Akbelen Ormanları yine topun ağzında, modern ilksel birikim çarkı dönüyor. 2021 yılından beri farklı yol ve yöntemlerle Akbelen ormanı Limak ve IC İçtaş ortaklığından oluşan YK (Yeniköy-Kemerköy) Enerji’nin hedefi durumunda. İlkin bir gecede Erdoğan tarafından çıkartılan acele kamulaştırma kararnamesi ile doğa katliamına yol verildi. 2021 yazında bir tarafta tüm Ege-Akdeniz kıyı hattındaki ormanlık alan alevlere teslim olmuşken diğer tarafta ise YK Enerji’nin Akbelen saldırısı gündemdeydi. İkizköylüler ve doğa savunucuları tarafından yürütülen direnişle bu kıyıcılık engellendi. Daha sonra da acele kamulaştırma kararına karşı yürütmeyi durdurma kararı alındı.
Bu şekilde muradına eremeyenler, çareyi zeytinlik alanlarla ilgili Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı tarafından çıkartılan yönetmelik sonrası tekrar hamle yaptılar. Ülkenin enerji ihtiyacı nedeniyle zeytinlik alanların, tapulu bile olsa maden sahasına açılması ve zeytin ağaçlarının başka bir yere taşınması için çıkartılan bu yönetmelikle hızlıca ağaçların sökülmesine geçtiler. Yine bir yanda devletin tüm kurumlarını arkasına almış olan YK Enerji, diğer tarafta başta kadınlar olmak üzere İkizköylüler ve bu toprakların zeytinine de ormanına da sahip çıkan doğa savunucuları… Direnişçiler, jandarmanın zoru, iş makinaları ve valinin kararına rağmen geçit vermediler. Peşi sıra bu yönetmeliğin yargı yoluyla iptalini de sağlayarak bu salvoyu da atlattılar.
Ancak neoliberalizm; emekçileri geçimlik üretim alanlarından kopartıp atarak, doğayı geri döndürülemez şekilde sömürerek sermayenin önünü düzlemenin -yani modern ilksel birikimi gerçekleştirmenin- bir başka adı. Ve Erdoğan iktidarı, seçim virajını da aşmış olarak bunu katıksız bir şekilde uygulama kararlılığında. Yargıdan çıkmış olan yürütmeyi durdurma kararı, 2022’nin Aralık ayında bir başka yargı kararı ile iptal edildi. O gün bugündür, YK Enerji, kesim için uygun koşul ve zamanı yokluyordu. Seçim sonrası bu koşulların sağlanmış olduğuna kanaat getirdi ve yeniden harekete geçti. Kepçe ve ağaç kesme makinaları, jandarma eşliğinde ormana daldı. Ağaca kendi yaşamlarına sarılırcasına sarılmış olan köylüleri ve doğa savunucularını, jandarma her seferinde tazyikli su ve biber gazı ile uzaklaştırıyor, kesim için belirlenen ormanlık alandan uzak tutmaya çalışıyor. Öte yandan direnişçiler, dağılmak bir yana tüm Türkiye’den gelen doğa savunucularıyla direnişlerine devam ediyorlar.
