Taciz ve tecavüz davalarında, mağdurun ve halkın mahkeme salonlarındaki adalet umudu çoğu kez karşılık bulmuyor. Mahkemeler suçluya uzun süreli hapis cezası vermediği gibi; genellikle alt sınırdan ve failin lehine olabilecek tüm indirimler uygulanarak kısa zamanda tahliyeler gerçekleşiyor. Bazen de hiç cezalandırma olmuyor ve dosyaların üzeri kapatılıyor. Mahkemeler kadın cinayetlerinde ve tecavüzlerde olduğu gibi, çocuğa yönelik suçlarda da erkekten yana tavır alıyor ve verdikleri kararlarla suçun başkaları tarafından da işlenmesini teşvik ediyorlar.
AKP iktidarı altında geçen son 10 yılda çocuk istismarı vakaları 700 kat artış gösterdi. Tacize olanak veren vakıflar, dernekler, toplumsal koşullar hiç değişmeden olduğu yerde duruyor. Bu kurumlar devlet tarafından bizzat destekleniyor. Suç, katlanarak artıyor. Hatta kurduğu iktidar ve menfaat ağı içinde, AKP’nin halktan rıza devşirmeyi pek başaramadığı nadir meseleler arasında çocuk tacizi davaları yer alıyor. İktidara geldiği günden bu yana, devamlılığını sürdürebilmek adına kâh Kemalizmin kurumlarına kâh İslam dinine sarılmaya çalışan AKP, daima yanında hissettiği halk yığınlarını çocuk istismarı davalarında arkasına alamıyor. Halk içine sindiremediği işleyişi zaman zaman yüksek sesle dillendiriyor. Örneğin Ensar Vakfı davasında kırk beş çocuğun tacizini bir bireye yüklerken tacizin gerçekleşmesine olanak veren tüm ağı temize çıkaran AKP; kendine uygun bir ideolojik değer veya üstyapı bulamıyor. Ne Kemalizm, ne İslam ne de başka bir üstyapı! Rant ve kâr hırsına dayalı olarak inşa ettikleri devlet dini, kirli karakter yapısını çocuk tacizleriyle kendi kendine teşhir etmektedir.
Öncelikle açıkça belirtmek gerekir ki, bahsedilen konu geniş kitlelerde infial yaratabilecek “hassas” bir konudur. Yapılan bir çalışmada çocuk tacizcilerine karşı toplumdaki önyargının; şizofreni, alkol ve madde bağımlılığı, kişilik bozukluğu gibi diğer nöropsikiyatrik hastalıklarla karşılaştırılmayacak derece fazla olduğu belirtilmiştir.[1]
Çoğunluk, çocuk tacizi konusunda etik bir değerlendirmede bulunmakta ve ortak karar olarak negatif yargıda bulunmaktan çekinmemektedir. Çocuk tacizine karşı var olan negatif etik değer, olayın bireysel olmadığı değerlendirmesini de içermektedir. Sol muhalefet de çoğunluktaki kolaycılığı, sol değerler adına savunmaya çalışmaktadır. Bu savunu, çocuk tacizinin bireysel değil de; İslam ve muhafazakâr toplumlara özgü olduğu iddia etmeye kadar varmaktadır. Basit bir İslam-AKP eşleştirmesi yapan aydınlanmacı sol, mahkemelerin bireysel tutumunu kabullenmemekte; ancak sonunda mahkeme dışında bir adalet arayışı da tasarlayamamaktadır.
Çocuk tacizinin bireysel bir hastalık/suç olmadığını ifade etmek o kadar kolay olmadığı gibi; o kolaycılığın doğurduğu mahkeme ile sınırlı adalet arayışı da arazlıdır.
