Türkiye Cumhuriyeti bir yol ayrımındadır ve tam da bu yüzden egemenler cenahından birlik mesajları yükselmektedir. İhtiyaç duyulan şeyin kendisi “Türkiye İttifakı” olarak adlandırıldı. Elbette ki bu ittifaka Kürtler, Aleviler ve devrimciler dâhil edilmedi. Ekonomik krizin her geçen gün artan dozu ve toplumda giderek sınırları çelikleşen kutuplaşma hali, sürecin kolaylıkla atlatılamayacağının işaretlerini büyük ölçüde veriyor.
31 Mart seçimlerinden sonra, TÜSİAD, CHP ve AKP sanki tek elden çıkmış bir bildiri metnini okur gibi aynı cümleleri kullandı. “Seçimsiz geçecek 4 yılda ekonomik reformlar’’, “Önümüzdeki 4 yıl boyunca seçim talebimiz olmayacak”, “Türkiye artık ekonomik sıkıntılarına ve beka sorununa odaklanacak; erken seçim yok”. Siyasetin dilinin yakaladığı bu konsensüs, önemli şeylerin işaretiydi. Adı ne olursa olsun bütün egemenler için yukarıdaki mesajlar gereklidir; çünkü ortada sürekli sopa sallayan ABD, Arapsaçına dönmüş Ortadoğu, Rojava Devrimi ve Kasımpaşa’dan çıkmış bir RTE gerçekliği vardır.
AKP ideologlarına göre, Akdeniz’de sıkıştırılmak istenen bir Türkiye, güney hattı terör hattına dönüş bir ülke söz konusudur. Türkiye çokuluslu bir kuşatmaya karşı direniş sergilemektedir ve bu direnişten galip çıkmanın yolu hep birlikte kurulacak bir ittifaktır. Bu ittifak kurulursa TC, durdurulamaz bir güç olarak tarih sahnesine tekrar dönecektir ve hak ettiği saygıyı görecektir.
TÜSİAD’a göreyse, ekonomik sıkıntılar iyiden iyiye baş göstermiştir. Yabancı yatırımcılar gelmemekte, güvenilir bir ülke imajı giderek silinmektedir. Tüm sorunlar için ekonomik reform süreci şarttır. (Ah, bu damat olmasa belki reform başarılı olacak; ama bu adamın söylediği tek kelam “bakın burası çok önemli”)
CHP’ye göre ise, sırtlarını yasladıkları sermaye grubunun talepleri acilen karşılanmalı, Türkiye politik atmosferi yumuşamalı, demokrasi gelmelidir. Bunun için kutuplaştırmaya gerek yoktur ve nihayet yaşasın Türkiye İttifakı!
Bu ittifakın adı bugün konulmuş olabilir; ama altı çok önceleri doldurulmuştur. Türkiye İttifakı resmi olarak kurulsa da kurulmasa da fark etmemektedir; zaten siyaseten ve yaşamsal anlamda varlığını kazanmıştır bir kere…
Söz konusu Afrin, Cizre, Sur olduğunda veya işçinin kıdem tazminatına sıra gelince bu kurumların hepsi bir aradadır. Artık bu gizli ittifakın açıktan bilmesi gerekir ki, yaşanan suni kutuplaşma ortamı kaybolsun. Bu ittifak 7 Haziran 2015’ten sonra Türkiye’yi el birliğiyle bugüne getirmiştir. HDP’nin barajı aşması sistemi krize sokmuş ve başkanlık sistemi ile bu kriz aşılmıştır. Bunun için gerekli olan tüm zor aygıtları devreye girmiş, beka meselesi altında bir çatı partisi gibi tüm burjuva partiler bir araya gelmiştir. CHP başkanlık sistemine ilk başta karşıymış gibi davranmıştır; ama asla tam anlamıyla karşı olmamıştır. Seçim sonuçlarını tanıyan tavır bunun en büyük göstergesidir. Hele hele AKP yerel seçim sonuçlarını bile tam olarak tanımamışken, referandumun kabul edilmesi sisteme razı olmak anlamını taşımaktadır. Çünkü bu sistem değişimi, sadece RTE’nin değil TC devletinin ortak kararıydı.
Bugüne kadar içerde yaratılan suni kutuplaştırma ilericilik-gericilik, tek adam, demokrasi gibi çelişkiler bitmiş, yerini kriz ve beka karşısında ortak hareket etme ülküsü almıştır. Türkiye’nin dış politikada izlediği her tarafa oynama hali bugünlerde sona gelmiştir. ABD’nin S-400’ler karşısında takındığı tavır, İran ambargosunda Türkiye dâhil 8 ülkenin muafiyetini uzatmama kararı gelecek dönemde ekonomik ve siyasal sıkıntıların artacağına işarettir. Bu sıkıntıları aşmanın yolu içerde tam birlik, sınırlar dâhilinde ve dışında Kürtlere savaş ve son olarak işçilerin haklarını gasp etmektir.
