Yunanistan’da günlük yayın yapan (Η Εφημερίδα των Συντακτών) Efimerida ton Sindakton gazetesinin, Özge Aydın (Ceren Güneş) ile ölümsüzleşmesinden çok kısa bir süre önce yaptığı röportajı siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz. Yunan gazeteci Eleni Leontitsi‘nin yaptığı röportaj I Efimerda Ton Sindakton gazetesinde 8 Kasım 2019 tarihinde yayınlandı.
İsminizi, soyisminizi ve hangi kurum adına konuştuğunuzu öğrenebilir miyiz?
Ceren Güneş. Devrimci Komünarlar Partisi/Birlik (DKP/Birlik) üyesi ve savaşçısıyım.
Hangi bölgede bulunuyorsunuz ve bulunduğunuz bölgedeki durumu nedir?
Sömürgeci Türk Devleti’nin saldırdığı Gre Spi ve Serekaniye arasındaki hatta, savaş mevzilerindeyiz. 9 Ekim’de başlayan işgal saldırısının olduğu bölgedeydik. İşgalci güçler önce hava saldırılarıyla tüm mevzilerimize füze ve bomba yağdırdılar. Ardından, hava keşif araçlarıyla tespit ettikleri hedeflere, obüsler ve tanklarla bombardıman yaptılar. Gene keşif araçlarıyla tespit ettikleri hedeflere nokta atışları yaptılar. En çok kayıplar bu teknolojik saldırılarda verildi. İşgalciler hiçbir yerde karşımıza doğrudan çıkmadılar. DAİŞ, El Nusra, ÖSO vb. çetelerden oluşan mayın eşeklerini bile havadan ve karadan bombardımanlarla ortamı cehenneme çevirdikten sonra, zırhlı araçlar eşliğinde üzerimize sürdüler. Bu tarihin tanık olduğu en eşitsiz ve kalleş bir savaş olarak devam etti. Savaşın yoğun yaşandığı bölgede Arap, Kürt halkı birlikte yaşıyordu. Yoğun bombardıman sonucu halkın büyük bir kesimi şehirleri terk etti ama hiçbir şehir, işgal gerçekleşene kadar tamamen boşalmadı. Serekaniye hattında yaptığımız gözlemlerimiz sonucu söyleyebiliriz ki kalan çokça sivil oldu ve bunlar direnişe katıldılar.
Tam olarak neler olduğu hakkında bilgi verebilir misiniz? Genel Siyasal analizlerden çok fiili çatışmalar ve halkın durumu hakkında somut bilgiler verebilir misiniz?
Savaş yerleşim yerlerinin yanında bütün sınır hattında devam etti, işgalcileri sınır boylarında daha önceden hazırlanmış tüneller ve mevzilerde karşıladık. DAİŞ ve diğer çetelerle savaşta, Afrin ve ilçelerindeki işgalci Türk ordusuna karşı kazandığımız deneyime dayanarak düşmanın teknolojik üstünlüğünü günler boyunca yerle bir ettik. Yukarda değindiğim gibi düşman yalnızca üstün teknolojisiyle kahredici eşitsiz gücüyle ilerleyebildi. Çok zor bir savaş oldu. Düşünün düşmanla savaşıyorsunuz, karşınızda düşman yok, görünmez olmak zorundasınız. Düşmana görünmemek için birçok taktik deneyebilirsiniz ama karşınızda teknoloji harikası savaş aletleri var ve burnunuzu çıkardığınızda sizi tespit ediyor ve anında füzelerle vuruluyorsunuz.
Uçaklar, tanklar, obüsler yapacaklarını yaptıktan sonra, DAİŞ ve El Nusra artığı çeteler ve diğer cihadist çeteler, zırhlı araçlarla mevzilerimize geldiler ve her defasında, onlarca kez ölü ve yaralılar bırakarak kaçtılar. Sömürgeci caniler cesetlerine bile sahip çıkmadılar. Birçok yerde cesetler açıkta kaldı. Biz çekildikten sonra topluca çukurlara doldurmuşlar.
