2 Ocak 2020’de ABD, İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’yi Bağdat’ta İHA saldırısıyla yanındaki 8 kişiyle birlikte katletmişti. İran yönetimi meydan okuyucu sert açıklamalar yapmış, ardından da bir takım eylemler gerçekleştirmişti. O günlerde yapılan çok stratejik bir açıklama vardı. ABD’ye Ortadoğu’da dengelerin değişeceği mesajı verilecek “bundan sonra bölgedeki dengelerin nasıl değişeceğini göreceksiniz” denmişti. O günden bugüne İran’ın Ortadoğu’da emperyalist dengelerin değişiminde aktif bir rol oynadığı ortadadır. Bu değişim Ukrayna Savaşı’yla birlikte daha da belirginlik kazandı.
ABD kuklası İran Şahı, 1979’da devrildiğinden beri ABD-İran düşman ülkeler vaziyetindeydi. ABD, İran’a müdahale etmek için bahaneler, savaşlar yarattı ama İran’da istediği değişimi gerçekleştiremedi. İran-Irak savaşı buna yetmedi. İsrail ile İran’ı dize getirme çabaları, suikastler, İran içinde reformist-liberal damarları destekleme çabaları da ABD lehine bir iktidar değişimi getirmedi. İran’da alt üst oluşlara yol açmadı. İran, ABD ve İsrail tehditlerine karşı daha kemikleşmiş bir yapıya büründü, nükleer denemeler ve silahlanma çalışmaları başlattı. Yeni ittifaklar arayarak emperyalist ambargoyu, yaptırımları kırmaya çalıştı.
Bugün gelinen noktada sadece ayakta duran değil, dünya siyasetinde etkin bir rol üstlenerek, güçlenerek varlığını sürdürüyor İran. Ancak ABD’nin gözü İran petrolü ve doğalgazındadır. Bu enerjilerin rakipleri tarafından kullanılmasını istemiyor. Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasından çekiliyor. İran’ın nükleer silahlanmasından endişe ediyor. İslam dünyası içinde anti ABD-anti İsrailci cepheyi kurması, Ortadoğu’da etkin olması, Orta Asya’da nüfuz sahibi olması, bölgesel imparatorluk imkanlarını barındırması, Şii nüfus üzerinde etkili olması, ABD’nin bölgedeki iktidarını tehdit ediyor. ABD yanlısı olduğu sürece İran’ın dini-imanı önemli değildir. Ama ABD karşıtı olduğunda Ortadoğu ve Orta Asya’da büyük bir değişken güç oluyordu. İran, Kafkas bölgesi için de kilit ülkelerden biridir. ABD, Hazar bölgesindeki petrol ve doğalgazı hedeflemiş, bunu Asya’daki enerjinin başlangıç noktası olduğunu düşünmüştür. Z. Brzezinski’ye göre Hazar, şarap şişesinin “mantarı”dır, yani kapağıdır. Bu kapağı (Hazar’ı) açtın mı şişenin içindeki Asya’daki şarabı (enerji kaynaklarını) içersin! Fakat bölge İran ve Rusya hegemonyasındadır. Bu nedenle ABD’nin en zor ulaşacağı yer Hazar’dır. Daha doğrusu bu şansı yok denebilir.
İran, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya kadar uzanan bölgede ABD-NATO güçlerinin önündeki en büyük engellerden biridir. Bir değil, pek çok nedenle; jeopolitik-jeostratejik sebeple İran, Batı’ya engeldir.
Batı bloğu, İran’a İsrail ile ya da topyekun uluslararası (emperyalist-kapitalist) ortaklarıyla bir müdahaleyi bile düşünmüştür. İran’ın zenginleştirilmiş uranyum üretiminde bulunduğu iddia edilerek müdahale için zemin hazırlama peşindedir. Irak için de benzeri şeyler söylemişlerdi ki elbette onların hepsi yalan dolan çıkmıştı. Ayrıca bu konuda karar verici konumda tanrılar panteonunda neden ABD oturmaktadır? Dünyaya hakim olmanın, müdahale etmenin bir aracı haline getirilmiştir başka ülkelerin “iç işleri”!
