Engels üzerine – Vladimir Lenin

“Proletaryanın büyük savaşçısı ve önderi” Engels’in ölümü üzerine 1895 sonbaharında Lenin tarafından yazılan ve ilk olarak 1896 yılında Rabotnik dergisinde yayınlanan bu yazıyı, Engels’in 129. ölüm yıl dönümünde yayınlıyoruz.

***

Nasıl bir zeka meşalesi söndü
Nasıl bir yürek durdu!
[1]

Marx ve Engels’in işçi sınıfına yapmış oldukları hizmetler, birkaç sözcük içinde şöyle ifade edilebilir:
Onlar işçi sınıfına kendini tanımayı, kendi bilincine ulaşmayı öğrettiler, ve hayallerin yerine bilimi koydular. İşte bunun içindir ki, Engels’in adı ve yaşamı her işçi tarafından bilinmelidir. İşte bunun içindir ki, bütün yayınlarımızda olduğu gibi, Rus işçi sınıfının bilincini uyandırmayı amaçlayan bu makaleler derlemesinde de, modern proletaryanın iki büyük öğretmeninden biri olan Friedrich Engels’in yaşamını ve çalışmasını özetlemek zorundayız.


5 Ağustos 1895’te Friedrich Engels, Londra’da öldü. Dostu Karl Marx’tan sonra; Engels, bütün uygar dünyanın modern proletaryasının en yetkin bilim adamı ve öğretmeniydi. Kaderin Karl Marx ve Friedrich Engels’i bir araya getirdiği tarihten bu yana, iki arkadaş; yaşamlarını, çalışmalarını ortak bir amaca adadılar. Bu yüzden Friedrich Engels’in proletarya uğruna neler yapmış olduğunu anlamak için, çağdaş işçi sınıfı hareketinin gelişiminde Marx’ın öğretisi ve çalışmasının önemi konusunda açık bir fikre sahip olmak gerekir. Marx ve Engels, işçi sınıfı ve onun taleplerinin, bu mücadele ile birlikte kaçınılmaz olarak proletaryayı yaratan ve örgütleyen mevcut iktisadi sistemin zorunlu bir sonucu olduğunu ilk gösterenlerdir. Onlar; insanlığı, onu halen ezmekte olan kötülüklerden kurtaracak olanın, yüce duygulu bireylerin iyi niyetli girişimleri değil, örgütlenmiş proletaryanın sınıf savaşımı olduğunu gösterdiler. Marx ve Engels, bilimsel çalışmalarıyla, sosyalizmin hayalcilerin bir buluşu olmadığını, ama modern toplumdaki üretici güçlerin gelişiminin nihai amacı ve zorunlu bir sonucu olduğunun ilk açıklamasını yapanlardır. Günümüze kadar olan kayıtlı tarih, sınıf savaşlarının, belirli toplumsal sınıfların ötekiler üzerindeki birbirini izleyen egemenlik ve zaferlerinin tarihi olmuştur. Ve sınıf savaşımı ve sınıf egemenliğinin temelleri, -özel mülkiyet ve anarşik toplumsal üretim- kayboluncaya dek bu sürecektir. Proletaryanın çıkarı, bu temellerin yıkılmasını gerektirir ve bu nedenle, örgütlenmiş işçilerin bilinçli sınıf savaşımı bunlara karşı yöneltilmelidir. Ve her sınıf savaşımı, politik bir savaşımdır.

