Aşağıdaki metin, Hedef Dergisi’nin 1989 tarihli 3. sayısında yayımlanan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin efsanevi komutanı Corc Habaş ile yapılan bir röportaj ve derginin tanıtım yazısından oluşuyor. Habaş hastalığından dolayı FHKC’nin liderliğinden 2000 yılında ayrılmış, 2008’de ise 82 yaşındayken hayatını kaybetmişti. Hedef Dergisi’nin bu röportajı, Filistin direnişi açısından kritik bir yılda, 1989 yılında yapılıyor. Bu tarih, Filistin’in bağımsızlık ilanın hemen ertesine, İntifada’nın ilk yıldönümüne ve Siyonist işgale karşı mücadelenin alevlendiği döneme rastlıyor.
Bu röportajın işaret ettiği temel dinamiklerin, emperyalizmin güncel planları açısından halen geçerliliğini koruduğunu düşünüyoruz. Özellikle Aksa Tufanı sonrasında soykırım ve savaş suçlarıyla her geçen gün şiddetlenen Siyonist işgale ve emperyalist saldırganlığı karşı, Filistin’in haklı mücadelesinin tarihsel karakterini ve bu mücadeleye Türkiyeli sosyalist örgütlerin pratik desteğini coşkulu biçimde sergileyen bu röportajı, Aksa Tufanı’nın birinci yılında bir kez daha okurlarımızla paylaşıyoruz.
Komün
Filistin Ulusal Konseyi’nin Cezayir’de toplanan 19. dönem oturumları, Corc Habaş’ın deyimiyle “İntifada çağında” yapıldı. Konsey toplantısı, Filistin topraklarında süren İntifada’nın birinci yıldönümüne rastlıyordu. Konsey, İntifada’nın bir yıldır Filistin, Arap ve uluslararası düzeylerde yarattığı sonuçları formüle ederek Filistin’in kaderini belirleyecek önemli kararlar aldı.
Filistin örgütleri arasındaki tartışmalar Konsey toplantısından çok önce başladı. Bu yoğun tartışmaları başta Arap ülkeleri olmak üzere bütün ülke ve uluslararası kuruluşlarla yapılan diplomatik ilişki ve kampanyalar izledi. Benzer şekilde kimi Arap ülkeleriyle dünyadan belli başlı ülkeler, Konsey tartışmalarıyla kararlarını etkilemek amacıyla yoğun bir diplomatik faaliyete giriştiler. Tüm bu tartışma ve faaliyetlerin merkezinde intifada vardı. İntifada artık herkesin kabul ettiği bir ifadeyle “Filistin meselesini geri dönülmez bir noktaya” getirmiştir. Nitekim Demokratik Cephe lideri Nayif Havatme de, gerici Arap ülkeleriyle ABD’nin ayaklanma üzerindeki oyunları hakkında sorulan soruya “Ayaklanmayla Filistin sorunu kanatlanıp birçok devletin elinden sıyrıldı, tıpkı güvercin gibi. İlk aylarda peşine düşüp tekrar avuçlarına almak istedilerse de mümkün olmadı, bügünse iş işten geçti, onlar da anladılar. Artık bizi başka zorluklar bekliyor, onlarla uğraşmalıyız.” diyordu. ABD ile gericiliğin ayaklanmayı söndürme emelleri elbette yok olmamıştır, ama şu bir gerçek ki Filistin sorunu artık bambaşka bir noktaya geldi.
Ulusal Konsey’in aldığı en önemli karar, kuşkusuz bağımsız Filistin Devleti’nin ilanıydı. Bunun yanında bağımsızlık belgesi ve geçici hükümetin oluşturulması, bu hükümetin oluşumu biçimiyle FKÖ ile ilişkisi en çok tartışılan konulardı. FKÖ bünyesindeki örgütler uzun tartışmalardan sonra belli bir çerçevede kararlarda anlaşıyor. FKÖ dışındaki birkaç örgüt ise Konsey toplantısına katılmadıkları gibi alınan kararlara da şiddetle karşı çıkıyorlar.
