2 Ağustos, “Dünya Çingene Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü” olarak kabul ediliyor. ‘Porajmos’, ‘Pharrajimos’ ve toplu katliam anlamındaki ‘Samudaripen’ kelimeleri, Nazi Almanyası’nın 1933-1945 yılları arasında işgal ettiği bölgelerdeki çingenelere yönelik gerçekleştirdikleri katliamları, zorunlu tehciri ve soykırımı ifade ediyor.
Nazi Almanyası’nda üstün ırk histerilerinin ilk yöneldiği kesim Yahudilerden önce Çingeneler olmuştu. Zaten yalnızca Nazi Almanyası’nda değil; Çingeneler yaşadıkları her yerde benzeri katliamcı ve asimilasyoncu politikalara maruz kalmışlardı. Türkiye de bu ülkelerden biridir.
“2 Ağustos Porajmos Günü” üzerine, Çingeneler içindeki devrimci damarın ülkemizdeki en direngen örneklerinden biri olan Sedat Zımba’nın bir yazısını paylaşmak istedik. Sedat Zımba’nın kişisel varlığı Çingeneler içinden çıktı; ama o, varlığını ülkenin bütün ezilenlerine -Alevilere, Kürtlere, yoksullara- sıçratabilmeyi başardı. Sedat Zımba’yı Şubat 2017’de kaybettik.
Yukarıdaki resimde görünen slogan “A be birleşin!”, Sedat Zımba’nın Gündem Gazetesi’ne verdiği bir röportajda yer alıyor ve onun en temel vasıflarından biri olan ezilen dayanışmasını iyi nitelendiriyor. 1993’te Ali Serik mahlasıyla Hedef’e yazdığı yazı ise Çingenelerin mücadele dinamiğine dair kuvvetli vurgular içeriyor.
Komün

Bu ülkede yaşayan Çingene halkına sesleniyorum. Yaşamın temel nedeni insanlaşmaktır. Yoksa hayatta hiçbir şeyin önemi yoktur. Güzel insanlarım söyleyin, biz Romanlar insanca yaşayabiliyor muyuz? Yaşadığımız hayat sağlıktan eğitime kadar insanca mıdır? Kadınlarımız, erkeklerimiz! Çoluk çocuğumuzun yattığı yorganı yatağı, ev dediğimiz o derme çatma gecekondulardaki o rezilce yaşamı daha ne kadar içimize sindirip, “bu bizim kaderimiz Allah bizi böyle yarattı, böyle göçüp gideceğiz” diye kabul edeceğiz? Bizim de insanca yaşamak hakkımız değil mi? Ama bırakın bu hakkımızı kullanmayı, devletin bizi insan yerine koymadığını düşünürsek, bizler bu ülkenin vatandaşı, insanı sayılabilir miyiz? Dahası ezilen horlanan bir Çingene olarak onurlu bir şekilde namuslu insanlar olarak değil de bizim rezilce bir köpek eniği gibi yaşamamıza sebep olan bu devlete nasıl güveneceğiz? Bu yüzden bize bu devletin gözlüğüyle bakan CHP’sinden RP’sine hiçbir siyasi partiye güvenmeyin, inanmayın ve destek vermeyin.
İnsanlarımızın sokak sokak dilenmesinin sebebi olan devletin çirkin politikalarını reddedin. Zaten devletin hiçbir dönemde insanlık için oynadığı iyi bir rolü olmamıştır. Rezilce yaşamak hiçbir insanın istemediği bir şey öyle değil mi? Ama bizim insanımız, Roman halkı aç açıkta. Sefalet içinde yaşamaya mahkum edilmiş. Ben bir insan olarak böyle alçakça şerefsizce yaşamayı asla kabul etmiyorum. Ve bu yüzden bizim adi bir şekilde yaşamamızın sorumlusu olan TC devletini tanımam mümkün mü? Güzel insanlarım, bizim kadınlarımızın sırtlarında bebekleriyle kaldırımların kenarlarında, kahredici ayazlarda oturup el açması ne kadar acı değil mi? İnsanlarımızın böyle çaresiz, aç ziyan sürünerek yaşamasına gönlümüz razı olmamalı!
Güzel insanlarım; kahredici bir biçimde kendi kimliklerini inkar eden ve devleti savunan namussuz Çingene profesör, bürokrat, memur ve sanatçılar var. Bunların, sizler gibi dürüst, namuslu, saf, temiz yürekli Çingenelerin hiçbir zaman hiçbir koşulda insan yerine konulmayan, bir köpek palesi kadar değer verilmeyen insanımızın ezilmesine, lağım faresi yaşamayı dayatan devlete sessiz kalmaları utanç vericidir. Devletin mevcut tutumuna destek veren CHP, DYP, SHP, RP gibi partilere çöreklenmiş bazı onursuz Çingeneler de, devlet kadar Çingene halkına karşı suçludurlar.
Çingene olmak suç mu? Bizler, Çingene doğduk, Çingene öleceğiz. Çingeneyiz diye bize hayatı zehir zindan eden bu devletten hesap sorulmalıdır.
Güzel insanlarım; yaşadığımız bu ülke topraklarında 60 milyon insan yaşamaktadır. Bu 60 milyon insan arasında çeşitli etnik ve kültürel kökene dayalı insanlar vardır. Lazlar, Gürcüler, Çerkezler, Rumlar, Ermeniler, Türkler, Kürtler… Böylesine çok renkli halkların yaşadığı bu ülkede, bu halkların hiçbirine düşmanlığımız yoktur ve olmamalıdır da! Çünkü halklar her zaman kardeş olmalıdır.
