Afganistan gerçekleri ve “Beyaz Sosyalistler”-I – Mehmet Güneş | Komün 8. Sayı

Rafia Zekeriya, ABD’nin Afganistan işgalini, “Afgan kadınlarını özgürleştirmek için gerekli olduğunu” savunan feministleri beyaz feministler olarak eleştirir. Daha sonra yazdığı kitaba da !Beyaz Feminizme Karşı’ (Against White Feminism) adını verdi. Rafia Zekeriya’dan bu sözcüğü değiştirerek ödünç alıyoruz. Bu sözcük, Afganistan’da Taliban’ı emperyalizme karşı özgürlük için savaşan ulusal direnişçiler olarak selamlayan sosyalistlere cuk oturuyor. Dünyada ve ülkemizde kendisini sosyalizm, devrim, komünizm kimliğiyle tarif eden geniş bir kesim, değişik gerekçelerle Taliban’ı emperyalizme karşı savaşanlar olarak desteklediler. Birçok sol eğilim ABD’nin danışıklı çekilmesini Vietnam devriminin zaferinin bir benzeri, ABD’nin hezimeti olarak değerlendirdiler. Herkim ki; hangi yüksek analizlerle, Afganistan’da Taliban iktidarını ulusun direnişi olarak selamlıyorsa onlar, “Beyaz Sosyalistler”dir.

Beyaz sosyalistler en başta tarih körüdürler, aynı zamanda ideolojik körleşmenin derin etkisinden kurtulamadılar ama esas olarak devrim konusunda çifte standartlı, Afganistan Devrimi’ne karşı kördürler ve bu körlükleri onları Taliban gericiliği karşısında, devrim adına bütün savunduklarını ayaklarıyla çiğnemek zorunda bırakmıştır. İdeolojik dogmatizmden kaynaklanan körlük tüm beyaz sosyalistlerin bilincini dumura uğratarak, onları politik tahlillerde şaşkın ördekler durumuna düşürmüştür. Afganistan olayları için neler neler döktürdüler? Aynı yazıda kendisini tekzip eden değerlendirmelerden, devrim anlayışlarını reddetmeye ve bilinçli bilinçsiz devrim reddiyeciliğine vardılar. 

Beyaz sosyalistler görüntüyle gerçeği karıştırdıklarından tarihe karşı körleşmiştir. Hiçbir olay sebep sonuç ilişkisinden kopuk anlaşılamaz, yalnızca andaki sonucuna bakarak değerlendirilemez; görüntüyle gerçeği ayıramayanlar, olaylara bütünlüklü bakamayanlar, parçayı bütünden ayrı ele alarak gerçeği çarpık kavramaktan kutulamaz. Her olayın sonucu bir tarih-zaman içinde gerçekleşir ve olayın gerçekliği bu bütünlük içinde değerlendirilmezse, herkes kendi meşrebince sonuç üzerinden ahkam keser ve birçok bakımdan sonuç üzerinden gittikleri için düşman kamplarda yer alanlarla benzer politik değerlendirmeler yapar. Afganistan’da hiçbir şey sonuçlanmış da değil, topyekun emperyalizm ve dünya gericiliğinin paramparça ettiği Afgan toplumu, tam anlamıyla kurtlar sofrasında kanlı ve karanlık bir döneme sokulmuştur.

Konumuz beyaz sosyalistler ama önce devrimcilik iddiasıyla ABD’nin hezimeti, Taliban’ın zaferinden söz eden yüksek! politik analizlere bakalım. Çok yaygın, karmaşık ve düşman kamplarda yer alan geniş bir koro aynı görüşleri savunuyor.

