Bülent Parmaksız’ın 31 Ocak 2022 tarihli savunmasından: “Kürtleri yargılıyorsunuz! Tarih böyle yazacak, bunu unutmayın!”

Kobani davasının tarihi önemi nedeniyle, bu davada yargılanan Bülent Parmaksız’ın ilk olarak 31/01/2022 tarihinde yaptığı sözlü savunmasından özetle başlayıp, yazılı savunmasının bazı bölümlerini de ilerleyen zamanda kısa kesitler halinde yayınlayacağız.

Komün Dergi Yayın Kurulu


Bülent Parmaksız’ın 31/01/2022 tarihli savunmasından özet:

Savunmamı IŞİD’a karşı mücadele ederken hayatını kaybeden Tokat’lı Türkmen bir aileye mensup Türkiyeli bir sosyalist olan İbrahim Tufan Eroğlu Er’e, Çukurovalı, Türkmen bir aileye mensup yine Türkiyeli bir sosyalist olan Eylem Ataş’a, Kürt kadın direnişçi Arin Mirkan’a, geçen yıl İzmir HDP İl Binasında alçakça katledilen Deniz Poyraz’a ve Poyraz’ın annesinin kızına ismini verecek denli etkilendiği Türkiye Sosyalist Hareketinin yüz aklarından biri olan Deniz Gezmiş’e ithaf ediyorum. Hepsini saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.

Önce bir iki değinmem ve bir iki talebim olacak onlara gireceğim. Savunmalarımız konusunda ya da tutukluluk gerekçelerinde bizim hep duruşmaları yavaşlatmak istediğimizi söylüyorsunuz. Biz periyodun sadece hukukun ve hayatın olağan akışına uygun olmasını istiyoruz. Sadece bu kadar. Peki siz niye hızlandırmak istiyorsunuz? Biz bunu biliyoruz, herkesin bildiği, sır değil.  Biri siyasi kaygılar; esas neden o zaten, altı yıldan beri beklenildiği halde şimdi hızla bitirmek isteniyorsa demek ki bir siyasi kaygı, bir ihtiyaç var. Siyasetin ihtiyacı var ve bundan dolayı bu dosyayı biran önce bitirmeniz gerekiyor. Dosyaya MHP’nin ve İçişlerinin müdahalesi ayyuka çıktı artık. Bunu gizleyemezsiniz, Türkçülük ve Milliyetçilik adına yapıyorlar birde bunu. İkinci neden seçimler. Seçim meydanlarında bize verdiğiniz, vereceğiniz cezayla belki de topluma seçim propagandası yapılmak isteniyor. Çünkü ilk derece mahkemesinde ceza almak önemli, bu davanın bozulacağını zaten biliyorlar. Hiç önemli değil, kısa vadeli çıkarlar önemli ikinci nedeni bu, bir diğer nedeni yapılabilirse Anayasa Mahkemesi’ne kapatma davasına gerekçe oluşturmak istiyorsunuz. Heyet başkanı değişti, şimdi de bakanı değiştirdiler. Adalet Bakanını, niye değişti? Bu soruyu ortaya bırakıyorum.

Şimdi bu davanın özü, özetine girmek istiyorum kısaca; basit düşünmek önemli, çünkü olayları basit düşünmemiz lazım kavramak için, karmaşıklaştırmak bizim işimiz değil, bilim basitliktir. Bir meseleyi anlatmak istiyorsanız basitçe anlatacaksınız. Eğer ki, birileri karmaşıklaştırmak istiyorsa bir mevzuyu orada sistem de kurulmaz, orada başka çıkarlar vardır. Davaya basit bakalım diye söylüyorum. İşin özü şu, ortada IŞİD diye bir gerçeklik var. Şimdi IŞİD, Kobani’yi kuşatıyor, IŞİD insanlık dışı bir örgüt, herkes biliyor bu gerçekliği, ileride ayrıntılarıyla gireceğim bu konuya. Peki bu IŞİD ne yaptı, 15 Eylülde Kobani’yi kuşattı. Ne oldu peki, orada bir direniş başladı ve dünya bir biçimiyle buna tepki vermek durumunda kaldı, çeşitli siyasal nedenler var buna daha sonra gireceğim. Şimdi basitleştirerek gidiyorum. IŞİD karşıtı koalisyon kuruldu. İki yüz elliye yakın ülke var altmışaltı ülke bu koalisyonu kurdu ve Kobani’deki Kürtlerin direnişine destek vermek zorunda kaldılar. Ancak Kobani’de aylarca süren büyük bir direniş yaşandı ve bu destek son zamanlarda oldu. Sizin evinize birisi gelirse sizde direnirsiniz, Kürtler de direndi. Türkiye de isteyerek değil ama o dönemki koşullarda yardım etmek durumunda kaldı. İşte o dönem biliyorsunuz yaralı YPG’lileri Türkiye’ye soktu, kapılar açıldı, yiyecek yardımı yapıldı, Peşmergenin geçişine izin verildi biliyorsunuz. Amerika ve koalisyon uçakları Kobani’de IŞİD’e karşı bombalama yaptı ve Türkiye kamuoyu sokağa çıktı.

Bakın çok basit değil mi, yani IŞİD gibi bir örgüt var. Her yerde vahşet uyguluyor, Kobani’de insanlara saldırıyor, tehlikeli bir örgüt, dünya ayağa kalkmış. Türkiye’de bir biçimiyle bunun bir parçası olmuş yardım ediyor. Salih Müslüm dahil olmak üzere insanlar Ankara’ya geliyor, Paris’te ağırlanıyor bu insanlar ve bizde bunun karşısında üç tane tweet attık. Şimdi bakın İspanya iç savaşı var çok basit söyleyip geçiyorum. 36, 39 Cumhuriyetçiler var, Cumhuriyetçi hükümete karşı faşist Franco rejimi, saldırı yaptı hükümeti yıkmak için. Dünyanın dört bir yanından binlerce insan uluslararası tugayları oluşturarak İspanya iç savaşına katıldı. Ernest Hemingway Çanlar Kimin İçin Çalıyor kitabını orada yazdı. İngiltere’den George Orwell, Frank Capra adını hatırlayamadığım dünyanın en ünlü yazarları sanatçıları, sinemacıları, fotoğrafçıları herkes gidiyor. Türkiye’den de giden var. 

