Rosa Luxemburg, Marksist öğretiyi tamamlanmış ve donmuş bir öğreti olarak ele almaz. Onda sınırsız bir öğrenme isteği vardır. Diğer yandan Marksist teorinin, kapitalist sistemin tüm süreçlerini açıklayabilecek şekilde geliştirilmesi, boşluklarının tamamlanması gerektiğini düşünür. İddialıdır. Marksist bir önderde olması gereken bir özelliktir bu. Teoride de pratik devrimcilikte de sonsuz bir iddia ve hırs sahibidir. Bu, içe doğru, mahfillerinin tezlerini çürütme isteğinden değil, sınıf kininin bilediği bir özelliğidir. O, teorideki boşluk ve yanlış olduğunu düşündüğü yönleri tamamlamak için büyük bir arzu ile çalışır. Teorik-siyasal üretiminde de, işçileri kızıştıran ve harekete geçiren bir propaganda konuşmasında da, Spartakistler olarak erken doğum yaptırılmaya zorlanan devrime –Karl Liebnecht ile ölümleri pahasına- öncülük etme arayışında da hep işçi sınıfı davasının sarsılmazlığına olan inancını yakalarız. O, devrime ayarlı bir yüreğe ve bilince sahiptir. Coşkun bir ırmak misali devrime akıtır tüm hünerini.
Marx’la ve Marksizm’le kurduğu ilişki dogmatik değildir. Kapital’in ufuk açıcılığını tüm hücrelerinde hisseder ve onun açtığı yoldan ilerlemeyi önüne koyar.
Dönemin sosyal demokrat partilerini ve Marksist çevreleri, ekonomi politiğin eleştirisini, Kapital’in 1. cildi ile sınırlı tutmalarından dolayı eleştirir. İkinci ve üçüncü cilt yayınlanmış olmasına rağmen onların ufukları, Kapital 1 ile sınırlıdır. Rosa, Kapitalist üretim ilişkilerinin bu tarz dogmatik bir teorik akılla anlaşılamayacağının bilincindedir. “Marksizm Durgunluk ve İlerleme” makalesinde (1903) şöyle der:
“Kapitalin, kar oranı sorununun (Marksist ekonominin temel sorunu) çözümünü veren üçüncü cildi 1894’e kadar ortaya çıkmadı. Ama Almanya’da, diğer ülkelerde olduğu gibi, ajitasyon ilk cildin tamamlanmamış malzemesinin yardımıyla yürütüldü; Marksist doktrin yalnızca ilk cilt temelinde popülerleştirildi ve benimsendi; tamamlanmamış Marksist kuramın başarısı olağanüstüydü ve kimse öğretideki herhangi bir boşluğun farkında değildi.
(…)Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerinin garip kaderi, hareketimiz içindeki kuramsal araştırmanın genel kaderinin kesin bir göstergesidir.”
Sermaye Birikimi kitabı, Roza Luxemburg’un en çok tartışılan kitabıdır. Kuşkusuz Rosa’nın parti konusunda Lenin ile yürütmüş olduğu polemikler de bugün için yeniden bakılması gereken çalışmalarıdır. Öte yandan, dün de bugün de -Kürt sorunu bağlamında bunu tecrübe etmiş olarak çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki- ulusal soruna dair yaklaşımları ise yanlıştır. Ancak diğer tüm teorik-siyasal üretimi, elbette kimi sorunlu ve yanlış yönleri olmakla birlikte, bugün de önümüzü ışıtacak, Marksizm’in güncellenmesi konusunda yol gösterici olabilecek çıkarsamaları içermektedir. TDH’nin Rosa ile ilişkisi, emperyalist savaşa karşı tutumu ve devrimci pratiği üzerinden oldu. Sanki bu pratik, kendinde bir pratikmiş gibi Rosa teorik-siyasal üretimi ile bir önder olarak kabul edilmeyip pratik devrimciliği ve elbette kadın olarak bu pratik devrimciliği inşa etmiş olması ile baş tacı edildi. Bu, ne kötü bir sahiplenme. Onun teorik-siyasal birikiminden yararlanmayan ve onu bu anlamda cephaneliğine katmayan bir sol, elbette onun bu birikimini tahrif eden reformist çevrelere de zemin oluşturmuş oluyor.