İlk önce Taliban zaferini kutlayan koroyu inceleyelim. İdlib’te yuvalanan selefi çeteler sokaklara taşarak kutlamalar yaptılar. Türkiye’de bütün faşist cihadist İslamcılar zafer sarhoşluğu içinde şeriat naraları atıyorlar. HTŞ’nin çete başlarından El Kathani, Taliban zaferini tüm Müslümanların zaferi olarak ilan etti. Esas daha sonra söyledikleri önemli… Kathani, HTŞ, Taliban, Pakistan ve Türkiye’yi İslam’ı cihadın öncüleri olarak İslami bir eksen kurmaya davet etti. Tüm İhvan İslamcıları en çok sevinenlerin başında geliyor. Hamas liderleri kutlama mesajları yayınlıyor, Hamas temsilcisi Taliban lideri Barader’le basın karşısında poz verdi. Aynı Barader yakın bir tarihte CIA şefi ile görüşmeler yürütüyordu. Bu liste uzatılır ama Taliban’nın anti emperyalist zaferini en coşkulu kutlayan Doğu Perinçek’i atlamak olmaz. Yine ABD’ye, Tayyip karşısında, kendilerini yalnız bıraktığı için en öfkeli nasyonal solcu faşistler, Taliban zaferini kutlayanların başında geliyor. Bunlara içlerinde kendilerini ML olarak görenler de dahil, Taliban zaferinden söz eden şaşkın solcuları ekleyebiliriz.

Taliban’ın zaferinden söz edenler, ABD’nin Daho’da sürdürülen görüşmelere kendi kuklası Afganistan yönetimini katmadığını bilmiyor olamazlar. Bunun anlamı açık, ABD, Afganistan’da yönetimi anlaşmayla tekrar Taliban’a teslim etmiştir. Taliban’ın kurucularından ve yeni lideri Molla Baradar’ın 2018 yılında Pakistan’da hapisten ABD’nin isteği üzerine çıkarılarak Daho’ya yerleştirilmesi bu kararın çok önceden hazırlandığını göstermektedir. Daha önemlisi siyasal İslam’ın ılımlı, radikal denen herhangi bir çeşidinin ABD ve Batı Emperyalizmi’nden bağımsız olduğunu düşünmek yeşil kuşak doktrininden bugüne yaşananlardan bihaber olmaktır. Her bakımdan kontrolünde olan Katar’a bağımlı Taliban, anti emperyalizm ve ABD’yi dize getirdi (hele bunu Vietnam halkının şanlı mücadelesine benzetmek işin ifrada vardırılmasıdır) söylemi siyasal İslamcılar tarafından söylenebilir. Nitekim, faşist AKP dahil tüm şeriatçı cihatçı kesimler aynı görüşü savunuyor ama bu asla devrimcilik adına savunulamaz. ABD’yi dize getirdiği söylenen Taliban’ın 1980’lerden bu yana ABD ve dünya gericiliği tarafından finansal, silah cephane, siyasal ilişki ve koruyuculuk, istihbarat yönüyle desteklendiğine, ABD güdümündeki devletlerin çöplüklerinde beslendiğine ve hep siyasal İslamcılığın ABD ve bağlaşıklarının hizmetine koştuğuna kör olanlar sadece, onun ABD ve Batı Emperyalizmi’nden bağımsız bir varlık göstereceğine inanır. Buna inananların Erdoğan’ın ABD ve Batı’ya sık sık efelenmesine de inanmaları, Taliban’a bahşettikleri anti emperyalist kimliği Erdoğan’dan da esirgememeleri gerekir.

Burada ABD’nin yenilgisinden söz edilecekse bu (Taliban’ın zafer kazanması değil) Afganistan’dan başlayıp Irak, Suriye, Libya dahil yirmi yıla yaklaşan yayılma stratejisini devam ettiremeyip tıkanmış olması sonucudur. Yeni dönemde ortaya çıkan güç dengesine uygun konumlanmak için geri adım atmıştır. ABD ve dünya gericiliği Afganistan’ı 20 yıl önce işgal  etmedi. İşgal, işgal boyutunu aşan kanlı müdahaleler, Afgan Devrimi’nden bugüne sürdürülüyor. Doğrusu, 1978’de başlayan ABD işgalciliği hezimetle sonuçlanmıştır. Ama arkasında Afgan Devrimi’ni boğmak için yaratığı İslamcı katil sürüleri yalnız Taliban ve Mücahitlerden ibaret değildir, tüm İslam ülkelerini saran bin bir çeşit El Kaide, IŞİD uzantısı çetelerdir ve şu veya bu kanalla bu çetelerle ilişkisi sürmekte, bugün bazılarıyla karşı karşıya gelse de Taliban ve başka bir çok olaydan biliyoruz ki bir dönem çatışma içinde oldukları çeteleri gerektiğinde kolaylıkla yanına çekip desteklemiştir. Ve ihtiyaç duyduğunda, bunların devrimci güçlerin üzerine sürüleceğinden kuşku duyulamaz. 