Yunanistan iç savaşı var; ’46-’49’da Türkiye’den Mihri Belli gitti. Mihri ağabeyimiz. Kendisi orada kaldığı yılları “Rigas’ın Dediği” adlı kitapta anlattı. Yunan iç savaşını anlattı. Beyrut muhasarası var ’82’de, kırk elli gün sürüyor. Bakın orada da Türkiyeli sosyalistler var. Mesela Cüneyt Kafkas, Yaşar Küpeli, Hasan Mantıcı, Faik Bulut çeşitli kitaplar yazdılar. Bu direnişi anlattılar, muhasarayı, 1970’leri anlattılar. Filistin’e giden sosyalistlerle yapılan iki ciltlik röportajların olduğu bir kitap da var, hepsi bunu bir onur olarak anlatıyorlar. Şimdi mevcut iktidarı çok destekleyen Vatan Partisi var ya onların eski Merkez Yürütme Kurulu üyesi Bora Gözen ve on iki arkadaşı da orada öldürüldü. Faik Bulut, bugünkü bildiğimiz Faik Bulut yazar/gazeteci esir alındı ve yedi yıl orada kaldı. Arapça ve İbranice öğrendi ve şu anda anlatıyor, kitaplar yazıyor.

Bu bir onur ve kimseyi de bunlar için yargılamadılar. İspanya iç savaşı dahil olmak üzere, Filistin dahil olmak üzere bir onur abidesi olarak insanlar bunu taşıyorlar hala. Cengiz Çandar hala Filistinlilere sadıktır, nedeni budur. Şimdi Kobani’de, İŞID’e direndi Kürtler. Dünya destekledi bunu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bir biçimiyle yardım etti. Biz ne yaptık biz Ankara’dan üç tane tweet attık 6 Ekim’de, olaylar 26 Eylül’de başlamıştı biz 6 Ekim’de attık tweetleri. Şimdi bakın Kobani kurtuldu. Kürtler, Kobani’yi direnerek kurtardı ve yardımlarla. IŞİD’i ilk defa Kürtler püskürttü, IŞİD her yeri ele geçiriyordu; Musul, Rakka ve diğer şehirleri. Tekrar söylüyorum; ilk defa Kürtler IŞİD’i püskürttü bu önemli. İlk defa IŞİD yenildi. Bu gerçeği unutmayacağız.

Bizim buradaki katkımız ne peki, HDP’nin üç tane tweeti denizde damla değil, bakın yarın tarih yazılacak, yarın tarih yazıldığında bizim bu üç tweetimizden dolayı HDP bir dipnot bile olmayacaktı. Fakat kentin tarihi yazılırken ya da Kürt tarihi yazılırsa, HDP’nin buradaki katkısı bir duyarlılık anlamında söylüyorum dipnot olmayacak kadar önemsizdi. Siz, bizi çok önemli hale getirdiniz. Ya biz devede kulak değiliz, denizde damla değiliz. Fakat büyüttünüz bizi, bizim yaptığımız şey çok küçük küçücük bir katkı çorbada tuz olmak bile değil. Fakat siz, bizim yaptığımız şeyi büyüttünüz tabi maliyeti de büyütüyorsunuz. Bununla birlikte tarih bizim rolümüzü yazmayacaktı, şimdi yazacak. Çünkü bizi burada yatırıyorsunuz, haksız bir şekilde. 

Kürtler, Dünya, Amerika, Türkiye ve onların direnişi, davayı böyle basit düşünün. Barbar bir örgüt kafa kesen, tecavüz eden bir örgüt bir kenti kuşatıyor, yok etmek üzere ve orada insanlar direniyor ve devamında dünya destek verirken biz de sadece duyarlılık gösterip üç tane tweet attık. Yaptığımız hepi topu bu! Hukuk dediğiniz nedir teknik bir şey midir? Arkasında bir ahlak vardır, tarih vardır, din vardır, felsefe vardır, vicdan vardır, gelenek vardır, doğal hukuk vardır. Sadece kitap mıdır yani? Sadece yazılanlar mı doğru, yazılanlar nereden çıkıyor. Ceza Hukuku ya da diğer hukuklar nereden çıktı? Binlerce yılda oluştu neye dayanarak oluştu onlar? Hepsi saydığım şeylere dayanarak oluştu doğal hukuktan başlayarak. Hala onlar unutulmuş değil. Ahlakı olmayan bir din olur mu? Ahlakı olmayan bir hukuk olur mu? Felsefesi olmayan bir hukuk olur mu? Bisiklet çalmak hırsızlık diye kabul ediliyor. Çünkü özel mülki toplumdayız ama yarın özel mülkiyet toplumu olmadığı zaman bisiklet çalmak hırsızlık olmayacak çünkü kimse bisiklet çalmayacak. Bunun gibi düşünün hukuk felsefesiz olmaz, hukuk ahlaksız olmaz.

Bu yapılan şey, bize yapılan bir ahlaksızlıktır. Bizim katkımızı büyütmektir. Ha büyüttüğünüz için teşekkür ederiz. Bakın bu davayı kimse savunamayacak ileride, utanılacak, kimse üstlenmeyecek başka şeyler de var tarihte üstlenilmeyen, birkaç tanesini sayayım. Mesela 12 Eylül’ü savunan kimse var mı şu anda Türkiye’de? MHP savunuyor mu? fikrimiz iktidarda biz hapisteyiz diyen bir lideri de vardı. MHP savunuyor mu? Şu anda o bile savunmuyor. AKP, CHP de savunmuyor. 12 Eylül’ü savunan yok. “Peki asmayalım da besleyelim mi?é diyen birisi vardı. Onu savunan kimse var mı şuanda Türkiye’de minnetle anan bir kimse var mı? Ölüm yıl dönümlerinde onu minnetle anan, mezarına gidip sevgiyle çiçek bırakan milyonlarca insan var mı, hiç gördünüz mü? Yüzde 90 oy aldılar, Anayasa’ya evet denildi. Kimse onu şuanda savunuyor mu, hatırlıyor mu? Peki Soma’da maden işçisini yerde tekmeleyen Yusuf Yerkel’i savunan kimse var mı? Atadılar, Frankfurt’ta atadılar, onu ödüllendirdiler, Almanya’da protesto edildi. Savunan var mı? Yok. Peki; Roboski’yi savunan var mı? Herkes bütün yetkililer üstünden atmaya çalışıyor. Yok ben yapmadım o yaptı yok benim yetkim yoktu. Birinci komutan, ikinci komutan, hava kuvvetleri, başbakan şudur, budur denildi. Savunan var mı? Yok. Yaptığınız şeyi savunacaksınız. Peki Yeşilyurt Köyü’nde yanlış hatırlamıyorsam 90’larda insanlara dışkı yedirdiler Türkiye o yüzden mahkum oldu. Bunu savunan var mı? Askerler bunu yaptı, savunan var mı şuanda devlet veya askerler, “Evet biz iyi bir şey yaptık, onurlu bir şeydi. Türkiye Cumhuriyeti için bunu yaptık” diyebiliyorlar mı? Peki yakın zamanda helikopterden insanlar atıldı, bunu savunan var mı? Evet biz helikopterden insanları attık. Vatan, millet, bayrak için attık diye çıksın savunsunlar görelim.