Marx ve Engels’in bu görüşleri, şimdi, kurtuluşları için kavga veren bütün proleterler tarafından benimsenmiştir. Ama kırklarda, iki arkadaş zamanlarının sosyalist yazınına ve toplumsal hareketlerine katıldıklarında, tamamen yeniydiler. O yıllarda siyasal özgürlük savaşımına, kralların, polis ve din adamlarının despotizmine karşı savaşıma katılan, yetenekli ve yeteneksiz, dürüst ve dürüst olmayan, burjuvazinin çıkarları ile proletaryanın çıkarları arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı gözlemleyemeyen birçok insan vardı. Bu kimseler, işçilerin bağımsız bir toplumsal güç olarak hareket etmeleri düşüncesini kabul edemiyorlardı. Öte yandan, yalnızca yöneticileri ve egemen sınıfları çağdaş toplumsal düzenin adaletsizliklerine inandırmanın yeterli olacağına ve o zaman yeryüzünde barışın ve evrensel refahın kolayca kurulacağına inanan, kimi de deha sahibi, birçok hayalci vardı. Savaşımsız bir sosyalizmin düşünü görüyorlardı. Ensonu, o zamanın sosyalistlerinin hemen hepsi ve genel olarak işçi sınıfının dostları, proletaryayı yalnızca bir çıban olarak görüyorlar ve sanayinin büyümesiyle onun da nasıl büyüdüğünü dehşetle seyrediyorlardı. Bu yüzden de, tümü, sanayinin ve proletaryanın gelişimini durduracak, “tarih tekerleğini” durduracak araçlar arıyorlardı. Marx ve Engels, proletaryanın gelişmesi konusundaki genel korkuyu paylaşmıyorlardı; tam tersine, bütün umutlarını proletaryanın sürekli büyümesine bağlıyorlardı. Proleterler ne denli çoğalırsa, devrimci sınıf olarak güçleri o denli büyük, sosyalizm o kadar yakın ve o kadar olanaklı olacaktır. Marx ve Engels’in işçi sınıfına yapmış oldukları hizmetler, birkaç sözcük içinde şöyle ifade edilebilir: Onlar işçi sınıfına kendini tanımayı, kendi bilincine ulaşmayı öğrettiler ve hayallerin yerine bilimi koydular.

İşte bunun içindir ki, Engels’in adı ve yaşamı her işçi tarafından bilinmelidir. İşte bunun içindir ki, bütün yayınlarımızda olduğu gibi, Rus işçi sınıfının bilincini uyandırmayı amaçlayan bu makaleler derlemesinde de, modern proletaryanın iki büyük öğretmeninden biri olan Friedrich Engels’in yaşamını ve çalışmasını özetlemek zorundayız.