Sadece dışarıdan İran’a savaş açarak değil İran-Irak şavaşı ya da olası İsrail-İran yahut Şii-Sünni savaşı gibi senaryolarla değil, İran’daki halk hareketinde bir gelişme olduğunda ABD bodoslama üzerine atlamaktadır. Halk hareketini “insan hakları” adı altında destekliyor. Azerilerin çoğu Azerbaycan’da değil “İran sınırları” içinde yaşamaktadır. İranlı Azeriler, Azerbaycan’dakinin iki katıdır. ABD (NATO) bir yandan Azeri-İran gerilimi yaratarak hem İran’ı parçalamayı, İran iktidarını değiştirmeyi, hem de Azerbaycan’ı İran ve Rusya’ya karşı harekete geçirerek hegemonyasını sağlamlaştırmaya ve Hazar’ın mantarını açmaya çalışıyor. Fakat bu ABD-İsrail (NATO) planıdır ve tek taraflıdır. İran’ın yeni pozisyonu ise çok daha güçlü bir ittifaklar zeminindedir. NATO elini kolunu sallayarak bahaneler yaratarak İran’ı düşürecek kadar rahat hareket edemez. Azeriler kadar değil ama İran’da etnik (ulusal) yapılardan milyonları bulan bir de Kürt nüfusu var. ABD’nin Azeriler gibi Kürtleri de İran’daki iktidar değişimi için kullanmak istediği biliniyor. ABD’nin Ortadoğu’da İsrailci bir Kürt demeti kurmak istediği çok uzun zamandır konuşuluyor. Dolayısıyla bu hedefleri de göstererek Büyük Azerbaycan için Azerileri, Kürt devleti için Kürtleri harekete geçirip İran’ı parçalamayı hedefliyor. Buna Kürt ve Azeri örgütlenmesinin vereceği cevap önemlidir. Ukrayna Savaşı’yla birlikte dünya güç dengelerinde kaymalar ile kamplaşmalar gerçekleşiyor. ABD, Ortadoğu’da İslam alemi içinde Sünni damara oynamış, Sovyetler Birliği’ne karşı kızıl-komünist tehlikeye karşı “Yeşil Kuşak Projesi” geliştirmişti. Özellikle Körfez ülkeleri ile geliştirdiği ilişkilere güvenerek Ortadoğu’yu denetimine almıştı. Türkiye ise “laik-Batıcı” yönetimiyle NATO üyesiydi. İsrail adeta Ortadoğu’daki Amerikan imparatorluğunun karikatürize haliydi. Bu güçler, sosyalizmin bölgeye yayılmasının önünde barikat kurmuş, ABD (NATO) hegemonyasını pekiştirmiştir. Bugün ise bu zemin kaymıştır. 90’lardan sonra geliştirilen ABD stratejilerinde en olumsuz senaryo Rusya-Çin-İran bloğunun oluşmasıydı.