Geçmişte Kenan Evren bile bu kadarını bilmiyordum diye söylemek zorunda kaldı. Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan vahşeti savunan var mı? Kendisi bile savunamadı, yaptırttı ama savunamadı. Karadeniz’de, Sakarya’da, İstanbul’da, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde mevsimlik Kürt tarım işçilerine saldırdılar oluyor, bunu savunan var mı şu anda? Peki IŞİD’i savunan var mı şu anda burada? En İslami referanslarla siyaset yapanlar dahil, IŞİD’i savunabiliyorlar mı? Dünyada ve Türkiye’de hele ki kadınları alıp satan tecavüz eden bir hareketi, bir örgütü savunan var mı? Peki idamları savunan var mı? Yok, Celal Bayar, Seyit Rıza’nın idamından bahsederken anılarında okumuştum. Cesaretle geldi sabahın körü biliyorsunuz birde çok telaş pandıras asıyorlar. Bomboş meydanda sanki milyonlarca insan varmış gibi hitap ederek, cesaretle konuştu diye söylüyor. Alan doluymuş gibi konuştu diyor, saygıyla bahsediyor.

17/25 Aralık’ta rüşvet aldığı iddiasıyla istifa etmek zorunda kalan bakanları savunan kimse var mı? Yedi yüz bin dolarlık Rolex saat alan, savunan kimse var burada bu salonda, Çevre Bakanı dedi ki; “Söylenen her şey doğruydu”. Kendisi savunmuyor, o bile savunmuyor. Peki limanlarda yakın zaman önce kokain yakalandı, Türkiye’de son bir yılda Mersin’de, İzmir’de şurada, burada. Uçakla Türkiye’ye, Türk Hava Yollarına ait uçaklarla, taşınan kokainler de var. Aylarca ortada kaldı, kimse savunmadı. Üstünde Konşimentoda yazıyor kime geldiği yazılıyor, hangi firmaya geldiği yazılıyor alıcı belli ama kimse çıkıp bu benim malım demedi, diyemedi. Ve bunu İçişleri Bakanı’na kaç sefer sordular gazeteciler. Peki bu benim malımdır diye savunan kimse var mı? Türkiye’de bu olayı savunan kimse var mı?

Sedat Peker, Barış Akademisyenleri için zamanında 2016’da, kanlarında yıkanacağız dedi. Şimdi pişman, kendisi bile savunmuyor. Siz onu savunuyor musunuz? Ayda on bin dolar rüşvet alan vekil varmış Meclis’te şu anda açıklanmıyor aslında biliniyor da, herkes biliyor da, biz bilmiyoruz. Peki savunan kimse var mı? Bir zamanların başbakanı 90’lar Çiller, “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” dedi. Şimdi önce Çillerin kendisiyle ilgili birkaç cümle zamanında yazıldı; ABD vatandaşı olduğu söyleniyor, bilmiyorum. ABD açıklamıyor bunu, bazı şeyleri açıklamıyorlar. Ama bunlar çok yazıldı, çizildi. O dönem 94’lerde sanırım. Amerika’da bir sürü parası olduğuna dair spekülasyonlar çıktı ki, o paralar reddedilmedi. Bu eski başbakan oğulları için mevcut iktidarın etrafında dönüyor, yenilenebilir enerji kaynakları için kaynak bulmaya çalışıyor, kredi almaya çalışıyor sürekli mitinglerde boy gösteriyor.

O dönem daha çok hatırlarsınız Susurluk döneminde olmuştu işte; Sedat Bucak, Susurluk’taki kazada Hüseyin Kocadağ Emniyet Müdür Yardımcısı ve Abdullah Çatlı Ülkü Ocakları eski başkan yardımcısı ölmüştü. O dönemde işte özel hareket polislerinin de yaptığı bir takım işler vardı; o dönem Perinçek grubu, Çiller Özel Örgütü diye altmış bin kişilik bir ordu kurdu Çiller, özel harekatçılardan diye ifşa ediyordu o dönemki gazetelerde. Çiller bunun üzerine söylemişti bu lafı. Buna o aklı verende bir tane profesör, sağcı profesör, cezaevinde. Şimdi cemaat ya da FETÖ, neyse, ondan dolayı hapiste olan bir hocanın bu aklı verdiği söyleniyordu. O zaman öyle okumuştuk bu “kurşun atan ve kurşun yiyen mermi yiyen insanlar şereflidir” sözünü. Peki kimler için söyledi? Bunu bir tanesi Ayhan Çarkın, özel harekatçı pişmanlık yasasından başvuru yaptı biliyorsunuz, anılarını okumuşsunuzdur. Basit yani çok uzun boylu yazmadı da çıkanları okudum, çok pişman en az seksen, doksan kişiyi öldürdüğünü söylüyor en az, itirafçı ve pişman şuanda. O dönem bunlar bir ekip Tarık Ümit ekibi var, Mehmet Eymür ekibi var, İbrahim Şahin’in ekibi var. Özel hareket başkanı Tarık Ümit, MİT’e bağlı gayri resmi MİT’çi birazdan ona da geleceğim. Ekipler var, özel harekatçılar. Bir tanesi de Ziya Bandırmalıoğlu. Daha on beş gün önce öldü. İki milyon dolarlık bir komisyon karşılığı tahsilat işine gitmiş, Fenerbahçe Kalamış yat limanında ve orada öldürüldü. Ziya Bandırmalıoğlu’nun annesi çok iyi hatırlıyorum, şöyle demişti “Ben devletten şikayetçiyim, ben oğluma onurlu bir meslek sahibi olsun, devlete hizmet etsin diye oğlumu gönderdiğimi sanıyordum. Oğlumu kötü işlere bulaştırdı bu devlet”. Bunlar Tarık Ümit’le çalışıyorlar. Tarık Ümit kim? Tarık Ümit gene MİT’e bağlı gayri resmi olarak karanlık işlerin devletin kontrgerilla diye tabir edilen işlerinde kullandığı isimlerden biri ama sorumlu düzeyde.

