Camilo Torres Amerika’nın yolunu aydınlatıyor – Martin Obregón | Komün 6. Sayı

Editorial El Colectivo tarafından yayınlanan “Camilistas, Amerika’mızın Devrimci Geleneğinin Gücü” isimli  Camilo Torres Restrepo’nun mücadelesinin anlatıldığı kitaptan bir kesite ve kendisiyle 1965 yılının ikinci yarısında Fransız gazeteci Jean-Pierre Sergent tarafından yapılan röportajın yer aldığı bölüme dergimizde yer verdik. Camilo’nun ölümünden iki gün sonra, 17 Şubat 1966 tarihinde, İspanyolca olarak “Proletaryanın Sesi”nde yayımlanan bu röportajı çeviri kolektifimiz Türkçeleştirdi. Martin Obregón hakkında bilgi için bkz 1. dipnot [1]


15 Şubat 1966’da Kolombiya’da, Santander dağlarında, Katolik rahip, sosyolog ve Kolombiya Özgürlük Ordusu (ELN) savaşçısı Camilo Torres Restrepo şehit düştü. Mütevazı bir ailenin oğlu olarak 1954 yılında rahiplik unvanı almıştı ve işte o yıllarda sosyoloji eğitimine başladı. Bu alanda yaptığı araştırmalar ona ülkesinin toplumsal gerçekliğini anlamasını sağladı, Yüksek Lisans Tezi’nde bu duruma dikkat çekti (Bogota’nın sosyoekonomik problemlerine istatistiksel yaklaşım-1954). Yüksek Lisans Tezi’nde “kalkınma” kavramına bağlı olarak halk kesimlerine sosyolojik bir ışık tutmak istiyordu; bölgelerdeki yoksulluk ve sosyal adaletsizliği ekonomik olarak geri kalmaya bağlıyordu. 

Camilo Torres git gide ülkenin içlerine yaptığı seyahatler ve daha sonra Bogota’nın yoksul mahallelerinde yaptığı araştırmalardan edindiği bilgilerle milyonlarca Kolombiyalının içinde bulunduğu sefaletin sebebinin temelde siyasal nedenlere dayandığı sonucuna vardı: Kuzey Amerika emperyalizminin müttefiki Oligark bir azınlık ülke gelirinin önemli bir bölümünü elinde tutuyor ve ülkenin geri kalan büyük bölümünü açlığa ve itilmişliğe mahkûm ediyordu.

60’lı yılların başından itibaren yayınladığı metinlerde Kolombiya’nın dramından başlıca sorumlu olanları açıkça ortaya koyuyordu: Seçkin oligark azınlık ve Kuzey Amerika emperyalistleri. Problemin kökeni siyasal olduğundan buna aynı şekilde cevap verilmeliydi. Bu noktadan itibaren Camilo Torres kendisini ülkenin tamamını dolaşmaya götüren ateşli bir faaliyete başladı. Makaleler yazıyor, konferanslar veriyor, farklı görüşlere ve siyasal eğilimlere sahip binlerce insanı bir araya getiriyordu: siyasal mücadelesinin en önemli amacı çoğunluğun iktidarı ele alacağı devrimin önündeki engelleri kaldırmaktı.

Bu noktada sosyolog kimliği ile din adamı kimliği birbirini tamamladı, Camilo Torres’in devrimci seçeneği ilahiyatçı bir köke sahiptir. “Diğerlerini sevmeyi” kavrayan Hıristiyan bilinci ile Camilo kökten bir değişimin gereklerine ikna oldu ki bu değişimler insanların bölünmesinin hastalıklı etkilerine son verdi. Bu sebeple diyecektir ki devrim “Hıristiyanlar için sadece mubah değil aynı zamanda zorunludur”[2]

1965 yılının ikinci yarısında, ülkesinin tüm devrimcilerini bir araya getirecek bir siyasal söyleme gönülden inanmış halde tutkulu bir hareket başlattı: Kolombiya Birleşik Halk Cephesi. 