Filistin Ulusal Konseyi’nin kararları, kararlar üzerine tartışmalar, en önemlisi intifada ve intifada’nın Filistin devrimini getirdiği nokta, önümüzdeki perspektif, barışçı çözümün olanakları, Arap ülkeleriyle ilişkiler vs. üzerine Filistinli liderlerle HEDEF dergisi adına bir görüşme ve röportaj yapmak düşünüldüğünde doğal ki ilk akla gelecek olan Filistin devriminin önemli liderlerinden, Türkiye ilerici kamuoyu ve dünyadaki ulusal kurtuluş hareketlerinin yakından tanıdığı lider Corc Habaş ya da El Hekim’dir.
Halk Cephesi lideri Corc Habaş Filistin devriminin karizmatik bir lideri. Radikal çizgisi, Marksist ideolojiye bağlılığı, açık sözlülüğü ve dünya devrimci hareketiyle ilkesel dayanışmasıyla ünlü, Konseydeki tartışmalarda temel taraflardan biriydi. Muhalefet ettiği bir takım kararlar üzerinde uzun tartışmalardan sonra bir çerçevede anlaşılıyor ve Corc Habaş Konsey’de Filistin Devleti’nin ilanı okununca sol elini FKÖ lideri Yaser Arafat’ın eline verip havaya kaldırıyor ve Arafat’la birlikte “Zafere kadar birlik, Zafere kadar devrim” diye slogan atıyordu. Aynı anda Corc Habaş’ın gözlerinden damlaların düştüğü gözleniyordu. Yaşamını Filistin devrimine adamış bu büyük lider, belki de ilk kez bu denli zafere yakınlaştığını hissetmiş gözyaşlarını tutamamıştı. Aynı heyecana kapılan bir başka Filistinli lider Talat Yakup (Filistin Kurtuluş Cephesi lideri) Konsey’den hemen sonra heyecandan kalp yetmezliği geçirip şehit oluyordu.
Corc Habaş’la ya da El Hekim’le insan konuşurken, O’nun yüz ifadesi ve davranışlarında, Filistin halkının uzun yıllar çektiği acıları, kahramanca mücadelesini, geçirilen zor yılları, büyük bir devrimcinin fedakarlıklarla dolu mücadele deneyimlerini her şeye rağmen de zafere olan kesin inancını görüyor. Seyrekleşerek bembeyaz olmuş saçları, alın ve yüz kırışıklıkları, geçirdiği ağır bir hastalıktan dolayı felç olmuş sağ kolu ve aynı şekilde sürüyerek çekmek zorunda kaldığı sağ bacağı, tokalaşırken dışa doğru çevirmek zorunda olduğu sol eli, konuşurken yaptığı el hareketi, konuşurken kullandığı sıradan halk dili, insana büyük bir mücadele tarihiyle karşı karşıya olduğunu hissettiriyor. En göze çarpan yanlarından biri de, her politik tavrında kendi halkı ve devrimine karşı duyduğu sorumluluğunun tüm davranışlarına ve mimiklerine yansıması oluyor.
Corc Habaş, HEDEF’in röportajına ciddi bir önem ve ilgi gösterdi. Sorulan soruları mümkün olan nitelikte cevapladı. İlgisinden kaçmayan bir nokta da şuydu: Türk devleti malum konumdayken Filistin Devleti’ni tanıyan ilk beş ülkenin arasına girmek için acele etmişti…
HEDEF, CORC HABAŞ’LA GÖRÜŞTÜ
HEDEF: Filistin Ulusal Konseyi’nin 19. Dönem Toplantısı, Filistin halk devrimi tarihinde önemli bir dönemeci oluşturuyor. Söz konusu konsey toplantısında alınan bir dizi karar yanında bağımsız FİLİSTİN DEVLETİ ilan edildi. Filistin devriminin şu an içinde bulunduğu aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Corc Habaş: İzin verirseniz başlangıçta şunu söyleyeyim: Gerçekte tarihi dönemeci gerçekleştiren, Filistin halkının kahramanca ayaklanmasının bizzat kendisidir. Filistin Ulusal Konseyi’nin olağanüstü 19. Dönem Toplantısı kararları da, işgal altındaki Filistin topraklarında cereyan eden bu coşkun ayaklanmanın yalnızca bir yansımasıdır ve ayaklanmanın yarattığı sonuçlardan başka bir şey değildir.