Serekaniye ve Gri Spi Arap halkının yoğun olduğu şehirlerdi. Bu şehirlerin arasında Sülok kasabası yer alıyor. Sülok, DAİŞ’in kuzeydeki merkezi durumundaydı ve DAİŞ buradan sökülüp atıldığında kasaba tamamıyla boşalmış, çoğunluk DAİŞ’le birlikte Rakka’ya gitmişti. Rakka kurtarılınca Sülok sakinleri yerlerine döndürüldü ve kendilerine toprak dâhil her türlü yardım yapıldı. Her beldede uygulanan yönetim ve asayiş sistemi burada da kuruldu ve halka silah verildi. Türk sömürgecilerinin ilk girdikleri yer Sülok oldu. Sülok halkı ayaklanarak Türk işgal birliklerine karşı birleşti. Sülok birkaç defa el değiştirdi. İşgalciler burada uzun süre durduruldu sonunda silah teknolojisi galip geldi ve işgalciler, bu hattan M4 karayoluna kadar indiler.
Temsil ettiğiniz kurum bölgedeki halk Savunma güçleri arasında mıdır?
DKP/Birlik, diğer Türkiyeli devrimci örgütlerle birlikte Kobane savaşından sonra kurulan ve şimdiye kadar çetelere karşı verilen savaşta bütün cephelerde savaşan ve onlarca kayıp veren Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nun içinde yer alıyor. Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nda Koreli, Çinli, Japon, Hintli, Kanadalı, Brezilyalı, Amerikalı, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Alman, Fransız, İngiltereli, Polonyalı, Azerbaycanlı, İspanyol, Katalan, Hollanda, Danimarka ve şu an hatırlamadığım başka birçok ülke devrimcileri yer aldı. Tabi ki, Yunan enternasyonalist yoldaşlarımızı da eklemeliyiz. Onlardan birçoğu daha önce DAİŞ’e karşı savaşta bir yıldan fazla savaş cephelerindeydiler. Enternasyonalist Özgürlük Taburu, YPG içerisinde yer alıyor. Serekaniye’de de, Türkiyeli devrimcilerin yanı sıra Fransız ve Danimarkalı devrimcilerden oluşan Enternasyonal Özgürlük Taburu savaş mevzilerinde. Ayrıca birçok ülke devrimcisi savaşçı da yine YPG içerisinde işgalci güçlere karşı Serekaniye’de savaştı. Sömürgeci faşist Türk devletinin işgal saldırıları devam ediyor. Rojava devrimini savunmak için bugün de yine savaş mevzilerindeyiz.
Neden Suriye’de bulunuyorsunuz? Türkiye karşıtı bu savaşta neden yer alıyorsunuz? Farklı halklardan Türkiye karşıtı direnişte yer alan güçler hakkında bilgi verebilir misiniz? Suriye’deki farklı halklardan bu direnişte yer alan güçlerin duruşunu ve tavırlarını anlatabilir misiniz?
Türkiye çok uluslu bir ülkedir. Türkiye’de Türkler ve Kürtler dışında Arap, Çerkez, Arnavut, Boşnak, Pomak ve daha birçok halktan insan yaşıyor. Ayrıca soykırım ve tehcirden arda kalan Ermeniler ve Rumlar yaşıyor. DKP/Birlik çoğunluğu Türk olmak üzere farklı etnik kökenden gelen devrimcilerden oluşan bir partidir ve Rojava’daki bileşenimiz de böyledir.
Biz içinde yaşadığımız bölgeyi emperyalistlerin adlandırdığı Ortadoğu sınırları içerisinde anlamıyoruz; bölgemiz çok daha geniştir ve kadim bir tarihe sahiptir. Bölge halkları İskender İmparatorluğundan bugüne, Balkanlar, Kafkasya, Anadolu, Mezopotamya, Arap Yarımadası’na hatta Hindistan’a kadar uzanan coğrafyada iç içe geçerek yaşadılar. Binlerce yıldır bütün kavimler, bu bölgede ortak yaşadılar ve birbirlerine karıştılar. Bu büyük coğrafya bütün halkların ortak yurdudur. Bu binlerce yılda kavimler arasında sorunlar yaşansa da birlikte yaşamayı başarabildiler. Ortadoğu’ya ve diğer bölgelere ayrımcılık ve ırkçılık kapitalizmin ve ulus devlet sisteminin soktuğu zehirdir. Sermayenin ve ulus devletlerin oluşturdukları düşmanlıklara rağmen bura halkları birbirlerini yabancı olarak karşılamazlar. Bütün sorunlar ulus devlet ve kapitalizmin yaşattığı sorunlardır. Din ve mezhep ayrılıklarına girmiyoruz, onları da bugün yaşatan ve kışkırtan sermaye ve devlet organizmalarıdır. Bu coğrafyanın devrimcileri olarak, biz Suriye’de olmayı yabancı bir yerde olmak olarak görmüyoruz, sınırlar emperyalistlerin ve yerli egemenlerin zoruyla çizilmiştir. DAİŞ ve diğer tüm çeteler emperyalistlerin ve yerli egemenlerin yaratıklarıdır. Bu çetelere karşı ve bu çeteleri kendi işgal saldırısına paravan yapan sömürgeci faşist Türk devletine karşı savaş, bizim kendi savaşımızdır.
