Bundan kırk yıl önce 1978 yılı 19 Aralık’ta Çiçek Sineması’nda bir bombanın patlamasıyla başlayan kanlı olaylar ancak 25 Aralıkta son bulmuştur. Devlet dört gün boyunca bu kanlı kıyımı engellemek bir yana, gizli açık her boyutta desteklemiştir. Sonradan tam olarak açığa çıktığı gibi bu patlama daha önce tüm hazırlıkları yapılmış katliamın işaret fişeğidir. Nitekim kanlı olayların en önde koşan celladı ülkü Ocakları üyesi Ökkeş Kenger aynı zamanda sinemaya bombayı koyanlardan biridir. Patlamanın ardından Ökkeş Kenger’in de içlerinde olduğu Türkiye’nin her yerinden toplanmış hazırlıklı ülkücü-faşist militanlar “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla kışkırtılan kalabalık şehir merkezinde ilerici kurumları ateşe verdiler ve saldırılar ertesi gün de devam etti. 21 Aralık’ta faşist katiller iki TÖB-DER üyesi öğretmeni katlettiler. 22 Aralık’ta, bu iki öğretmenin cenaze konvoyuna “komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı kılınmaz” diyerek saldırdılar.
Günler öncesinden camilerde yapılan “Bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır; bütün din kardeşlerimiz komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır, Alevileri ve CHP’li Sünni imansızları temizleyeceğiz.” gibi katliam çağrıları 23 Aralık’ta başlayan tüm Kürt Alevileri ve ilericileri hedef alan bir kıyıma yol açtı. 24 Aralık’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi ama uygulanmadı. Çevre köy ve ilçelerden getirilen silahlı grupların katıldığı vahşette 100’den fazla insan katledildi, yüzlerce kişi yaralandı, 1000’e yakın ev ve iş yeri yakılıp yıkıldı, 25 Aralık akşamında, bütün bu olaylar yine başlatanlar tarafından sonlandırıldı.
Yukarıda anlatılanlar; kendisini ‘Demokratik Sol’ olarak tanıtan Bülent Ecevit’in başbakan olduğu Türkiye’de bir şehrin tarihidir; bu şehir tam dört gün boyunca yakıldı, yıkıldı. Katledilenlerin ezici çoğunluğu, yakılan ev ve iş yerleri Kürt Alevilere aittir. Maraş katliamının üzerinden 41 yıl geçti, ancak bu katliamı gerçekleştiren zihniyet ve politikalar bugün daha derinleştirilmiş biçimde sürdürülmektedir. Bu nedenle bugünün geçmişle bağını kurabilmek ve kavrayabilmek için bu katliamı unutmamalı ve unutturmamalı, Maraş kırımından dersler çıkarmalıyız.
Planlayıcıları ve uygulayıcıları geniştir; ancak Maraş her şeyden önce bir devlet katliamıdır. Maraş katliamını planlayan ve gerçekleştiren kendisine modern demokratik cumhuriyet diyen TC devletidir, TC içindeki kontrgerilladır. Kontgerillanın olduğu her işte ABD ve CIA mutlaka içindedir. Nitekim döneme ilişkin birçok belgede ABD elçilik görevlileri ve CIA ajanlarının isimleri geçmektedir.
Maraş katliamı konusunda en büyük yanılgılardan biri, katliamın boyutlarının kavranamamasıdır. Birkaç CIA ajanı, ETKO, TİT vb faşist cinayet çeteleri ve MHP ile sınırlı göstermektir. İstisnalar hariç, Maraş halkını katliamın dışında görmek bilinçli bir çarpıtmadır; geleceği ve gelecek katliamların potansiyel rezervlerini gizlemektir. Katliamcılık; bir devlet ve en az onun kadar bir toplum geleneğidir. Maraş‘ta yaşandı; ama Maraş’a adım adım varıldı. Maraş‘ın evveliyatında, Ermeni, Süryani, Pontus halklarına uygulanan soykırım ve Kürt katliamları vardır.
