Türkiye öyle bir memleket haline geldi ki; artık ne kadar akıl, mantık dışı skandal boyutunda olay yaşansa da hiç kimse hiçbir şeye şaşırmaz oldu. Özellikle siyaset dünyası, kimin ne söylediğinin ve ne yaptığının belli olmadığı, ilkesizliğin, kuralsızlığın, pespayeliğin hakim olduğu bir müsamere alanına döndü.
İşte son günlerde yaşanan bu olaylardan biri ve belki de en önemlisi Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ve ekibinin CHP Genel Merkezi’ne giderek yaptıkları görüşmeydi. Gazetecilere bilgi veren CHP lideri Özgür Özel, bu “tarihi önem” arz eden ve çok “kıymetli” buldukları görüşmenin CHP’nin talebi üzerine gerçekleştirildiğini belirterek, toplantıya katılanlardan sadece Selin Sayek Böke’nin adını verip diğer isimleri gizli tuttuklarını, genel başkan yardımcılarının bile kimin girdiğini bilmediğini söyledi.
Öncelikle, nasıl bir parti işleyişi ki bu derecede önem taşıyan bir mevzu, yöneticilerin bile kimlerin katıldığını ve içeriğini bilmediği bir kapalılık içinde yürütülüyor? Gerçekten MİT’le ne yapılmaya çalışılıyor, hangi sırlar ortaya dökülmüş ve kimlerden ne gizleniyor? Bu kadar büyük bir gizlilik içinde gerçekleşen ve her iki tarafı da gayet mutlu mesut hale getiren bu görüşmenin, daha doğrusu “istihbari çalışma”nın esbabı mucibesi nedir?
Gerçekten de herkesin normal bir işleyiş gibi karşılamadan sorması gereken soru bu değil mi? Herhalde ki bu konu, kısa bir süre önce “MİT başkanı AKP’ye brifing verdi, bize niye vermiyor” diye serzenişte bulunan Özel’in kompleksli siyasetçi konumuyla açıklanacak bir durum değil. Basit bir görüş alışverişi de değil bu, ciddi ciddi istihbarata dair bir çalışma var ortada. Ancak mademki büyük önem taşıyan “kıymetli” bilgiler edinilmiş, burada CHP’yi özel kılan nedir, neden bütün partilere verilmiyor brifing, nasılsa mecliste istedikleri zaman “milli güvenlik” ve “olağanüstü durumlar” gibi konularda “kapalı oturum” yapabiliyorlar. O zaman neden MİT’le böyle bir ilişki geliştirmeye ihtiyaç duyuldu?
MİT’e yapılan “gelin bizi denetleyin” çağrısının tehlikeli boyutu
Üstelik olayın gerçekleşme biçimi ve zamanı da son derece enteresan. Daha çok yakın zamanda Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma yürütüldüğü ve bu konuda MİT’e bilgi toplama talimatı verildiğinin söylendiği bir zamanda yaşanıyor bütün bunlar. Hatta aynı gün TBMM’ye koruma ordusuyla gelen İçişleri Bakanı’na “Bizi dinliyorsunuz, parti odalarımızı, telefonlarımızı dinliyorsunuz” diyerek isyan eden parti sözcülerinin eylemini de eleştirerek konuşuyor Özel. Anlaşılmaz biçimde olaya ilişkin ayrıntıları büyük bir gururla paylaşarak, “12. kata gelin, istediğiniz tedbiri alın, dedik. MİT yetkilileri toplantı salonunda gerekli güvenlik tedbirlerini aldı, dinleme cihazı taraması yaptı ve salonu koruma altına aldı” diyor.
Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada örneği görülmemiş biçimde, siyasi teamüllere de aykırı olarak, bir partinin devletin istihbarat örgütüne “gelin bizi denetleyin, üyelerimizi soruşturun” diyerek kapılarını açması ne anlama geliyor?