“Potansiyel olarak en tehlikeli senaryo Çin, Rusya ve belki de İran’ın oluşturacağı anti hegemonyacı ve yalnızca ideoloji aracılığıyla değil fakat birbirini tamamlayan ıstıraplarla birleşmiş büyük bir koalisyondur.” (Brezezinski- BST)
ABD için en tehlikeli senaryo son yıllardaki hızlı gelişmeler ve Ukrayna savaşı ile birlikte daha da somutluk kazandı. Artık NATO karşısında çok güçlü bir Asya (Avrasya) bloğu kurulmuş durumda. Fakat mesele sadece İran’ın önemli bir “mihver” (odak) olarak Avrasya blokunda yerini almasıyla geçiştirilecek yalınlıkta değildir. Çok daha büyük boyutları olan yeni gelişmeleri tetikleyen bir değişimi de peşinden getirmiştir. Tüm İslam aleminde fırtınalar yaratacak bir değişim gündeme geliyor. Böyle devam ederse NATO’nun İslam dünyasıyla bağları kopacak ya da en asgari seviyelere inecektir. İsrail’in İran ile savaş istemesini bir nedeni de budur. İslam deryası ile kuşatılmış bir İsrail’i bekleyen tehlike de çok büyüktür. Kuzey Afrika’dan Asya’nın Müslüman ülkelerine dek uzayan bölgede büyük değişimler yaşanacaktır. Çin’in arabuluculuk ederek İran ile Suudi Arabistan’ı (Mart 2023) barıştırma ası, hızlanan diplomatik ataklar ve onu izleyen Şii-Sünni gerilim bölgelerdeki durumun değişmeye başlaması yeni bir dönemin önemli işaretlerindendir.
İran-Arabistan “barışı” Çin’in Ortadoğu’daki oyun kurucu rolü, Rusya’nın Astana toplantılarına Çin’e davet etmesi, Ortadoğu devletlerinin Çin-Rusya ittifakını yönelmesi emperyalist ve kapitalist dünyanın gidişatını büyük oranda belirleyecektir.
Özellikle yıllarca düşmanlaştırılıp çalıştırılan Şii-Sünni geriliminin düşürülmesi bölgede toplumsal devrimler açısından da yeni sinerji dalgaları yaratabilir. Ama ABD, İsrail (NATO) güçlerinin öyle kolay pes etmeyeceği, Şii-Sünni ve benzeri mezhepsel, etnik farklılıklarla Ortadoğu’yu Kendi çıkarları için kan gölüne çevirmekten kaçınmayacağından da emin olabiliriz.
Ortadoğu’daki ülkelerin Avrasyacı emperyalist hegemonya seyretmesiyle asıl şimdi bir “medeniyetler savaşı” oluşturulmak istenecektir. Medeniyetler çatışmasını öngören ABD’li stratejistin görüşleri şimdi gerçeğe dönüşmektedir! Doğu-batı arasında bir çatışma hattı oluşuyor ve batı (NATO) ittifakı Afrika ve Avrasya’daki Şii-Sünni, hindi-Müslüman-Budist vd. halkları birbirine kırdırıp bölgeyi çürüterek hegemonyasını sürdürmek isteyecektir. NATO’nun planları arasında etnik ve dinsel temelli bir medeniyetler çatışması vardır. IŞD’in varlığı örgütlenmeler yaratmak isteyebilirler, yeni gladyolar oluşturabilirler. Biz bunları biraz da temkinli ifade ederek olabilirlik-olasılık düzeyinde öne sürüyoruz ama büyük olasılıkla emperyalist güçlerin bölgede böyle oluşumları vardır. Düğmeye ne zaman basılacak, halkların kanı nerede atılacak; mesele buraya kalmış olabilir.
İran’ın jeopolitik – jeostratejik konumuna dair şunları belirtebiliriz:
- İran Ortadoğu’da petrolü ve doğalgazı ile önemli bir ekonomiye sahiptir. Çin’in en büyük 3 enerji tedarikçisinden biridir. S. Arabistan, Rusya ve İran. Enerji kaynaklarının yanı sıra Hürmüz boğazı gibi stratejik önemde enerji nakil hattına sahiptir. ABD’nin en çok çekindiği konuların başında bu boğazın kapatılması vardır. Diğer yanda emperyalist hegemonya açısından önemli olan Hazar Denizi’ndeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin bir kısmı İran’ın sayılıyor. Hazar deniz midir, göl müdür? Uluslararası (kapitalist-emperyalist) hukuk bu anlamda boşluklar barındırıyor bu boşluk da fiili müdahaleleri meşrulaştırıcı bir araç haline getiriliyor.