Engels, 1820 yılında, Prusya Krallığı’nın Ren eyaletindeki Barmen’de doğdu. Babası bir imalatçıydı. 1838’de Engels, aile koşullarının zorlaması nedeniyle, lise öğrenimini yarıda bırakarak, Bremen’deki bir ticarethaneye katip olarak girmek zorunda kaldı. Ticari işler, Engels’in siyasal ve bilimsel eğitimini sürdürmesini engellemedi. Daha lisede iken otokrasi ve bürokratların zorbalığına karşı kin beslemeye başlamıştı. Felsefe çalışmaları onu daha da ileri götürdü. Bu sırada Hegel’in öğretisi, Alman felsefesine egemendi, Engels, onun izleyicisi oldu. Her ne kadar Hegel’in kendisi Berlin Üniversitesinde bir profesör olarak hizmetinde bulunduğu mutlakiyetçi Prusya devletinin bir hayranı idiyse de, Hegel’in öğretileri devrimciydi. Hegel’in insan aklına ve haklarına olan inancı ve evrenin durmadan değişen ve gelişen bir süreç içinde olduğu yolundaki Hegel felsefesinin temel tezi, Berlin’li filozofun bazı öğretilerini -mevcut durumu kabul etmeyi reddedenleri- bu duruma karşı savaşımın da mevcut yanlışa ve hüküm süren kötülüklere karşı savaşımın da evrensel öncesiz ve sonrasız gelişmenin yasası içinde kök saldığı düşüncesine götürdü. Eğer her şey gelişiyor, eğer bir türden kurum, yerini bir başkasına bırakıyorsa, neden Prusya kralının mutlakiyeti ya da Rus çarının mutlakiyeti, geniş bir çoğunluğun zararına, ufak bir azınlığın zenginleşmesi ya da burjuvazinin halk üzerine egemenliği, sonsuza dek devam etsin? Hegel’in felsefesi aklın ve düşüncelerin gelişiminden söz ediyordu; idealistti. Aklın gelişiminden, doğanın, insanın ve insan ilişkilerinin, toplumsal ilişkilerin gelişimi çıkarılıyordu. Marx ve Engels, Hegel’in öncesiz ve sonrasız gelişim süreci düşüncesini alıkoyarlarken [2] peşin yargıyla kabul edilen idealist görüşü reddettiler, yaşama bakarken gördüler ki doğanın gelişimini açıklayan şey zihnin gelişimi değildir, tersine, zihnin açıklanması doğadan, maddeden çıkarılmalıdır. Hegel ve öteki Hegelcilerden farklı olarak Marx ve Engels, materyalisttiler. Dünyaya ve insanlığa materyalist açıdan bakarak, tıpkı bütün doğal görüngülerin temelinde maddi nedenler olduğu gibi aynı şekilde insan toplumunun gelişmesinin de maddi güçlerin, üretici güçlerin gelişimiyle koşullandırıldığını gördüler. Gereksinmelerinin giderilmesi için gerekli olan şeylerin üretiminde insanların birbiriyle olan ilişkileri, üretici güçlerin gelişimine bağlıdır. Ve toplumsal yaşamın bütün görüngülerini, insanın özlemlerini, fikirlerini ve yasalarını açıklayan da bu ilişkilerdir. Üretici güçlerin gelişimi, özel mülkiyet temeline dayanan toplumsal ilişkileri yaratmaktadır ama şimdi görüyoruz ki, üretici güçlerin bu aynı gelişimi, çoğunluğu mülkiyetten yoksun bırakıyor ve onu ufak bir azınlığın elinde biriktiriyor. Modern toplumsal düzenin temeli olan mülkiyeti ortadan kaldırıyor, bizzat o, sosyalistlerin önlerine koydukları hedefin ta kendisine doğru çabalıyor. Sosyalistlerin yapması gereken tek şey, modern toplumdaki durumuna bağlı olarak, hangi toplumsal gücün sosyalizmin gerçekleştirilmesinde çıkarı olduğunu kavramak ve bu güce çıkarlarının ve tarihsel görevinin bilincini vermektir. Bu güç, proletaryadır. Engels proletaryayı İngiltere’de, babasının ortağı bulunduğu ticarethanede çalışmak için 1842 yılında geldiği, İngiliz sanayisinin merkezi olan Manchester’da tanıdı. Engels, burada, fabrikanın bürosunda oturmakla yetinmedi, işçilerin tıkıldıkları kenar mahalleleri gezdi, onların çektikleri yoksulluk ve eziyeti kendi gözleriyle gördü. Ama kendini kişisel gözlemleriyle sınırlamadı. İngiliz işçi sınıfının durumu hakkında kendinden önce yazılanların tümünü okudu, ele geçirebildiği bütün resmi belgeleri büyük bir dikkatle inceledi. Bu çalışma ve gözlemlerin ürünü 1845’te yayınlanan bir kitap oldu: İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu. Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu“nu yazarak, yapmış olduğu büyük hizmetin ne olduğunu, yukarıda belirtmiştik. Engels’ten önce de, birçok kimse, proletaryanın acılarını yazmış ve ona yardımın gerekli olduğunu belirtmiştir. Proletaryanın yalnızca acı çeken bir sınıf olmadığını; aslında proletaryayı dayanılmaz bir biçimde ileri iten ve nihai kurtuluşu için savaşmaya zorlayan şeyin içinde bulunduğu utanç verici ekonomik durum olduğunu söyleyen ilk kişi Engels’tir. Ve savaşan proletarya kendine yardım edecektir. İşçi sınıfının politik hareketi, kaçınılmaz olarak, işçileri tek kurtuluşlarının sosyalizmde olduğunu kavramaya götürecektir. Öte yandan sosyalizm ancak, işçi sınıfının siyasal savaşımının amacı olduğu zaman, bir güç olacaktır. Engels’in İngiltere’de işçi sınıfının durumu üzerine yazmış olduğu kitabının temel fikirleri, şimdi düşünen ve savaşım veren proletaryanın tümü tarafından benimsenen, ama o zaman, tümüyle yeni olan fikirlerdir. Bu fikirler, İngiliz proletaryasının sefaletinin gerçeğe en yakın ve en çarpıcı görüntüleriyle dolu ve çekici bir üslupla yazılmış bir kitaba yerleştirilmişlerdi. Kitap, kapitalizmin ve burjuvazinin müthiş bir suçlaması idi ve derin bir etki yarattı. Engels’in kitabı, modern proletaryanın durumunu en iyi biçimde sergileyen bir belge olarak, her yerde anılmaya başlandı. Ve, gerçekten de, ne 1845’ten önce, ne de daha sonra, işçi sınıfının sefaletinin öylesine çarpıcı ve öylesine gerçek bir betimlemesi çıkmıştır.

