Türkiye’de devrimci siyaset Gezi Parkı direnişiyle birlikte ikiye ayrılmış bulunmaktadır. Gezi’de sokağa çıkan milyonları örgütlemek için, devrimci hareketin bir kısmı KÖH(Kürt Özgürlük Hareketi)’ten uzak durma siyasetini derinleştirmiş, bir kısmı ise görünüşte yakın ama aslında uzak olarak ilişkisini devam ettirmiştir.
Yaşanan son gelişmelere bakıldığında, KÖH ile ittifakını sadece HDP üzerinden kuranlar, HDP içinde olup da geçtiğimiz yerel seçimlerde CHP adaylarına oy vermeyenleri anlamamışlar, bu durumu politikasızlığın politikası olarak yorumlamışlardır.
Türkiye ve bölge Gezi’den sonra, Gezi’ye bağımlı veya ondan bağımsız olarak birçok olaya gebe olmuştur. Bu olayların en önemlisi Rojava Devrimi ve onun yarattıklarıdır. Rojava, TDH açısından bir turnusol kağıdı görevini görmüştür ve halen de görmeye devam etmektedir.
TC, kendi varlığı açısından Rojava Devrimi’ni kabul edilemez bulmakta ve kendisiyle Rojava’nın aynı anda yaşam bulamayacağını düşünmekte, o sebeple de Rojava’nın dağıtılmasını kendi bekasına dayandırmaktadır.
Bizce de bu durum doğrudur. Rojava TC için bir beka sorunudur.
Bugünlerde Fırat’ın doğusuna girme hayali ile tutuşan sadece RTE değildir, Türkiye’nin bütün egemenleri bu hayal ile yatıp kalkmaktadır.
Suriye konferansını toplayacağını söyleyen CHP ise, konferansa PYD hariç herkesi dahil edeceğini söylerken eğer PYD’yi çağırırsa, sadece RTE’nin ona da terörist diye saldırmasından çekinmemekte aynı zamana PYD’nin kendi varlığı için de sorun olduğunu bildiği için bu tutumu almaktadır.
Burada CHP’nin PYD’yi çağırıp çağırmaması sorun değildir, bizce asıl sorun seçimler dahil olmak üzere her keskin dönemeçte CHP ile yakınlaşma çabası içinde olan solun suskunluğudur. 23 Haziran yerel seçimlerini AKP-MHP faşizmini geriletme olarak gören, bağımsız tutum almayı politikasızlığın politikası olarak değerlendiren cenahtaki suskunluktur asıl sorun.
Kaz Dağları için Kanada Büyükelçiliği önüne koşanlar, Rojava Devrimi’ne saldırı gündemdeyken neden suskunlar; yoksa ABD’nin saldırıya izin vermeyeceğini mi düşünüyorlar?
KÖH çözüm sürecinde aynı masaya oturduğu TC karşısında savaşa geçildiği zaman da nasıl hareket edeceğini ve herhangi bir savrulmaya meydan vermeyeceğini göstermiştir. Zaten kendinden emin olduğu için de CHP’ye oy verse bile kitlesinde bir kayma olmayacağını biliyordu. Onlar için esas olan şey, savaştığı güçler arasında krizin derinleşmesine vesile olmaktı.
Ama TDH(Türkiye Devrimci Hareketi)’yi oluşturan ve HDP içinde yer alan yapılar için durum böyle değildir. Onların bir kısmı için CHP-HDP ittifakı seçim için değil her zaman gereklidir. Kaz Dağları’ndaki talana ses çıkarmak, onlar için politik olarak CHP kitlesiyle ters düşmemek anlamına geliyor. Hatta bu eylemlerde daha çok görünür olmak, bayrak açmak, pankart asmak CHP kitlesinin içinde daha rahat örgütlenmeye vesile olmak anlamına geliyor.
Peki Rojava’ya saldırı gündemdeyken açılmayan bayraklar, okunmayan basın açıklamaları, yapılmayan yürüyüşler, çekilmeyen videolar nasıl açıklanacak? CHP kitlesinden uzaklaşma kaygısı mı yoksa devlet tarafından hedef gösterilme kaygısı mı?
Bizim için ikisinden duyulan kaygının birbirinden farkı yoktur. İkisi de solun düştüğü durumun göstergesidir ki; biz Rojava’ya saldırıyı doğru bulmadığımızı ve Rojava Devrimi’ni savunmak gerektiğini anlatamayacaksak, örgütlenmemizin ve örgütlülüğümüzün bir anlamı kalmadığını düşünüyoruz. Devlet tarafından hedef gösterilmek ise tartıştığımız bir şey bile değildir.
Biz dostlarımızın da devlet tarafından hedef gösterilmekten kaygılandığını düşünmüyoruz, düşünmek dahi istemiyoruz. Ama dostlarımızın 23 Haziran seçimlerine dair yazdıkları açık yürekli metinlerini bugünlerde de okumak istiyoruz. Rojava’nın geleceği, yerel seçimlerin sonuçlarından çok daha önemlidir ve herkesin bu konuda en az Kaz Dağları’ndaki talan kadar hassasiyet gösterme zorunluluğu vardır.
Sonuçta HDP çatısıyla girilen seçimlerde çok sayıda milletvekili, meclis üyesi vb. kazananlar bu can alıcı sorun karşısında da elbette ki sessiz kalmayacaktır diye umuyoruz. AKP için nasıl ki emperyalist bloklara dönemsel olarak oynama dönemi bittiyse, TDH açısından da hem CHP’ye hem de KÖH’e oynama dönemi bitmiştir. Safların netleşeceği dönem yaklaşmaktadır, herkesin kendi pozisyonunu gözden geçirmesi gerekmektedir.
Rojava’yı savunmak için sadece Rojava’da olmayı da doğru bulmuyoruz, bu savaşa Türkiye’nin içinden de karşı çıkmak gerektiğinin bilincinde olduğumuzu söylemekte yarar olduğunu düşünüyoruz. Bu bilincin gerekliliği neyse, bunun için mücadele edeceğimizden de kimsenin şüphesi olmasın.