TC devletinin güdümündeki Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) öncülüğündeki cihatçı çeteler, 27 Kasım sabahında Suriye’nin ekonomik, askeri ve lojistik merkezi olarak tanımlanabilecek Halep şehrini istila ve işgal etmek için bir saldırı başlattı. Saldırı devam ediyor ve çeteler ilerliyor. Kuzey-Doğu Suriye’de, KÖH ve devrimciler tarafından bozguna uğratılan IŞİD’in artığı olan bu çeteler, saldırdıkları yerleşim yerlerinde selefleri IŞİD ile aynı aşağılık yöntemleri uyguluyor, silahsız masumları katlediyor, insanları farklı bir inançtan oldukları sebebiyle infaz ediyor. Ele geçirdikleri cezaevinden IŞİD’li mahkumları serbest bırakmaları ise tüm bunların cilası olarak tariflenebilir! Halep’in bu şekilde istila ve işgal edilmesi demek Suriye iç savaşı’nın kaldığı yerden devam edeceği anlamına geliyor.
Bu saldırının, siyonist İsrail ile Hizbullah’ın vardığı ateşkesin hemen ardından gerçekleşmesi oldukça manidar. İran’ın bölgede kurduğu Şii hilalini Lübnan’da kıramayan siyonist İsrail ve Batı emperyalizmi, bu hilali Suriye’de kırabilmek için çetelere kuşkusuz destek vermiştir ve vermeye devam edecektir. Çetelerin tasmasını elinde tutan TC’nin bu saldırıda dolaylı-dolaysız olarak siyonist İsrail ile aynı safta olduğu da açıktır. Rusya’nın “Türkiye Suriye’de işgalcidir” diyerek Astana sürecini fiilen askıya almasından sonra eli ayağına dolanan TC devleti, bu saldırıyı organize ederek, kendi çıkarları ile siyonist İsrail’in ve Batı emperyalizminin çıkarlarını ortak bir paydada buluşturmuştur. Eğer Halep işgal edilebilirse, devamında gelecek hamlelerle bir yandan İran varlığına son verilerek Şii hilali kırılacak, diğer yandan TC devleti Halep’te yaptığı konumlanma ile Suriye üzerindeki hakimiyetini güçlendirip başka işgal hamleleri de gerçekleştirerek Kuzey-Doğu Suriye’yi tasfiyeye yönelecek; olmazsa da Halep’i bir koz olarak kullanarak, Şam hükümetini kendi çıkarları doğrultusunda teslim almaya çalışacak.
Saldırı başlayalı henüz daha üç gün oldu. Ancak çeteler Halep merkezine girmiş durumdalar. Suriye İç Savaşı’nın başından bu yana Kürt halkının öz-yönetiminde olan Şêx Meqsûd ve Eşrefiye mahallesinin ise hemen dibindeler. El-Bab hattından Halep’in kuzeyine doğru da ikinci bir saldırı başlattılar. İran güdümlü Şii güçlerin nedeni tam olarak anlaşılamayan bir şekilde çatışmalara tam müdahil olmaması ve Rusya’nın hava operasyonlarının yetersiz kalması, Suriye ordusunun ciddi bir bozguna uğramasına yol açtı. Rusya Savunma Bakanlığı ve Rusya’nın Suriye’deki operasyon merkezi, her ne kadar takviye yapacaklarını söylese de şu an Halep’te, Kürt halkı dışında bu takviyeyi tamamlayacak bir kara gücü yok.
Halbuki çetelerin neredeyse bir yıldır böyle bir saldırıya hazırlandığı biliniyordu. Halihazırda TC devletinin bölgedeki varlığı ve çetelerin onun güdümünde olması, her daim böyle bir saldırının gerçekleşebilme tehlikesini yaratmaktaydı. Siyonist İsrail’in son bir yıldır gerçekleştirdiği bölgesel ölçekteki saldırılardan ve savurduğu tehditlerden bahsetmeye gerek bile yok. Ayrıca, NATO’nun Fransa ve Ukrayna üzerinden buradaki çetelere drone eğitimi verdiği ve envanter sağladığı da Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi tarafından faş edilmişti. Üstelik, siyonistlerin Hizbullah’a yaptığı saldırılar da çetelerin sevinç çığlıkları atmasına ve salyalarının akmasına sebep olmuştu. Zaten, yayınladıkları propaganda videoları ile kendileri de böyle bir saldırı yapacaklarını aylar öncesinden açıktan ilan etmişlerdi.
Çetelerin neredeyse bir yıldır bu saldırıya hazırlandığı bilinmesine rağmen, Suriye ordusunun bu şekilde gafil avlanması, Şam hükümetinin içerisinde bulunduğu güçsüzlüğün, çıkışsızlığın ve çözümsüzlüğün net bir göstergesi. Bugün net olarak görülmüştür ki Rusya, İran ve Hizbullah yoksa Şam hükümeti hiçbir şeydir. Bu güçsüzlüğün, çıkışsızlığın ve çözümsüzlüğün en büyük sebebiyse, kuşkusuz, Şam hükümetinin, iç savaşın başından bu yana tüm olanlara rağmen, Kuzey-Doğu Suriye halkı ile “Demokratik Suriye” doğrultusunda adil bir uzlaşmaya varmakta ayak diremesidir. Egemen sınıflara has bir kibre ve ihtirasa kapılan kifayetsiz Şam hükümeti, bugün cihatçıların, TC devleti, siyonist İsrail ve Batı emperyalizminin desteğiyle Halep’i istila ve işgal etmesini mümkün kılan ortamın oluşmasında en büyük suçludur.
