DKP/Birlik Merkez Komite üyesi ve hareketimizin öncülerinden olan Ceren Güneş (Özge Aydın) yoldaşın, TC devletinin işgal saldırılarına karşı savaşırken, Serekaniye-Tıl Temir hattında ölümsüzleşmesinin beşinci yıl dönümündeyiz. Devrimci Komünarlar olarak, her sene olduğu gibi bu sene de Ceren yoldaşın bize bıraktığı devrimci mirası bir sorumluluk olarak üstlenmeye, onun ismini ve hatırasını saflarımızda bir savaş bayrağı olarak dalgalandırmaya devam ediyoruz. Ceren yoldaş; teorik kavrayışı, siyasal bakış açısı, ideolojik duruşu, gündelik yaşamı, askeri tavrı, sahici pratiği ve tüm bunları bütünleştiren iradesiyle, dün olduğu gibi bugün de bize yol göstermeye devam ediyor ve her daim devam edecek. Onun tarihin çağrısına verdiği o cüretkar yanıt, dolambaçlı yollarda yönümüzü bulmaya yardımcı olan bir pusula olarak ellerimizde ve bize rehberlik ediyor halen!
Bu sene Ceren yoldaşı, yaklaşmakta olan dünya savaşının, bölgesel bir savaş olasılığı olarak zuhur ettiği bir aralıkta anacağız. Siyonist İsrail, bu bölgesel savaşta, Batı emperyalizminin koçbaşı olarak saldırılarına ve katliamlarına sınır tanımaksızın devam ediyor. Küresel ve bölgesel ölçekteki tüm güçler, bu koçbaşının şekillendirdiği düzlemde mevzilenmeye çalışıyor. Kendi tarihsel-yapısal sınırlarını aşabilmek için bu bölgesel savaşta rol alması ve kazanım sağlaması elzem olan TC devleti ve sermayesi ise 31 Mart seçimlerinden sonra başlattığı faşist taarruzu sürdürmeye devam ediyor. Ancak bir tıkanma var. Taarruzun ekonomik hedeflerinde yaşadığı başarısızlıklar bir yana dursun, bu taarruza karşı oluşan direncin en ön cephesinde yer alan KÖH’ün direnişi de bir türlü bastırılamıyor. Son yapılan çağrıların da ortaya çıkardığı üzere, direnişi yenemeyen TC devleti, kendisini en büyük düşmanıyla masaya oturmak zorunda bırakan taktik bir yenilgi yaşıyor!
Bu tıkanmayı ve taktik yenilgiyi, ezilenler cephesi için gerçek bir zafere dönüştürmek ancak faşist taarruza karşı savunmadan çıkıp saldırıya geçmekle mümkün olabilir. Bu taarruzu püskürtebildiğimiz ve sonrasında yaşanacak olan gelişmeleri göğüsleyebildiğimiz ölçüde, tarihsel-yapısal sınırların ve çok yönlü krizin mümkün kıldığı devrimi gerçek kılabiliriz. Ama maalesef bunu yapmak ilk elden kolay gibi gözükmüyor. Devrimci komünist bir önderliğin yokluğu, bize ilkin bu önderliği inşa etmeyi görev kılıyor. Bu önderliği inşa edebilmek için öncü ve kurucu bir misyon yüklenmeliyiz. Yüzeyde yayılmamızı ve yayıldığımız yerde derinleşmemizi sağlayacak bir fiili meşru mücadeleden, devrimci savaşı başlatacak olan öncü savaşına uzanan bir köprü kurmak zorundayız. Bu köprü ancak hem her bir kadronun, hem de bir bütün olarak hareketimizin, öncü ve kurucu bir misyon yüklenebilmesiyle kurulabilir.
İşte tam bu noktada, bir pusula olarak ellerimizde tuttuğumuz ve bize rehberlik etmeye devam eden o yanıta kulak vermemiz gerekli! Ceren yoldaşın tarihin çağrısına verdiği o yanıtın bize söylediği şey çok açık: Komünist bir bilinci kuşanmalı, dik durmalı, cüret etmeli ve savaşmalıyız! Tıpkı Ceren yoldaş gibi, öncü bir savaşçı olarak devrimi önce kendinde inşa eden, sonra da bir kurucu kadro olarak bunu örgütüne nakşeden ve eylemiyle pratikleştiren adanmış bir devrimciliği kuşanmalıyız. Ceren yoldaşın, teorik-siyasal kavrayışıyla, askeri-pratik yetkinliğiyle ve ideolojik duruşuyla, gündelik yaşamın en sıradan anından cephede sıcak bir çatışma anına dek yaşamsallaştırdığı ve kendinde var ettiği bütünsel devrimciliği örnek almalıyız. Onun gibi cesur, atılgan ve disiplinli olmalıyız. Herkes dururken onun yürüdüğü gibi yürüyebilmeli; herkes yürürken onun koştuğu gibi koşabilmeliyiz. Koşullar her ne olursa olsun onun gibi “yelkenler fora!” diyebilmeliyiz!
Muğla’da emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen; çocukluğu ve ilk gençliği tarlalarda, zeytin bahçelerinde, üzüm bağlarında emeğin alın teriyle yoğrulan; tıbbiyeli bir devrimci militandan savaş cephelerinde önderleşen bir komutan olmaya uzanan Ceren yoldaşın yaşam hikayesi, her bir yoldaşımıza ilham olmalıdır. Onun hikayesi, Ankara sokaklarında yürütülen bir genç kadın mücadelesinden şehir gerillacılığına, oradan Menbic, Rakka ve Serekaniye-Tıl Temir cephelerine uzanan bir devrimcinin hikayesidir. Onun hikayesi, kavgaya dört elle sarılan, fikrini her şeyden öte fünyesine ve mermisine nakşederek savaş alanlarına taşıyan, tüm bunları yaparken sahip olduğu cins bilincini yaşama hakim kılmak için mücadele eden devrimci bir kadın komünistin hikayesidir. Onun bu hikayesinden ilham almak ve uğruna ölüme yürüdüğü düşlerini gerçek kılmak her birimizin boyun borcudur!
Ceren, “nerede bir doğum sancısı olsa, atlarını oraya süren” şanlı geleneği, miras olarak yüklenmiş bir devrimci komünistti. O, bu mirasın gereğini yerine getirdi ve coğrafyamızın tüm halklarını, emekçilerini ve ezilenlerini özgürleştirecek devrimci savaşın ve bu minvalde yürütülen silahlı mücadelenin ölümsüz bir komutanı ve önderlerinden birisi oldu. Ceren Güneş biz Devrimci Komünarlar’ın kutup yıldızıdır. Yönümüzü tayin edebilmek için onun bize miras bıraktığını takip etmeye devam edeceğiz. O, nasıl ki Devrimci Komünarlar’ı var eden 15 Kasım Atılımı’nın açtığı yoldan yürüdüyse; o nasıl ki Bedreddin’in, Aziz’in, Cemre’nin, Ulaşların ve bir bütün olarak kendisinden öncekilerin açtığı patikaların takipçisi olduysa, biz de onun adımladığı ve arşınladığı yoldan yürüyecek, zafere ulaşacağız! And olsun ki, bizim olanı alacak, gökyüzünü de yeryüzünü de özgür kılacağız!
3 Kasım 2024
Kaynak: Komün Gücü