Bu çerçevede bağımsız Filistin Devleti’nin ilanı ki, Filistin Ulusal Konseyi 19. dönem toplantısının en önemli ve en büyük kazanımıdır. Ayaklanan kitlelerin yükselttiği ÖZGÜRLÜK, BAĞIMSIZLIK talebinin FKÖ liderliğince gerçek bir şekilde yerine getirilmesi olarak gündeme geldi. Aynı şekilde bağımsız devlet ilanı, ayaklanmanın yarattığı en önemli olgulardan birinin de doğal bir sonucuydu. Bununla, Ürdün rejiminin aldığı Batı Şeria ile her türlü yasal ve idari bağlantısını kesme kararını kastediyorum.
Halkımız içeride ÖZGÜRLÜK, BAĞIMSIZLIK talebini ortaya attığında ve ayaklanma Ürdün alternatifine kapıları fiilen kapadığında FKÖ yönetiminin bağımsız Filistin Devleti’nde ifadesini bulan tarihi kararını alması son derece doğal olmaktadır.
Hiç kuşku yok ki halkımızın içerideki ayaklanması ve Filistin Ulusal Konseyi’nin 19. dönem kararları Filistin Devrimi’ni tam anlamıyla yeni bir aşama ile karşı karşıya getirmiştir. Nedir bu aşama? Ya da temel görüntüleri nelerdir?
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi olarak kendi yayınlarımızda açık bir şekilde ayaklanmanın Filistin halkının ulusal mücadelesini yeni bir aşamaya soktuğunu ve bunun da Arap ulusal kurtuluş mücadelesinde yeni bir aşamanın ön koşullarını yaratmakta olduğunu söylediğimizde, bunu yalnızca kulağa hoş gelen ajitatif bir söz diye söylemedik. Sözünü ettiğimiz yeni aşama üç temel olguyu içinde barındırıyor:
Birincisi ayaklanmanın öne çıkardığı bir olgu; Filistin Ulusal mücadelesinde ağırlık merkezinin içeriye kayması. Bu olgu 1948’den beri Filistin mücadele tarihimizde ilk kez bu denli açık şekilde cereyan ediyor. 1948’den sonra, halk kitlelerimizin karşı karşıya kaldığı sürgün ve muhtelif yerlere dağılma nedenleriyle Filistin ulusal mücadelesinde ağırlık merkezi dışarıdaydı. Yeni, Siyonist yerleşim çemberinin dışındaki Filistin toplulukları arasındaydı. Bu durum, Siyonist düşmanının 1967 savaşı neticesinde Filistin topraklarının bütününü işgal etmesinden sonra da devam etti.
Bu işin bir yanı, bir diğer yandan Filistin ulusal mücadelesinde ağırlık merkezi, Arap ülkelerinin (önceleri Ürdün daha sonra da Lübnan sınırlarından) sınırlarından hareketle yürütülen silahlı mücadeleydi. Oysa şu anda söz konusu mücadelenin ağırlık merkezi, Siyonist varlıkla doğrudan karşı karşıya olan kitlelerin mücadelesidir. Siyonist düşmana karşı direnenler, hala Filistin’de yaşayan halkımızın %40’tır. (Filistin halkının %60’ı diasporada yaşamaktadır) bizzat onlar Filistin ulusal mücadelesinin bayrağı durumuna geldiler. FKÖ’nün dışarıdaki mücadelesi ise gerek Ürdün gerek Lübnan ve gerekse de diğer bölgelerde ayaklanmaya destekçi konumuna geldi.