Öncelikle inceleme alanındaki kavramları açıklamakta fayda var. Bu konuda Avrupa ve Amerika kaynaklı çok zengin bir literatür bulunmakta. Pedofili, pedofilik seksüel yönelim, pedofilik bozukluk ve çocuk tacizi/tecavüzü birbirinden tamamıyla farklı kavramlar. Halen yazarlar belli bir tanım altında uzlaşmış değiller. Hatta bu uzlaşmazlığın, hukuksal işleyişte ve ceza mekanizmasında sorunlara yol açtığını iddia ediyorlar.[2] Pedofili, ergenlik öncesi çocuklara karşı her türden cinsel ilgi olarak tanımlanıyor.[3] Pedofilik bozuklukta ise temel kıstas, kişinin kendisinin anormal olduğunun farkında olması. 13 yaş altındaki ergenlik öncesi çocuklara karşı, 6 aydan uzun süren devamlı ve yoğun cinsel dürtü, fantezi ve davranışların sosyal ve kişisel engellemeye/hoşnutsuzluğa yol açması gerekiyor. Pedofilik bozukluk sayılacak hastanın en az 16 yaşında ve çocuktan en az 5 yaş büyük olması gerekiyor. Pedofilik cinsel yönelimde ise, kişi kendisini bir hasta olarak tariflemiyor ve yöneliminde bir patoloji olduğunu düşünmüyor.[4]
Batılı kaynaklar, yukarıda tariflenen tüm tanımları bireysel rahatsızlıklar olarak tarif ediyor. Çocuk tacizi olarak somutlaşan gerçek bir eylem/suç, pedofili ve diğer hastalıklar için mutlaka gerekli kriterler arasında yer almıyor. Yani pedofili hastaları çocuklara tacizde bulunabilirler, bulunmayadabilirler. Tersinden çocuk tacizcileri, pedofili hastası olabilirler, olmayadabilirler. Ancak Babchishin’in yaptığı bir çalışmada, çocuklara karşı yapılan cinsel suçlarda, çocuklara karşı cinsel olmayan saldırılara oranla pedofili rahatsızlığının belirgin derecede yüksek olduğu saptanmış.[5] Tüm testlerin sonunda ise birtakım medikal veya bilişsel terapiler öneriliyor. Ancak çocuk tacizi veya tecavüz, toplumsal bir vakıa olarak kabul ediliyor ve tüm bağlantılarıyla birlikte ağır cezalar söz konusu hale geliyor.
Pedofilik bozukluk, Almanya’da yapılmış bir araştırmada %4,1 sıklığında saptanmıştır.[6] Yine, DSM-5’te yer alan bilgilere göre, pedofili sıklığı erkeklerde %3-5 arasında değişmektedir. Kadınlarda pedofili sıklığı ise, erkeklerden az miktarda düşüktür. Ancak hapishanelerdeki taciz ve tecavüz suçlularının sayısına bakıldığında erkeklerin oranının %80-95 olduğu göze çarpıyor.[7] Sınıflı toplumun, zaten kendisinin yaratmış olduğu bir sorunu hastalık olarak tanımlaması doğaldır. Ancak hastalık olarak tarif edilen anormallik, kadın ve erkekte neredeyse eşit oranda bulunup bireyselleşirken; somut bir suç konusu olduğunda, erkeklerin oranının kadınlara olan üstünlüğü bilgisiyle birlikte toplumsallaşıyor. Var olan bir sorun eğer aynı anormallikse, neden kadın ve erkek tacizci arasında bu kadar büyük bir fark bulunuyor? Erkek egemen sistem, bireye indirgenemeyecek bir sınıflı toplum yansımasıdır ve çocuk tacizi gündeme geldiğinde de birey-dışı yapısal faktörler rol oynamaktadır. Erkek egemenliğin birey-dışı ve sınıflı topluma ait olan yapısal karakteri, çocuk tacizcilerinin de hemen hemen hepsinin erkek olmasında bir kez daha öne çıkmakta ve bu durum, tersinden çocuk tacizinin birey-dışı olduğunu da ispatlamaktadır.