Biz, Rosa’yı bir devrimci kadın önder olarak teorik, siyasal birikimiyle; pratik devrimciliği ile sahipleniyoruz. Elbette yanılgıları ve yenilgileri ile birlikte vardır Rosa. Onu putlaştırarak değil etten kemikten bir devrimci önder olarak sahipleniyoruz.
Rosa’yı okumadan reddedenlere karşı eleştirel bir Rosa okuması
Rosa’yı tek yönlü bir devrimci olarak ele alan herkes ondaki zenginlikten beslenmediği gibi esas olarak Marksizm’le kurduğu dogmatik ilişkiyi de faş etmiş oluyor. Rosa’yı teorik-siyasal birikiminden soyutlayıp sadece pratik devrimciliği ile ele almak kadar büyük bir saygısızlık olamaz. Bu yapılırken Rosa kaynağından okunup mahkûm edilmiş de değildir. Rosa, çoğunlukla ikinci, üçüncü kaynaklar üzerinden eleştirilip mahkûm edilir.
Rosa’nın Sermaye Birikimi kitabı, iktisat alanında, diyebiliriz ki Marksist klasiklerden biridir. Bu kitapta, Rosa genişletilmiş yeniden üretimin içe kapalı bir sistem olarak ele alınamayacağını savunur. Kapital 2. Ciltte basit yeniden üretim ile genişletilmiş yeniden üretimin ele alındığı şemalarda, bu yönün problem oluşturduğu çıkarmasını yapar ve bu problemi çözmeye çalışır. Onun teorisindeki sıkıntılı yönleri görmek başka bir şey, Marksist iktisat teorisine katkısını yok saymak başka bir şeydir.
Rosa sanki Marx’ın Kapitalin tamamlanmamışlığını bilir ve oradan ilerlemeye çalışır. O Sermaye Birikimi’nde Marksist kriz teorisinin izinden gider ve kapitalist büyümenin gerek koşullarını açıklamaya çalışır. Onun bu yönelimi sömürgecilik ve militarizm üzerinde durmasına zemin oluşturur. Bu anlamda onun bu kitabı salt teorik bir kitap değildir. O, bu durumu şöyle açıklar: “İlk bakışta bu çalışma teorik gibi görünebilir ama problemin pratik anlamı ortada. Çağımızın en belirgin olgusu emperyalizmle ilişkili. Konuyla ilgili teorik bilgi emperyalizme karşı mücadelemize güç, amaç ve güvenlik kazandırabilir. Bu ise proletarya politikası için temeldir.” Onun sosyal demokrat ihanetle arasında çizmiş olduğu net çizgiyi, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na tam cepheden karşıtlığını, Alman işçi sınıfının sınıf düşmanlarının bayrağı altında sınıf kardeşlerine karşı mermi sıkmasını hiçbir koşulda kabul etmeyişini bir de buradan okumak gerekir.
Marx, 1858’de Lasalle ve Engels yazdığı mektuplarda; 1859 yılında Weydemeyer’e yazdığı mektupta ve en sonu Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın önsözünde, tüm yapıtı, “ekonomi politiği” altı kitaba böldüğünü yazar ve sıralar:
1- Sermaye 2-Toprak Mülkiyeti 3- Ücretli Emek 4-Devlet 5- Dış Ticaret 6-Dünya Pazarı. Marx’ın Kapital’i Sermaye başlıklı ilk bölümü içermektedir. Ve bu çalışma da kendi içerisinde oldukça hacimli bir çalışmaya dönüşmüştür. Kitap, Marx’ın düşündüğü gibi kısa sürede tamamlanmaz. Marx, konuya hâkim oldukça dallanıp budaklanır ve çalışmanın ilk kitabı olacak olan Sermaye üç ciltlik Kapital’e ancak sığar. Ki bu kitabın sadece ilk bölümü Marx tarafından basıma hazır hale getirilmiş, diğer iki cilt ise Engels tarafından Marx’ın notlarının derlenip toparlanması ve düzenlenmesi ile basıma hazırlanmıştır.
Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın önsözünde ilk üç kitapta “modern burjuva toplumun bölündüğü üç büyük sınıfın iktisadi varlık koşullarını inceliyorum; öteki üç başlığın birbiriyle bağlantısı besbellidir” der. Marx, bir sistemdeki tüm bileşenleri, sırasıyla tüm diğer koşul ve bileşenleri inceleme konusu olan bileşen dolayımı ile inceleyerek ilerler. Bu bağlamda, inceleme konusu olarak belirlenen bileşen dışındaki diğer bileşenler öncelikle hareket halinde değildir. Sırasıyla bu inceleme yapılır. Ele alınan her kategori en ince kıvrımlarına kadar incelenir. Bu analiz tüm araştırma konusu olan bileşenler için tamamlandığında bu sefer her şeyin iç içe ve hareket halinde incelenmesine geçilir. Burada yapılmaya çalışılan modern burjuva toplumun üç büyük sınıfının analizi sonrası, birbirleri ile ilişkisinin toplandığı yapı olarak devletin ele alınmasıdır. Dış ticaret, meta üretim ve dolaşım sürecinin bir sonucu olarak artı değerin gerçekleşme sürecini kavramamızı sağlar. Ve en nihayet dünya pazarı sistemin tüm öğelerinin hareket halinde –birbirleri ve bütünle ilişki olarak- tanımlanmasını sağlar. Kapitalist sistemin krizlerini kavramamızı da sağlayacak olan bu bütünlüktür.
Marx, ekonomi politiğin eleştirisini bu bütünlük içerisinde yapmayı planlar. Rosa, Marx’ın bu çalışmasına dair tuttuğu notları içeren Grundrisse ve Artı Değer Teorileri’ni de henüz yayıma hazırlanmamış olduğu için okuyamamıştır. Ve haliyle Rosa, Sermaye Birikimi kitabında, Marx’ın dış ticaret mevzusunu ıskalandığını, sermaye birikimini anlamak için oluşturduğu sistemi (Kapital 2 cilt’teki genişletilmiş yeniden üretim şemalarını), kapalı devre bir sistem olarak ele aldığını düşünür. Ondaki boşlukları tamamlamayı önüne koyar.
Rosa, Kapital’in 2. cildinde Marx’ın genişletilmiş yeniden üretim şemalarını incelediğinde, burada diğer tüm etmenlerden soyutlanmış olarak oluşturulan ideal tablo kafasına yatmaz. Kapitalizm dışı alanların (hem coğrafi hem de toplumsal ilişki ve kesimler anlamında) devrede olduğu bir tablonun üzerinde çalışır. Kuşkusuz Rosa’nın yanılgıları da vardır. Ancak emperyalizmin kavranmasına katkısı tartışmasızdır. Kapitalizmin tarihsel sınırlarına dayanmasına rağmen maddi olarak bunun yaşanmamasını açıklayabilmemizde, bunu geciktiren etmenleri kavrayabilmemizde onun katkısı önemlidir. Marksizmi hiçbir zaman kalıp olarak almaz.
Marx, ideal koşulları tasarlayarak teorisini oluşturur. Tüm bileşenleri, ayrı ayrı ve birbirleri ile ilişkisi içerisinde inceleyerek ilerler. Ancak Marks’ın diyalektiğine hakim olmayanlar bunu şablonik olarak ele alıp kullanırlar. Sorun tam da burada çıkmaktadır. Yukarıda da ifade ettik, Marx’ın Kapital’i tamamlanmamıştır. Koca bir cilt ayırmayı düşündüğü dış ticareti araştırmasına ve bunun genişletilmiş yeniden üretime etkisini koymasına, kapitalizmin krizlerini geciktiren veya yumuşatan, zaman zaman derinleştiren dış etmenleri (ve belki kapitalizm dışı etkenleri), dünya pazarını ele almasına ömrü vefa etmemiştir.