Engels’in sosyalist oluşu, İngiltere’ye gelmesinden sonradır. Manchester’da o zamanın İngiliz işçi hareketinde etkin olan kişileriyle ilişki kurdu ve İngiliz sosyalist yayınları için yazmaya başladı. 1844’te Almanya’ya dönerken, Paris’te, daha önceden mektuplaştığı Marx ile tanıştı. Paris’te, Fransız sosyalistleri ve Fransız yaşamının etkisiyle Marx da sosyalist olmuştu. Burada, iki dost, Kutsal Aile, ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi adı altında ortaklaşa bir kitap yazdılar. İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu‘ndan bir yıl önce yayınlanan ve büyük bölümü Marx tarafından yazılan bu kitap, temel düşüncelerini yukarıda anlatmış olduğumuz, devrimci materyalist sosyalizmin temellerini içermektedir. “Kutsal Aile”, filozof olan Bauer kardeşler ve onların izleyicilerine verilen mizahi addır. Bu beyler, bütün gerçeklerin üstünde, partiler ve siyasetin üstünde duran, bütün pratik eylemleri reddeden, ve yalnızca çevredeki dünyayı ve orada oluşan olayları “eleştirel” bir biçimde seyreden bir eleştiri öğütlüyorlardı. Bu beyler, Bauerler, proletaryayı eleştirel olmayan bir kitle olarak hor görüyorlardı. Marx ve Engels, bu saçma ve zararlı eğilime şiddetle karşı çıktılar. Egemen sınıflar ve devlet tarafından borçlanan işçinin gerçek (asıl) insani kişiliği adına, kenardan seyreden bir tutum değil de, daha iyi bir toplum düzeni uğruna savaşım istiyorlardı. Onlar, kuşku yok ki, proletaryayı, bu savaşımı yürütebilecek olan ve bundan yararlanacak olan güç olarak görüyorlardı. Daha Kutsal Aile‘den önce, Engels, Marx ve Ruge’un Deutsche-Französische Jahrbücher‘inde, [3] özel mülkiyet kuralının zorunlu sonuçları olarak değerlendirdiği, çağdaş iktisadi düzenin başlıca görüngülerini, sosyalist bir açıdan incelediği “Ekonomi Politiğin Bir Eleştiri Denemesi“ni yayınladı. Marx’ın ekonomik politik bilimi, çalışmalarının gerçek bir devrim yarattığı bu bilimi, incelemeye karar vermesinde, Engels’le temasının bir etken olduğunda kuşku yoktur.

1845’ten 1847’ye kadar Engels, Brüksel ve Paris’te bilimsel incelemeler ile Brüksel ve Paris’teki Alman işçileri arasındaki pratik çalışmaları birleştirerek yaşadı. Burada, Marx ve Engels, gizli Alman Komünist Birliği ile ilişkiler kurdular; birlik, onları, kendi kurmuş oldukları sosyalizmin temel ilkelerinin açıklanması ile görevlendirdi. Marx ve Engels’in ünlü Komünist Parti Manifestosu böyle doğdu. 1848’de yayınlandı. Bu küçük kitapçık ciltler değerindedir: bugüne kadar onun ruhu uygar dünyanın örgütlenmiş ve savaşım vermekte olan tüm proletaryasına güç vermiştir ve ona yol göstermiştir.

