Dostoyevski “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık” der.
“Çıktık” sözü matruşka bebeklerin açıldıkça birinin diğerinin içinden çıkmasını düşündürür. Konuya toplum ve insan hayatının içinden bakınca “çıktık” konusu mekanik bir değişiklikten çok diyalektik değişimi öne çıkarır. Açıkçası Palto da biçim ve içerik; özne ve nesne konusunu tartışmaya açar. Felsefenin alanından edebiyatın alanına ince bir geçiş söz konusudur. “Palto nasıl edebiyatın öznesine dönüşür?”, “Özne nerde hangi halde nesneleşir?” gibi kimi sorulara cevap aramak durumunda kalırız. Görünenin içindeki görünmeyenin biçimle nasıl bütünleştiğini anlatır. Biçimin değişmesiyle içeriğin de değişmek zorunda kalmasının dramatik öyküsünü yaşatır. Hikayenin tamamında insan en geriden gelir.
Kurgusal olarak Palto’nun sahibi, Palto’daki değişime ayak uydurmak zorunda kalır. Bu öyle doğal ve sıradan bir değişim olmaz. Bunun toplumsal değişim ve dönüşüme yol açan bir yönü vardır. İnsanın içine dokunan dramatik yön trajediye dönüşür. Zaman, öz ve biçimin bütünlüğünü çözer. Gogol, çözülmenin başlamasıyla okuyucuya doğumun sancılarını yaşatır.
Gogol, Rus insanını en dibinden kavramış ve derinden çözümleyebilmiş bir yazardır. Dostoyevski’nin Gogol için “Hepimiz O’nun Palto’sundan çıktık” demiş olmasını sadece bir övgü olarak algılamamalıyız. En basit anlamıyla bir hakikate vurgu olarak düşünebiliriz. Gerçeklerle yaşayan yazar ve düşünürlerin, gerçeği ters çevirerek insanların gözüne sokmak istemesi anlaşılabilir bir durumdur. Bir taraftan da başarılması hiçte kolay olmayan bir şeydir.
Toplum çekirdek halinde toprağa düştüğü andan itibaren sancı başlar. Ta ki doğum gerçekleşene kadar sürer. Edebiyatın bu keskin kalemi ağrıyı ve sızıyı dindirmek yerine kanatarak sağaltmak ister gibidir. Gogol, müthiş bir yaratıcılıkla Rus insanının acı, gözyaşı ve çaresizlik içindeki sancılı hallerini bize duyumsatır. Bütün sebepler tek bir noktada birleştiği vakit acı ve sancı bize hiç gelir. Doğumun gerçekleşmesi bütün sebeplerin ortadan kalkmasını gerektirirse bunun için her şeyimizi vermek isteriz. Canımızı, cananımızı bu uğurda toprağın altında kendi ellerimizle koymaktan geri durmayız. Yeter ki doğum olsun. Yeter ki şu lanetli gidişat sona ersin. Yeter ki bir kerecik cehennem azabından kurtulmanın yolu açılsın.
İster Rus steplerinden gelsin ister Anadolu bozkırlarından gelsin; üstümüze yağan lanetli uğursuzluk bir yapıştı mı kederli bir umutsuzluk çöker tüm topluma. Acıları ve çaresizlikleri artık bir kadermiş gibi yaşarız. Son raddesine vardığında ise içimizde bir isyan ateşi tutuşur. Artık ölüm bile vız gelir. Yaşamak için savaşı göze almak zorunlu hale gelir. İnsanın cendereye alınması, yaşarken ölümü tatması vicdanını harekete geçirir. Her insan ve halk üzerindeki ölü toprağını böyle kaldırıp atar.
***
Gogol’un Palto’sunun sahibi doğuşundan “kadersiz”dir. Doğduğunda annesi ona bir türlü vaftiz simi seçemez. Oğluna (Basmackin; ayakkabı isminden türeyip gelen) babasının ismini vermekten başka bir çıkar yol bulamaz. Doğum ve ölüm. Ölüm ve yaşam hep iç içe. Biri diğerinin kaderi olup çıkar karşımıza. Mart soğuğunda dünyaya gözlerini açan oğluna babasının ismi Akakiy Akakiyeviç ismini verir. Küçük Akakiy Akayeviç’in doğumu kadar ölümü de trajik ağıttır. Paltosuz gelip paltosuz göçüp gider. Bir tek Akakiy Akakiyeviç mi soğuktan korunamaz? Değil. Tüm “baldırı çıplaklar takımı”nın soğuktan korunmak için bir paltoya ihtiyacı vardır.
Eskiyen paltosunun artık kendine bile hayrı kalmamıştır. Akakiy Akakiyeviç bir gün eski lime lime dökülen paltosunu tamir ettirmek için Terzi Patroviç’e gider. Hayatı o zaman değişmeye başlar. Yoksa Akakiy akakiyeviç’i kim bilir, kim tanır ki!? Devlet dairesindeki dokuzuncu dereceden memuriyeti boyunca belgelerin kopyalanması dışında elinde hiçbir iş gelmemiştir. Devlet dairesinde hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığı gibi çoğu zaman aşağılanıp yok sayılmıştır. Aynı kademeden memurlar bile ona hiç saygı duymamışlardır. Üstündeki eski palto onun kişiliğine reva görülmüş bir kayıp zaman simgesi gibi algılanmıştır. Onun nefes alıp vermesi dahi kimsenin umrunda olmamıştır. Ne zaman ki artık kullanılmaz hale gelen paltosunu Terzi Petroviç’e yamalatmak için gider palto o zaman edebiyatın konusu haline gelmeye başlar. Terzi Petroviç, Akakiy Akakiyeviç’e yeni bir palto dikmekten başka bir yolunun olmadığını açıkça belirtir.