Bu cephe daha sonra içinde tüm halkların en başta devrimciler olmak üzere harekete, küçük ya da büyük verebileceği bütün desteği veren, orada Hıristiyanların, Marksistlerin, Partisi olmayanların, MRL’den olanların, ANAPO’dan olanların, liberallerin, muhafazakârların ve Kolombiya’nın tüm yoksullarının oligarşiye karşı etkili bir cephe oluşturdukları “Büyük bir hazneye” dönüşecektir. [3]

Hiç kuşkusuz mücadeleyi sürdürdüğü yasal araçları kısıtlandı. 1964 yılında, Marquetalia’da yapılan katliam göstermişti ki oligarşi sahip olduğu imtiyazlardan vazgeçmemek için her şeyi yapmaya hazırdı.[4] Olaylardan çıkardığı ders Camilo’nun hâkim sınıfla yüzleşmenin sert olacağı inancını pekiştirmiştir.

Böylelikle şiddet sorunu Camilo Torres’in politik görüşlerinin merkezine oturacaktır, bütün bir halkı boyunduruğu altına alanlara karşı şiddeti araç olarak destekleyenler “Adil şiddet” uygulamayı ayaklandırmalıdır ve bu şiddet devrimci şiddetin dışında bir şiddet olmamalıdır. Böylelikle halk kitlelerinin uyguladığı şiddet sömürü ve boyun eğmenin haksızlığına karşı haklı ve köklü bir cevap olarak ortaya çıkacaktır. Küba Devriminin etkilediği düşünce ortamı ve kendi fikirlerinde anahtar kavram olan “ Faydalı Aşk” tan yola çıkarak Camilo Torres sosyo-ekonomik yapının sertliği ve Kolombiya oligarklarının direnmesi karşısında silahlı mücadelenin devrimi somutlaştırmakta en etkili araç olduğu kanısına vardı. Bu uslamlamayı benimsedi ve 1965 yılının sonlarında Kolombiya Özgürlük Ordusu’na katıldı.

Rahip Camilo Torres’in devrimci düşüncesi ve pratiği 1960’lı yıllar boyunca Katolik Kilisesi’nin geçirdiği köklü değişimin çerçevesi oldu; 1962-1965 yılları arasında II. Vatikan Konseyi’nde ve daha sonraki yıllarda 1968 Medellin Konferansı’nda manifesto olarak kabul edildi. Latin Amerika’da ruhban sınıfının ve Katolik laiklerin büyük bölümü halkın içine aktif bir biçimde girdiler ve toplumun köklü değişiminin ihtiyaçlarını kurdular. Çoğu durumda “Halk Kilisesi” politik ve ekonomik güçlere sıkı sıkıya bağımlı olan Katolik hiyerarşi ile çatıştı.  

Camilo Torres şu sonuca vardı: Kolombiya’da kilisenin kurumsal yapısı değişimi destekleyeceği yerde değişimi engelliyordu. Onun Hıristiyanlığa olan bağlılığı burada aşılmaz bir sınırla karşılaşıyordu; laikliği arzu eden inancıyla tutarlı kalarak devam edebilmek “Rahip olmayı seçtiğim zaman bunun Kolombiya’ya ve Kilise’ye daha iyi hizmet etme şekli olacağını düşünüyordum. On yıllık hizmetten sonra Kilise’nin ve Kolombiya’nın özel tarihi durumlarında, buna kendiminkiler de dâhil bu amaçlara bir laik olarak daha etkili çözüm getirebileceğimin farkına vardım. Dahası, sanırım sözünü ettiğim bu durum ve şartlar beni geçici bir süre Kolombiya’ya, Kilise’ye ve Hz. İsa’ya olan sadakatimin yara almadan kurtulmasının mümkün olmadığı şeklinde düşünmeye zorladı.

Camilo Torres ve halk savaşı yolundan giden birçok Hıristiyan’ın eylemleri destekle karşılandı, sadece birkaç yıl sonra Özgürlüğün İlahiyatı adlı eserin ilk teorik oluşumları çıktı. Mücadelede hayatını kaybettikten sonra Latin Amerika’da devrimci hareketin en güçlü referanslarından biri haline geldi ve Hıristiyanların devrimle birleşmesinin sembollerinden biri oldu. 40 yıldan fazla süre boyunca ELN örgütü –ki diğer üç İspanyol Katolik rahip Manuel Pérez, Domingo Lain ve José Antonio Comin’i de kendi yönetici kadrosu olarak kabul etmektedir- saflarında Hıristiyanlarla Marksistleri birleştirerek, çeşitli politik ve ideolojik gelenekleri yeşerterek ve farklı mücadele metotlarını birbiriyle harmanlayarak Camilista düşünceden beslendi. 