Önce Fransa’da patlayan ve sonra da öteki Batı Avrupa ülkelerine yayılan 1848 Devrimi, Marx ve Engels’i geri, doğdukları ülkeye götürdü. Burada, Renan Prusyası’nda, Köln’de yayınlanan demokratik Neue Rheinische Zeitung‘un yönetimini aldılar. İki arkadaş Renan Prusyası’ndaki bütün devrimci-demokratik amacın can damarı oldular. Gerici güçlere karşı, halkın özgürlüğünü ve çıkarlarını savunmada sonuna kadar savaşım verdiler. Bildiğimiz gibi, gericiler üstün geldiler. Neue Rheinische Zeitung yasaklandı. Sürgün olduğu sırada Prusya yurttaşlık hakkını yitirmiş olan Marx, sınır dışı edildi; Engels silahlı halk ayaklanmasında yerini aldı, üç muharebede özgürlük için dövüştü, ve isyancıların yenilgisinden sonra, İsviçre yoluyla Londra’ya kaçtı.

Marx da Londra’ya yerleşti. Engels kırklarda çalışmış olduğu Manchester ticari firmasında, kısa zaman sonra yeniden katip oldu, daha sonra da, oraya ortak oldu. 1870’e kadar, Marx Londra’da yaşarken o Manchester’da yaşadı, ama bu, onların çok canlı bir fikir alışverişini sürdürmelerini engellemedi: aşağı yukarı her gün mektuplaştılar. Bu mektuplaşmalarda, iki arkadaş, karşılıklı görüşlerini ve buluşlarını birbirlerine ilettiler ve bilimsel sosyalizmin hazırlanmasında işbirliğini sürdürdüler. 1870’te Engels, Londra’ya geçti ve en etkin nitelikteki ortak entelektüel yaşantıları, 1883’te Marx’ın ölümüne kadar sürdü. Bu çalışmaların meyvesi, Marx yönünden, çağımızın ekonomi politiğinin en büyük yapıtı olan Kapital, Engels yönünden de irili ufaklı bir dizi yapıt oldu. Marx, kapitalist iktisadın karmaşık olgularının tahlili üzerinde çalıştı. Engels, yalın bir dille yazılmış, çoğu polemik niteliğinde tarihin materyalist anlayışı ve Marx’ın iktisadi teorisinin ışığında, daha genel bilimsel sorunları ve geçmişin ve bugünün değişik olgularını kapsayan yapıtlar yazdı. Engels’in yapıtları arasında şunları sayabiliriz: Dühring’e karşı (felsefe, doğa bilimleri ve toplumsal bilimlerin çok önemli sorunlarını tahlil ettiği) polemik yapıt. ( Anti-Dühring ) [4] Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (Rusçaya çevrilmiş ve 3. baskı St. Petersburg’da 1895’te yayınlanmıştır), Ludwig Feuerbach (Rusça çevirisi ve notları G. Plehanov tarafından yapılmıştır. Cenevre 1892), Rus hükümetinin dış politikası üzerine bir makale (Rusçaya çevrilmiş ve Cenevre’de Sotsial Demokrat, 1 ve 2’de yayınlanmıştır), konut sorunu üzerine parlak makaleler, ve en sonu, Rusya’nın ekonomik gelişimi konusunda, iki küçük ama çok değerli makale (Rusya Konusunda [5] ( Rusya’da Toplumsal İlişkiler Üzerine ) Friedrich Engels, Zasuliç tarafından 1894’te Cenevre’de Rusçaya çevrilmiştir).