- Hazar denizi üzerindeki hegemonya mücadelesini NATO ile Avrasyacı ittifaklar arasında denge değiştirici bir olguya dönüşmüştür. Konu enerji yatakları kadar, Hazar’a sınırı olan ülkelerin de hegemonya savaşında taraf olmaya zorlamayan kadar gidiyor. Amerika’nın hasarı stratejik hedef göstermesi de kutupsal stratejilerin devreye girmesine neden oluyor. Hazar denizi ile sınırı olan 5 ülke var. Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan ve İran. İran ve Rusya’nın dev enerji kaynakları var. Her iki ülke için Hazar kaynakları fazla önem taşımıyor. Her iki ülkede meseleye günlük ve hegemonya düzeyinde yaklaşıyor. Diğer üç ülke ise hidrokarbon enerjiden pay kapma derdinde. Hazıra sınırdaşı ülkeler arasında 20. ve 21. yüzyılda ikili ve üçlü anlaşmalar yapılmıştır. İran ile Azerbaycan ve İran ile Türkmenistan epey çekişmeli ilişkilerine sahiptir. Hazar, 19. yüzyıldan beri enerji ticaretinde önemli rol oynuyor Birinci Dünya Savaşı’na kadar dünya petrol üretiminin %50’sini karşılıyordu. Ortadoğu, Sibirya ve bölgelerinden sonra üçüncü büyük petrol ve doğalgaz rezervleri Hazar bölgesindedir. Hazar, Asya-Avrupa-Afrika kesişim noktasında olduğundan stratejik değeri de artıyor dolayısıyla Hazar bölgesi, emperyalist hegemonya kadar Hazar’a sınırdaş olanlar açısından da bir iktidar meselesine sahne oluyor.
- Hazar meselesi jeopolitik tiraj jeo-ekonomik bir olgudan öteye taşarak, İran için varoluşsal bir meseleye dayanıyor. Bu da İran’da bulunan Azeri nüfus. Azeri meselesi İran’ın bölünme korkusudur. Atlantik İttifakı’nın İran’ı istikrarsızlaştırmak bir gül yönetimini değiştirmek veya bölmek için başvuracağı en önemli “ulusal sorundur”. Azerbaycan devlet başkanı Aliyev, “40 bin Azeri ana dilinden yoksundur” diyerek İran’ı tehdit ediyor. ABD, Azerbaycan’ı İran ve Rusya’ya karşı kullanma çabası içindedir. Bu nedenle Azeri-İran gerilimi bazen çatışmalı, suikastları, tatbikatla yansımalar halini alıyor. Ermeni-Azeri meselesinde İran, Ermenileri destekliyor. Ermeni lobisi ABD’de çok güçlüdür ve ABD bu lobiyi de kullanarak Azeri-Ermeni çatışmasını körüklüyor. Pazarda dengeleri bozarak bölgede aktif rol olmanın bir yolu da budur. İşte bu ve benzeri nedenlerle Hazar meselesi bir anda İran’ın “iç sorunu”na dönüşüyor ABD ve İran’daki Azerilerin büyük Azerbaycan doğrultusunda kışkırtıyor ve elbette büyük Azerbaycan’ı da ABD denetiminde Hazar’ın mantarı olarak düşünüyor. İran sadece NATO’ya karşı değil, Rusya ile de Azeri konusunda kendini tehlikede hissediyor. İran yönünü Batı’ya dönmek isteyen bir yönetimden olursa, o vakit de Rusya, Azeri ve Kürt meselesini onun başına bela edecek tarzda destek verir. Bu nedenle Hazar, İran için varlık-yokluk konusu oluyor.