Akakiy Akakiyeviç aldığı maaş ve biriktirdiği para ile paltonun fiyatını zar zor denkleştirir. Pamuklu kumaşı, Terzi Petroviç ile birlikte alırlar. Büyük bir ustalıkla kesim ve dikimi yaptıktan sonra Palto’yu işlemeli mendiline paketleyip Akakiy Akakiyeviç’in önünde çıkarır. Akakiy Akakiyeviç’in giymesine yardımdı olur. Terzi Petroviç, önce paltoya ve sonra da içindeki insana bakar. Kendi eserini büyük bir mutluluk içinde izler.
Akakiy Akakiyeviç, eski paltosunu evin bir köşesine kaldırır. Yeni paltosu ile doğruca çalıştığı devlet dairesinin yolunu tutar. İş yerinde amirinden memuruna kadar herkes Akakiy Akakiyeviç’in paltosunu konuşur. Kutlamak gerek bunu derler ama Akakiy Akakiyeviç teklifi kabul etmez. Amiri kutlama benden diyerek akşamki kutlama için herkesi evine davet eder.
İnsan yerine konulmayan Akakiy Akakiyeviç değilmiş de eski paltosuymuş gibi gelir. Asıl itibar görenin yeni paltonun olduğu şüpheye yer bırakmaz açıklıktadır.
Davette kimler yoktur ki dairede çalışan üst kademeden amirlerin ve alt kademeden memurların hepsi vardır. Akakiy Akakiyeviç’in yeni paltosu için övgüler dizilir. Yeni paltosu ile yeni bir kişilik kazanmış gibidir. İtibar görmekten gocunur. Davette içkiyi bile ısrar sonucu içer. Oradan hemen ayrılmak için evine gitmek ister ancak davetliler onu bırakmazlar. Bir süre geçtikten sonra kaşla göz arasında yerdeki paltosunu kaldırıp temizleyerek sırtına geçirir ve kendini buz gibi soğuk Petersburg sokaklarına vurur.
Kafası içkiden dolayı biraz dumanlıdır. İzbe yollara girer. Sokak serserilerinin saldırısına uğrar. Üç beş kişinin arasında paltosunun sırtından çekilip alındığını hisseder. Yediği dayak da cabası olur. Bağırır, yardım ister. “Paltomu çaldılar” diyerek inler. Karakol nöbetçisi yanına gelir. “Onları gördüm ama arkadaşların zannettim” der.
Akakiy Akakiyeviç paltonun bulunması için makam mevki sahibi kim varsa çalmadık kapı bırakmaz ama hepsinden de ağzını payını alıp geri döner. Tüm çabalarının sonucu koca bir hüsrandır. İnsan yerine konulmamakla kalmaz ağır hakaretlere maruz kalır. Akakiy Akakiyeviç, kısa bir süre sonra soğuktan hastalanır. Petersburg kışında titreye titreye hayata gözlerini yumar. Geride eski bir palto ve birkaç çift çorap bırakır.
Paltosu çalındıktan sonra gelen ölümü geride kalanlar için derin bir vicdan azabına dönüşür. Emniyet müdürü paltosu çalındığı için kendisine başvuran adamı sorar. Olanlar kendisine anlatıldıktan sonra daha çok üzülür ve aynı akıbetin kendi başına da gelebileceği korkusuna kapılır. Petersburg’da Akakiy Akakiyeviç’in paltosunun çalınması sonrası kimse kendini güvende hissetmez. Vicdanlar ayağa kalkmış ve Akakiy Akakiyeviç’in hayaleti hortlamıştır. Bir gece emniyet müdürünün köprü başında sırtından paltosunu sokak serserileri çekip alır. Canını zor kurtaran emniyet müdürü o esnada Akakiy Akakiyeviç’in hayaletini görür. Korkudan evine zor döner ve herkese Akakiy Akakiyeviç’in hayaletinin paltosunu çaldığını söyler.
Basit denebilecek bir olayda bile haksızlığın nerde başlayıp nerde biteceğini insan hafızasını zorladığı Gogol’un Palto romanında “Palto” insanın içinden çıkılmaz mücadelesini oldukça dokunaklı bir şekilde anlatmaya devam eder.
***
Yaşarken hiçbir değer verilmeyen Akakiy Akakiyeviç’in öldükten sonra gerçekten değeri anlaşılmış mıdır!? Şühelidir! Bir hiçmiş gibi davranılan Akakiy Akakiyeviç’e yapılanları kabullendiği düşünülebilir miyiz? Yapılan bunca haksızlıkların üstüne bir de sırtından paltosu çekilip alınan Akakiy Akakiyeviç’in paltosunun bulunması için yaptığı tüm çağrısının sonuçsuz kalması ölümüyle birlikte vicdanları yaralayan sessiz bir çığlığa dönüşür.
Dostoyevski’nin “Ezilenler”, “İnsancıklar”, “Karamazov Kardeşler” gibi birçok romanında Palto’nun izlerini görürüz. Toplum hayatında karakterler yaratarak toplumsal anlatı sanatının bu denli ustaca gerçekleşmesini çok az yazarda buluruz. Bize içinden çıktığı Palto’ya değişik biçimleriyle dönüş yaptığını düşündüren şey nedir?
“Palto”, en dibi göstererek zirveyi işaret eder. En dipteki insanın bir solucan gibi yaşamasının yanında bir gün yeryüzüne çıkıp toplumsal kavgaya tutuşacağını gösterir.. Özetle; Palto bizlere insanın köle ruhlu olması ile asi ve özgür ruhlu olması arasında o kadar da kalın duvarların olmadığını anlatır.