Bunlar ne yaptı kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal’ı öldürdüler. Abdullah Çatlı’nın bu işin içinde olduğunu söylüyor gazeteler doğru mu yanlış mı bilemem, parmak izi çıktığı söyleniyor. Çok büyük paralar tabi Ömer Lütfi Topal’da ve işte kurşun atanlar ve kurşun yiyenlerden bir tanesi, işleri de bu. Diğeri kim Sedat Bucak, diğeri kim Mehmet Ağar. Çillerin bahsettiği isimler, diğeri kim Yeşil, meşhur Mahmut Yıldırım, 90’larda kaç kişinin kanına girdiği belli değil, çok karanlık bir adam hala yaşayıp yaşamadığı belli değil, ne kendisini savunabilir ne onu savunan kimse olabilir. Sedat Peker mesele o dönem gene kurşun atan kurşun yiyenlerden biri, biri de Alaattin Çakıcı. Biri Korkut Eken mesela bu özel harekatçıları eğiten kişi mesela Ağar her şeyin içinde her şeyi biliyor. “Tuğlayı çekersem duvar yıkılır” diyor. Ama en son yat limanı hikayesini biliyorsunuz. Azerbaycanlı iş adamından alınan bir yat limanı var. “Biz olmasaydık mafya çökecekti” dedi. Eken de aynı ilişkiler için özel harekatçıları eğiten insanlardan biri. Peker’in kardeşi açıkladı; Peker’le birlikte Kıbrıs’ta gazeteci Kutlu Adalı’nın öldürülmesi için bunları çağırmışlar ve bunlar gitmişler oraya ve sonuçta olmamış ama Korkut Eken’in organize ettiğini yazdı gazeteler. Bunları savunan var mı?

Başka itirafçılar var bir de kurşun atıp kurşun yiyenler Murat İpek’ler, Murat Demir’ler, Alaattin Kanat’lar o dönem Kırıkkale ve Diyarbakır cezaevlerinde başka yerlerde. Savunan var mı şimdi bunları? Amerikalı askerlerin köpekleriyle Iraklı tutuklulara yaptıklarına benzer şeyleri Diyarbakır cezaevinde de yaptılar. Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, köpeği Co, herkes biliyor şimdi. Esat Oktay Yıldıran’ı savunan var mı? Kenan Evren bile savunmadı. Mamak’ta çok büyük işkence yapıldı insanlara Raci Tetik öldü. Kimse onu hayırla anıyor mu acaba, savunan var mı? İlhan Erdost, öldürüldü Mamak cezaevinde. Yayıncı, kardeşi Muzaffer İlhan Erdost biliyorsunuz. İlhan Erdost’u şuan herkes onurla savunuyor. Feride Çiçekoğlu hoca şuanda profesör sanırım, yazdığı ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ kitabının filmi yapıldı. O dönem Mamak’ta yatanlardan. Yaptıklarını savunuyor onurla, Raci Tetik savundu mu acaba? Sevgi Soysal o dönemin cezaevlerinde kalan yazarlarımızdan biri, herkes sevgiyle anıyor şuanda. Donanma davası var; Nazım, Nazım Hikmet ’30’lar, ’38, on sekiz yıl hiçbir şey yokken hapis veriyorlar Nazım Hikmet’e. Nazım, dünyanın en büyük şairlerinden biri, bu topraklara da çok bağlı, kim var başka Nazım’la birlikte o dönem donanma davasında Hasan İzzettin Dinamo, ‘Kutsal İsyan’ kitabını yazıyor. Kerim Korcan, Tatar Ramazan’ın yazarı. A. Kadir, şair, şiirle ilgilenenler bilir o dönem yatanlardan, İbrahim Balaban, kendisini tanıdım. İbrahim ağabey, çok genç yaşlarda hapse giriyor. Kan davasına giriyor. Siyasi bir insan değil fakat Nazım’ın tedrisatından geçiyor. Bursa Cezaevinde ve büyük bir ressam oluyor. Kemal Tahir, o dönem gene Nazım’ın tedrisatından geçiyor. Kısa süre Orhan Kemal. Bunlar hep yaptıklarını savundular. Peki diğerleri savunuyor mu?

Bakın bu davayı da ileride kimse savunamayacak. Burada zaten bizi yargılayamazsınız. Bu şekilsel bir yargılamadır. Şimdi biz burada ne yapıyoruz? Dediğim gibi basit düşünmeye devam ediyorum ben, siz istiyorsanız işinizi yapın. Biz burada sosyalistler, burada Kürtler var. HDP ile ilgili daha sonra değineceğim zaten. HDP homojen bir parti değil biliyorsunuzdur. Heterojen bir parti içinde çok farklı eğilimler var. Farklı milletlerden de insanlar var. Biz kimlik siyaseti yapmıyoruz. Kürtçülük, Türkçülük, Çerkesçilik falan yapmıyoruz. HDP’nin böyle bir çizgisi yok. HDP’de bizler ezilenlerin siyasetini yapıyoruz. Ama herkes var içinde; Kürtler, Türkler, çevreciler, kadınlar, feministler, emekten yana İslamcılar…

HDP içindeki sosyalistler olarak HDP’de ne yaptık? Ezilen bir millet olarak Kürtleri savunduk. Burada da onu yapıyoruz. Ama yanlış anlaşılmasın ben sadece ezilen bir millet olarak Kürtlerden bahsetmiyorum. Mesela ezilen bir mezhep olarak Alevileri de savunuyorum. Ezilen bir cins olarak kadınları da savunuyorum. Kendim Türk ve Sünni bir erkek olduğum halde tersini düşünüyorum. Kendimi inkar etmiyorum, ben neysem oyum. Asla kimliğimi reddetmiyorum ve lanetlemiyorum, böyle bir şey olamaz. Ben ve benim gibi bazı arkadaşlar burada ezilen bir millet olarak Kürtleri savunuyoruz, ama aynı zamanda Türklerin onurunu da savunuyoruz. Çünkü şunu biliyoruz bir halkı ezen, bir başka halk özgür olamaz. Siz Kürtleri eziyorsanız bu Türkler için de onur kırıcı bir şeydir. Kürtler özgür değilse, Türkler özgür değildir. Bu yüzden biz burada aynı zamanda Türklerin onurunu savunuyoruz, Türkiyeli sol sosyalist güçler olarak. Ve şunu da unutmayın, ne yazık ki Kürtler ile Türkler arasındaki tek bağ biziz. Gelecekte bu dava konuşulduğu zaman birileri şunu diyecek; evet, Türk halkı adına konuşanlar da varmış.