Gerçekte Afganistan’a ilk önce ABD müdahale etmiştir, ABD’nin Afganistan’a müdahalesi Sovyetlerden çok önce 1978 de başlamıştır ama tüm dünyanın bilincine Sovyetlerin Afganistan’ı işgal ettiği kazınmıştır. Sovyetlerin Afganistan’ı işgal ettiği savı, emperyalizmin Nazi Şefi Göbels’i kıskandıracak düzeydeki bir propaganda başarısıdır ve bu propaganda hala devam ettiriliyor ve Sol adına geniş kesimler aynı yaveleri tekrarlıyorlar. Sovyetlerin Afganistan’ı işgali büyük bir yalandır, daha büyük sahtekarlık ise bu yalanın Afganistan’a emperyalist gericiliğin müdahalesini perdelemeye hizmet etmesidir. Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesi bir yana, zamanın Sovyet dış politikası Afganistan Devrimi’ni çok soğuk karşılamıştır. Afganistan’a Sovyetler’den önce dünya gericiliği müdahale etmiştir, ABD tüm dünya gericiliğinin desteğinde, Afganistan’ı önce Mücahitler, ardından kendi yaratığı Taliban üzerinden kanlı katliamlarla işgal etmiştir. Önce Mücahitleri destekleyerek iktidara taşımış, sonra iktidar yaptığı Mücahitler birbirleriyle çatışarak yönetme yeteneği gösteremeyince, olmayan Taliban çetelerini hazırlayarak ve destekleyerek Mücahitleri devirmiş ve Taliban’ı iktidara getirmiştir. Daha sonra Afganistan’ı işgal ederek Taliban iktidarını devirmiş, 20 yıllık kanlı işgal bilançosunu geride bırakarak tekrar iktidarı bir anlaşmayla Taliban’a devretmiştir. Bugün hala birçok çevre derin Marksist analizlerle, Taliban çetelerinin ulusal direnişle ABD’yi hem de Vietnam benzeri bir direnişle hezimete uğrattığı masalına inanmamızı istiyor ve Taliban çetelerinin ulusal direniş gücü olduğuna kanıt olarak Lenin’i şahit gösteriyor. 

Yakın zamanda kaybettiğimiz ülkemizin yetiştirdiği saygın devrimcilerden Garbis Altınoğlu, Teori ve Politika Dergisi’nin yayınladığı 2003 Tarihli “Öbür Savaş: Afganistan Direniyor”[1] başlıklı yazısında Taliban’ı açık olarak anti emperyalist ulusal direnişçi bir güç olarak tanımlıyor ve büyük bir coşkuyla desteklenmesini savunuyor, Lenin ve Stalin’den alıntılarla bu görüşünü temellendiriyor. Bu konuda Garbis Altınoğlu yalnız değil, Muzaffer Oruçoğlu ve bazı sol yayınlarda da daha çekingen ifadelerle benzer değerlendirmeler yer alıyor. Bu yaklaşımlar, çarpık ideolojik saplantıların yarattığı körleşmedir ve temelinde yanlış sosyal emperyalizm tezi yatmaktadır. Sosyal emperyalizm, yanlıştan öteye dünya devrimci hareketine çok pahalıya mal olmuş bir tezdir, özel olarak  Afganistan devrimcilerinin yenilgisinde önemli bir rol oynamıştır.

Sosyal emperyalizm tezi ne zaman ve niçin ortaya çıktı? Bu tezin kaynağı nedir? Hiçbir bilimsel temeli olmayan bu tez, milli devlet sapması içindeki SSCB ve ÇHC’nin düşman kamplara bölünmesi sonucu, ÇHC tarafından ortaya sürülmüştür ve ilk günden itibaren, tüm dünyada devrimci güçlere ağır zararlar vermiştir. Bu tezleri ortaya atan devletler, çoktan kapitalizme geçti ve emperyalist güçlere dönüştüler. Bu tezi hala kendilerine dayanak yaparak yaşananları analiz edenler, sosyal emperyalizm tezini hala inatla savunanlar, hiçbir sorunda doğru tavır alamaz, Afganistan sorununu asla doğru kavrayamazlar. Bugün, sosyal emperyalizmi hakkıyla savunan Perinçek’le yan yana düşmekten de kurtulamazlar. Afgan Devrimine bugün de sosyal emperyalizmin siyasi yayılması olarak karşı çıkmak zorundalar. 