Akbelen’deki çitleme ve direniş dinamiği
Bu direnişi, iç içe geçmiş iki dinamik var ediyor: Birincisi, geçimlik üretim araçlarından kopartılmak istenen, bu anlamda bir çitleme operasyonuyla karşı karşıya olan köylülerin ilksel birikim sürecine karşı geliştirdikleri mücadele dinamiği. Akbelen’in etrafındaki köylüler, geçimini ormandan sağlıyor. Ormanın yok edilmesi, onların yerinden yurdundan olması ve yıkıcı proleterleştirme saldırısına maruz kalmasından başka bir şey değil. Neoliberalizm aynı zamanda ortak kullanım alanlarının/kaynaklarının sermaye lehine çitlenmesi ile atbaşı gider, tıpkı Akbelen’de olduğu gibi. “Bugün, tarihte yaşanan çitleme operasyonlarına oldukça benzer bir süreç yaşanmaktadır, Muğla-İkizköy’de … ve daha nicesinde. Kapitalizmin ilk oluşumunda, Marks’ın “ilk günah” rolü biçtiği ilksel birikim, o günden bugüne ekonomi dışı zorun da devrede olduğu mülksüzleştirme ve proleterleştirme süreçleri olarak, kapitalizme içsel bir olgu biçiminde devam etti, ediyor.”[1]
Bu anlamıyla Akbelen direnişi yerinden yurdundan sürülmek istenen köylülerin kendi yaşam ve üretim alanlarını koruma mücadelesi olarak gelişiyor. Direnişin öne çıkan öznesi kadınlar, Akbelen’deki kıyımın kendi hayatlarında nasıl bir alt üst oluşa yol açacağını görüyorlar. Akbelen onların üretici olarak var olabilmelerinin koşulu. Köyün erkekleri, çoğunlukla çalışmak için kentlere giderken kadınlar, zeytincilik ve ormandan elde ettikleri ile üretimin içinde yer alıyorlar. Bu imkan ellerinden alındığında birçok aile, kentlere göç etmek zorunda kalacak. Bu yüzden Akbelen’in yok edilmesi, kadınların yaşamlarını bir bütün olarak alt üst edecek. Onların bunca öne çıkışı, direnişin sembolü haline gelişi tam da bu yüzdendir.
Direnişin ikinci dinamiğini ise elbette doğanın yok edilmesine, geri döndürülmez şekilde sömürülmesi ve tahrip edilmesine karşı gelişen doğa savunuculuğu oluşturmaktadır. İkizköylüsünden dışarıdan gelen doğa savunucularına kadar herkes, Akbelen’de kendi geleceğini görüyor. Yaşamı savunmakla eş görerek o ağaçlara sarılıyor. Jandarmanın tüm saldırılarına karşı Akbelen’i terk etmiyor. Bu iki dinamiğin iç içe geçmesiyle birlikte Akbelen direnişi, geniş bir etki alanına sahip olabilme potansiyelini taşıyor.
Bu iki dinamiğe, bir de toplumsal yarılmayı daha da derinleştiren hileli seçimlerin ardından, Erdoğan iktidarına karşı toplumsal muhalefetin bilenmiş öfkesini ekleyebiliriz.
Akbelen, Cudi’ye bağlanır
Ancak eğer doğa savunuculuğuysa sözkonusu olan Akbelen’den Cudi’ye-Besta’ya bir yol yapmak gerekir. Ormanları soluk borumuz olarak görüyorsak, ekolojik krizden bahsediyorsak, Kürdistan’da Kürt halkına karşı yürütülen savaşın bir parçası olarak askerler eliyle[2] yakılan ormanlara karşı da sesimizi yükseltmek, insan zinciriyle Cudi’yi de kuşatmak zorundayız.
Oysa “bu ülkenin orta sınıf solcuları, ekolojistleri, yeşilsever sosyal demokratları, sermaye için AKP’nin yol temizliği kabilinde kestiği ormanları, söktüğü zeytinleri görür. (…) AKP’nin, iklim kriziyle birlikte daha da artan yangınları, cayır cayır yanan ormanları bile isteye seyrettiğini, yok olan ormanlık alanları daha sonra parsel parsel rant için satacağını bilir, adeta her yanan ağaçla soluğu kesilir. O kadar duyarlıdır doğaya. Ama güvenlikse mevzubahis olan, Kürt ellerinde yanan ormanın, kesilen ağacın, sönen ocağın lafı mı olur?! Olmaz!..”[3] Kürdistan’daki savaş, Kürde yapılanı da Kürde ait coğrafyada doğaya yapılanı da mübah kılıyorsa, orada şovenizm zehri ile sersemletilmiş bir halk var demektir. Ve Akbelen’le Cudi’yi bir görmeyen, aynı direnç ve kararlılıkla bu doğa katliamına ses çıkarmayan bir ekolojik hareket, doğayı bile Türk-Kürt diye ayıran bir toplumsal muhalefet, faşist iktidara karşı cepheden bir kavganın yürütücüsü olamaz. Tam da bu yüzden Akbelen dediğimiz her yerde, Akbelen için yaptığımız her şeyde, Cudi ve Besta da demeliyiz.