Türkiye halkları sömürgeci faşist bir diktatörlük altında yaşamaktadır. Türk Devleti, modern bir DAİŞ devletidir ve Erdoğan’la Bağdadi arasındaki fark birinin kravatlı diğerinin cüppeli olmasından ibarettir. Bu bir abartma değildir ve tüm Türkiyeliler gibi dünya halkları da yaşayarak buna şahit olacaktır. Erdoğan ve Türk devleti, Türkiye halkları için olduğu kadar tüm komşu halklar, siz Yunan halkları içinde bir tehdit ve tehlikedir. Erdoğan ve partisi, sizin Altın Şafak partisi benzeri bir oluşumdur. Osmanlı imparatorluğunu yeniden ihya etmek için içerde ve dışarıda cenge çıkmıştır. Bu devletin geçmişinde Ermeni, Süryani, Rum halklarının katliam ve yok etme suçları yatmaktadır. Şimdi hedefte Kürt halkı vardır.
Türkiye devleti, sömürgeci bir devlettir, sömürgecilik dönüştürülemez veya amiyane tabirle “demokratikleştirilemez”; sömürgecilik ancak kırılarak yok edilebilir. Kürt halkı üzerindeki savaş bir sömürge savaşıdır, aynı zamanda tüm Türkiye halklarına ve emekçilerine karşı bir savaştır. DKP/Birlik, faşizme ve sömürgeciliğe karşı sürdürdüğü mücadelenin doğal bir gereği olarak Rojava’da bugün sürmekte olan savaşta saf tutmaktadır. DKP/Birlik, aynı zamanda enternasyonalist bir partidir, dünya halklarının kardeşliğine inanır. Rojava’da yaşananlar, Yunanistan’da veya başka bir coğrafyada yaşansaydı biz yine gücümüz oranında orada olurduk. Türkiyeli devrimciler olarak, Papadopulos cuntası döneminde az da olsa, Yunanlı devrimciler ve direnişçilerle dayanışma içinde olduk.
Rojava’nın anlamı daha farklıdır. Rojava’daki Türk sömürgeciliğinin tüm saldırılarına, içerde Türkiye halklarının devrimcilerine ve emekçilerine karşı faşist saldırılar eşlik etmektedir. Bu son sömürgeci işgalcilik, dışarıdan daha çok Erdoğan ve faşist devlet kliklerinin içerdeki sıkışmışlığının zorlamasıyla yapılmıştır. Özetle; Rojava’ya her müdahale içerde faşist diktatörlüğü pekiştirmeye hizmet etmektedir. Türkiye’de özgürlük için mücadele ettiğini söyleyenler, Rojava’da değillerse veya Rojava işgalini durdurmak için mücadele etmiyorlarsa onlar ya ulusçu ya da sahte özgürlükçülerdir. Ek olarak, Rojava bu coğrafyadaki tüm halkların yeni bir dünya ve yeni bir yaşam kurma mücadelesidir, bizimdir.