Ayaklanmanın yarattığı ikinci olgu da şu; Filistin ulusal mücadelesi artık geneldeki Arap-Siyonizm kavgasında merkez konumuna yükseldi. 1950-60 ve 70’li yıllarda, bir yandan Filistin-Siyonizm öte yandan da Arap-Siyonizm kavgasının büyük oranda iç içe bir süreçle gelişmesi nedeniyle, Arap-Siyonizm kavgası bu süreçte daha önde bir yer işgal etti. Bu durum 1956, 1967 ve 1973 savaşlarında son derece açıktı.
Ayaklanma, 1987’de Filistin-Siyonizm kavgasını daha belirgin ve daha önemli kıldı. Şüphesiz ki aynı kavganın kapsamlı çerçevede Arap-Siyonizm kavgası olarak cereyan etmekte olduğunu ve etmeye de devam edeceğini unutmadan söylüyorum bunu.
Ayaklanmanın yarattığı üçüncü olgu, kitlelerin tarihteki rolü ile ilgili. Bu rol ki her türden devrimci süreçte temel ve belirleyicidir. Ayaklanma, kendi hedeflerini gerçekleştirme uğrundaki mücadelelerinde kitlelerin sürekli yenilenen yaratıcı dehasına yeni bir teorik pratik örnek verdi. Şu anda Fransız devrimi ve Şah rejimini yıkan İran devrimi gibi büyük devrimlere benzer bir olayla karşı karşıya olduğumuzu söylersem, sanırım mübalağa etmiş olmam.
Biz ayaklanma olayını şu şekilde anlıyor ve açıklıyoruz. Arap rejimleri, 1967 ve 1973 savaşlarında bariz olarak görüldüğü gibi Siyonist düşmana karşı direnmede başarılı olamadılar. Hatta Filistin silahlı mücadelesi bile, Arap rejimlerinin Filistin silahı üzerindeki hesap ve komploları nedeniyle ciddi zorluklar yaşamaya başladı. İçerideki kitlelerimiz bu iki yönlü olumsuz durum karşısında teslim olmadı, tersine ayağa kalktı ve ayaklandı. Çocuklar taşlara, gençlerde Molotof şişelerine sarıldılar. Halk komitelerini oluşturarak her türlü zorluğa rağmen adil amaçlarını gerçekleştirmek yolunda mücadeleye devam edeceğini ilan etti. İşte bu nedenlerle dedim ki, Filistin ulusal mücadelesinde yeni bir aşamayı belirleyen, Ulusal Konsey’in 19. dönem kararları değil, ayaklanmanın bizzat kendisidir. Tekrar ediyorum, alınan kararlar ayaklanmanın yalnızca bir yansımasıydı. Bize yeni aşamanın kapısını aralayan şanlı ayaklanmanın kendisidir.
Biz, şu anda bu yeni aşamanın henüz başlarındayız. Kendimize, kitlelerimize ve dostlarımıza karşı açık olacaksak itiraf etmeliyiz ki bu aşama son derece zor ve hassas. Bizler, kolay kolay teslim olmayacak olan Siyonist varlığın gerçeğini çok iyi tanıyoruz. Bu varlık içinde yaşadığımız şu ana kadar yaptığı gibi gelecekte de en vahşi yöntemlerle bize karşı koyacak. Bize, kemik kırma ve zehirli gaz bombaları kullanmadan, öldürme, yaralama, tutuklama ve uzaklaştırmadan toplu göçe zorlamaya kadar şimdiye kadar uyguladığı yöntemlerle hatta uygulamaya sokmayı beklettiği her türlü baskı ve yok etme yöntemleriyle karşı koyacaktır. Amerikan yönetimi gerici Arap rejimleriyle birlikte ayaklanmayı bastırmayı hedefleyen politik manevralarla beraber, bu baskı ve terörü desteklemek için mümkün olan her şeyi yapmaya çalışacaklardır. Bu nedenle bağımsız Filistin devletinin ilanıyla –ki bizim için büyük bir zaferdir- Filistin devletinin topraklarımız üzerindeki fiili inşası arasındaki net farkı görmekteyiz. Büyük fedakarlıklar isteyen yeni bir aşama ile karşı karşıyayız. Filistin devriminin şu an içinde olduğu aşamayı böyle anlıyoruz.