Diğer yandan Batı literatüründe yaygın kabul görmesine rağmen, pedofilinin bireysel bir hastalık olduğu tartışmaya açıktır. Hastalığın bireysel olduğuna dair olan tezler, çoğunlukla radyolojik ve elektrofizyolojik verilere dayandırılmaktadır. Berryessa, kriminal vakaları engelleyebilecek bir tedavi stratejisi hedefiyle, pedofili hastaları arasında genetik inceleme yapmıştır; ancak anlamlı bir genetik odak bulunamamıştır.[8] Yalnızca, ağır bir bunama türü olan frontotemporal demanslı bir hastada pedofili saptanmış ve Progranulin geninde mutasyon bulunmuştur. [9] Gilbert ve arkadaşları beyin tümörü ve derin beyin ameliyatlarından sonra pedofili geliştiğini göstermişlerdir.[10]
Beynin ön bölgesinde yer alan frontal lobun, cinsel dürtülerin kontrolünde önemli olduğu sıkça vurgulanmaktadır. Özellikle alın kısmını etkileyen travma sonrasında bildirilen pedofili vakaları bu görüşü desteklemektedir.[11] İleri radyolojik incelemeler, sorunun tek bir beyin bölgesi yerine beynin ak maddesindeki yaygın hasarlanmadan veya mikro-yapısal farklılıklardan kaynaklı olabileceğini düşündürtmektedir.[12] Bu açıyı sorgulayan en ilginç çalışmalardan biri, her pedofili bireyin, çocuklara ait cinsel uyarıyla karşılaştığında birbirine hiç benzemeyen değişik fMRI bulgularının var olduğunu gösteren Habermeyer’e aittir.[13] Hastalığın çevresel değil de; tamamıyla organik bir sebebe dayandığını iddia eden radikal bir çalışmada, doğum öncesi küçük fiziksel anormalliklerin pedofili ile bağlantısı olduğu iddia edilmiştir.[14]
Seksüel farkındalığın nörofenomenolojik halini açıklayan bir çalışmada üç temel yapıdan bahsedilmiştir. Yazar kendi kurguladığı bu nöral ağ teorisini, pedofiliyi bireysel bir hastalık olarak tarif etmek için kullansa da, bu modelde alternatif teorilere de kapı açan bir yön bulunmaktadır. Seksüel farkındalığın temel öğesi bilişsel komponentidir. Bu alan, çevredeki uyarıyı algılamakta, uygunluğunu belirlemekte ve sonunda niyete dönüştürmektedir. Bilişsel komponentten sonra eylem alanı devreye girmektedir. Bu alanın özelliği ise eylem esnasında motivasyonu sağlayan emosyonel ve otonomik-hormonal bileşenlere sahip olmasıdır. Yazar temel belirleyen olarak ise, anatomik lokalizasyonlarını da ayrıntısıyla açıkladığı inhibitör (engelleyici) bir alan tarif etmektedir. Bu alan çevresel etmenlerin eylemliliğe dönüşmesini doğrudan engellemektedir. Bahsedilen yolakların herhangi bir yerindeki bozukluk, pedofili olarak sonuçlanabilmektedir.[15]
Aslında yazarın bahsettiği şema, yalnızca pedofili veya diğer cinsel yönelim bozukluklarına özgü değildir. Yüzlerce karşılaştırmada, pedofili ile diğer dürtü kontrol ve kişilik bozuklukları arasında bağlantı bulunmuştur. Şemadaki inhibitör mekanizmanın, temel belirleyen yani bir tür altyapı olduğunu farketmek gerekmektedir. Engelleyici mekanizmanın tabular, düşünce sistemleri, gelenekler ve aile tarafından şekillenmediğini kim iddia edebilir? İnsan içine doğduğu çevreyi kendi beyninde yeniden kurmakta ve kurulanı gerçek ilan etmektedir.
Batı dünyası pedofilik bozukluğu bireysel bir hastalık olarak tariflerken, hastalığın toplumsal bir suça yani tacize/tecavüze dönüşmesini engelleyecek çalışmalar da yapmaktadır. Beier, 2005-2011 arasında Almanya’da saptanan 311 pedofili hastasının “karanlık alan” projesiyle bilişsel davranışçı terapi sayesinde tedavi edildiğini yazmıştır.[16] Silvani, ilaç ile yapılacak tıbbi kastrasyonun (hadım edilme) kişilik yapısını değiştirmese de tacizin önüne geçeceğini savunmaktadır.[17] Bir başka çalışmada, ilaç tedavisinin beyindeki ödül yolaklarını ve amigdalayı etkilediği ve cinsel yönelimin eyleme dönüşmesini önlediği ifade edilmektedir.[18] Fiziksel ve psikometrik ölçekler kullanılarak şüpheli kişilerde risk analizi yapılması da önerilen yöntemler arasındadır.[19]
Reklam, kâr, pornografi, tecavüz ve cinsiyetçi söylem ile daha başından belirlenmiş nöral alt yapıyla, sınıflı toplum hastalıklarına hazır hale gelen burjuva “insan” eleştirisine ve sınıfsız toplum övgüsüne şimdilik dilimiz varmıyor. Çünkü apaçık toplumsal suçu bir kişiye yükleyip temize çekilen faşizme karşı adalet arayışı halen devam ediyor.