Sorular arasında yok ama buradaki mücadelenin ve savaşın karmaşık ve çok yönlü karakteri üzerine kısa bir değerlendirme yapmak iyi olacaktır. Adına koalisyon denilen güçler; ABD ve AB ülkelerinin de içinde yer aldığı 70 devletten oluşuyor. Koalisyon ülkelerinin dışında diğer emperyalist bloğun başını çeken Rusya’nın dışında İran, Türkiye ve tüm bölge gerici devletleri bu küçük coğrafyaya üşüşmüş akbabalardır. Onlarca ittifak ve cepheleşmeler her gün bozulup yenileri kuruluyor. Kürt özgürlük güçleri de bu kanlı ortamda, yeni bir yaşam umudunu, halkların bir arada demokratik birliğini hedefleyen projelerini gerçekleştirmek için direniyor. Yunanistan dâhil Avrupa solunun geniş bir kesimi Kürtlerle ABD arasındaki zorunlu ittifak üzerinden bu devrimci yeni yaşam arayışına soğuk yaklaşıyor. Suriye’ye emperyalistleri Kürt güçleri davet etmedi. Ayrıca emperyalistler buraya üşüştüklerinde kimseden izin almadan işgal ettiler. Kürt devrimcilerine herhangi bir güç bir şey vermedi, hepsini kendi elleriyle, tırnaklarıyla, kan ve can pahasına kazandılar. Biz buradaki savaşı ve mücadeleyi, aynı zamanda emperyalistlerin bölge planlarına karşı bir savaş ve direniş olarak görüyoruz. Rojava dünya üzerinde emperyalizme karşı açılmış bir cephedir. Bugünkü dünyada emperyalizm kendisi çok istisnalar dışında savaşa girmiyor, işbirlikçilerini savaştırıyor. Rojava’da karmaşık ittifaklar ve dengeler üzerinden, aynı zamanda kanlı ve acımasız bir antiemperyalist mücadele sürüyor. Türkiye’ye karşı savaş emperyalizme karşı savaştır. DAİŞ, El Nusra vd. çetelere karşı savaş emperyalizme karşı savaştır. Bölge gerici devletlerine karşı savaş, emperyalizme karşı savaştır. Buraya saldıran tüm güçler, ABD ve Alman silahlarıyla saldırıyor. Kendisine antiemperyalist diyen ve Rojava’nın işgaline sessiz kalanlara soruyoruz, siz dünyanın neresinde ve nasıl bir emperyalizme karşısınız? Nerede emperyalistlere bir taş attınız, nerede bir savaş cephesi açtınız?
Farklı halklardan Türk işgalciliğine karşı savaşan Türkiyeli devrimci örgütler ve enternasyonalistlerden yukarıda bahsettim. Rojava’da yaşayan Kürtlerle birlikte Araplar, Ermeniler, Asurîler, Süryaniler, Çerkezler ve Türkmenler Rojava’yı birlikte savunuyorlar, çünkü burada yeni yaşamı birlikte kuruyorlar. Süryanilerin, Ermenilerin YPG çatısı altında kendi özerk silahlı güçleri var ve bu güçlerin hepsi Türk sömürgecilerinin işgaline karşı omuz omuza savaşıyorlar.
Rojava’da yaşayan Arap halkı, Suriye genelindeki siyasal bölünmelerden aynı biçimde etkileniyor. Suriye devletini destekleyenler olduğu gibi Türk devletinin ve dinci çetelerin taraftarları da var. Türkiye’nin ve çetelerin etkilediği aşiretlerin kullanıldığı bir kaç olay dışında, Rojava devriminden bugüne burada özgürlük içinde yaşadılar. Aynı zamanda Kürtler arasında da azımsanmayacak bir Barzani taraftarı bulunuyor ve bunlar el altından Türk işgalcileriyle işbirliği yapıyorlar. Barzanici çizgideki ENKS örgütü Afrin’de Türk işgalcileriyle ortak davrandı.