HEDEF: FKÖ’nün Filistin Devletinin kurulması şartıyla Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 nolu kararlarını temel alarak toplanacak bir uluslararası konferansı kabul etmesine yol açan etkenler nelerdir?
Corc Habaş; FKÖ’nün uluslararası, konferansın toplanmasına yasal dayanak olarak Güvenlik Konseyinin 242 ve 338 nolu kararlarını kabul etmesine yol açan nedenler ne olursa olsun, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi şu nedenlerle kabul etmedi ve buna karşı mücadele etti.
Birinci neden kararların içeriği ile ilgili. Söz konusu bu iki karar Filistin davasını bir mülteciler sorunu olarak ele alıyor. FKÖ’nün geçmiş Ulusal Konsey toplantılarının hepsinde bu kararları reddetmesine yol açan da bu idi. Bizce uluslararası yasallık, uluslararası yasal kuruluşların bütün kararlarını kapsar. Uluslararası yasallığı yalnızca 242 ve 338 nolu kararlara sınırlı tutmayı kabul edemeyiz. Bize Filistin halkı olarak topraklarımıza dönüş hakkını veren 194 nolu kararla, yine bağımsız devlet kurma hakkını içeren ve üzerinden atlanamayacak sabit haklarımızı karar altına alan 3236 nolu karardan, keza 32766 nolu karardan gönüllüce vazgeçilmesi tarafımızca kabul edilemez. Uluslararası yasallığın bize hak olarak verdiği sınırdan, bir Filistin liderliğinin gelip de gönüllüce taviz vermesini bizim anlamamız mümkün değildir.
İkinci neden, FKÖ’nün bu kararları kabul etmesinin, ABD yönetimince ileride daha fazla baskıya maruz kalındığında daha başka tavizlere işaret teşkil etmesi endişemizden kaynaklanıyor. Kanımca bu en büyük taktik hata. ABD yönetimi bu tavizler yeterli değildir diyecek kanı inatçı bir tutum alacak. Endişemiz uluslararası konferans çabaları tıkandığında başımıza yeni yeni baskıların yağması.
Güvenlik Konseyi’nin 242, 338 nolu iki kararını reddetmemizin üçüncü nedeni, geçmiş ulusal konsey toplantılarının bu kararları reddetmiş olmasındandır. Şu anda, ayaklanmanın sürdüğü bir ortamda geçmişte uzun yıllardır reddettiğimiz iki kararı niçin ve nasıl kabul edeceğimiz üzerine bir tartışma yapmamız kendi çıkarımıza mıdır?
Tüm bu nedenlerle sözkonusu kararların kabul edilmesine hiçbir anlam veremiyoruz. Hatta FKÖ nün kabul edişini de eleştirdik. Ancak buna rağmen FKÖ bünyesinde kalmaya devam etti. Nedeni bizim açımızdan son derece açık: Ayaklanma!
Bir yandan ayaklanmanın sürekliliği ve daha da yükseltilmesi için Filistin Ulusal birliğinin gerekliliği, öte yandan da Siyonist düşmana karşı daha yoğun ve güçlü bir faaliyetin sağlanması için. Biz düşmanla çelişkimiz karşısında, FKÖ içindeki ayrılıklarımızı tali planda tuttuk. Biz ayaklanma çağındayız ve böylesi bir aşamada, ayaklanmanın birliğini ya da FKÖ’nün birliğini parçalayacak ayrılıkları İsrail’e hediye olarak sunmamız mümkün olmazdı.
