Devrimci eylemler daima haklıdır; haklılık bu eylemlerin doğru zamanda gerçekleşmiş olmalarından kaynaklanmaz. Devrimci kopuşa anlamını veren şey, bir bütün olarak tarihi mirası geleceğe aktarabilme gücünde yatar. Onların zamansızlıkları ve hiçbir yerdeyken her yerde olma becerileri doğruyu örgütleyebilmek için bir maniveladır.
Türkiye Devrimci Hareketi’nin politik eylemliliğinin kökenini oluşturan 71 kopuşu, tam da böyle bir tarihsel kesittir. 71 kopuşu, kimilerinin ona atfettiği zamansızlık ve maceracılık ithamını fazlasıyla aşmış ve sonrasındaki devrimsel süreçlerin temel belirleyeni olmuştur. Gençliğin, işçi sınıfının ve yoksul köylülerin öfkesini egemenlere ve emperyalizme karşı silah olarak doğrultan ruh Mahir, Deniz ve İbo’yla simgeleşmiştir. Kızıldere’nin, 6 Mayıs’ın, Nurhak’ın ve Vartinik’in sadece telaffuzu bile canlı, atak, öncü ve yaratıcı bir bellek tazelemesine neden olur. 71 direnişçilerinin kararlıkla devlete ve ölüme meydan okuyan tavırları, dalga dalga yeni genç kuşakları sararak, çok daha büyük bir kitlesel devrimci yükselişe yol açmıştır. Türkiyeli devrimciler 71 kopuşundan aldıkları mirasla Filistin halkıyla dayanışmışlar, Kürdistan’daki mücadeleye omuz vermişler ve 90’ların örgütsel atılımının mimarı olmuşlardır.
Fakat 21. yüzyıl başladığından beri, hem liberal teorik görüşlerin yaygınlaşması hem de politik başarısızlıkların yarattığı atmosfer nedeniyle 71 devrimci kopuşu ve 84 atılımı, kitabi bilgi olmaya yüz tutmak üzere raflara kaldırılmıştır. Fakat bu bellek yitimini, kendiliğindenciliği ve teslimiyetçiliği parçalamak isteyenler de olmuştur. İşte Orhan Yılmazkaya’nın Kürdistan dağlarından Bostancı’ya taşıdığı miras ve Rojava Devrimi’ne can suyu olan ölümsüzlerimiz bunu başarmıştır.
Devrimci kırılma; nasıl Yılmazkaya’da dip dalgası olarak belirdiyse, artık Rojava devrimcilerinde yüzeye kadar çıkan bir köpük halini almıştır. Rojava Devrimi’yle birlikte, devrimci kopuşa süreklilik kazandıran halkalar, susuş kumkuması suretinden kurtulmuştur. Ölümsüzlerimiz devletlu güçlerin çok sevdiği ve her zaman dayattığı üzere konsolide edilerek, yumuşatılarak, masumlaştırılarak veya düzeltilerek savunulamazlar. Onlar bir Marksist-Leninist politik devrimcinin sahip olduğu ve egemen sistemi rahatsız eden tüm özellikleriyle birlikte sahiplenilmelidir: Elindeki silahlar, yanlarındaki Kürt yoldaşları ve devrimci emelleri. Onların ölümsüzlüğü, devrimciliği romantizm olarak kodlayarak eleştirmeye niyetlenen ve devletine yedeklenen her türden pasifist düşünceyi cılız kalmaya mahkûm etmiştir.
Artık ölümsüzlerimizi sahiplenmek, Türkiye cephesinin Marksist devrimciliğinin gerekliliği haline gelmiştir. Haydi, aksi gösterilsin! Ölümsüzlerimizin yoldaşlarına, onlara karşı çıkılarak bir Marksist eksenin nasıl çizileceğini açıklansın! Onların yaşamı ve devrimci mirası, onlara karşı çıkanları devletin ve sermayenin safına itmeye yetmiştir.