Dijital medyaya yansıyan haberlerde gördüğümüz üzere çeteler, zafer kazanmanın verdiği öz güvenle, Halep bittikten sonra Tıl Rıfat’a saldırı başlatacaklarını söylüyor. Saldırının başlangıcından bu yana, TC güdümündeki SMO çeteleri, Tıl Rıfat’ın çevresindeki bölgelere bunun için güç takviyesi yapıyor. TC devleti ise obüsler ile yoğun bir şekilde bombalıyor kenti. Dün gece El-Bab’tan Tedef’e doğru başlatılan saldırı Tıl Rıfat’ı kuşatmaya almayı hedefliyor. TC devletinin ve çetelerin, Tıl Rıfat’ı istila ve işgal etmek için, uzun bir süredir hesaplar yaptığı ve girişimlerde bulunduğu zaten biliniyor. “Tıl Rıfat bir kuşatma altına girerse aradan kolayca çıkarabiliriz” diye düşünüyorlar. Bu işgalin ve istilanın, Halep’te olduğu gibi kolay olacağını düşünüyorlarsa, bu büyük bir yanılgı olur. Öyle ki Tıl Rıfat’da bulunan öz-savunma güçleri, tıpkı Kuzey-Doğu Suriye’nin diğer bütün kantonlarında olduğu gibi, senelerdir bu doğrultuda gerçekleşebilecek bir saldırı için hazırlanıyor.
Ayrıca, Halep şehir merkezinin hemen yanı başında olan, yukarıda da bahsini ettiğimiz Şêx Meqsûd ve Eşrefiye mahallesi de oldukça önemli. Yüz binlerce Kürdün yaşadığı bu mahalleler, iç savaşın başından bu yana, neredeyse her daim kuşatma altında olmasına rağmen, orada yaşayan halkın kurduğu öz-yönetim ve öz-savunma sayesinde, ne cihatçılar tarafından ne de Şam hükümeti tarafından asla ele geçirilemedi. Onlar da bugüne kadar olası bir saldırı için hazırlanmaktaydılar. Şu an savaştan kaçan Halep halkı buralara sığınıyor. Suriye ordusunun elinde olan bölgelere hiçbir çağrı yapmadan saldıran çeteler ise bir umut “teslim olma” çağrısı yapıyor. Buraya her an saldırı başlayabilir. Dijital medyaya düşen görüntüler, ciddi bir hazırlığın olduğunu, ayriyeten takviye gücün gittiğini ve halkın topyekûn direnişe geçeceğini gösteriyor.
Bu noktada QSD sözcüsü Ferhad Şami’nin X hesabından yaptığı açıklama önemli. Şöyle diyor Şami:
“Suriye’nin kuzeybatısına yönelik saldırı planı, planlarını, El Nusra Cephesi’nin işbirliğiyle hayata geçirmeyi amaçlayan işgalci Türkiye tarafından tasarlandı. Bu saldırı Türkiye tarafından adım adım yönetilmektedir ve bu süreci tam olarak anlamak için Türkiye’nin rolünü görmek çok önemlidir. Suriye’nin kuzeybatısındaki gelişmeler hassas bir konudur ve bu gelişmeleri doğrudan önemsiyor ve yakından takip ediyoruz. Ne olursa olsun, ulusal ve ahlaki önceliğimiz halkımızın ve bölgelerimizin savunması olmaya devam edecektir. Bu nedenle halkımızı savunmak için gerektiğinde müdahale edeceğiz.“
Bu sözler ve dijital medyaya yansıyan haberler; Kürt halkının, Kuzey-Doğu Suriye yönetiminin ve YPG-QSD’nin, Şam hükümeti gibi teslim bayrağını çekmeyeceğinin ve direneceğinin göstergesidir. Kerkük’te, Şengal’de ve Kobanê’de IŞİD istilasını durduranlar ve onu tarumar edenler, bugün yine aynı kararlılıkla direnecekler. Zaten tersi bir durum fazlasıyla garip olurdu! Bu, mevcut duruma baktığımızda, Halep’in TC devleti ve cihatçılar tarafından istilasını ve işgalini durdurabilecek yegane direnişin Şêx Meqsûd, Eşrefiye ve Tıl Rıfat hattında gerçekleşeceği anlamına gelmekte. Böyle olursa ve direniş kararlılıkla sürerse hiç şüphe olmasın ikinci bir Kobanê olayı yaşanır. Eğer Şêx Meqsûd, Eşrefiye ve Tıl Rıfat, olası bir saldırı durumunda ikinci Kobanê olursa, açık söylemek gerekir ki Suriye iç savaşının gidişatı tamamen değişir. Nelerin değişebileceğini anlamak isteyen, Kobanê’den sonra IŞİD’e ne olduğunu ve bölgede nelerin değiştiğini hatırlasın! “Kobanê düştü düşecek” diye sevinen baş faşist Erdoğan’ın nasıl yenildiğini ve mosmor olduğunu hatırlasın!
İkinci bir Kobanê için ise tıpkı o gün olduğu gibi topyekûn bir seferberlik ve direnişten başka bir yol yok!
Kaynak: Komün Gücü