Öncesinde diğer halkların katledilmesi gibi, yakın tarihte gerçekleşen, bahsettiğimiz şehirlerdeki bütün bu kanlı katliamlara, bu şehirlerde yaşayanlar kitlesel olarak katılmışlardır. Her yaştan insanlar cinayet, yağma dahil tüm yaşananların suç ortaklarıdır. Bu ne eksik ne fazla, bugünkü Türk-Sünni kitlelerin çoğunluğunun siyasal ve ruhsal durumunun resmidir. Aynı zamanda, Türkiye siyasetinin milliyetçi, muhafazakar, Türkçü, Kemalist, İslamcı, sosyal demokrat bütün kutupları bu suçların içindedir. Maraş ve 2 Temmuz Sivas katliamında hükumette CHP vardır.
Bu kesimler, aynı zamanda, katliamları karartmada ve suçu muhalif ve devrimcilerin üzerine yıkmakta ittifak içindedir. Maraş vahşeti zamanında AP Genel Başkanı olan Süleyman Demirel katliamı soran gazetecilere; “Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” diyor. Dönemin askeri faillerinden Tuğgeneral Yusuf Haznedaroğlu “Göreceksiniz delilleriyle ortaya koyacağım ki Maraş olaylarını sağcılar değil solcular çıkarmıştır.” diyor. Koroyu, CHP’li İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı tamamlıyor; “Maraş hadisesinin sorumluları solculardır”.
Maraş’ta katliamdan daha korkunç ve alçakça olan 41 yıl sonra bile güruh halinde binlerce insanı terörize edip, evlerini yakıp yıkarak 100’den fazla kadın ve çocuk, yaşlı katleden bu şehir yaptığından utanmıyor. O gün o kalabalıkların içinde olmamak kimseyi kurtarmaz. Kalabalığın içinde de olsa, dışında da olsa bu şehirde insanlar yakıldı ve öldürüldü. Bu canilikler bu şehirde yaşandı. Maraş şehrini beş defa yıkıp yeniden kursanız da, bu günahın ve suçun altından kalkamazsınız. 41 yıl sonra bu katliamdan daha korkunç bir gerçeğimiz vardır. Yeni katliamlar için insanların evleri işaretlenmekte, yeni Maraşların, Sivasların altyapısı hazırlanmaktadır.
Maraş katilleri devletleştirilmiştir. Bir numaralı sanık Ökkeş Kenger (Maraş katilliğini gizlemek için sonradan soyadını Şendiller olarak değiştirmiştir) önce parlamentoya seçildi; o da yetmedi, insanlarla alay edercesine meclisin insan hakları komisyonuna atandı. Bunun gibi 12 Eylül ve sonrasındaki Türkiye ve Kürdistan’da 40 yıl boyunca uygulanan işkencelerin, 4000 Kürt köyünün yakılıp yıkılmasının, devlet infazlarının işlendiği kanlı bahçelerde yetişenler, bir linç ve katliam ideolojisinin militanları, “modern demokratik Türkiye Cumhuriyetinin” merkezine yerleşmiştir ve onlar şimdi Türkiye’nin her yerindeler.
Türk devlet ve siyasetinin aşağılık hallerinin birisi de gerçekleri tersine çevirmesidir. Tam bir bilinç katliamcılığıdır. Kıbrıs işgalini “barış harekâtı”, Efrin işgalini “zeytin dalı”, Serekaniye-Giri Sipi işgalini “barış pınarı”, 19 Aralık kanlı katliamını “hayata dönüş” olarak yansıtmasıdır. Bu tarihsel bir ideolojik ikiyüzlülüktür. Alevi katliamlarını “dinsiz kâfirlerin, Müslümanlara eziyetleri”, Ermeni halkının uğradığı soykırımı “Ermenilerin Müslümanları katliamı” olarak vermekten en küçük hicap duymazlar ve bu toplum bunu bilir, bunu kabul eder.