- İran’ın Ortadoğu’da tarihsel geleneği, enerjisi, nüfusu coğrafyası, nükleer denemeleri Şii özgün yapısı nedeniyle dünya dengelerinde değişiklik yaratacak bir güçtür. Ortadoğu’da bölgesel emperyal güç olmaya aday birkaç ülkeden biridir. Bu haliyle de Çin ve Rusya’nın daha temkinli hareket edeceği kesindir. Batı, İran’ı saf dışı etmek istiyor. Bu da savaş dışında mümkün değil. Böyle bir savaşa Çin ve Rusya müdahil olur mu – olabilir.
- İran’ın dinsel ve kültürel yapısında belirleyici olan ideoloji, burjuva Şiiliğidir. Yıllarca Şiiliğin bölge üzerinde etkisinin olumlu yanları kadar Sünni ülkelerle karşı karşıya getirilip hegemonyacı olumsuz yanları da oluşturuldu. Bunun elbette tarihsel arka planı da var. İran, Şii yapısı ve kültürel etkisiyle pek çok ülkede nüfuz sahibi olmuştur. Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Tacikistan, Afganistan vb. ülkeler bir şekilde İran’ın etki sahasındadır. Orta Asya’da oyun kurucu rollere soyunacak hamleler yapabiliyor. İran, Şii-Sünni, Arap-Fars ilişkilerindeki düşmanca tutumlar değişirse İran’ın daha etkin bir Avrasya gücü olacağı açıktır.
- İran Şahı’nın düşmesinden beri ABD karşıtlığı İran’da oldukça güçlüdür. Dolayısıyla anti ABD-İsrail karşıtlığı İran’ı emperyalist güç odaklarından Çin ve Rusya’ya yaklaştırmıştır. İran, NATO karşıtı cepheye yerleşmiştir. Avrasyacı emperyalist blok, Ortadoğu’daki dinsel gerilimi arka plana iterek ABD’nin elindeki kozları alıyor ve bölge ülkelerini öne çıkarıyor. Onların hegemonik arzularını, aç gözlük tamahkârlığını görerek yol açıyor. İran da Batı’dan varoluşsal tehditler aldığı için Avrasya egemen yasında aktif rol alıyor.
- Kürt meselesi üzerinden Türkiye ile varoluşsal problemleri paylaşan İran, Türkiye ile tarihsel olarak sorunlu bir ülkedir. Türkiye’nin NATO ülkesi olmasını tehlike olarak algılıyorlar. Türkiye’nin Suriye’den çıkmasından taraflar. İran, Suriye’yi Batı emperyalizmine karşı bir ön barikat olarak değerlendiriyor. Kendi güvenliğini ileriden kuruyor.
- Şimdilik NATO karşıtı blokta sorun yok gibi görünse de İran’ın Ortadoğu ve Orta Asya’da nüfuz sahibi olması ve oradaki faaliyetleri Rusya, Türkiye ve Çin’i rahatsız eder. Buna rağmen İran’ın Rusya ve Çin’e kafa tutacak gücü yoktur. Olası bir senaryoda da Türkiye’yle de karşı karşıya gelmek istemeyecektir. Türkiye’nin de Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında nasıl bir dış politika izleyeceği önemlidir. Yine Doğu-Batı dengesine mi oynayacak yoksa NATO’ya kayıtsız şartsız evet mi diyecek göreceğiz. İran, bütün bu gelişmeleri gözlemleyerek dış politikada tavrını oluşturacaktır. Hem Hazar bölgesi hem Orta Asya hem Kürt meselesi doğrudan Türkiye, İran ve Rusya’nın iç meselesine dönüşüyor. Bu yüzden İran’ın içinde bulunduğu durum pek çok nedenle savaşa dönüştürülebilecek potansiyellere sahiptir. İran bu nedenlerin farkında olarak rakipleri Suriye’de yaptığı gibi dışarda karşılamak istiyor. İran egemen sınıflarının emperyalist bloklaşmada ve bölgedeki konumu, halklar açısından da önemli sonuçlar doğuracaktır.