Marx, sermaye üzerine yapmış olduğu engin çalışmanın son düzeltmelerini yapamadan öldü. Ne var ki, müsveddeler tamamlanmıştı, arkadaşının ölümünden sonra, Engels, Kapital‘in ikinci ve üçüncü ciltlerinin hazırlanması ve yayınlanması gibi ağır bir görevi yükümlendi. İkinci cildi 1885’te, üçüncü cildi de 1894’te yayınladı (ölümü dördüncü cildin hazırlanmasını önledi). Bu iki cilt son derece büyük bir emek gerektirmiştir. Avusturyalı sosyal-demokrat Adler, haklı olarak Kapital’in ikinci ve üçüncü cildini yayınlamakla Engels’in, dostu olan bir dehaya yüce bir anıt, farkında olmadan, üzerine, silinmez bir biçimde kendi adını kazıdığı bir anıt diktiğini belirtmiştir. Gerçekten de Kapital’in bu iki cildi, iki insanın yapıtıdır: Marx ve Engels’in. Eski hikayeler, dostluğun çeşitli dokunaklı örnekleriyle doludur. Avrupa proletaryası diyebilir ki, onun bilimi, aralarında, insan dostluğu konusunda en dokunaklı eski hikayelerin de ötesine geçen bir ilişki bulunan iki bilim adamı ve savaşçı tarafından yaratılmıştır. Engels, her zaman -ve, genel olarak, çok haklı olarak- kendisini Marx’tan sonraya koymuştur. Eski bir arkadaşına “Marx hayatta iken, ben ikinci keman oldum[6] diye yazmaktadır. Yaşayan Marx’a olan sevgisi ve ölen Marx’ın anısına saygısı sınırsızdı. Bu boyun eğmez savaşçı, ve bu sert düşünür, derin bir sevgi ile dolu bir ruh taşıyordu.

1848-49 hareketinden sonra, Marx ve Engels sürgünde kendilerini yalnızca bilimsel araştırmalarla sınırlamadılar. 1864’te Marx, Uluslararası Emekçiler Derneğini kurdu, ve bu kuruluşa bir on yıl boyunca önderlik etti. Engels de bu çalışmalarda aktif bir görev aldı. Marx’ın fikirlerine uygun olarak, bütün ülkelerin proletaryasını birleştiren Enternasyonal Derneğin çalışması, işçi sınıfı hareketinin gelişmesinde son derece önemli bir yer tutmaktadır. Ama, Enternasyonal Derneğin yetmişlerde kapatılması bile, Marx ve Engels’in birleştirici rollerini aksatmadı. Tersine, denilebilir ki, işçi sınıfının manevi önderleri olarak, önemleri, hareketin kendisinin kesintisiz büyümesi nedeniyle sürekli olarak arttı. Marx’ın ölümünden sonra Engels, Avrupa sosyalistlerinin danışmanı ve önderi olmayı tek başına sürdürdü. Onun öğüt ve direktifleri, aynı ölçüde, hükümetin zulmüne karşın, hem güçleri hızla ve durmadan büyüyen Alman sosyalistleri tarafından hem de ilk adımlarını iyi düşünmek ve tartmak zorunda olan İspanyol, Romanyalı ve Ruslar gibi geri kalmış ülkelerin temsilcileri tarafından tutuluyordu. Bunların hepsi, yaşlı Engels’in zengin bilgi ve deneyim hazinesinden yararlanıyorlardı.