ABD’nin Afganistan’da ulusal direnişe yenildiğinden söz edenler ve bunu bir dönemin ulusal kurtuluş mücadeleleri ile kıyaslayanlar zamandan kopuk, klişelerle düşünmektedir. Bu görüşlerini, Lenin’in ulusal kurtuluş mücadeleleri üzerine yazdıkları makalelerden alıntılarla pekiştiriyorlar. Lenin döneminde ulusal kurtuluş mücadeleleri, sömürgeciliğe karşı mücadele düzleminde gelişiyordu ve bunlar haklı mücadelelerdi. Daha sonra ulusal mücadeleler, dünyada bir sosyalist kampın varlığında ve bu güçler dengesi üzerinde yürüdü. Günümüzde hala varlığını sürdüren Kürdistan, Filistin ve birkaç özgün ulusal sorun dışında gerçekleşen tüm ulusal kurtuluş mücadeleleri kazanımla sonuçlanmıştı. O dönem bu mücadeleler, başka bir düzleme oturmuş ve ulusal kurtuluş mücadeleleri sosyalizm mücadelesiyle iç içe gelişmiştir. Hala varlığını sürdüren Kürdistan’daki mücadele bunun somut göstergesidir. 

Sosyal emperyalizm gözlüğüyle dünyaya bakanlar, bütün politik gelişmeleri çarpık, baş aşağı görüyorlar. Bu, karşı uçtan, kafadan attığımız bir değerlendirme, bir karşı savunu değil bizzat Afganistan gerçekliğinde, somut pratikte yaşananlarla kanıtlanmıştır. Bu tezi savunanlar, düşmanları dost, dostları düşman olarak görmektedir. Uzun ve sert mücadele geçmişine sahip Garbis Altınoğlu şunları yazıyor: “Afgan halkının direnişi çok daha büyük bir önem ve değer taşımaktadır. Afgan savaşçılarının işgalci güçlere karşı sıktığı her kurşun, attığı her bomba, fırlattığı her füze, dünya işçi sınıfı ve halklarının, Hitler faşizminden daha tehlikeli baş düşmanı olan IV. Reich’a, yani ABD imparatorluğuna karşı kavgalarına yapılmış bir önemli katkıdır.” Garbis Altınoğlu Taliban’ı ABD emperyalizminin ve dünya gericiliğinin yarattığını bilerek bunları yazabiliyor. Devamında ise dünya işçi sınıfı ve halklarını, Taliban gericilerini her bakımdan desteklemeye, ama daha önemli olarak: “Afgan halkının direnişine her bakımdan omuz verme ve bir yere kadar ondan öğrenmekle yükümlü olduklarının altı çizilmelidir.” diyor. Garbis Altınoğlu neler söylüyor? Yalnız düşmanlarımızı dost göstermekle yetinmiyor, devrimcilere Taliban’ı örnek almalarını, yaptıklarını olumlayarak onlardan öğrenmelerini salık veriyor. Garbis düzeyinde gelişkin ve tecrübeli bir devrimci bunları ideolojik körleşme dışında asla önermez, ona bunları söyleten sosyal emperyalizm saçmalığıdır.

Buraya kadar söyledikleri gerçeklerin baş aşağı çevrilmesi yanında, bunları söylediği dönemde kanlı Taliban çetelerinin bizzat işledikleri insanlık suçlarının, faşizan uygulamalarının üstünü örtmeye hizmet ediyor. Aynı zamanda bu katil sürülerinin yönetiminde “iyi-kötü işleyen” adaletten bahsediyor. “Taliban döneminde, rejimin gerici uygulama ve kısıtlamalarına rağmen insanlar genel olarak can ve mal güvenliği kaygısı olmaksızın gece ya da gündüz ülkenin pek çok yöresine gidebiliyor, iyi-kötü işleyen bir burjuva adalet sisteminin “güvencesi” altında yaşıyorlardı.” 