Son 8 yıldır burada yaşananların, dünyada fazla görünmeyen bir yanı var. Rojava, geri ve yoksul bir savaş bölgesi, burada dünya solu burun kıvırsa da cıvıl cıvıl yeni bir yaşam kurma uğraşısı sürüyor. Her yerleşim yerinde halk kendi meclislerini kuruyor ve kendi temsilcilerini seçiyor, her yaşam biriminde komünler var. Tüm kararlar komün ve meclisler üzerinden alınıyor. Her mecliste mutlaka bir eş kadın yönetici bulunuyor. Kadının toplumda görünmez olduğu bu coğrafyada birçok belediye ve yönetim kurumlarını kadınlar yönetiyor. Aşiretçiliğin ve erkek egemenliğinin bin yıllık geleneklerinin yaşandığı bu topraklarda kadınlar silah kullanıyor, askeri birlikleri var, kadın komutanlar var, her yörede yönetimlerde ve toplumsal yaşamda kadınlar en önde. Evinden dışarıya çıkmayan binlerce ev kadını şimdi meclislerde, belediyelerde yönetimdeler. Kendi kaderlerini kendileri çiziyorlar. Her yerleşim yerinde yüzlerce komün ve meclis kuruluyor, bunları halkın kendisi yapıyor. Toprağı olmayan herkese toprak ve geçim sorunu yaşayan tüm ailelere mümkün olan destekler yapılıyor.
Sekiz yıldır düşe kalka bu halklar çok yol katettiler. Etnik ve mezhep farklılıklarından dolayı herkesin birbirine tavuk boğazlar gibi saldırdığı bölgede, Rojava devrimi bunları asgariye indirmiş durumda. Yoksul Araplar devrimle birleşiyorlar. SGD’nin çoğunluğunu Arap savaşçılar oluşturuyor. Ayrıca Arap kadın ve erkeklerden oluşan devrimci askeri birlikler var, bunlarda yüzlerce Arap genci yer alıyor. Bu Arap devrimciler, her yerde Türk işgalciliğine karşı savaşıyorlar. Kim burun kıvırırsa kıvırsın; Rojava devrimi etnik, din ve mezhep düşmanlıklarını yok ederek halkları ortak yaşam ve gelecek kurmada birleştiriyor.
Amacınız nedir?
Amacımızı yukarıdaki sorular içinde açıkladım, kısa ekleyeceklerim şunlardır: DKP/Birlik komünal temelde örgütlenmeye çalışan bir devrim örgütüdür ve tüm ulusal ayrımcılıkları reddeder. Bunu söz olarak değil pratik olarak yapmaya çalışır. Şu anda Rojava’da birçok Avrupalı enternasyonalist devrimci yoldaşımız var ve birlikte bir yaşamı örüyor, birlikte savaşıyoruz. Dünyanın her yerindeki büyük küçük tüm direniş ve eylemleri kendi savaşımız olarak anlıyoruz. Bizim hilafımıza ulusal parçalanma ve düşmanlaşmış bir evrende yaşıyoruz. Zorunlu olarak kendi yaşadığımız coğrafyadaki sınıf mücadeleleri önceliğimiz oluyor. Sömürgeci, faşist Türk devletini yıkmak için tüm savaş araçlarını ve yöntemlerini kullanarak mücadelemizi sürdürüyoruz. Nihai amacımız sınırların ve sınıfların yok olduğu dünya komünüdür. Kimilerine hayal gibi gelse de biz bu hayale en çok inanan hayalperestleriz.
*Sosyal medya da Türk yetkilileri ve savaş komutanlarının çok fazla açıklaması var. Suriye muhalefeti ile birlikte bu operasyonu yaptıklarını söylüyorlar. Özellikle sivil halk veya YPG hakkında birçok açıklama duyuyoruz ve görüyoruz. Bunlar hakkında ne diyeceksiniz?
Faşist Türk yetkililerinin açıklamaları ile Trump ve diğer devletlerin açıklamaları birbirine benzerdir. Bunların açıklamalarına kendi ırkçı, şoven taraftarları dışında kim inanır? Siz hiç sömürgeciyim, işgal yapıyorum, girdiğim yerlerde evleri, hastaneleri bombalıyorum, sivilleri katlediyorum, kimyasal bomba kullanıyorum diyen bir devlet gördünüz mü? Emperyalistler ve faşist devletler, işgal ettikleri yerlere ya özgürlük götürmek ya insan haklarını korumak ya da demokrasi ve medeniyet dediklerin korumak için (!) girerler. Emperyalist devletler, son yirmi yılda milyonluk şehirleri bombalayarak milyonlarca insanı katlettiler ve en azgın terörü estirerek terörü önlemek gerekçesiyle halkları aldatıyor. Türk devleti de Rojava’da halkların kurmak için çırpındığı yeni yaşama ‘terörizm’ diye saldırıyor.