Artık, tankla, topla şehirler yerle bir edilerek gerçekleştirilen toplu katliamlar sıradanlaştı. Katliamlar polis kuvvetleri, askeri birlikler, özel timler, tanklar ve top atışlarıyla sürdürülüyor. Silahlarla, bombalarla sürdürülen savaştan daha sert, daha acımasız yoğun bir özel savaş sürdürülüyor.
Yalnız, Maraş sadece bir katliam boyutuyla ele alınamaz. Katliamın acımasızlığı ve kıyıcılığı kadar buna inat, büyük bir direniş yaşanmıştır. Direniş, çete sürülerinin yanı sıra tam teçhizatlı ve tepeden tırnağa silahlı devlet kuvvetlerine karşı yürütülmüştür. Maraş‘ın direniş boyutunun gizlenmesi bir teslimiyet ideolojisidir ve resmi ideolojinin unutturma ihanetinin öteki yüzüdür. En geri ve artık terk edilmesi gereken anlayış, Maraş‘ın tek boyutlu, salt katliam üzerinden aktarılmasıdır. Bu en az devlet ve katliamın sorumlusu kişi, kurum ve örgütlerin yaptığı unutturma ve karartma kadar zararlı bir yaklaşımdır. Bu, aynı zamanda bilinç altında direnişten kaçışı taşıyan bir ideolojik yaklaşımdır ve Alevi kurumlarının yönetim kesimlerinde çok güçlüdür. Bu kesim, direnişi görmeyip yalnızca katliamı öne çıkararak, devlete yakınarak katliamları önleyeceğini düşünen tevekkülcü bir zihniyete sahiptir.
Alevi toplumu, inanç önderleri, dernek ve kurumlardaki yöneticileriyle birlikte büyük bir yanlış içindedir. Silahlanan gerici-faşist güruhlar, faşist devletin beslemesi katiller kapınıza dayandığında iş işten geçmiş olacak. Alevi toplumu uyanmalı ve bu gerçekleri görmelidir. Tarih bile öğretmiyorsa nereden nasıl öğrenilir. Alevi halkımız, yeryüzünde tarih boyunca kesintisiz eza, cefa görmüş, sık sık kanlı katliamlarla karşılaşmıştır. Emevileri, Abbasileri, Muaviye’yi Yezit’i de biliyorsunuz. Osmanlı’yı, Yavuz’u biliyorsunuz. Kuyucu Murat Paşa’yı biliyorsunuz. Ebu Suud Efendi’yi unuttuysanız; cumhuriyeti ve Koçgiri, Dersim’i hatırlayın. Onları da unuttuysanız Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını hatırlayın. Maraş’ı yaratanlar bugün iktidarın ta kendisidir.
Bu katliamın amaçları üzerine birçok değerlendirme yapılmaktadır. Bu katliam Kürt Alevilerin Maraş’tan sürülmesi için, Türkiye ve Kürdistan çapında yükselen devrimci mücadeleyi bastırmak için, kontrgerilla denetimindeki MHP‘nin güçlenmesi içindir. Aynı dönemde hazırlıkları başlatılan 12 Eylül faşist darbesinin ilk provalarındandır. Maraş katliamı bütün bunları içinde taşımaktadır ama bunlardan daha öteye, siyasal ve toplumsal olarak bıraktığı derslerle önemlidir. Bu bütünlüğü ve kapsamı birlikte değerlendirilmezse katliamdan sonrasını, bugüne gelişini ve getirdiklerini anlayamayız. Tüm halkımız üzerindeki tehdidin karanlık ve deşhet boyutunu karartmış oluruz. Bu bakımdan bu katliamı tüm içerdikleriyle ve bütün boyutlarıyla değerlendirmek önemlidir. Maraş doğru anlaşılmazsa Sur, Cizre, Nuseybin, Şırnak ve 15 Kürt şehrinin tank top ve uçaklarla yerle bir edilmesi tam anlaşılmaz. Rojava işgal saldırısı anlaşılamaz. Kürt şehirlerinin yerle bir edilmesini doğru kavrayamazsak asıl bundan sonrasını ve halklarımızın üzerindeki terörün boyutlarını doğru anlayamayız. Bu durumda hedefi olduğumuz faşist tehdidi, şimdiye kadar olduğu gibi“bekle gör“ tavrıyla karşılarız.