Ortak Yayınevi olarak inanıyoruz ki Özgür Amerika ile birlikte bu kitapta sunduğumuz materyaller Latin Amerika halk mücadelesinin somut tecrübelerini en derin perspektiften kavramak için önemli bir değer taşımaktadır. Diğer yandan önümüzdeki sayfalarda ele alacağımız birçok başlık – politik şiddet sorunu, farklı ideolojik geleneklerin sentezi, farklı mücadele metotlarının eklemlendirilmesi, halk gücünün birliği, devlet terörünün ortaya çıkarılması, v.b- Amerika’mızın bugünü ve geleceği hakkında düşünce geliştirilmesine belkemiği niteliğinde önem sağlayacaktır. 

Bu kitap ayrıca Kolombiya’nın siyasi mücadelesine doğrudan önderlik etmiş kişilerin seslerini ilk elden sunması itibariyle tanıklık değeri taşımaktadır. Küçük bir azınlığın ayrıcalıklarını garanti altına alan rejim aracılığıyla uygulanan sistematik şiddet yüzünden sesler sürekli olarak susturulmaktadır, Camilo Torres bunu 40 yıl önce ortaya koymuş ve ABD’nin Latin Amerika üstündeki emperyalizmine karşı atağa geçme noktasını oluşturmuştur. Sonuç olarak Camilistas sesler Camilo Torres’in düşleri ve idealleri ile sıkı sıkıya bağlıdır ve Amerika’nın yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.  

Camılo Torres ile görüşme

Bu görüşme 1965 yılının ikinci yarısında Fransız gazeteci Jean-Pierre Sergent ile yapılmıştır. Camilo’nun ölümünden 2 gün sonra, 17 Şubat tarihinde, İspanyolca olarak başkent Bogotá’da “Proletaryanın Sesi” nde yayımlanmıştır.

Eduardo Umaña Luna tarafından 2002 yılında “Camilo ve yeni insanlık” adıyla kullanılmıştır.

“Başkasını sevmek sadece devrimle gerçekleşebilir!”

P: Peder Camilo Torres neden din adamı görevinizi bıraktınız?

CT: Din adamı olmaya kendimi adadığım sebepler ne ise aynı sebepler yüzünden din adamlığı görevimi bıraktım. Hıristiyanlık dinini tamamıyla başkasını sevmeye odaklanmış bir hayat olarak anladım; kendi kendime defalarca dedim ki bu aşk bu acıyı çekmeye değer, yaşadığım sürece insanlığın hizmetinde bir köle olabilmek için din adamı olmayı seçtim. Din adamlığını bırakmam Kolombiya’da bu katıksız aşkın gerçekleştirilemeyeceğini anladıktan sonra oldu zira siyasal, ekonomik ve toplumsal yapıların ihtiyaç duyduğu değişim bir devrimi olmazsa olmaz kılıyordu ve bu benim aşk dediğim şeyle sıkı sıkıya birbirine bağlıydı.

Ama ne yazık ki devrimci faaliyetlerim toplum içinde oldukça büyük bir karşılık bulmasına rağmen kilise hiyerarşisi derhal insanlık aşkı adına bana devrim demeyi öğütleyen vicdanımı susturmanın yollarını aramaya başladı. Dolayısıyla, kilise ile yaşadığım tüm çatışmalara son vermek için onların yasalarına başkaldırmam gerekiyordu. Öyle yaptım, ancak bununla beraber kendimi sonsuza kadar din adamı olarak kabul ettim ve anladım ki benim rahipliğim ve din adamı görevim Kolombiya devriminin gerçekleşmesi, başkalarını sevmek ve çoğunluğun yani halkın refahı için savaşmayı gerektirmektedir.

P: Devrim sizin için ne anlama geliyor?