Ne istiyorsunuz? Kürtlerle bütün bağların kopmasını mı istiyorsunuz. Hangi çağda yaşıyoruz. Kürtlerin Kürtlüklerini unutacaklarını mı sanıyorsunuz. Yüzyıl önce unutmamışlar da şimdi mi unutacaklar. Ben şu anda içinde yer aldığımız bu ülkeyi, Türkiye’yi tanıyamıyorum. Teorik konuşmuyorum, basit konuşuyorum, basit düşünmek lazım. Hukukun temeli de basitliktir, bilimde olduğu gibi bu anlamda bunları basitçe anlatıyorum. Tırnak içinde eski Türkiye’ye bağlıyım, kuşkusuz bilimden yanayım, teknolojiden yanayım, üretici güçlerin gelişmesini görüyorum bundan yanayım. Ama değer yargıları olarak söylüyorum, yani taşrada büyüdüm Aydın’da doğup büyüdüm, Aydın ilinde akşamları komşulara biz yemek getirip götürürdük, ben böyle bir yerde büyüdüm. Kapılar kilitli değildi, bahçeli evimiz vardı. Çocuklar sokaktaydı. Çocukları kaçıracaklar, tecavüz edecekler, organ satışı olacak, bu tür şeyleri bilmezdik. Ailelerimiz böyle şeylerden korkmazdı o yüzden çocuklar rahatça sokağa çıkardı. Şimdi herkes korkuyor, çocukları kimse sokağa bırakmıyor, ancak gözetim altında çıkıyorlar. Ben öbür Türkiye’de kendi başıma, okula gidip geliyordum, kardeşlerim de öyle. Böyle bir rahatlık, böyle bir dayanışma içerisinde, komşuluk ilişkisi içinde büyüdük biz. Ben bunları gördüm. Böylesi kişisel deneyimleri olmayanlar, mesela daha genç olan arkadaşlar Yeşilçam filmlerine bakabilirler. Türkiye’nin özü ve özeti orada; siyah beyaz Yeşilçam filmlerinde. Eski dönemin insanları yaşadığımız süreçte bir anda eski oldular. Aslında o eski değil, değer yargıları o kadar aşındı ki artık sanki yüzyıl, beş yüz yıl önceki insanlardan bahsediyoruz. Yeşilçam filmlerine bakanlar işin özü ve özetini görebilirler. Türkiye nasıl bir Türkiye’ymiş ha orada eksiklikler yok mu var tabi ki mükemmel miydi, ideal miydi değil tabi ki ama görece karşılaştırma yapıyoruz, bilim karşılaştırmadır.

Gerçekten çok ilginç, Türkiye’de hiç aklı çalışan, vicdanı olan bir Müslüman, düşünüyor mu ya, İslam yükseliyor ama ahlak düşüyor. Ya sokağa bunu anlatmanın yolu çok basit; sokağa çocuğunuzu salabiliyor musun, çocuğunuz okula kendi başına gidebiliyor mu? Herkes korkuyor; din yükseldi, ahlak, vicdan, dayanışma dostluk, saygı, sevgi azaldı, çok garip burada bir problem var. Bakın geçen gazetenin biri yazdı, bir gazeteci söylemiş, ben onu tekrar ediyorum. Din elden gidiyor, söylüyorum size din elden gidiyor. İslami değerleri çok aşındırdılar. Bunu yapan da İslamcılar. İslamcılar, İslamı bitirdi. Eskiden din bu kadar görünür değildi, 1970’lerde ama dini değerlere saygı, ahlak her şey çok daha güçlüydü. Bakınız Rize milletvekili ve belediye başkanı Akit gazetesinde yazmış geriye hiçbir şey bırakmayın diyor. Her şeyi talan edin diyor yeter ki iktidardan düşmeyelim. Nasıl bir yağmacılık ya, bu kimin memleketi bu topraklar kimin toprağı, sen o Rize’nin suyunu içmedin mi, bu topraklara bağlı değil misin, bu halka bağlı değil misin, nasıl yağlamayabilirsin ya, ne varsa harcayın diyor. Merkez Bankası rezervleri isterse sıfır olsun, yeter ki düşmeyeyim niye, iktidarda olacaklar. İktidar için her şeyi satıyorlar.

Bakın bu Türkiye’de şuanda liyakat, özgürlük, hukuk, adalet yok. Sınıflar arası eşitsizlik korkunç derece arttı, orta sınıf eriyor. Mafyadan maaş alan siyasetçi var, hakim var, gazeteler de yazdı. Hepsi gazeteden okuduğum haberler bunlar, açık kaynaklar benim özel bir bilgim kaynağım yok. Yargıdaki işleri halletmek için on milyon Euro isteyen gazeteci var istifa etti biliyorsunuz, Habertürk’teydi. İşi halletmek için alınan komisyonlar, çökülen oteller kendi kavramlarını söylüyorum. Çökülen otellerde kalan eski başbakanlar ve bürokratlar var bu memlekette şu anda. Yeni Türkiye bunlar, şüphelilere kaçmasını söyleyen bakanlar var İçişleri Bakanı, THODEX’tir, SBK’dir, kimi yargı mensuplarının gazetelerde yazıyor. Yeni borsalar kurulduğu söyleniyor. Böyle bir Türkiye, haftada bir bakara makara sallayan yöneticilerin olduğu bir Türkiye. Bu Türkiye’de yurtlarda tecavüz ediliyor çocuklara. Onlarca, yüzlerce çocuğa, bir tane tekil örnek değil.

