2023 seçimleri Türkiye’nin geleceği açısından adeta kırılma noktası olarak görülüyor. Türk oligarşisi ve devlet sınıfları arasında yaşanan kapışma toplum tarafından da kutuplaşma ile sonuçlanıyor. Bunun bugünkü adı Cumhur İttifakı ille Millet İttifakı. Şu anda Türkiye’deki sermaye sınıfları kamplaşmış durumda, politik sınıflar (devlet sınıfları) kutuplaşmış durumda ve toplumu da kendilerine benzettiler. Cumhur İttifakı adeta devlete çökmüştür. Bütün kurumları kendi lehine işletmektedir. Millet İttifakı ise buna karşı ayrı bir kutup halindedir ve bu seçimi kaybedersek cumhuriyet, laiklik, demokrasi vs. elden gider diyor. Elbette iki tarafın da söylemleri salt söylem değildir: Türkiye’nin ideolojik, politik, kültürel, kurumsal düzeyde çivisi çıkmıştır. Sermaye ve siyaset oligarşilerinin iktidar kapışması, bir yönetememe krizi haline dönüştü. Her yere ahlakı dışlamaya başlayan makyevelist siyasi çıkarlar sirayet etmeye başladı. Egemen güçler toplumu kendi çıkarlarına alet etmek için özel harp doktrini, psikolojik harp yöntemlerini kullanıyor ve kendi çıkarları için her yolu mübah görüyorlar. Her gün televizyonlardan naklen siyasilerin dilinden küfürler, hakaretler, tehditler duyuluyor. Doğru söyleyen son köyden de kovulur hale geldi. Genç nesil ülkeyi terk etmeyi kurtuluş sanmaya başladı. Devlet başkanı doktorlar gidecekse gitsin diyor. Üniversiteler atamalarla idare ediliyor, basın yayın fiziki zor, gözdağı ve yasaklarla teslim alınmaya çalışılıyor.
Toplumun hak arayışına asla izin yok. Büyük bir korku iklimi… Herkes herkesten korkuyor. Cumhur İttifakı seçimi kaybetmekten, halkın isyan etmesinden korkuyor. Millet İttifakı seçim kaybedilirse cumhuriyetin, laikliğin vb. elden gideceğinden korkuyor. Yandaş zenginler, Cumhur İttifakı seçimi kaybederse sermayelerine el konulacağını düşünüyor. İktidarın belli başlı temsilcileri yargılanma endişesi taşıyor. ABD’nin kendilerinden hesap soracağını düşünüyor. Memurlar, işçiler seçimde (kazanan-kaybeden) kendi geleceklerinin derdine düşüyor. Kim emekli edilecek, kim sürgüne gönderilecek, kim işten atılacak: ordu, polis, gardiyan, sağlık çalışanı, kamu emekçileri, işçiler, her kesim diken üstünde! Bu durum her ne kadar endişeli bir süreç olsa da, ben bir kutba sıkı sıkı sarılayım sonucunu çıkarıyor. Tabii bu ‘’sıkı sıkı sarılma’’ görünüştedir, iktidar değişimi olursa, ‘’kemikleşmiş kitle’’ dışındakiler kolaylıkla yeni iktidarın tarafını tutmaya başlarlar.
2023 seçimleri bazı önemli nedenlerden dolayı elbette her kesimi birinci dereceden ilgilendiriyor. Cumhur İttifakı’nın seçim yoluyla bile gitmeyeceği bile sık sık konuşuluyor. Öyleyse seçim meselesine kazandıran-kaybettiren nedenler kadar neden ’’gitmezler’’ meselesine de bakmak lazım. Cumhur İttifakı dış politikada başarısız oldu ve dün kimle ilişkiyi kestiyse, tekrar başa döndü. İç politikada başarısız çünkü şiddet ve yasakçı bir zihniyeti tırmandırıyor. Ekonomide başarısız çünkü belli bir yandaş kesimi zenginleştirirken halka zamlar bindirdi ve enflasyon sınırı belirsiz. Üretim yerine hazır kalıp beton işleyişle uğraşıp dışa bağımlılığı arttırdı. Pek çok yerleşik düzeni bozdu ama yerine hiçbir şey koymadı ve topluma güvensizlik yaydı. Toplumun güvenebileceği kurum bırakmadı. Ordu, polis, dış politika, ekonomi, bölge devletlerle ilişkiler, NATO ile ilişkiler, AB ile ilişkiler, cumhuriyet dönemi antlaşmalarının tartışmaya açılması vb. gibi nice konuda çivi yerinden çıkmıştır. Ancak onun yerine ne çakılacağı belirsizdir. O boşluk toplumda iktidara olan güveni sarsmıştır. Boşlukta olan Türkiye’nin ikinci yüzyılıdır.
*Eğer Türkiye bir eksen kayması yaşıyor ve yüzünü Asya’ya, Afrika’ya vb. dönüyorsa Cumhur İttifakı her yolu dener ve iktidarı devretmez.
*Eğer Cumhur İttifakı ‘’ABD tarafından’’ alaşağı edileceğini, zenginleştirdiği kesimler ve yerleştiği devlet sınıfları katından indirilip yargılanacağını, sermayelerine el konulacağını düşünüyorsa iktidarı vermez.
*Ancak Türkiye bir eksen kayması yaşamıyorsa, Cumhur İttifakı bundan vazgeçtiyse, (işte İsrail, körfez ülkeleri ve Mısır’la barışması vb.) yargılanma korkusu sermayelerini yitirme kaygısı taşımıyorsa seçimi kaybettiğinde devir teslim edebilir.
Seçim yaklaşırken Millet İttifakı %55-60 civarında (tabii ki HDP ile) önde görünüyor. Cumhur (İttifakı) koalisyonunda ise sular durulmuyor. Süleyman Soylu iktidara oy kaybettirmeye devam ediyor. BBP-Destici; partili cumhurbaşkanlığına ve partilere devlet hazinesinden para verilmesine karşıyız diyor. Perinçek ‘’Kanal İstanbul ihanet projesidir.’’ diyor. ‘’Biz de Geziciyiz, yargılayabiliyorsanız yargılayın’’ diye ekliyor ve AKP içindeki Amerikancılardan dem vuruyor. Süleyman Soylu, AKP’yi de Millet İttifakı’nın da elindeki kozlarla tehdit ediyor. Millet İttifakı’nda ise bir kesim Kılıçdaroğlu’nu istemiyor. HDP ile ilişkilerde korkaklık sergileniyor. Bu arada Ümit Özdağ da özel harp elemanı gibi çalışıyor. Ortalığı ateşe verecek açıklamalar yapıyor. Süleyman Soylu’nun ABD’ye gittiğini, parti kurma meselesini, uyuşturucu konusunu açıklıyor. Suriyeliler konusunda ırkçı söylemler de ona ait. En son ‘’Kılıçdaroğlu seçilirse iç savaş çıkar’’ dedi. Davutoğlu’nu bildiklerini açıkla diye provoke eden de Özdağ’dı. Kısacası Türkiye küçük bir kıvılcımla tutuşmaya çok müsait bir haldedir. Hem siyasi iktidar, hem de bazı siyasetçiler bu ortamdan besleniyor. Türkiye her türlü iç darbe olasılığı dahil kavgalı, çatışmalı bir seçim sürecine doğru gidiyor: Her şey olabilir! Burası Türkiye.