver Şabanova-Karayeva (tutuklandı). Yine de Bakü Kongresi’nin etkisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başarıdan başarıya ulaşan, daha geniş bir küresel anti-sömürgecilik ve anti-emperyalist harekette sürdü.
Son on yıllarda, resmi hegemonyanın büyük ölçüde elde edilmesiyle, emperyal güçler yeni baskı araçları kullandılar: savaşlar, drone saldırıları, yaptırımlar, hükümet devirmeler ve baskıcı ticaret anlaşmaları. Aynı zamanda, eski emperyalist merkezlerde sömürgecilik ve ırkçılık karşıtı mücadeleler artıyor. Bu yeni bağlamda, Bakü Kongresi’nin ruhu coşkulu bir şekilde ifade bulmaya devam ediyor.
Kaynak: https://jacobinmag.com/2020/09/baku-congress-azerbaijan-1920
Çeviren: Aslı Polat