Mezar taşlarını tahrip ediyor bu Türkiye’de insanlar. Hatta mezarlardan insanların naaşlarını çıkartıyorlar. Ya ben böyle bir şey görmedim, duymadım, Aysel Tuğluk’un annesini mezardan çıkarttılar. Bu hiçbir şeye sığmaz, dine zaten sığmaz, ahlaka sığmaz, geleneklere, göreneklere hiçbir şeye sığmaz. Mafyanın adetlerinde bile böyle şeyler yok. Mesela en basiti kadınlara dokunulmaz demi mafya adaletine göre. Mesela bugün dilini koparmaktan bahsediyorlar. Türkiye’nin en büyük sanatçılarına söyleniyor.

Cezayir Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Fransa’da, Cezayir işgaline karşı direnişler başlayınca, Jean Paul Sartre buna itiraz edince ve şiddetli bir şekilde itirazlar da gelince, onu yargılamaktan bahsediyorlar. De Gaulle diyor ki herkes bilir o sözü “Sartre, Fransa’dır” diyor kimse ona dokunamaz. Sezen de Türkiye’dir, kaba anlamıyla, ama dilini koparmaktan bahsediyorlar. Milli Beka Hareketi hem de adliyenin önüne gidip diyor ki; inlerine gireriz, beyinlerine sıkarız diyor. Böyle bir Türkiye. Başka biriside diyor ki; üstelik bir bakan, yıkın diyor yargı kararı arkadan gelir. Aynı bakan diyor ki; uyuşturucu satıcılarını okulların önünde görürseniz diyor, polislere söylüyor ayaklarına kırın diyor. “Benim üzerime atarsınız bir problem olduğunda” diye söylüyor.

Yeni Türkiye’yi bunlar temsil ediyor. Bunların bir de fetva hocaları var. Yeni Şafak’ta falan yazıyorlar. Diyorlar ki; yoksulluğa katlanın, kombiyi kısın, kurtlu bulgur yiyin, öğünleri azaltın. Tıpkı ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin diyenler gibi ve bunu fetva hocaları söylüyor. Aynı hocalar kur kurumalı mevduat şu anda biliyorsunuz, 20 Aralık’tan itibaren uygulamaya konulan bir tedbir olarak hükümet tarafından önerildi. Bir tür üstü örtülü faiz biliniyor, herkes de bunu kabul ediyor. Hayrettin Karaman diye bir profesör, hayır diyor bu faiz değil, bu devletin bir hibesi. Şimdi nereden nereye geldi bu Türkiye, bakın basit bir mevzu, yani gazetedeki haberlerden okuyorum, fizik kimya problemi çözmüyoruz. Basit düşünerek görebiliriz bütün bu gerçekleri. Ben bu Türkiye’den rahatsızım, bu Türkiye’den korkuyorum. Bu Türkiye’de bir gelecek kaygısı taşıyorum. Bu Türkiye karanlığa gidiyor.

Bunlar Türkiye’nin hafızasına, sanatçılarına savaş açıyorlar. Nasıl bir Türkiye bu? Biz eski Türkiye’ye değerlerin olduğu Türkiye’ye bağlıyız. Basit düşünmeye devam edelim. HDP için diyorsunuz ki, savcılık makamı demiş ki; “Bölücüler, memleketi bölmek istiyorlar”. Ya şimdi başta da söylediğim gibi basit düşünelim; eğer Kürtler ayrılmak isteseydi, yani böyle bir düşüncesi olsaydı niye Türkiye genelindeki siyasetin bir parçası olacağız diye uğraşsınlar, niye inatla biz buranın bir parçası olacağız, biz buradan kopmayacağız diye uğraşsınlar? Bölge partisi, Kürt partisi kurmak çok mu zor? Bakın bugün şuanda dünyada 1989 Sovyetler Birliği sonrasında hem politik ortam hem de felsefi olarak post modernizm -ileride ona değineceğim- tam da bunu istiyor. Küçük olan güzeldir, her şey küçülsün, iktidarsızlaşın, mikro olun, kimlik siyaseti yapın sakın toplumsal kurtuluştan yana olmayın. Bireysel, bölgesel, yerel kurtuluşlardan yana olun. Amerika’da bunu istiyor. İddia makamı bunlar bölmek istiyor memleketi diyor. Kürtlerin böyle bir derdi olsa niye böyle bir parti kursunlar, kurar bir tane bölge partisi, Kürt partisi, böylece kendi Kürtlerinde milliyetçiği güçlendirir. Çok kolay milliyetçilik bir bardak su içmek kadar kolay, insanları hareketlendirmek, alevlendirmek, milliyetçiliği tırmandırır, kimlik siyaseti yapar.

Bakın bugün akademi, yani üniversiteyi kast ediyorum en çok bu tür araştırmalara fon ayırıyor. Çünkü Amerika onu istiyor. Küçük olan her şeyi destekleyin diyor, toplumsal kurtuluş olmasın, ezilenlerin kurtuluşu olmasın diyor, evrensellik olmasın hep küçük olsun, her şey post modernizm de bunun felsefesi, felsefi arka planı. imdi Kürtler bunu yapsa, bölge partisiyle küçük olmak, küçük alanda iktidarlaşmak istese küresel güçlerden destek de alırlar. Amerika’dan da çok güçlü destekler alırlar, çağ bunu uygun. Görüyorsunuz, Yugoslavya’yı paramparça ettiler. Avrupa’da gönüllü parçalananlar var, gönülsüz parçalananlar var. Sovyetler Birliği paramparça oldu. Dünyanın her tarafında küçük olan güzeldir ekseni doğrultusunda bölünmeler yaşanıyor. Amerika bir sürü şeyi kışkırtıyor zaten. Kürtlerde isteselerdi yaparlardı. Bunu niye yapmıyor ya; “Türkiye partisiyiz” diyor, “Ankara’da siyaset yapacağız” diyor kendi sorunlarından tabi ki vazgeçmiş değil, yani sorunlarımızı tabi ki çözelim diyorlar. Ya böyle diyor bir hareket yani stratejik olarak bunu söylüyor. Bakın bir şeyi strateji belirler değil mi? Stratejidir esas olan taktik değil, taktik geçicidir, stratejidir esas ikincisi felsefesidir. Ya stratejik olarak felsefi olarak Kürtler diyor ki, biz ayrılmayacağız ama haklarımızı istiyoruz. Siz diyorsunuz hayır, bunlar bölecekler ya bölecek insan böyle bir parti kurmaz.