Türk devletinin Suriyeli muhalifler dediklerini tüm dünya biliyor. Bunlar DAİŞ, El Nusra, ÖSO vd. katil çete sürülerinden oluşuyor. Evet! Türk devletinin bu çetelerle birlikte saldırdığı doğrudur. Yine ağır savaş suçlarını çetelerle birlikte işlediği de doğrudur. Bunları siz Rojava kaynaklı ve belgeli olarak dünya basınından okumuş olmalısınız.
Burada yaşayan bütün halkların askeri gücü olan YPG, QSD kendi topraklarını savunuyor. Yukarda bahsettim, bugün Rojava halklarına karşı yürütülen işgal savaşı, dünya tarihinde çok az yaşanmış eşitsiz ve kalleş bir savaştır. Buradaki savaşı gözlerinizde canlandırmak istiyorsanız Son Samuray filminin son sahnesini seyrediniz. Makine ve insanın savaşı… Buna rağmen dünya tarihine geçecek bir destansı direniş yaşanmıştır. YPG’nin yaptıkları bunlardan ibarettir.
Sivil halk için sorunuza da yukarda cevap verdim. Türk saldırısı başlamadan önce çete işbirlikçisi Araplar ve Barzani işbirlikçisi ENKS’li Kürtler kaçtılar. Aynı zamanda, bombardıman başlayınca halktan savaş bölgesini terk edenler de oldu ve hiçbirine müdahale edilmediği gibi yardımcı olundu. Serekaniye için daha somut söyleyebilirim ki ailelerini, çocuk ve yaşlılarını güvenli bir bölgeye yerleştirip şehrini savunmaya giden siviller de oldu. Televizyonlarda izlemişsinizdir, katledilen sivillerin görüntülerini, kimyasal silahla, fosfor bombasıyla yaralanan çocukların çığlıklarını… Bu savaş bir simülasyon değil bu insanlar da hologram değil. Etten, kemikten oluşan genç yaşlı, kadın erkek, çocuk; insanlardı bombalarla, kimyasal silahlarla katledilenler, ağır yaralananlar… Bunlara ek olarak YPG ve sivil halk için Türk dezenformasyonları olduysa ve onları soruyorsanız, bu konuda bilgimiz yoktur.
Türkiye’nin bölgedeki ittifakları, özellikle Arap muhalefetindeki ortakları kimlerdir? Yapılan açıklamalarda bunların cihatçılar olduğu vurgulanıyor. Siz bu konuda ne bilgiler verebilirsiniz?
Türk devletinin gerçek ittifakları ve aralarındaki tüm çelişkileri bilerek söylüyorum; ABD ve Rusya’dır. Aynı zamanda yaptıkları bütün gürültülerle AB ülkeleridir ve BM’dir. Sadece söz söylediler ve seyrettiler. Trump hepsi adına gerçeği açıkladı: “Biraz birbirlerini kırsınlar dedim, sonra ayırdım” Bu da gerçekte, Türk devleti Kürtleri ezsin, sonra araya gireriz, olarak işledi. Türk devletinin başka bir ittifak gücü de kuşkusuz 2011 yılından beri ayan beyan açık olduğu üzere başta DAİŞ, El Nusra olmak üzere tüm cihatçı çetelerdir. Kim hangi güç bu kirli ve kanlı saldırganlığa açıktan destek verebilir?
*Yazılı ve sözlü basın da takip ettiğimize göre Kürt cezaevlerinde tutulan cihatçı tutukluların aileleri bir biçimde baskı görüyor ve bölgeden kaçıyor deniliyor. Siz ne dersiniz?