Burada anlatılanlar, ideolojik yanlışlığın dışında, gerçeklere de aykırıdır. Teori ve Politika, Garbis Altınoğlu’nun bu yazısından hemen sonra Afganistan gerçekliğini belgelere dayanarak irdeleyen, Ulaş Töre Sivrioğlu’nun “Afganistan’da “Marksist” İktidar Deneyimi”[2] başlıklı yazısını yayınladı. Ulaş Töre Sivrioğlu’nun uzun değerlendirmesi Garbis Altınoğlu’nun burada söylediklerini kanıtlarıyla çürütmektedir. Bunun dışında Garbis Altınoğlu, Taliban gericiliğinin dünya basınına yansıyan Hitler ve Nazizm benzeri heykelleri bombalamak, ulusal müzedeki tüm tarihi eserleri parçalamak, Müslüman olmayanların evlerine özel işaretler koymak, Müslüman olmayan kadınların sarı elbise giyme zorunluluğu, Şiileri kafir ilan edip etnik temizlik uygulamak, ulusal kütüphanedeki kitapları yakmak, müzik, sinema, resim ve fotoğraf yasakları vb. uzatacağımız suçlarını bilmiyor olamaz, ama bu uygulamaları yapan Taliban iktidarında, “iyi-kötü işleyen” bir adaletten bahsediyor.

Muzaffer Oruçoğlu, benzer görüşleri savunuyor. Başından itibaren ve bugün de devam eden ABD ve Taliban iç içeliğini yok sayarak şunları söylüyor: “Taliban’ın yirmi yıllık Amerika ve NATO işgaline karşı yürüttüğü direniş, anti-emperyalist değil, ama emperyalizme darbe vuran, işgali defetmeye matuf, anti-işgalci bir direniştir.”[3] ve devamında “Savaş, siyasetin tıkanan yolunu açmakla kalmaz aynı zamanda siyaseti ateş içinde öğretir. Çünkü nihayetinde o siyasetin silahla yürütülen bir biçimidir. Taliban, Afgan milliyetlerinden olan ve nüfusun yüzde kırkını oluşturan Peştun asıllı bir harekettir. İşgal sürecinde, daha geniş çapta modern silahlarla ve siyasetle çıplak bir şekilde tanıştı.” derken, üstü örtük olarak ABD ve NATO’nun “Taliban eski taliban değil, değişti” görüşünü onaylıyor. Daha önemlisi, yukarda söylediğimiz ABD emperyalizmi ve dünya gericiliğinin yarattığı katiller sürüsü Taliban çetelerini, Afgan ulusallığının doğal temsilcisi katına yükseltiyor.

Oruçoğlu daha sonra görüşlerini onaylamamız için kendi 50 yıllık savunduklarını kanıt gösteriyor. “Ben bu ikinci noktayı savundum 50 yıl. Geldiğimiz nokta, bu konuda bana çok aydınlık görünmüyor. Modern, ileri düşüncelerle değil de orta çağ düşünce ve değerleriyle donanan bir üst sınıf hareketi, bağımsız yaşama şiarıyla emperyalist bir işgale karşı direndiğinde, biz bu direnişe neden haklı bir direniş diyemiyoruz?”

Biz veya başkalarının ne dediği önemli değil, önemli olan günümüz dünya gerçekliğinde, Ortaçağ düşünce ve değerleriyle donanmış üst sınıfların, bağımsızlık şiarıyla emperyalizme karşı direnme gösterip göstermeyecekleriyle bağlantılıdır. Bu kabul, soğuk savaş sonrası geliştirilen ABD yeşil kuşak politikasına meşruiyet tanımaktır. Bugün, hangi renkte olursa olsun siyasal İslam tüm dünyada ABD ile veya ABD’nin uydusu Suudi Arabistan, Emirlikler, Katar, Pakistan, Türkiye ve benzeri ülkeler üzerinden dolaylı olarak emperyalizmin denetimindedir. Birilerine bizim ne dediğimiz değil nesnel gerçekliğin ne dediği önemlidir. 