Maraş katliamı; kontrgerillanın 12 Eylül hazırlığıdır. Aynı zamanda bugünkü iktidar ittifakının kurulmasıdır. Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin, kapsamlı değerlendirmesinde şunları vurguluyor. “Maraş Katliamı Türkiye’nin son kırk yılını açıklayan bir siyasal laboratuar durumundadır. Bugünün politik ortamı bakımından Maraş Katliamı bir “kurucu moment”tir. Devamında söyledikleri daha önemlidir. “Son bir şey daha söyleyelim ki eksik kalmasın: Maraş Katliamı süreci Türkiye’nin “Endonezyalaşma” sürecinin de ön sahası olmuştur.”Evet söylediği gibi eklenmezse çok eksik olacaktır. 1966 yılında CIA ve güdümünde Endenozya’da ordu ve sivil islamcı paramiliter faşistler eliyle 1 milyondan fazla komünistin öldürüldüğü katliam gerçekleştirildi. Ne eksik ne fazla, eğer anti faşist devrimci güçler birleşip engellemezse, bu gidiş Endenozya’da yaşanan büyük katliamın habercisidir.
Maraş katliamı, bu devleti ve bugünkü iktidarın siyasal güç ve dinamiklerini tanımak ve anlamak için bir ayna durumundadır. 41 yıl önceki Maraş aynasına baktığımızda bugünün iktidarı ve etrafındaki linççi kalabalıkları görürüz. Eğer daha doğru ve derin bir bakış açısına sahipsek daha fazla şey görürüz. Maraş sonrasında 2 Temmuz Sivas katliamı, Gazi katliamı gelir. Devletin katliamcı geleneğinin bir devamı olarak yine bu tarihlere denk gelen 19-22 Aralık Hapishane katliamları, 34 Kürt gencinin katledildiği Roboski katliamı gelir.
Maraş katliamında ifadesini bulan devlet geleneği, bugün bütün gücü ve gizli açık ittifaklarıyla Kürt Özgürlük Mücadelesini boğmak için harekete geçmiştir. Antifaşist güçlerin dağınıklığı, bir antifaşist cephenin örülememiş olması, Kürdistan’daki işgal ve kirli savaş karşısında güçlü bir halk hareketinin geliştirilememiş olması nedeniyle Kürt halkı, Aleviler, özgürlük arayışına yol bulmaya çabalayan kadınlar, geleceksizliğe ve özgürlük yoksunluğuna karşı mücadeleye atılan gençler, ezilen tüm kimlikler ve topluluklar hedef durumundadır.
Türkiye halklarının ve emekçilerinin gerici faşist bu iktidara karşı savaşmak ve bu savaşı kazanmak dışında bir varlık koşulu yoktur. Anadolu denilen topraklar üstünde bir topluluk olarak yaşam sürdürmek isteyenler görünen gerçeğe kör olamazlar. Uçaklar, tanklar, toplarla devleti ve ordusuyla Kürtlere sefere çıkan güçlerin bir adım sonra, daha büyümüş cihadist ölüm mangaları olarak kendi üzerlerine gelecegini unutmadan, faşizmle büyük bir savaş vermek ve bu savaşı kazanmak için güçlü hazırlıklar yapmak gereklidir.
Kaynak: Komün Gücü