Cihatçı çetelerin tam sayısını bilmiyorum ama katil sürülerinin binlerce olduğu biliniyor. Rojava yönetimi başta AB ülkeleri olmak üzere tüm ülkelere kendi vatandaşları olan çeteleri teslim etmek için elinden gelen tüm çabayı gösterdi ve bu sorun gündemli yakın tarihte tüm dünyadan gazeteci ve aydınların katıldığı bir konferans düzenledi. Bu konferansta hem cezaevlerindeki sorunları tartıştı hem de 80 bin kişilik DAİŞ’lilerin ailelerinin, kadın ve çocukların yaşadıkları kampları basına açtı, buralarda DAİŞ’in yeniden örgütlendiğini herkesin gözleriyle görmesini istedi. Uluslararası bir mahkeme oluşturulmasını ve DAİŞ’lilerin yargılanmasını istedi. Tüm dünyadan tek bir ses bile çıkmadı. Her ülkenin, vatandaşı olan DAİŞ’lilerin eş ve çocuklarını almaları için yapılan tüm çağrılara kulaklar tıkandı. Şimdi hangi kötü muameleden bahsediyorlar? Rojava’da kral, devlet başkanı, başbakan vb. denilenlerin hükmü geçmiyor. Rojava yönetimi kanlı azılı katiller olsalar da DAİŞ’lilere devrimin idealleriyle yaklaşıyor. ABD’nin Afganistan’da nasıl savaş esirlerini kitleler halinde katlettiğini unutmadık. Burası gül bahçesi değil acımasız savaşta öldürülenler olmuştur ama en azılı kitlesel katliamları yapan DAİŞ komutanları bile bugün yaşıyorlarsa, hapishaneler ve DAİŞ’lilerin ailelerinin tutulduğu kamplar basına açıldıysa tüm kötü muamele anlatıları sadece bir dezenformasyondur. Kötü muameleden söz edenlere kendilerine baksınlar diyoruz. Ayrıca katil çetelerin kaçmasına Türkiye yardım etti ve bu belgelidir.
Türkiye ve Rusya anlaşması sonucu güvenlik şeridi oluşturmak istenen bölgeden YPG ve SDG güçleri anlaşma gereği çekildiler ya da çekileceklerini duyurdular. YPG VE SDG güçlerinin bu kararı hakkında ne düşünüyorsunuz, hemfikir misiniz?
Rusya ve Türkiye arasında Soçi’de imzalanan metni bir anlaşma olarak görmek yanlış, bu bir anlaşma değil, emperyalistler ve bölgedeki gerici işbirlikçilerinin mutabakatıyla, önceden hazırlanmış bir senaryonun son aşamasıdır. Emperyalistler ve yerli gerici devletler her biri kendi konumundan, Kürt devrimcilerinin öncülüğünde, Kuzey Suriye’de kurulmaya çalışılan küçük özgürlük adacığını boğmak için anlaştılar ve burada cellat rolü sömürgeci Türk devletine verildi. Önceden, ABD ve Rusya anlaştılar, İran ve Suriye’nin onayını aldılar, Kuzey Suriye halklarının özerk yönetiminin iradesinin kırılarak teslim alınması için Türk işgalciliğinin önünü açtılar. Kolu kanadı kırılmış bir Kuzey Suriye yönetimi hepsinin çıkarlarına uyuyordu. Şimdi her biri zayıflamış bu halklar inisiyatifini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için yarışıyorlar.
Kuzey Suriye Özerk Yönetimi ateşkese uyacağını ama bu anlaşmayı kabul etmediğini dünya kamuoyuna duyurdu. Durum şudur: Dünya haydutları ve bölgesel gerici işbirlikçileri bu yeni bir toplum kurma çabasını ezmek için anlaşmışlar ve buna muktedir olduklarını sanıyorlar. Kuzey Suriye Özerk Yönetimi de bu koşullarda ezilmemek için zaman kazanmak ve güçlerini korumak için gereken tedbirleri alıyor. Hiçbir şey onların istedikleri gibi olmayacak. Bir kısım askeri güçler çekiliyor ama kalan tüm sivil ve yerel askeri güçler mevzilerinde, Türk işgaline karşı direniyor. Savaş birçok alanda bütün hızıyla devam ediyor. Sizlere bu açıklamayı savaş mevzilerinden yazıyoruz.
Yaşanana son gelişmeler ışığında ve bölgedeki koşullar altında Şam yönetimi ile Kürt Özgürlük hareketi Özerk yönetimi bölgesi üzerinde bir anlaşmaya varabilirler mi?
