Leyla Güven, açlık grevi direnişinin 97. gününe ulaştı. Faşizm koşullarında dayatılan hayatın her alanından tecrit politikalarına karşı durmak amacıyla hapishanelerde başlatılan direniş 100’lü günlerine yaklaştı. Bu direnişin anlamı nedir? Daha önceki tarihlerde sergilenen onurlu direnişlere değinerek günümüz açısından açıklamaya çalışacağız.
12 Eylül faşist diktatörlüğünün toplumsal muhalefeti bastırmak için uyguladığı yöntemleri biliyoruz. Bugünkü koşullar yani AKP-MHP-Ergenekon üçlüsünün uyguladığı faşist politikalar, 12 Eylül’den daha ağır durumdadır.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında uygulanmaya başlanan yöntemler, sokaktaki insanın en küçük hak arama mücadelesinin önünü tıkamak ve insanlara nefes aldırmamak için her yolu deniyor. Yüz binlerce insan gözaltı ve tutuklamalara maruz kalıyor, KHK’lar eşliğinde işten atılıyor. Bu ağır koşullarda hapishanelerde uygulanan izolasyon ve yalnızlaştırma politikaları da ayrı bir önem taşıyor. Leyla Güven’in ardından, 300’ü aşan politik tutsak hapishanelerde süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi direnişine başladı. Bu direnişin hangi kazanımlarla sonuçlanacağı net olmamakla birlikte, tarihsel açıdan taşıdığı önem çok açıktır. Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri, kritik tarihsel dönemeçlerde ortaya çıkmış ve elde ettikleri sonuçlar bakımından farklılıklar içermiştir.
12 Eylül faşizmiyle birlikte, uzun erimli açlık grevleri ve ölüm orucu direnişleri görmekteyiz. Hapishanelerde yaşanan işkenceler, tek tip elbise dayatmaları, özel tip cezaevleri ve F tipi cezaevleri direnişleri tarihsel açıdan köşe taşı niteliğindedir. 1982 açlık grevi direnişi özelikle Diyarbakır E Tipi Hapishanesi’nde uygulanan insanlık dışı işkencelere karşı duruş olarak başlamış; ancak eylem sonuçlandığında istenilen sonuç tam olarak elde edilemeyerek ardından işkenceler ve tek tip elbise dayatması gündeme gelmiştir.
1984 yılında Newroz’da Mazlum Doğan’ın kendisini ateşe vermesi, Kürdistan ve Türkiye hapishanelerinde yeni bir direniş ruhu ortaya çıkarmıştır. Bu eylem susan, sindirilen, korkan ve yılgınlığa kapılan toplumsal muhalefetin özellikle Kürdistan’da yeniden ortaya çıkmasının başlangıcı olmuştur. Yine 1984 ölüm oruçlarıyla M. Fatih Öktülmüş, Abdullah Meral, Haydar Başbağ ve Hasan Telci’nin toprağa düşmesi, Dörtlerin Amed zindanlarında kendini ateşe vermesi ile aynı etkiyi yaratmış ve toplumsal muhalefet harekete geçmiştir.
1996 ve 2000 ölüm orucu eylemleri ayrı önem taşıyan, ardından çeşitli kazanımlar ve şehitler bırakan direniş destanlarıdır. Bugün onlara bu yazı kapsamında değinmek doğru olmayacaktır, o tarihsel kesit başka bir yazının konusudur.
Mevcut koşulların 12 Eylül koşullarından daha ağır olduğunu yukarıda belirtmiştik. Leyla Güven’in başlattığı tecrite karşı açlık grevi eylemi, bir yanıyla 84 direnişlerinin başlangıç dönemini anımsatmaktadır. Mazlum Doğan’ın çakmış olduğu kava benzer bir başlangıç olarak adlandırabiliriz. Elbette sonuçlarını bugünden ilan etmek ve toplumsal hareketi canlandırması açısından elde edeceği kazanımları tahmin etmek doğru olmayacaktır. Diğer yandan, bu başlangıcın diğer direnişçiler ve politik tutsaklar açısından nasıl sonuçlanacağı da şimdiden somut şekilde ortaya konulamıyor.
Leyla Güven’in temsil ettiği yapının kapsayıcılığı düşünüldüğünde taktiksel olarak eylem sonlandırılabilir; ancak mevcut şartlarda devam edecek gibi görünmektedir. Biz devam edeceğini varsayarsak, Leyla Güven’in Mazlum’ca duruşunun, yaratılan yılgınlık ve korku ortamına dur diyeceği inancını taşıyoruz. Cizre, Sur ve Nusaybin süreci sonrasında karşılaşılan geri çekilme anlayışının yerini direnen halklar gerçeğinin alacağını umut ediyoruz.
Bu direnişin; bir kişinin, bir yapının veya bir halkın değil; birleşik devrimi savunan halkların ortak direnişi haline dönüşmesi için emek harcamalıyız. AKP-MHP faşizmi ancak topyekûn direnişle yenilgiye uğratılabilir. Kendisine muhalifim diyen herkesin bu sürece duyarlı bir şekilde dâhil olmasıyla başarıya ulaşabiliriz.
Evet, bir kadının ak saçlarıyla Anka kuşu misali başlattığı yeniden var olma direnişinin yanında olalım ve hep birlikte kazanalım!