Kısacası biz Filistin Halk Kurtuluş Cephesi olarak Filistin Ulusal Konseyi 19. dönem kararlarını genel anlamda olumlu değerlendiriyoruz. Sözkonusu bu temel bir sorundaki ayrılığımıza rağmen, biz, 242, 338 nolu kararların kabulünden çıkan olumsuzlukları bir dereceye kadar etkisiz kılan ya da bir ölçüde engelleyen “Bağımsızlık Belgesi” ile Filistin Devleti’ni temel alarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
HEDEF : Filistin Ulusal Konseyi, FKÖ Yürütme Kurulu ile Merkez Konsey’ine –şartlarını ve zamanını onlara bırakarak- geçici hükümetin oluşturulması konusunda yetki verdi. Gelecekte oluşturulacak bu hükümetin yapısına nasıl bakıyorsunuz? FKÖ ile ilişkisine nasıl bakıyorsunuz ve bu hükümetin Uluslararası Konferanstaki temsilde rolü ne olacaktır?
Corc Habaş: Filistin Ulusal Konseyi, FKÖ Yürütme Kurulu ile Filistin Merkez Konseyi’ni geçici hükümeti oluşturmakla yetkilendirdi. Sözkonusu hükümet, yasallığını Ulusal Konsey ile Yürütme Kurulu arasında bir ara kademe olan Merkez Konseyi’nden alacaktır.
Filistin Ulusal Konseyi, bu hükümetin oluşturulmasının ilkelerini belirledi. Keza FKÖ ile ilişkisini de. Filistin Ulusal Konseyi’nin geçici hükümet ilanı ile ilgili kararında şöyle deniyor.
3- Geçici hükümet, ülke içinden ve dışından Filistinli yönetici, şahsiyet ve yeterliliklerden, siyasal çoğulculuk ve ulusal birliği güçlendirme temellerinde oluşturulur.
4- Geçici hükümet, kendi programını Bağımsızlık Belgesi, FKÖ’nün siyasi programı ve Ulusal Konsey kararları temellerinde belirler.
FKÖ bu kararlarla, “bağımsız şahsiyet”lerden ya da “itidalli kimseler”den oluşan hükümet üzerine kimi çevrelerin yaydığı düşüncelere ve ABD’nin isteklerine uygun bir hükümet vb. gibi, bazı Arap gerciliklerinin yönelimlerine bir set çekti. Sözkonusu bu yönelimler, FKÖ ile onun programıyla, Filistin Ulusal Konseyi kararlarıyla ve FKÖ’nün üzerinde mücadele ettiği ulusal birlik temelleriyle çelişen bir hükümet oluşturulmasını amaçlamaktaydı.
Uluslararası Konferans’ın toplanmasının yakınlaşması halinde konferansta Filistin tarafının FKÖ’ce oluşturulan ve yetkileri Bağımsızlık Belgesi, FKÖ siyasi programı ve birbirini izleyen Filistin Ulusal Konseyi kararları ile çerçevelenmiş bir geçici hükümetle temsil edilmesi son derece doğal olacaktır.
HEDEF: Bağımsız devletin ilanından sonra barışçı çözümün perspektifi nasıl görülüyor? Bağımsız devlet ilanının ABD ve İsrail yönelimlerine etkisi sizce nasıl olacaktır?
CORC HABAŞ: Şu ana kadar herhangi bir barışçı çözümün perspektifinin önünü tıkayanlar ABD yönetimiyle İsrail’dir. Uluslararası konferansın toplanmasını engelleyenler de onlardır. Örneğin Şamir (İsrail Başbakanı) uluslararası konferansın toplanmasına temelden karşı duruyor. Perez (İşçi Partisi Başkanı) de uluslararası konferans düşüncesini yalnızca ikili görüşmelere örtü olması anlamında kabul ediyor. Yani Ortadoğu bunalımına bakışta, adalet ve hakkın yanında ağırlığını koyması için dünya kamuoyuna başvurmamızdan yoksun bırakacak biçimsel bir konferans istiyor.