Kuzey Suriye Özerk Yönetimi kuruluşundan itibaren Suriye yönetimiyle anlaşmak için çaba gösteriyor. Suriye’de durum çok karışık ve ortada bilinen ve her konuda karar alabilen bir devlet yok, birçok ayrı yönetim klikleri birbirleriyle kapışıyor. Rusya ve İran ile ilişkide olanlar, BAAS içerisindeki değişik kutuplar ve Esad hükumeti, her biri ayrı bir telden çalıyor, birinin evet dediğine diğerleri hayır diyor ve görüşmeler uzayıp gidiyor. Suriye yönetimi de sonuçta, Özerk Yönetimi kendi iktidarı için bir tehlike olarak görüyor ve bu durumdan en karlı çıkmanın yollarını arıyor. Bu koşullarda Rusya, İran ve Suriye yönetimi ile görüşmeler kesintisiz devam ediyor. Bu görüşmeler de mücadelenin ve özgürlük savaşının başka bir düzeyde sürmesidir.
Kuzey Suriye devrimci yönetimi bu toprakları özgürleştirmek için on binden fazla evladını kaybetti. Buna rağmen bir toprak parçasını korumak için savaşmıyor, ortaklaşmacı bir toplum ve devrimci idealleri için savaşıyor. Emperyalistler ve bölge gerici devletleri ezici güçleriyle bu toprakları işgal edebilirler ama bu onların kazandığı anlamına gelmez. Bu toprakların her karesine, bir defa özgürlük ve eşitlik tohumları serpilmiştir, hiçbir kuvvet bunu nihai olarak geri çeviremez. Kuzey Suriye Özerk Yönetimi halkları ve devrimci güçleri ne Rusya Suriye ittifakına ne Türkiye sömürgeciliğine teslim olmayacaktır. Tüm ilerici insanlığa sesleniyoruz, geleceğimizi korumak için sonuna kadar direneceğiz. Hiçbir şey bitmiş değil yeni başlıyor!
Son olarak Yunanistan kamuoyuna partilere ve Yunan hükumetine vermek istediğimiz mesajlarınız nedir?
Yunan hükümetine bir mesajımız yoktur, söylesek de onlar kendi gerici çıkarları yönünde davranırlar, bizim muhatabımız Yunan halkıdır. Türkiye’deki faşist iktidar, Yunan halkı için de gerçek bir tehdittir. Yunan devleti ve Türk devleti NATO’da ortaklar. Sadece NATO’da değil onlarca, belki yüzlerce uluslararası kurumda birlikteler. Her iki hükümet de fırsat buldukça halklar arasında kin ve nefret tohumları ekmekten geri kalmıyor. Halkları milliyetçilik ve şovenizmle zehirleyen bu para babalarının arasından su sızmıyor, bunu biliyoruz.
Tarihsel düşmanlıklar gerçektir ama halkların dostlukları da gerçektir. Binlerce yıl iç içe yaşadık türkülerimize ve halaylarımıza varıncaya kadar tüm kültürümüz ortaktır. Düşmanlıklar egemen güçlerin halklara yaşattığıdır. Biz egemen güçlerin kışkırttığı Anadolu’daki boğazlaşmayı değil Yunan 200 komünist askerin işgale hayır diyerek silah bırakmalarını ve kurşuna dizilmelerini her yıl anıyor ve yaşatıyoruz. Dido Sitriyo’nun “Benden selam söyle Anadolu’ya” adıyla Türkçeye çevrilen romanı iki halkın, acılar içinde dayanışmasını anlatır, bunlar bizim için yaşam ilkesidir, Yunan devrimci ve emekçilerinin de aynı bilinç ve duyguları taşıdığından eminiz.
Son olarak, ilerici güçlerine, devrimci örgütler ve Yunan halkına burada birlikte savaştığımız Yunanlı komünist ve anarşist yoldaşlarımızla geçen bir diyalogu anlatmak istiyoruz. Onlara bir arkadaşımız niçin Rojava’ya geldiklerini sorduğunda şunları söylediler: ‘Rojava yalnız kendisi için savaşmıyor aynı zamanda Yunan emekçileri için savaşıyor, kendi savaşımız için buradayız’ Bütün dünya zorbaları bu küçük hayat adacığını yok etmek istiyor, buna izin vermeyelim!
*Bu sorular, Türkçe’den Yunanca’ya çevrilirken çevirmen inisiyatifiyle değiştirilmiştir ve Yunanca yayında tam olarak yer almamıştır.