Direnişi yaymak
2022 baharında zeytinlik alanların madencilik sahasına dönüştürülmesi yönetmeliği ile harekete geçen YK Enerjinin saldırılarına karşı zeytinlerini ve ormanı koruyan İkizköylülerin ve doğa savunucularının direnişi için şunları yazmıştım:
“İkizköy direnişini ve gelişecek tüm benzer direnişleri kendi direnişimiz kılmaksızın faşist AKP rejimini soluksuz bırakamayız. Bugün klasik ekonomik-sendikal mücadele ve direnişlerin kazanabilme imkanı bulunmadığı gibi hiçbir toplumsal kesimin dar kesimsel taleplere sıkışan direnişleri de başarıyla sonuçlanamaz. Ödenemez hale gelen elektrik faturaları tüm yoksul emekçilerin canını yakıyor. Bıçak kemiğe dayanmış durumda. Bizi kentte vuran elektrik zamlarını yapanlar da, enerji işçilerini sefalet ücretine mahkum edenler de, İkizköylülerin hayatlarını karartmak isteyen de aynı faşist iktidar, aynı enerji tekelleri. İkizköy’ün kazanması için Limak ve IC İçtaş’ın nerede bir şirketi, fabrikası varsa orası direniş mevzimiz haline gelmeli. Direniş sahası İkizköy değil tüm Türkiye sahası olmalıdır. Migros Depo işçileri nasıl kazandıysa İkizköy de kazanabilir. Yeter ki bu direnişi dayanışma sınırını aşan bir biçimde sahiplenip kendi direnişimiz kılalım ve ortak düşmanımıza her cepheden savaş açalım. Doğa savunucusuysak İkizköy’e gitmemiz gerekmiyor, düşmanımız her yerde. Ekoloji mücadelesini tüm ülkeye yayabilecek imkanlara sahibiz. Gençlik, Limak ve IC İçtaş’ın tüm adreslerini hedef haline getirebilir, boykotundan blokajına birçok biçimiyle direnişi büyütebilir. Kentin yoksul emekçileri, enerji dağıtım şirketlerinin[4] önünü fatura yakma eylemleriyle mekan eyleyip, İkizköy’ün direnişini de yüklenerek yoksulluk ve sefalet birikimini öfkeye dönüştürebilir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Yeter ki somut bir adım atalım ve bir direnişi tüm ilişki ağı ve çevreleyen etmenleri ile birlikte düşünüp yaygınlaştıracak bir stratejik planlamayla hareket edelim.” [5]
Bugün Akbelen direnişi daha da büyümüş ve geniş bir toplumsal destek kazanmış durumda. Ancak bu saldırının püskürtülebilmesi, Akbelen’de yanan ateşi yaygınlaştırmaktan, bu direnişe Limak ve İC İçtaş’ı kuşatacak bir direniş çemberi eklemekten geçiyor. Bu da yetmez, Akbelen’deki ağaçla Kürdistan’daki ağacı ayırmaksızın mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Akbelen’de karşımıza dikilen devletin neoliberal yüzüne karşı çıkarken, Kürt halkına ve Cudi’nin ağacına, kuşuna, börtü böceğine kasteden devletin sömürgeci yüzüyle de hesaplaşmamız gerekiyor.
[1]Modern bir ilksel birikim hikayesi: İkizköy’ün zeytinleri – Derya Doğan, 6 Nisan 2022 (https://komundergi11.com/modern-bir-ilksel-birikim-hikayesi-ikizkoyun-zeytinleri-derya-dogan/)
[2]Askerler o kadar pervasızlar ki, Cudi’yi, Besta’yı ateşe verip kahkahalar eşliğinde bunu kameraya çekebiliyorlar.
[3]Suç Ortaklığı – Derya Doğan, 1 Ağustos 2022 (https://komundergi11.com/suc-ortakligi-derya-dogan/)
[4]Çünkü İstanbul’da BEDAŞ ve Türkiye’de birçok enerji dağıtım şirketi Limak’ın da ortak olduğu şirketler. IC İçtaş da Trakya’da enerji dağıtım işini parsellemiş durumda.
[5]Modern bir ilksel birikim hikayesi: İkizköy’ün zeytinleri