Bağımsız devlet ilanının –kanımızca- barışçı çözümün önünü açması ve kolaylaştırması gerekiyor. Bunu Filistin Devleti’ni peşpeşe tanıyarak dünya söylüyor. Ancak şu andan itibaren de biz biliyoruz ki Siyonist varlığın hükümeti ile ABD yönetimi, bağımsız devlet ilanını barışçı çözümün önünde bir engel olarak değerlendirecekler. Bu gerçek hepimizden onların tutumlarını değiştirmeye mecbur etmek için çok daha fazla mücadele etmemizi gerektiriyor.
HEDEF: Şu aşamada Suriye ile FKÖ ilişkilerinin gerçekliği ne durumda? Bu ilişkilerin gelecekteki olasılıkları üzerine görüşünüz nedir?
CORC HABAŞ: Üzülerek söylüyorum ki ilişkilerin gerçekliği hala olumsuz. Sovyetler Birliği’nden başlayarak Cezayir, Libya ve Halk Cephesi’ne kadar uluslararası düzeyde olsun Arap ve Filistin düzeylerinde olsun Suriye ve FKÖ’nün dostlarının bütün çabalarına rağmen maalesef –şu ana kadar- FKÖ ile Suriye arasında doğal ittifak ilişkileri kurmayı başaramadık.
Şu an burada, mevcut olumsuz ilişkilerin nedenlerini tahlil etme durumunda değilim. Bu son derece uzun ve karmaşık bir sorun. Ancak şu kadarını belirtmek istiyorum ki her iki tarafın çıkarı da, Siyonist varlığa ve bu varlığın Suriye Filistin halkına, Suriye ve FKÖ’ye yönelik saldırgan planlarına karşı ittifak ve yardımlaşmada yatmaktadır. Bu noktadan hareketle Suriye ile FKÖ arasında tabii ilişkilerin ve sağlam ittifakın yeniden sağlanması için çalışmaya devam edeceğiz. Bu sözlerim içinde bulunduğumuz şu an için garip gelebilir. Ancak her iki tarafın düşman karşısındaki ortak çıkarları son tahlilde bunu dayatacaktır.
HEDEF: Bağımsız Filistin Devlet’ini tanımasından sonra Mısır’a karşı tutumunuz nedir? Öte yandan “Ürdün alternatifi” diye bilinen (özü Batı Şeria’nın Ürdün’e bağlanarak Filistin sorununun çözümünü öneren bir plan) çözüm yolunun yeniden gündeme gelmesi olasılığı üzerine düşünceniz nedir?
CORC HABAŞ: Birincisi, Mısır’ın Filistin Devleti’ni tanımasından biz yalnızca memnunluk duyarız. Kuşkusuz ki bu tanıma bir ölçüye kadar Camp David anlaşmalarındaki Filistin’le ilgili kısmın üzerine bir çizgi çizilmesi anlamını taşır.
Ancak aynı zamanda şunu da belirtmeliyiz ki, Mısır’ın Filistin Devleti’ni tanıması, Camp David anlaşmalarının Mısır’la ilgili bölümlerine bağlı kalmasından doğan büyük tehlikeleri görmemizi engellemesi mümkün değildir. Mısır bir Arap devletidir ve düşmana karşı kavgada bizim ortağımızdır. Mısır, örneğin bir İsviçre ya da bir Norveç değil ki davamız ve mücadelemizle yalnızca dayanışma göstermesine razı olalım? Biz Arap milleti olarak biriz. Siyonizm tehlikesi de bir bütün olarak Arap varlığını tehdit etmektedir. Bu bakış açısıyla da Mısır kitleleri büyük mücadeleler yürüttü, büyük fedakarlıklar sundu.