Kürtler birleşmeyi savunuyor. Kurdukları parti de öyle, hem hep beraber kurduk bu partiyi. Bu paradigmanın, bu mantalitenin bu felsefenin bir parçası, stratejinin parçası olarak örgütlenip burada başka bir şey yapamazlar. Böyle bir şey yok bu hayatın doğasına, felsefeye, bilime aykırı biraz bunu düşünmek lazım. Bunu düşünmek için çok akıllı olmaya gerek yok, basit düşünün. Stratejileri şudur; birliktelik, Türkiyelileşmek. Diyor ki; sistem, mevcut yönetenler, gidin siz ayrı partinizi kurun, sadece bölge partiniz olsun. Post modernizm de bunu söylüyor. Çünkü bunu niye istiyorlar? Siz aman bu tarafa doğru gelmeyin sadece Diyarbakır’da, Diyarbakır merkezli kimlik eksenli siyaset yapın, sağa sola bulaşmayın ezilenlere, işçilere, emekçilere dokunmayın, kadınlara dokunmayın, sadece Kürtçülük yapın. Niye bunu istiyorlar? Çünkü bunun sayesinde Türkiye’de milliyetçiliği tırmandıracak iktidar. Kendi kitlesini sıkılaştıracak, manipüle edecek kendi kitlesini. HDP böyle bir parti değil, Kürtler de böyle yapmıyor. Amerika, Türkiye’deki Kürt siyasetinden çok memnun değil, istiyor ki Türkiye’de Kürtlerde Barzani çizgisine gelsin.

Şimdi demiş ki iddia makamı ayaklanmadır bu. Ya şimdi hakikaten hiçbir alt yapısı, felsefesi, fikri, derinliği olmayan bir iddianame ve laf, ayaklanma ya basit mi bu? 6-8 Ekim’de bölmek, ayırmak için ayaklanmış insanlar. Şimdi “ayaklanma” deyince General Giap var, Vietnam Ulusal Kurtuluş Mücadelesi var. Önce Fransızlara sonra Amerikalılara karşı savaşıyor. Der ki savaşın yarısı -kazanmak anlamında söylüyorum- hazırlıktır, savaşın yarısı hazırlıkla kazanılıyor. Şimdi Rusya ne yapıyor Ukrayna’nın dibine kadar işgal için gidip yüz elli bin kişi yığmış, ya siz hazırlık yapmadan bir şey yapamazsınız. Yani siz eğer Ukrayna’ya bir hareket yapacaksanız hazırlık yaparsınız. İşin doğası budur. Öyle basit değil bu işler Rusya’da ihtilal var 1917 biliyorsunuz. Kışlık Saray basılıyor 24’ü, 25 Ekim’e bağlayan gece büyük devrimcilerin stratejisi doğrultusunda, fakat yıllara dayanan bir çalışma var. En basiti 1905 dönemi. 1905 Devrimi, Rusya-Japonya Savaşı’nda Rusya yenilince, ülkede tabi savaşın beraberinde getirdiği büyük bir yıkım yaşanıyor. Bundan dolayı kitleler barış ve toprak talebiyle ayaklanıyorlar. O zaman kitlelerin kendilerini yönetmek için örgütleri de yok. Sovyetleri kuruyorlar bizdeki Müslümanlıktaki ‘şura’ anlamında kendilerini yönetiyorlar. Öz yönetim organları diyelim bunlara tırnak içerisinde, parti gibi değil, parti daha sıkı, daha merkezi bir yapı. Bunlar ‘şura’ veya ‘sovyet’ ismi işçi, asker sovyetleri kuruyorlar. 1905’te yeniliyorlar. 1917’de tekrar savaşın getirdiği yıkımla birlikte yeniden barış ve toprak talebiyle işçiler, emekçiler, Rus halkı gene ayaklanıyor. Bakın kaç yıllık bir hazırlık var ve o ayaklanma Kışlık Sarayın basılmasıyla sonuçlanıyor. Lenin,1917 Şubat’ta Rusya’ya geliyor Nisan’da diyor ki, “Biz yeni döneme hazırlanalım, iktidarı alabiliriz”. Nisan tezlerini yayınlıyor, sonra diyor ki ayaklanma yapmamız lazım. Daha doğrusu -yanlış söyledim- hazırlıklara başlıyor fakat yapmıyor. Uygun fırsat değil çünkü Temmuz, Ağustos’ta falan olmuyor. Ekim ayının 24’ünü 25’ine bağlayan gece diyor ki; “Ya bugün yaparız ya hiç yapamayız, devrim anı şimdidir” diyor. Ve ayaklanmayla Kışlık Saray basılıyor ve çok az insan ölüyor Rus Devrimi’nde, birkaç yüz kişi ölüyor. Esas iç savaşta çok insan ölüyor, daha sonra iç savaş, açlık ve sefalette çok insan ölüyor. Yani ’21’e kadar olan süren iç savaşta ve ’28’e kadar süren kıtlık döneminde çok insan ölüyor, çünkü bütün dünya devrimin ülkesini sıkıştırıyor.

İşte ayaklanma böyle ciddi bir şeydir. Ya hakikaten tarih kitabı, siyasi tarih okumuyor bu iddia makamı, felsefe okumuyor, strateji okumuyor, askeri tarih okumuyor, bilmiyor. Ama bu kadar da olmaz. Ben basit Cin Ali hikayesiyle karşılaştırıyorum: 1+1=2 ile karşılaştırıyorum, görüyorum. HDP ayaklanma örgütlemiş ya nasıl olmuş, biz bu ayaklanmanın neresindeymişiz. Kürtlerin böyle bir derdi yok, HDP zaten böyle bir şeyi hiç yapamaz, ya bizim arkamızda beş bin kişilik bir ordu yok, yüz bin kişilik bir gerilla ordusu da yok, düzenli orduda yok. Hani hazırlık nerede peki iddia makamı hazırlık yapıldığına dair bir tane evrak getirsin bizim MYK imzalı, biz bölgelere gönderdik diyelim ki, hazırlık yapıyoruz ona göre davranın. HDP’nin böyle politikası yoktu zaten ama ısrarla var diyorsanız gösterin ayaklanma hazırlıklarını, bültenleri, haberleri, yazışmaları gidin bakın Rusya’daki ayaklanma, Paris’teki başka ülkelerdeki ayaklanma deneylerini inceleyin. Tarihte, bir tane örnek var mı nerede bizim ordularımız hani ayaklanma planı, bir strateji, bir taktik gösterin önce şurası ele geçirilecek, şu şehirler ele geçirilecek, şu karakollar ele geçirilecek, şu yiyecek depoları, şu su deposu, şurası bilmem entegre edilecek bir şey gösterin.