Taliban’a Oruçoğlu gibi işgal karşıtı ve ulusal direniş payesi vermekte zorlanan Gazete Patika cümlelere takla attırarak, utangaç olarak aynı anlayışı savunuyor. Şu söylenenlerden politik bir sonuç çıkaran beri gelsin: “Taliban hareketini/mücadelesini ulusal-milli mücadele veya hareket olarak değerlendirmek tartışmalı olmakla birlikte, bu hareketin yalın biçimde anti-işgalci ve anti-emperyalist bir mücadele olarak değerlendirilmesi de oldukça zordur… Taliban’ın Afganistan orijinli bir hareket olması ve dış güçlere karşı savaşması ona kısmen, sadece kısmen ulusal-milli bir karakter yükler. Lakin, tam bir millilik muhtevası sakat ve sorunlu bir durumdur… Kısacası, Taliban hareketinin milli yanlar taşıdığı doğru olsa da, yalın bir milli hareket olduğu söylenemez… Taliban’ın güdük bir anti-emperyalist yan taşıdığı söylenebilir. Ancak esas karakterinin siyasi bir hareket niteliğine dayandığı kesindir. Taliban’ın esas niteliği siyasidir; milli değil esasta siyasi harekettir. Siyasi olarak koyu gerici olan bir harekete, salt güdük, cılız ve göreceli anti-emperyalist/anti-işgalci yan taşımasından ötürü onu milli hareket olarak değerlendirmek ve bundan hareketle ona ilericilik yüklemek hatalıdır.”[4] Neler söyleniyor? Taliban, milli yanlar taşıyor ama “yalın bir milli hareket olduğu söylenemez.” Taliban güdük bir anti emperyalist yan taşıyor ama esas karakteri siyasidir. Siyasi sözcüğünden ne anlamalıyız, zaten tartıştığımız siyasetidir; “karakteri siyasidir” demek bir anlam ifade etmiyor. 

Gazete Patika, bunları yazdıktan sonra, Taliban’ı Türkiye’deki CHP benzeri bir gerici siyaset olarak değerlendiriyor ve “Kemalist hareket gibi güdük bir anti-emperyalist yandan bahsedilebilir. Bu da onun ilerici rol oynadığı tespiti için yetmez.” diyor. Patikacı dostlarımız biraz daha zorlasalar “güdük antiemperyalistlik” yanında bu katiller çetesine, ilericilik boncuğu da takabilirler. Garbis Altınoğlu için söylediklerimiz Patikacı dostlarımız için de geçerlidir; sakat sosyal emperyalizm anlayışı, onlara Perinçek’e yakın şeyler söyletiyor.

Başta sosyal emperyalizm tezini benimseyen başka birçok eğilim, benzeri görüşleri savunmaya devam ediyor, yukarıdaki örnekler birçoğunun görüşlerini keser niteliktedir. Sadeleştirirsek bu dostlarımız, bize Taliban ve benzeri eğilimlerin hem anti emperyalist veya anti işgalci hem ulusal güçler olduğuna inanmamızı salık veriyorlar. Bu önerileri Lenin veya Stalin’in görüşleriyle çürütmeye kalkışmak sonu gelmez tartışmalara kapı açar ve sonuçta herkes kendi “doğrusu”nun doğruluğuna iman eder. Ama fikirlerin doğruluğunun tek terazisi gerçeklerdir, bu görüşleri gerçeğin mihenk taşına vuralım.

Taliban ve Mücahitler, Afgan toplumsallığının gerçeği değildir, tümüyle emperyalizmin ve dünya gericiliğinin gayrimeşru ürünüdür. Bu anti komünist kanlı çeteleri Afgan halkının doğallığı olarak anlayan ve anlatmak isteyenler, Türkiye devleti ve toplumunun her tarafını örümcek ağı misali saran dinci, faşist, mafyacı çeteleri de Türkiye toplumsallığının bir sonucu olarak doğal karşılamak durumundalar. Evet bugünkü tüm ülkeyi saran çeteleşme, Türkiye toplumunun içinden çıkmıştır ama doğal bir gelişme değildir. Bugün Türkiye’de, tepeden tırnağa toplumu tüm gözeneklerine kadar kuşatan gericilik, nasıl emperyalizmin desteğindeki iki NATO darbesiyle, tüm ilerici devrimci birikim kanlı biçimde ezilerek gerçekleştirildiyse, Afganistan’ın bugünkü tüm silahlı çeteleri aynı biçimde yaratılmıştır. Bugün Türk devletinin cumhurbaşkanı, başbakanları, TBMM başkanları, genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanı generalleri, milletvekilleri, valileri ve polis şefleri tek tek isimleriyle tanıdığımız döneminin silahlı ve kanlı eylemlerinin içinden seçildi ve memleketin tepesine oturtuldular. Bugün Türkiye’nin tüm zirvelerini işgal eden kanlı ve suçlu çeteleri devrimciler, karanlık işkence odalarından, sokak başlarında kurdukları kalleş suikastlardan ve kitlesel kırım eylemlerinden tanıyoruz. Biz, Abdullah Gül’ü, Hulusi Sayın’ı, bir dönem TBMM başkanlığı yapan İsmail Kahraman’ı ABD 6. Filosu önünde secdeye durup namaz kıldıktan sonra Taksim’de ABD emperyalizmini protesto etmek için toplanan devrimcilerin kanını döktükleri 1969 Kanlı Pazar’ından beri tanıyoruz. MTTB’lerden, Ülkü Ocakları’ndan, tek tek hepsini halka ve devrimcilere karşı işledikleri suçlarıyla, o zamandan beri çok iyi tanıyoruz. Bu kanlı faşist güruh ne kadar Türkiye toplumsallığının doğal sonucuysa Afganistan’ın selefi, cihatçı katil sürüleri de o kadar Afgan toplumsallığının doğal sonucudur. 