Rosa, genişletilmiş yeniden üretimin bir kapalı sistem olarak ulusal düzeyde mümkün olmayacağını savunur ve kapitalizmin yayılıp genişlemesini –emperyalizmi-, teorisine dahil eder. Bu, dönemin dogmatik analizlerine kıyasla Marksist ekonomi politiğe oldukça önemli bir katkıdır. Rosa’ya göre kapitalizm yeniden üretimi sürdürebilmek için hep kapitalizm dışı alanlara açılmak durumundaydı. Ta ki bu alanlar tükenene kadar. Ortalama solcu akıl dünyanın emperyalistlerce paylaşımının tamamlandığı emperyalizm koşullarında bu teorinin yanlışlığının ispatlandığını iddia eder. Kapitalizmin aileye, patriyarkaya mahkûmiyeti de sınıfın tarihsel kazanımı sonucu meta dışı alan olarak tarif edebileceğimiz sosyal güvenlik sistemi de, kıdem tazminatından tutalım da işsizlik fonuna, sigorta hakkına vb kadar oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır. Emeğin yeniden üretim sürecinin yüklenicisi olarak aile kurumu ve kadının görünmeyen emeğine değinip geçmiş oluyoruz. Ancak bu bile başlı başına kapitalist olmayan alanlar’ı tartışmak için önemlidir. Tüm bunlar kapitalizmin ideal koşullardaki varoluşunun dışındaki etmenlere işaret eder. Ve bunlar kapitalist sistemin ayakta kalışını belirleyen etmenler arasındadır. Tarım alanının kapitalizm dışı alanlar kategorisinde sayılmasının miadı birçok yerde doldu. Ama yine de geçimlik üretimin bu dünyada hala karşılığının olduğunu atlayamayız. Diğer yandan kentin doğrudan sermaye birikiminin konusu olarak devreye girmesi de sözkonusu.
Rosa’nın aklımıza taktığı sorulardan ileriye
Kapitalizmin tarihsel sınırlarına teorik olarak dayanmış olmasına rağmen maddi olarak durumun hiç de böyle olmamasına yol açan etmen ne? Rosa’nın işaret ettiği kapitalist olmayan sosyal formasyonun içerisinde kadının görünmeyen emeği yok mudur? Feminist hareketin Rosa ile feminist olmamasına rağmen kurmuş olduğu bu bağıntı zorlama mı? Rosa’nın teorik canlılığını neden biz komünistler, kendi ideolojik-teorik cephaneliğimize katamıyoruz? Bu sorular üzerinde durmamız gerekir.
Rosa okumasından emperyalist-kapitalist sistemin kendiliğinden çöküş teorisini çıkaranlara inat biz Rosa’dan çıkış alarak, kapitalizmin tarihsel sınırlarına dayanmasının ve yıkılmasının geciktiricisi olarak –engelleyicisi demek iddialı olur- kapitalist olmayan çevreleri çözümlemeye odaklanıyoruz.
O teorik-siyasal birikim ve üretkenliğiyle deha düzeyinde bir komünist önderdir. Yanılgıları ve yenilgileri ile de önümüzü hala aydınlatır. Kapitalist sistemin sınırlarını açığa çıkarma arayışının ürünü olan soru ve yanıtları ile -buralardaki boşluk düz mantıkla Rosa’nın yanlışlığına tekabül etmez-, teorinin esasta politikaya alan açması gerektiğini gösteren formülasyonu ile de bizimdir!
15 Ocak 1919 yılında, Spartakistlerin iki devrimci önderi Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht hakkında yakalama kararı çıkartılır. Çıkartanlar, daha önce aynı parti çatısı altında yer aldıkları sosyal demokrat partinin ileri unsurlarıdır. Onlar, sosyal demokrasinin burjuva devlet içerisindeki uğursuz rolünü, iki komünist önderi katledecek kadar ileri götürmüşlerdir. Ancak teorik-siyasal olduğu kadar sınıf kavgasının her mevzisinde en önde savaşan bu iki komünist önderin devrim tarihindeki yerini hiçbir ölüm yok edemez.
Alman devriminin iki komünist önderinin anısı, dünyanın neresinde komünizm için atan yürekler varsa orada yaşayacaktır. Ölümsüzlük iksirini içen iki komünist önderin anısına saygıyla…
Kaynak: Komün Gücü