Bizler hiçbir surette Mısır’ın Filistin devletini tanıması olayının, Mısır’ı Camp David cenderesinde bırakılması ve Siyonist düşmana karşı kavgada Arap milletinin bünyesinden büyük bir enerjinin koparılması için bir örtü olarak kullanılmasını kabul edemeyiz.
Camp David anlaşmalarının hepsinin yırtılması çağrısını sürdüreceğiz. Bu antlaşmaların Mısır’ı ilgilendiren bölümleriyle de Arap ulusuna bir ihanet teşkil ettiğini ve mutlaka yırtılması gerektiğini haykırmaya devam edeceğiz.
Son olarak sorunuzda işaret ettiğiniz gibi, Mısır’ın Filistin devletini tanımasının, “Ürdün Alternatifi”nin yeniden gündeme sokulmasına bir hazırlık olabileceği konusunda uyarıyoruz. Bağımsızlık Belgesi Ürdün alternatifine son verdi. Hiçbir Filistin önderliğinin dönüpte tekrar Ürdün Alternatifini düşünmesi bile artık öyle kolay değildir. Ancak bu Arap gericiliğinin –özellikle de Mısır rejiminin- bir süre sonra da olsa bağımsızlık ilanına rağmen şu ya da bu şekilde yeniden Ürdün alternatifini gündeme sokmaya çalışabileceklerini dikkat çekmemizi engellemez.
O halde biz Mısır’ın Filistin devletini tanımasını olumlu bir nokta olarak değerlendirirken bu, Mısır’ın Camp David antlaşmalarına bağlı kalışının üstünü örtemez. Keza Mısır’ın yeniden Ürdün alternatifine dönüş için çalışmak suretiyle tehlikeli bir rol oynayabileceğini görmemizi engellemez.
HEDEF: Dergimiz aracılığı ile Türkiye kamuoyuna yönelik eklemek istediğiniz bir şey var mı?
CORC HABAŞ: Türkiye kamuoyuna diyorum ki; Türkiye ve Filistin halkını birbirlerine bağlayan tarihi ilişkilerden övünç duyuyoruz.
Türkiye kamuoyuna diyorum ki; Bizler, Türkiye yurtsever ilerici güçlerini Filistin ulusal hareketiyle bağlayan mücadele ilişkilerinden övünç duyduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Türkiye kamuoyuna diyorum ki; Türkiye halkının Filistin davasına, Filistin halkının ulusal haklarına ve Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi FKÖ’ye sunduğu ilkesel desteğe yüksek bir değer biçiyoruz.
Türkiye kamuoyuna diyorum ki; Türkiye ve Filistin halkı, halkların düşmanı kampa karşı tek bir siperde omuz omuzadır. Emperyalizme, Siyonizme, faşizme ve ırkçılığa karşı tek bir siperde bulunmamız, bizlerden Türkiye yurtsever-ilerici güçleri ile Filistin yurtsever güçleri arasındaki dostluğun güçlendirilmesini gerektiriyor.
Türkiye kamuoyuna diyorum ki; Filistin devriminde bizler Siyonist, gerici, ırkçı, yayılmacı ve vahşi bir düşmana karşı direniyoruz. Türkiye halkı bu düşmana karşı bizimle –özellikle şanlı Filistin ayaklanması boyunca- yüksek bir dayanışma gösterdi. Bu dayanışmaya büyük bir değer veriyoruz.
Sizlere taş çocukları adına… Her Filistinli adına sesleniyorum. Bizimle dayanışmayı yükseltin!
Mücadelemiz sizin mücadeleniz, sizin mücadeleniz bizim mücadelemizdir!
1989
– EK –
“Silah ve şarkı
Ben bütün karanlıkları bunlarla yendim.”
– Hasan Hüseyin Korkmazgil