CT: Ekonomik, toplumsal ve siyasal yapıların kökten değişimi anlamına geliyor. Halkın yönetimi ele geçirmesini esas kabul ediyorum; sadece ve sadece halktan yola çıkarak devrimci başarılar gerçekleşebilir, öncelikle topraklar üzerinde sahiplik, kentsel reform, bütünlüklü ekonomik planlama, dünyanın tüm ülkeleriyle uluslararası ilişkiler kurmak, tüm üretim kaynaklarının; bankaların, ulaşım araçlarının, hastanelerin, sağlık hizmetlerinin millileştirilmesi mümkün olabilir; aynı şekilde ancak halktan yola çıkarak günümüzde olduğu gibi azınlığın yararını değil çoğunluğun refahını gözeten teknik reformlar yapılabilir. 

P: Devrim sizin için neden kaçınılmaz görünüyor?

CT: Devrim kaçınılmaz çünkü bugün bütün güç aşağı yukarı 50 aileden oluşan kendi çıkarlarını toplumun çoğunluğuna karşı savunan aciz küçük bir azınlığın elinde toplanmış bulunuyor ki; bu şu anlama gelmektedir bu küçük azınlık ülkenin politik kontrolünü, medyayı, bütün güç unsurlarını elinde tutmaktadır ve bu kendi yıkımına götürür, devrim öngördüğü şey burada kendini dayatır: Gücün oligarşinin elinden alınarak halkın eline geçtiği yapısal değişim.

P: Camilo, halk iktidarından bahsettiniz, bu iktidar hangi şekilde kurulabilir?

CT: Şundan tam anlamıyla eminim ki barışa giden bütün yolların desteklenmesi gerekir, halk sınıfının yani toplumun çoğunluğunu oluşturan sınıfın iktidara gelmesini savunan en üst söylemler seçilmelidir. Ayrıca Oligarşiye bu sürece nasıl katılacaklarını sormak gerekir; eğer bunu barışçıl tarzda karşılarlarsa biz de aynı şekilde onlara barışçıl tarzda yaklaşırız ama bu sürece katılmak istemez veya şiddetle karşılık vermeye kalkışırlarsa biz de onlara şiddetle karşılık veririz.

Kanaatim şudur ki, halk kitlelerinin şiddet yoluna başvurmakta yeterince haklı sebepleri vardır.

P: Diyorsunuz ki iktidara gelmek ya barışçıl yollardan ya da şiddet yoluyla olacaktır, bu burjuvazinin aldığı tutuma göre sınırları çizilecek olan bir şeydir anlama mı geliyor? Size göre sadece yerli burjuvazi ile değil aynı zamanda yabancı burjuvazi ile de sorunlar yaşanacak mı?

CT: Hiç kuşkusuz, ABD ile her konuda sorun yaşanacaktır, bizim burjuvazimiz de çıkarları itibariyle onlara sıkı sıkıya bağımlı olduğu için onlarla da problem yaşanacaktır, Dominik Cumhuriyeti’ni nasıl işgal ettilerse aynı şekilde sadece komünist yönetimlerin iktidarda olduğu ülkeleri işgal etmekle kalmayacak şu anda yapmakta oldukları gibi onların çıkarlarına direnen rejimlerin kurulduğu ülkeleri de işgal edecekler. 

Bu hem Kolombiya’nın hem de bütün Latin Amerika’nın içinde bulunduğu durumdur- bu yüzdendir ki mücadelede birlik olmak gerektiğine inanıyorum- düşmanımızın düşmanı bizim dostumuzdur. Ama halk sonuna kadar savaşmaya karar verdiğinde hiçbir güç özgürlüğünü isteyen bu halkın üstesinden gelemez. 

P: Camilo Torres dediniz ki düşmanımızın düşmanı bizim dostumuzdur. Sizin dostlarınız kimlerdir?

CT: Bizim dostlarımız ABD’nin düşmanı olanlardır, çünkü ülkemizdeki oligarşiye ve onların yabancı uzantılarına karşı yapılacak bir savaşta birincil düşmanımız ABD’dir ve onun düşmanları da bizim dostlarımız olacaktır.

P: Aşamalı ulusal devrim sizce ne zaman oluşacaktır?