Hiçbir şey yok. İnsanlar sokağa çıktı, çünkü can havliyle IŞİD denen barbar bir hareket Kobani’ye saldırıyor, insanlara saldırıyor, insanlar can derdine düşmüş, Türkiye’deki insanlar da onları desteklemeye çalışıyor. Bizi kurmaylıkla suçluyorsunuz ya şimdi o gece tweet attıktan sonra, üç tane tweet attıktan sonra, zaten olaylar 26 Eylül’de başlamıştı. 15 Eylül’de işgal girişimi başlamıştı, 26 Eylül’de de insanlar sokağa çıkmıştı, bizimle hiç alakası yok. Biz başta da söyledim, yani devede kulak yani hiç adı anılacak bir katkı değil bizimki, yani e peki biz kurmaysak, böleceksek, ayıracaksak onun bir parçasıysak ne yapmış bu MYK üyeleri o gece tweet attıktan sonra herkes günlük hayatına dönmüş. Ya ayaklanma bu kadar basit mi ya!? Tarihte böylesine çatışmalar, böyle büyük gerilimli anlarda kurmaylıklar başka türlü yaşar, bizim gibi günlük hayatını yaşamaz. HDP ona uygun bir araç değil, ya bunları düşünmek için çok akıllı olmaya gerek yok. Biraz vicdanınıza sorun ya, siyaset sizden, hukuktan bunlara ceza verin istiyor çeşitli nedenlerden saydım birkaç tane nedeni var seçim meselesi, Anayasa Mahkemesi’ne kapatma gerekçesi, ya buna alet olmamak lazım. Yani akılla düşünün, akılla düşünmüyorsanız, vicdanla düşünün.

Kürtleri yargılıyorsunuz bakın çok net, siz burada HDP’yi falan filan değil, Kürtleri yargılıyorsunuz! Tarih böyle yazacak, bunu unutmayın! Fakat unutmayın Kürtler tarih sahnesine çıktı, yüzyıl önceki Kürtler yok, yüzyıl önceki dünya yok ya küçücük ülkeler, ülke yanlış söyledim küçücük topluluklar devletleşmeye çalışıyor bir kısmı oldu. Yani dünya koşulları buna müsait. Yugoslavya’da altı tane devlet çıktı, Endonezya’da Açe çıktı, Gürcistan’da Abhazya çıktı beş yüz elli bin nüfusu var. Türki Cumhuriyetler otuz yıllık tarihleri var. Kazakistan, Kırgızistan, Orta Doğudaki ülkeler Körfez İşbirliği Konseyi Ülkeleri, Kuveyt, Katar, Umman, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri… Ya bunların hepsi zaten yapay devlet, uyduruk devlet cetvellerle sınırları çizilmiş, çoğu otuzuncu, kırkıncı, ellinci yılını kutluyorlar. Ya dünya buna müsait, Avrupa’nın göbeğinde kurdular: Slovenya, küçücük Slovakya gönüllü ayrılıkla birkaç milyon nüfuslu yerler var, Avrupa’da daha küçükler var, Vatikan bin nüfus, Lihtenştayn birkaç bin nüfusu var, Monako aynı şekilde. Dünyada bunun imkanları şuanda var, dünya bunu istiyor. Daha doğrusu dünyayı yönetenlerde bunu istiyor. Küçük olan güzeldir anlamında bunu da istiyor. Fakat Kürtler istemiyor bir, iki haklarını istiyorlar, kolektif haklarını istiyorlar.

Kürtleri yargılayamazsınız. Kürtler örgütlü ve dinamik şuanda kafasına vurup ekmeği ağzından alacağınız bir halk yok karşınızda. Dünyada ona müsait değil, bakın herkes bunu iyi görsün, akan suyun karşısında duramazsınız. Dünya eski dünya değil, suyun akışının tersine gidemezsiniz. Kürtlerin kafasına vurup artık ekmeği alamazsınız. Burada bunları Kürtleri yargılayamazsınız. Kürtlerin varlığı ortada. Yüzyıl öncede vardı bugün çok daha güçlü olarak var. Dünya da Kürtlerin varlığını kabul etti ve bir statü verilmesini istiyor. Tarihin akışını durduramazsınız, bakın Osmanlı paldır küldür çöktü bütün mevzu şuydu çağın akışını okuyamadılar. Ne devlet okuyabildi, ne aydınlar okuyabildi. Kısmen okuyabildiler oda yetmedi ve sonuçta çöktü, çökmeyebilir miydi, çökmeyebilirdi de illaki olacak diye bir şey yok. Mesela Rus Çarlığı… Rus Çarlığı bir biçimiyle imparatorluklar diyorlar ya savaş sonrası çöktü ulus devletler çağı başladı, doğru ama Bolşevikler, Sovyetler Partisi, Komünist Parti, Lenin bunu tuttu nasıl tuttu ulusların kendi kaderini tayin hakkıyla tuttu. Halklara haklarını verdi, özerk bölgeler tayin etti, Cumhuriyetler kurdu. On beş tane işte Kazak, Kırgız falan şuanda bütün o çıkan Cumhuriyetler nereden geldi sanıyorsunuz, hepsi Sovyetler Birliği sayesinde oldu. Küçücük Kuzey Kafkasya’da bilenleriniz vardır. Güneyde üç tane Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan kuzeyde onlarca küçük küçük gruplar devletçikler, kent devletleri var. Kabartaylar, Balkarlar, Dağıstanlılar, Osetler, Abhazlar vb. bunlar kim sayesinde oldu sanıyorsunuz. Hep Bolşevik parti sayesinde oldu, ulusların kendi kaderini tayin hakkı sayesinde oldu. Hiçbirinin dilini asimile etmediler, hiçbirinin tarihsel geçmişini yok saymadı Sovyetler Birliği.

                                                                                              Devam edecek…