Bu çokça tartışılıp sorgulanması gereken görüşmenin ardından “CHP’ye üye alımları sırasında terörist sızmasın diye istihbarat desteği istedik” dediği için tepkiler gelince, tekrar açıklama yapmak zorunda kalan Özel, bu sefer de söz konusu “çalışma”nın yurt içi değil de yurt dışına yönelik olduğunu belirtti ve “CHP’nin yurtdışındaki ofislerine çok sayıda başvuru almaya başladık. Üye alımları sırasında CHP’ye FETÖ veya diğer terör örgütleri sızmasın diye de MİT’ten istihbarat desteği istedik. Özellikle şimdi Amerika’da çok sayıda eyalette CHP temsilcilik açacağız. Orada ciddi bir risk var. Almanya’da da PKK tehlikesi var. Onların orada söylediği bir söz sonra partiye mâl oluyor. O açıdan çok tehlikeli” dedi.
Yani CHP yetkilileri, MİT’in gelip kendilerine “sunum” yapmasıyla sınırlı olmayacak biçimde, gelin bize üye olacak vatandaşlara GBT, sicil araştırması, istihbarat çalışması yapın diyorlar. Siyasi Partiler Yasası’na göre kimlerin resmi olarak üye olabileceğinin şartları belli olduğuna göre, burada istenilen evrakların dışında, CHP’in MİT’ten talep ettiği nedir? MİT’ten gelen ve hiçbir maddi kanıta dayalı olmayan, soyut ve taraflı istihbari bilgilerle değerlendirme yapmanın ne kadar tehlikeliolacağı öngörülemiyor mu? Partimize örgütler sızmasın diyenler, koşullarını yarattıkları bu ortamda MİT ajanlarının partilerine sızmasını nasıl engelleyecekler? Geçmişte partilerine üye olanlarla ilgili hazırlanacak MİT raporunda “bunlar eskiden olmasa da şimdi teröre bulaştı” denildiğinde, üyelerini partiden ihraç mı edecekler? En önemlisi de böylesine aciz ve gönüllü biçimde kendisini istihbarat örgütüne teslim eden bir partiye güvenip de kim üye olabilecek?
CHP, MİT’in hukuk dışı faaliyetlerini meşrulaştırıyor
CHP yöneticileri, MİT’in doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak çalışan bir kurum olduğunu, Erdoğan’ın aynı zamanda bir siyasi partinin başkanı olduğunu ve parti devletine dönüştürülen ülkede yalnızca MİT değil; ordu, polis teşkilatı ve bütün güvenlik bürokrasisinin taraflılıktan öte, partili kadroların hakimiyetinde olup kendileri gibi düşünmeyen herkesi “düşman” olarak kodladığını bilmiyorlar mı? İstihbarat Örgütü bu haldeyken, nasıl bir “güven” anlayışıdır ki partinize gelen insanların “terör”le bağlantılı olup olmadıklarını MİT’e soracaksınız? MİT hangi kriterleri uygulayacak ve nasıl anlayacak bu “terör” örgütleriyle ilişkilenme ya da “irtibatlı” ve “iltisaklı” olma halini? Elbette ki kendi hukuk dışı yöntemlerini uygulayarak ve ileride “suç işleme potansiyeli” var diye herkesi yaftalayarak!
Bu ülkede artık saraya bağlı yargı organlarınca dahi, iktidara uygun gelmeyen her şeyin “suç olarak değerlendirip herkesin rahatlıkla “örgüt üyesi” gibi cezalandırıldığı, bunun için hiçbir hukuki gerekçe ve maddi kanıt aranmadığı bir ortamda nasıl böyle bir talepte bulunulabilir? Hukuksuzluğun, keyfiliğin, zorbalığın egemen olduğu bir iktidar gerçekliği karşısında, her olaya “terör”le yaklaşıp toplumu bu şekilde terörize edenlerin argümanlarıyla yola çıkıp ne yapılmaya çalışılıyor?
Gerçekten, CHP kendisine üye olacakların istihbari denetiminden geçirilmesini isterken, insanların hukuka aykırı biçimde teknik takipler, yasa dışı dinlemeler ve keyfi uygulamalara maruz bırakılacağını öngöremiyor mu? Bu ülkede MİT’in yetkileri her geçen gün artırılırken, yurt dışında operasyonel faaliyetin kapsamı genişletilip suikastlarla birlikte adam öldürme, kaçırma, işkence yapma gibi en ağır suçları işleyen mensupları hakkında dokunulmazlık zırhı getirilmişken, bu kurumu bu denli meşrulaştırmanın nasıl tehlikeli sonuçlara yol açacağı düşünülmüyor mu?