CT: Kolombiya’daki oligarşi güçlü yani söylemek istediğim şu ki mücadele geniş alanlara yayılacaktır.

P:Kolombiya’da halk iktidara gelmesinden yana faaliyetleriniz çok eleştirildi. Kilise doktrini ile çelişki halinde olduğunuzu düşündünüz mü?

CT: Kilise, haklı savaş ve diktatörlüklere karşı savaş hakkında doktrinini birçok kez dile getirdi ve bence bu savaş için koşullar mevcut; birincisi, tüm barışçıl yollar deneniyor; ikincisi herkesi tatmin edecek sonuçlar öngörülüyor ve üçüncüsü tüm bunların yanında zorlu bir devriminden sonra elde edilen mutluluk mevcut durumdan daha az olmayacaktır. Ve bu sonuncusu bizim içinde bulunduğumuz durumdur; kabul etmek gerekir ki her gün çocuklar açlıktan ölüyor, 10 yaşındaki kız çocukları fahişeliğe zorlanıyor, şu ana kadar 300 bin kişinin hayatını kaybettiği şiddet ülkenin her yerinde sürüyor, sadece mevcut yapıların sonuçları yüzünden suç işleyen insanlar var. Bu yüzden şundan eminim ki, devrimin sebepleri haklıdır ve kilisenin doktrini ile aynı yöndedir.

P: Kolombiya Komünist Partisi ile birlikte yapılacak bir mücadeleyi kabul eder miydiniz?

CT: Kolombiya komünistleriyle işbirliği yapmayı gerçekten isterim çünkü inanıyorum ki içlerinde köklerden gelen devrimci unsurlar var ve onlar benim kendime biçtiğim din adamı görevi ile örtüşen noktalara sahip olan bilim insanlarıdır. Daha önce de manifestomuzda dile getirdiğimiz gibi bütün devrimcilerle dostuz bütün karşıdevrimciler düşmanımız olacaktır; komünistlerle dostuz ve iktidarı ele geçirinceye kadar onlarla birlikte yürüyeceğiz, burada daha sonradan aramızda filozofik problemler üzerine tartışmaların çıkabileceğini göz ardı etmemek gerekir. Ancak şu anda önemli olan üzerinde görüş birliğine vardığımız pratikte yaşanan problemlerdir.

Eduardo Umaňa Luna, 1960 yılında Camilo Torres ve Orlondo Fals Borda ile birlikte Sosyoloji Fakültesi kurucularından. Bu görüşme 2003 yılında yeniden yayınlanırken bu noktada aşağıdaki dipnot eklendi: “2002 yılında hangi Kolombiya Komünist Partisi? Zira eski üyelerinin çoğu sebepsiz yere ayrıldı ve arpalık memuriyet arayışına girdiler.”  

P: Devrimci programınız oldukça sosyalist. Siz Marksist misiniz?

CT: Marksist olmak olgusu çok bileşenli bir şeydir. Bence teknik, ekonomik, sosyolojik ve politik alanlara kesinlikle hâkim olan çözümleri ve görüş açısına sahip dolayısıyla eğer görüş açınız bilimsel ise ki Kolombiya gerçeği ile ilgili olarak benimki böyle, bu alanlarda örtüşme olacaktır bununla beraber ben bir Marksist değilim ama onunla uzlaşabiliyorum. Tek kelime ile söylersek bilimsel olmayan çözümler, çözüm değildir.


[1] (*) Martin Obregór, Tarih Öğretmeni, UNLP Doçentlik unvanı ve Dario Santillán Halk Cephesi kurucusu. “Haç ve Kılıç arasında. Sürecin ilk yıllarında Katolik Kilisesi” adlı kitabın yazarı. Quilmes Devlet Universitesi, 2005

[2]  Camilo Torres, Hıristiyanlara mesajlar, 1965

[3]  Ibiza

[4] 1964 yılında Kolombiya Ordusu Marquetalia bölgesini şiddetli bir biçimde işgal etti amacı bölgedeki ayaklanmayı mümkün olduğunca en küçük parçalara ayırarak bütünlüğünü bozmaktı ki bu ayaklanmadan daha sonra (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) adını alacak olan FARC örgütü kurulmuştur.