Bizlere gezgin göçer olmamızdan dolayı her ne kadar Çingene demişlerse de, gerçek kimliğimizi tanımlamak gerekirse esasen bizler Rom’uz. Dünyayı sınırsız kabul eden genel bir tabiiyet anlayışımızın sonucu belli bir toprak bütünlüğü üzerine yerleşip kalmadığımız içinde tarihte devlet kurma şansımız olmamıştır. Dolayısıyla devlet olmayınca da askerleşmedik.
Oysa tarihte soykırımlardan en çok nasibini almış mazlum bir halkız. Bizi astılar, kestiler, köleleştirdiler. Barbarlık ellerini üzerimizden hiçbir zaman çekmedi.
Dünyayı mekan belledik. Göç ettiğimiz, konakladığımız, çadırımızı kurduğumuz her yer bize vatan olmuştur.
İnsanoğlunun yaşadığı bu dünyada, tarih boyunca birçok kez tekrar eden altüst oluşlar yaşandı. Bu altüst oluşlar insanlığın önünü açmıştır. Köleliğe karşı savaşlar oldu. Baskıya, zulme, sömürüye karşı savaşlar oldu. Bu savaşlarda başı çekenler, insanlığın geleceği için kendilerini adamış, gönüllerinde insan sevgisi olan halk önderleridir.
Hemen hemen dünyanın dört bir tarafında varolan soydaşlarımız,haksızlığa, zorbalığa ve baskıya karşı verilen bu mücadelelerde yer almışlardı. Bu gün ülkemizdeki Romanlara bir bakalım. İnsanlık tarihinin çöplüğüne atılmış onca savaşlardan sonra, bizim rezil yaşamımıza bir bakalım. Nerede nasıl yaşıyoruz? Yorganımıza, palamıza, pırtımıza bir bakın. Tenceremize, kabımıza, penceremize, mekanımız olan evimize gecekondumuza, tuvaletimize bir bakın. İnsana yakışır bir şey var mı? Kesinlikle yok. Böylesine kötü pis rezil bir hayat bizim insanımıza da başkasına da yakışmaz. Çalışkan, cefakar insanlarız ama işsiziz. Açız, ziyanız. Çocuklarımızı okutamıyoruz, doğru dürüst beslenemiyoruz. Kadınlarımızın ve çocuklarımızın hastalıklı, yarı cahil insan olarak yaşamalarının önüne geçip, bu kötü gidişe dur demenin zamanı geldi!
Güzel insanlarım, bizleri yöneten bu azılı katil devlet varoldukça lağım faresi gibi yaşamaya devam ederiz. Bizlerde insanız, insanca yaşamak hakkımız.
Demokrasi diyorlar, insan hakları diyorlar. Şuna bir göz atalım. İnsanca yaşayabilmenin önündeki TC devletinden sağlıklı bir konut talebinde bulunalım. Eğitimde fırsat eşitliği isteyelim. Parasız sağlık hizmetlerinden yararlanma talebinde bulunalım. Bu talepleri bildirdikten sonra bunların yerine getirilmesini gözetelim. Bunlar demokrasilerde mümkündür. Demokrasinin olduğu yerde insan hakları vardır. Ama bu ülkede kesinlikle demokrasi yoktur.
En insani taleplere bile tahammül edemeyen bu devlet, Roman halkının insanca yaşamasını istemez. Karakollara tıktığı devrimci kardeşlerimize işkence eder, sakat bırakır. Daha ileri gidip devrimci kardeşlerimizi kelimenin tam anlamıyla öldürüp kaybediyor. Devletin karakolunda, gözaltında bir insan nasıl kaybolur? İşte devlet ezilen, horlanan, aç ziyan sefalet içinde yaşayan insanlar için mücadele eden devrimcileri yok ediyor. Bu ülkede yaşanan gizli kirli bir savaş var. Bu savaşta devletin tarafında değil, devrimcilerin tarafında olmak insanlık görevimizdir. Sokak ortalarında, ev baskınlarında öldürülen devrimci kardeşlerimizin suçu sizi sevmektir. Onlar sizin için öldüler. Devrimciler sizin dostunuzdur. Size karşı olan devletle savaşıyorlar. Sizin için, halk için, adalet için ölümüne devletle savaşan devrimci kardeşlerinize saygıyla sevgiyle sahip çıkın.
Canım insanlarım, çoluğumuzla çocuğumuzla insanlık kavgasına girmek, namusumuzu, haysiyetimiz ve şerefimizi kazanmak için gereklidir. İnsanlık tarihinde bizimde onurlu bir şekilde yer almamızın fırsatı önümüzde durmaktadır.
Türkiye devrimci önderliğine, kadınımız kızımız, gencimiz yaşlımız sahip çıkmalıdır. Sizin geleceğiniz için, mutluluğunuz için, insanca yaşamanız için kahraman devrimci kardeşlerinize sahip çıkın.
Hayatta tek amacımız, sizlerin insanca yaşaması için mücadele etmektir. Belki içinizde benim gibi yüzlerce binlerce Roman çocuğu halkı için acı çekmektedir.
Genç kardeşlerim, bizler Roman çocukları olarak, halkımızın geleceğini kurabilmek amacıyla canımızla kanımızla mücadele etmekten başka çaremiz olmadığını bilmeliyiz. Roman halkının geleceği bizim ellerimizdedir. Bir Roman çocuğu, haksızlıklara, zulme ve baskıya asla boyun eğmemeli ve insanlaşmak için devrimci mücadelede yer almalıdır.
Köpek gibi yaşayıp köpek gibi ölmektense, köpek gibi yaşatılsak da insan gibi ölmesini bilmeliyiz.
Kaynak: Hedef Dergisi, Sayı: 17, 1993