MİT’le iş birliği hangi “büyük hedefler” uğruna yapılıyor
Daha önceki dönemlerde MİT Yasası’nı iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapan, aynı şekilde “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması”na ilişkin yasal düzenlemeyi de AYM’ye taşıyarak iptal kararı verilmesini sağlayan CHP’ye ne oldu da MİT’ten yardım ister hale geldi.
CHP’nin önemli isimlerinden Bülent Tezcan, bir televizyon kanalında, üyeleri için MİT soruşturması talep etmelerine gerekçe olarak “yarın partimiz iktidara geldiğinde bizim partiden birileri bakan olacak, buna göre davranmamız gerekir, ülkenin birliği, devletin güvenliği, devamlılığı için bu gerekli” dedi.
Sonuç olarak, devletin bekası, birliği, bütünlüğü ve bilumum yüce amaçlar uğruna “terör” umacasına sarılarak, AKP’nin siyasi operasyonlarında kullandığı yöntemlere meşruiyet zemini yaratılmaya çalışılıyor.
Üstelik bu hangi dönemde yapılıyor? Çok yakın bir zamanda “Kent uzlaşısı” temelinde oluşturulan ittifakla seçilen Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in “terör” suçlamasıyla tutuklandığı ve devamında aynı gerekçeyle, devletin diğer belediyelere de peş peşe kayyum atamaya devam ettiği bir dönemde.
Şimdi CHP, bu konudaki en etkili ve yetkili organa başvurarak bugünden aklanmak istiyor; gelecek açısından benzer sorunlar yaşanmasın diye kendini garantiye almak için önlemler almaya çalışıyor diyerek geçiştirebileceğimiz bir durum değil bu. Gerçekten bu neyin korkusu ki Türkiye’nin “kurucu” partisi, yerel seçimler sonrası da en büyük partisi olmakla övünen CHP, esas kendilerinin hesap sorması gereken bir zamanda böylesine aciz biçimde savunmaya geçiyor?
Bu durumda, demek ki iktidarın muhalefeti bölüp parçalama taktiği olarak öne sürdüğü “terörle bağlantılı” olma suçlaması başarıya ulaşmış tespitiyle de yetinemeyiz. Yoksa CHP hem DEM’le seçim ittifakı yapıp hem de sürekli gözaltı ve tutuklamalarla, kapatılmakla tehdit edilen bu partiyle zaten “mesafeli” bir ilişki yürütüyor. Sürekli biçimde, ben onlar gibi değilim görüntüsü vererek bir yandan devlete, bir yandan gelecek seçimlerde oy beklediği sağ kesimlere mesaj veriyor.
CHP lideri Özgür Özel’in, herkesin kabul ettiği bir gerçek olarak; muhalefetin başarısı olmayacak biçimde, halkın mevcut iktidara, açlığa, yoksulluğa olan tepkisiyle ortaya çıkan yerel seçim sonuçlarının ardından “yumuşama” adına yollara düşerek Erdoğan’la görüşmesi zaten sonraki sürece dair de bir yol haritası olduğunu ortaya koymaktaydı. Nitekim bu görüşmenin ardından verilen mesajlar ve yaşanan pratikle, seçim sonuçlarındaki kazanımlar yok edildiği gibi, CHP’nin iktidarı değil ama esas olarak muhalefeti yumuşatmayı hedeflediği de anlaşıldı.
Aslında bu yeni bir durum da değil; geçmişten bu yana devletin, muktedirlerin partisi olarak kodlanan CHP, mevcut siyasi iktidar döneminde; 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının üstünün örtülmesiyle başlayan, “Yenikapı ruhu” ile sürdürülüp, hileli seçimlere onay verilmesi ve halkın sokaktan uzak tutulmasıyla devam ettirilen ve son olarak da yerel seçim sonrası iktidarın sarsılan otoritesini yeniden kazanmasını sağlayacak “yumuşama” politikası izleyerek rejime biat siyasetini sürdüreceğini ortaya koymuştu. Bundan sonraki süreçte, kendi içindeki bölünmüşlük ve adaylık tartışmalarına boğulan CHP içindeki muhalefetin veya tabandan gelen tepkilerin de bu gidişata karşı durmak anlamında bir etkisinin olmayacağı ortada.
Gülizar Tuncer