Kaynaklar:
1. Jahnke, S., R. Imhoff, and J. Hoyer, Stigmatization of people with pedophilia: two comparative surveys. Archives Of Sexual Behavior, 2015. 44(1): p. 21-34.
2. Berlin, F.S., Pedophilia and DSM-5: the importance of clearly defining the nature of a Pedophilic Disorder. The Journal Of The American Academy Of Psychiatry And The Law, 2014. 42(4): p. 404-407.
3. Polat, O. and T.F.A.T.A.D.İ.T. Acıbadem Üniversitesi, Tüm Boyutlarıyla Pedofili. All Aspects of Pedophilia, 2015. 20(1): p. 60.
4. Asosiation, A.P., Diagnostic and statistical manual of mental disorders- 5. 5 ed. 2013.
5. Babchishin, K.M., K.L. Nunes, and N. Kessous, A multimodal examination of sexual interest in children: a comparison of sex offenders and nonsex offenders. Sexual Abuse: A Journal Of Research And Treatment, 2014. 26(4): p. 343-374.
6. Dombert, B., et al., How Common is Men’s Self-Reported Sexual Interest in Prepubescent Children? Journal of Sex Research, 2016. 53(2): p. 214-223.
7. Knapp, D.M., The serial killer has the same personality characteristics as the sex offender against children, in Yello Dyno Monthly Memo. 2001. p. online.
8. Berryessa, C.M., Potential implications of research on genetic or heritable contributions to pedophilia for the objectives of criminal law. Recent Advances In DNA & Gene Sequences, 2014. 8(2): p. 65-77.
9. Rainero, I., et al., Heterosexual pedophilia in a frontotemporal dementia patient with a mutation in the progranulin gene. Biological Psychiatry, 2011. 70(9): p. e43-e44.
10. Gilbert, F. and A. Vranič, Paedophilia, Invasive Brain Surgery, and Punishment. Journal Of Bioethical Inquiry, 2015. 12(3): p. 521-526.
11. Fumagalli, M., G. Pravettoni, and A. Priori, Pedophilia 30 years after a traumatic brain injury. Neurological Sciences: Official Journal Of The Italian Neurological Society And Of The Italian Society Of Clinical Neurophysiology, 2015. 36(3): p. 481-482.
12. Cantor, J.M., et al., Diffusion Tensor Imaging of Pedophilia. Archives of Sexual Behavior, 2015(8): p. 2161.
13. Habermeyer, B., et al., Response inhibition in pedophilia: an FMRI pilot study. Neuropsychobiology, 2013. 68(4): p. 228-237.
14. Dyshniku, F., et al., Minor Physical Anomalies as a Window into the Prenatal Origins of Pedophilia. Archives of Sexual Behavior, 2015(8): p. 2151.
15. Mohnke, S., et al., Brain alterations in paedophilia: a critical review. Progress In Neurobiology, 2014. 122: p. 1-23.
16. Beier, K.M., et al., The German Dunkelfeld project: a pilot study to prevent child sexual abuse and the use of child abusive images. The Journal Of Sexual Medicine, 2015. 12(2): p. 529-542.
17. Silvani, M., N. Mondaini, and A. Zucchi, Androgen deprivation therapy (castration therapy) and pedophilia: What’s new. Archivio Italiano Di Urologia, Andrologia: Organo Ufficiale [Di] Società Italiana Di Ecografia Urologica E Nefrologica / Associazione Ricerche In Urologia, 2015. 87(3): p. 222-226.
18. Habermeyer, B., et al., LH-RH agonists modulate amygdala response to visual sexual stimulation: A single case fMRI study in pedophilia. Neurocase (Psychology Press), 2012. 18(6): p. 489-495.
19. Wilson, R.J., et al., Pedophilia: an evaluation of diagnostic and risk prediction methods. Sexual Abuse: A Journal Of Research And Treatment, 2011. 23(2): p. 260-274.