Afganistan bugüne kendi gücüyle iktidarı alan başarılı bir demokratik devrimden sonra gelmiştir, Afganistan Devrimi’ni anlamadan Afganistan’ın bugünkü yaşadıkları hiçbir açıdan doğru anlaşılamaz. Afgan halkının 1978’den bugüne yaşadıklarının tümü emperyalizmin ve dünya gericiliğinin Afgan Devrimi’ne kestikleri cezadır. Emperyalizmin kukla iktidarı da Taliban denilen cinayet şebekeleri de Afgan Devrimi’ni kana bulayan emperyalizm ve dünya gericiliğinin kanlı bahçelerinin mahsulüdürler. Kim Afgan devrimcilerin kanlı katliamı üzerinden oluşturulmak istenen emperyalizmin yarattığı kanlı çete iktidarlara şu veya bu gerekçeyle, emperyalizme karşı direnme, ulusallık vb. olumluluk atfediyorsa 40 yıldır Afgan halkına uygulanan kanlı emperyalist ve dinci gericiliğin bilerek bilmeyerek suç ortaklığı konumuna düşmektedir. 


Notlar

Not 1: Afganistan Devrimi gerçekleştiğinde emperyalist propaganda bombardımanı altında, Türkiye Devrimci Hareketinin tüm kesimlerinde, çok az bilgiyle yoğun ve sert tartışmalar sürüyordu. Uzaktaki bu devrimi anlamak için, o zaman bulabildiğimiz bütün kaynaklara dayanarak yayınlarımızda konuyla ilgili sürekli uzun dönem değerlendirmeler yer aldı. Bu kaynaklara ulaşma imkanı bulamadığım için bu yazıda olaylar, tarihler, sayılar hafızamda kalanlardır. Bu konularda yanıldığım yanlar için şimdiden özür dilerim ama bu tartışma olaylardan çok esasa, devrimlere yaklaşımla ilgilidir. 

Not 2: Ayrıca, bu yazıda Ulaş Töre Sivrioğlu’nun Teori ve Politika’da yayınlanan Afganistan’da “Marksist” İktidar Deneyimi (1978-1992) başlıklı değerli araştırmasından faydalandım. Ulaş Töre Sivrioğlu’nun kaynaklara dayanarak verdiği bilgiler doğrudur ama 27 Nisan Afgan devrimini değerlendirmelerinde farklı görüşlerde olduğumuz açıktır. Sivrioğlu’nun değerlendirmelerini tartışmak, yazıyı çok fazla uzatacağı için burada girmiyorum. Ama Afganistan Devrimi’ni ve bu günü anlamak için gerekli bir tartışma, başka bir yazının konusu olsun.

Not 3: Yazı, “1978 Afgan Devrimi’ne Kısa Bir Bakış-II” başlıklı bölümle devam edecek.

Dipnotlar

[1]https://www.teorivepolitika.net/index.php/component/k2/item/1157-obur-savas-afgani-stan-di-reni-yor

[2]https://www.teorivepolitika.net/index.php/yazarlar/item/1078-afganistan-da-marksist-i-ktidar-deneyimi

[3]https://www.gazetepatika15.com/it-dalasi-95894.html

[4]https://www.gazetepatika15.com/proleter-devrimci-bakis-acisi-nasil-bicimlenmeli-ya-da-hangi-olcu-ve-ilkelerle-afganistan-taliban-gelismesini-okumalidir-95917.html