Rusça bilen ve Rusça kitaplar okuyan Marx ve Engels, bu ülkeye canlı bir ilgi duymuşlardı, Rus devrimci hareketini sempatiyle izlemişler ve Rus devrimcileri ile ilişkiyi sürdürmüşlerdi. Her ikisi de, demokrat olduktan sonra sosyalist olmuşlardı, ve siyasal despotluğa karşı duydukları demokratik kin son derece güçlü idi. Siyasal despotlukla ekonomik baskı arasındaki bağın derin bir teorik anlayışı ile bu dolaysız siyasal duygunun birleşmesi, ve ayrıca da zengin yaşam deneyimleri, Marx ve Engels’e, benzersiz bir siyasal duyarlılık kazandırmıştı. İşte bunun içindir ki, bir avuç Rus devrimcisinin zorlu çar yönetimine karşı kahramanca savaşımı, bu iki güngörmüş devrimcinin kalbinde en sempatik yankısını bulmuştu. Öte yandan, aldatmaca ekonomik yararlar uğruna, Rus sosyalistlerinin en acil ve en önemli görevinden, yani siyasal özgürlüğün kazanılması görevinden yüz çevirme eğilimi, doğal olarak onlar tarafından kuşkuyla karşılandı; hatta bu, toplumsal devrimin büyük davasına doğrudan bir ihanet olarak değerlendirildi. “İşçilerin kurtuluşu, işçi sınıfının kendi eseri olmalıdır” [7] – Marx ve Engels durup dinlenmeden bunu öğrettiler. Ama iktisadi kurtuluş uğruna dövüşmek için proletarya, belli siyasal haklar kazanmak zorundadır. Ayrıca Marx ve Engels, Rusya’daki bir siyasal devrimin, aynı zamanda batı Avrupa işçi sınıfı için de çok büyük önemi olacağını açıklıkla görmüşlerdi. Mutlakiyetçi Rusya, her zaman, genel olarak Avrupa gericiliğinin bir kalesi olmuştur. Almanya ve Fransa arasında uzun bir süre için anlaşmazlık tohumları eken 1870 Savaşının bir sonucu olarak, Rusya’nın yararlandığı olağanüstü elverişlilikteki uluslararası durum, hiç kuşku yok ki yalnızca gerici bir güç olarak mutlakiyetçi Rusya’nın önemini artırmış oldu. Ancak özgür bir Rusya, ne Polonyalıları, Finlileri, Almanları, Ermenileri ya da öteki küçük uluslardan birini ezme, ne de durmadan Fransa ve Almanya’yı birbirlerine düşürme gereğini duymayan bir Rusya, modern Avrupa’nın savaş yükünden kurtulmasını, özgürce nefes almasını sağlayacak, Avrupa’daki bütün gerici unsurları zayıflatacak ve Avrupa işçi sınıfını güçlendirecektir. İşte bu yüzden Engels, Rusya’da siyasal özgürlüğün yerleşmesini, batıda işçi sınıfı hareketlerinin ilerlemesi için de, gönülden istemişti. Onun kişiliğinde Rus devrimcileri en iyi dostlarını yitirmiş oldu.

Friedrich Engels’in, proletaryanın büyük savaşçısının ve öğretmeninin anısı hep yaşayacak!

Vladimir Lenin

1895 Sonbaharı


Kaynak: V.I. Lenin – Marx, Engels, Marksizm, s: 61-71, Üçüncü Baskı, Sol Yayınları, Ekim 1997

[1] Bu satırlar, Dobrolibov’un Anısına. Nikolay Nekrasov’un bir şiirinden alınmıştır. -Ed.

[2] Marx ve Engels, entelektüel gelişmelerinde büyük Alman filozoflarına, özellikle de Hegel’e çok şey borçlu olduklarını sık sık belirtmişlerdir. “Alman felsefesi, hele Hegel felsefesi olmasaydı” diyor Engels, “bilimsel sosyalizm hiçbir zaman kurulamazdı.” – Friedrich Engels, Köylüler Savaşı , Önsöz, Sol Yayınları, Ankara 1990, s. 25 -Ed.

[3] Engels’in “Ekonomi Politiğin Bir Eleştiri Denemesi” ( Karl Marx, 1844 Elyazmaları, Sol Yayınları, Ankara 1993, s. 352-383.) -Ed.

[4] Bu hayranlık verici ölçüde zengin ve öğretici bir kitaptır [ Friedrich Engels, Anti-Dühring, Sol Yayınları, Ankara 1995. -Ed. ]. Ne yazık ki, ancak küçük bir bölümü, sosyalizmin gelişmesinin tarihsel anahatlarını içeren bir bölümü, Rusçaya çevrilmiş bulunmaktadır. ( Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Anti-Dühring’in üç bölümüne dayanılarak hazırlanmıştır. -Ed. )

[5] Engels’in “Rusya’da Toplumsal İlişkiler Üzerine” adlı makalesi ve ona düştüğü not, Friedrich Engels on Russia adıyla, Cenevre’de, 1894’te yayınlanmıştır. -Ed.

[6] Engels’in J. F. Becker’e 15 Ekim 1884 tarihli mektubu. -Ed.

[7] K. Marx, “Uluslararası Emekçiler Derneğinin Genel Tüzüğü” – Marx Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, Sol Yayınları, Ankara 1989, s. 151], ve F. Engels, “1890 Almanca Baskıya Önsöz, Manifesto of the Communist Party, [Marx Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri. s. 97]. -Ed.