Devrimci kopuşlar kişilerle ifade edilmektedir. Ancak bireyler kopuşun yalnızca taşıyıcısıdır. Kopuşun taşıyıcısı olan isimleri/özneleri mümkün kılan konjonktür sıkı bir belirleme ilişkisini içerisinde barındırmaktadır. Bu noktada son zamanlarda gündemde ön sıralarda olan popülizm tartışmasına bakmak faydalı olabilir. Küresel ölçekte, en acımasız neoliberal politikaları savunan ve otoriterlikte sınır tanımayan bir anlayışa sahip olan sağ politikaların ezilenlerden popülist bir siyaset sayesinde oy alabildiği ve yükseldiği söylenmektedir. Batı Marksizminin çoğu yazarına göre, bu tablo karşısında sol da “kendi popülizmini” yaratmalı veya popülerleşmeyi becerebilmelidir. Yüzeysel bir okuma, ölümsüzlerimizi kolayca komünizmin popüler figürü olarak niteleyebilir. Ancak önemli olan şey, sermayenin örgütlemesinin aracısı olan popülizm/popüler diyalektiğinden çıkabilmek ve ezilenlerin öfkesini kitlelerde örgütleyebilmektir. Marksizmin bilimsel iddiasının temelini oluşturan belirlenim ilişkilerinden uzakta bir popüler veya sol popülist tanımdan ziyade; kişileri kopuşun taşıyıcısı konumuna iten konjonktürü açıklamak gerekmektedir. Dolayısıyla üzerinde düşünülmesi gereken mesele, ölümsüzlerimizin kopuşunu popülerleştirmek değil, birleşik bölge devrimciliği etrafında birleşmenin nasıl sağlanabileceğinin analizidir.
Ölümsüzleşenlerimiz her şeyden önce bir ihtiyacı gözlerimizi kaçıramayacağız ölçüde önümüze getiriyorlar. Ezilenlerin öncü politikası artık parlamenterist, yasalcı, pasifist ve sivil toplumcu anlayışa rağbet etmemektedir. Türkiye’de faşizminin ulaştığı mertebe, militan demokrasiden başlayıp komünar mücadeleyi benimseyen devrimci bir örgüte kadar uzanan hattı gerekli kılmaktadır. Ezilenlerin mücadelesi bu ihtiyacı, faşizm şartlarında güçsüzlüğümüzün verdiği kahırla birlikte hissetmektedir. Bu his, mevcut güçsüz konumlanış altında acı verse de gerçekliğinden kaynaklı olarak değer taşımaktadır.
Ölümsüzlerimizin mirası etrafında kenetlenme ihtiyacını belirleyen sürecin izleri, onların yaşantısında pekâlâ mevcuttur. Suphi Nejatlar, Azizler, Ulaşlar, Eylemler, İbrahimler, Dörtler ve Cerenler, zamanda ve mekânda yayılmayı başarmış ender devrimcilerdendir.
Onlar zamanda yayılmıştır: yatay örgütlenme modellerinin revaçta olduğu 2000’lerin başından Gezi direnişine; Kobani serhildanından Rakka cephesine!
Onlar mekânda yayılmıştır: Kimileri başlarda legal parti içindedir; ancak o sınırı her zaman aşmışlardır. Gezi direnişinin gerçekleştiği parklarda, sokaklarda ve meydanlardadırlar; ancak bilinen devrimci çıkışları ile başka bir alanı işaret etmişlerdir. Nihayet Kürdistan’a sıçramış, Türkiye cephesinin Kürdistanileşmesinin yollarını döşemişlerdir.
Ölümsüzlerimiz, yakın dönem tarih ile hesaplaşmak için yapılan bir çağrıdır. En yalın ifadelerle, onlara göre 2000’lerin başlarında oldukça gündemde olan güler yüzlü sosyalizm veya yasal particilik anlayışı yanlıştır. Gezi sonrasındaki Forumculuk, sivil toplumculuk da Kürdistan devrimciliğinden uzak durmak da yanlıştır. Ölümsüzlerimiz sosyalist solun kahir ekseriyetinin hatalarını yapmamışlar, doğruyu örgütlemişlerdir. Ölümsüzlerimizin devrimci mirası etrafında kenetlenme ihtiyacı, militan demokrasiden devrimci örgüte kadar uzayan siyasal hattın talebinin yansımasıdır.
Şehitlerimiz yaşamlarıyla doğru olanı örgütlediler, doğruya örgütlendiler!