Damadın açıkladığı ekonomik reform paketi de, Reis-i Cumhur’un adlandırdığı Türkiye İttifakı da TÜSİAD’ın açıkladığı “seçim bitti işimize bakalım, AB ve ABD ile daha iyi geçinelim” tavrı da gelecekte olanı gören egemenlerin şimdiden hazırlık yapmalarına işarettir.
Sol cenahta ise değişen bir durum yok; herkesin dilinde yaşasın 1 Mayıs, gözünde Ekrem İmamoğlu’nun belediyesi, ruhunda ise müthiş bir bahar havası. 7 Haziran 2015 sonrası unutulmuş, sanki Türkiye 31 Mart yerel seçimleri sonrasında değişmiş. Felaket görülmemekte ve önlemler alınmamakta…
Egemenler yaşanan siyasal krize karşı hiç düşünmeden birlik derken, sanki devletin zor, ideolojik, kültürel devasa aygıtları bizim elimizdeymiş de bu durumu biz her türlü atlatırız havası hâkim. Faşizm bile bir cephe oluşturma gayretinde; ama bizim böyle bir derdimiz yok. Faşizm denilince, faşizme karşı birleşik cephe diyenler, bugün 1 Mayıs afişi yapmakta, mitingte 50-100 kişi fazla olalım da sol bizim güçlülüğümüz karşısında adeta şok olsun demektedir. Kendi terazisini diğer fraksiyonların kortejine göre belirlemektedir. Evet, gerçekler bunlardır; hem de yalnızca bugünün değil neredeyse 15-20 yılın gerçekleridir bunlar.
Bize gelince, bu tabloya isyan etmiş, solun kendi terazisinin diğer fraksiyonlar olarak koyduğu iktidar perspektifinden uzak grupçu anlayışına tokat olma iddiası olan, bunun için gerekli ne varsa yapmaya hazır bir siyasi organizasyonuz. Yaşadığımız yol kazaları ve iç tartışmalar ne denli büyük olursa olsun fikrimiz doğrudur ve hala geçerliliğini korumaktadır. Bizden ileri ne varsa tereddütsüz peşine düşmekte hazırız; ama eğer yoksa ve herkes aynı durumdaysa, bu bunalımdan çıkmanın yolu birliktir.
Kimileri daha başarısız bir birlikten yeni çıkmış hareket, nasıl olur da bu çağrıyı yapar diye düşünebilir; ama biz terazimizi kendi üzerimizden değil ihtiyaçlardan doğru koyuyoruz. Birlik perspektifinin yanlışlığı değil doğruluğu bugün anlaşılmaktadır. Türkiye Devrimci Hareketi(TDH) bu parçalı haliyle gelecek sert siyasal ve ekonomik kaosu değil bugünü bile örgütleyemez ki zaten başaramıyor.
Yapılacak olanlar bellidir;
- TDH bir an önce birlikte iş yapma becerisini göstermelidir, ilk başta eylem birliğini sağlamalı ve devamında örgütsel birliğe yönelmelidir.
- AKP kendi tabanını emekçi ve yoksullardan oluşturmaktadır. Olabildiğince bu kitleyi tarafsızlaştırmalıyız.
- Gelmekte olan ekonomik ve siyasal kriz önlenemez düzeydedir ve bu ortamın en çok etkileyeceği kesim işçi sınıfıdır. İşçi havzalarına yönelmeli ve buralarda kümelenmeliyiz.
- Birleşik devrimi savunmalı; ama aynı zamanda Türkiye için bağımsız bir siyasal hattın örülmesini de sağlamalıyız.
Son başlığı biraz detaylandırmak gerekirse, TDH hareketindeki birçok grup birleşik devrimi savunmaktadır ama birleşik devrimin Türkiye ayağı kitleselleşmekten ve yaşama karışmaktan uzaktadır. Bizce bu durum birleşik devrim idealine zarar vermekte ve tüm yükü Kürt Özgürlük Hareketi’ne yüklemektedir. Birçok kez görüldü ki Türkiye’de mücadele büyümezse Kürdistan’da yakalanan ivme de geriye gitmektedir; çünkü ne kadar yükselirse yükselsin tek başına yeterli olmamaktadır.
Bizim açımızdan ise bağımsız bir siyasal hattın örülememesi kitlelere değememek anlamına gelmektedir. Şovenizme meydan vermeden bağımsız bir politik hat örmek gerekmektedir.