Hikmet Acun ile röportajın ikinci bölümü:
– Rojava için önemli tespitler yaptın: Rojava içinden geçmekte olduğu girift sorunları aşabilir mi, yoksa Rojava’yı kuşatan güçlerin zorladığı siyasi biçimlerle şekillenip, iktidara sahip olacak yeni güçlerin alanı haline gelebilir mi?
H. Acun: Bu sorunun cevabı ne olursa olsun, Rojava’yı anlatmak için yeterli işleve sahip olmaz.
Rojava bir savaş alanı. Ve savaş sürüyor. Önce bunu anlamakta fayda var. Ayrıca bu savaş halinin sathı Rojava ile sınırlı değil. Satıh sadece fiziki alanla da sınırlı değil, ideolojik sonuçları da tetikleyen ve üreten bir savaş. Rojava dünya devriminin bir mirası. Ortadoğu halklarının geleceği açısından, gelecek yüzyılları açısından dahası Türkiye halkları açısından da oldukça önemli, keskin bir viraj. Bunun için Rojava’yı bir devrim olarak anmayı garanti edecek olan nedir diye sormak gerekir. Bunun birincisi Kürt devrimci öznelerinin deneyimleri; o tarihinden gelen devrimci ruhu kurucu yapmaya muktedir yetileri geliştirip geliştiremeyeceğidir. Kürt Devrimci Hareketinin oldukça gelişkin bir içgüdüsü var. Devrimci içgüdü, ancak ve ancak büyük deneyimlerle ulaşılabilen bir saik. Ve bu saik bazen olayları ve tarihi değiştirebilecek kadar işlevsel. Bu devrimci içgüdünün sesine ne kadar kulak verilir, onu uzun sürmeyen bir zaman sonra görürüz. Çünkü Rojava’da uluslararası güçlerin kontrolüne girmeye yatkın eğilimler, Kürt milliyetçileri ve liberaller tarafından Kürt devrimci öznelerine karşı da bir ehven-i şer kabul ettirme, çıkmazlardan çıkmaz beğendirme, kendi çözümünü dayatma, onun bugüne kadar önerdiği demokratik inşayı akamete uğratma tehlikesini de barındırıyor. Dört yıl evvel tedbirler alınmazsa, Rojava’nın Kürt devrimci öznelerine karşı tasfiyeci bir rol oynayabileceğini ifade etmiştim. Amerika kendi Kürtlerini yalnızca Başur’da değil, Rojava’da da oluşturmak için klasik emperyalist rolünü oynamak için hamleler yapıyor. Kürt milliyetçileri ve liberalleri Rojava’yı bir toprak sorununa indirgeyerek; “Kürtlerin toprağı olsun da nasıl olursa, olsun” tezini geliştirmeye çalışıyor. Ayrıca sözü edilen “Kürtlerin ulusal birliği” meselesi birleştirici mi yoksa Kürt devrimci öznesini tasfiye edici rol mü oynayacak, yaşayıp göreceğiz. Görünen o ki, Rojava’yı Kürt devrimci öznelerine hem ideolojik olarak kapatma hem de irade olarak kapatma planı yürütülüyor. Dahası var; devrimci özne sürecin istese de dışında duramayacağı için, iradenin aşındırılarak ve itibarsızlaştırılarak, tabanı arasında bölünme yaratılarak, karşı devrimci Kürtlere mahkum edilerek her iki cepheden yalnızlaştırılması planlanıyor. Umalım Kürt devrimci özneleri bile bile ladese düşmezler.
Ancak Rojava’yı, Rojava olarak konuşmak ne kadar gerçekçi, orası da boşlukta. Rojava’yı şöyle konuşmak; içinden geçilen süreci daha iyi anlamamıza olanak sağlayabilir. Rojava’da devrimci sürecin akamete uğratılmasıyla ulaşılmak istenen muhtemel sonuçlardan biri de; Türkiye’de halklara, muhaliflere karşı Türk devletinin başlatma ihtimali oldukça yüksek bir tasfiye savaşının önünü açmadır. Çünkü Rojava’nın devrimci pozisyonda kalmasının bugüne kadar Türkiye’de muhalefetin ayakta kalmasına büyük katkısı oldu. Rojava’da, Türk devletinin silahlı güçlerine, paramiliterlerine muadil, silahlı devrimci güçler var. Bu devrimci güçler, Türk devletinin içerde muhalefete karşı daha yıkıcı saldırılarda bulunmasında caydırıcı rol oynadı. Bu güçleri bir biçimiyle kontrol altına almak ve kitabına uygun biçimde enterne etmek; Türk devletinin Türkiye içinde elini rahatlatacak ve zaten elinde su tabancası bile olmayan, örgütlülüğü olmayan muhalefeti kolayca ezmesinin önünü açacaktır. Yani Rojava’da hangi süreç, ne biçimde yürürse yürüsün bunun sonuçları Türkiye halklarına ve muhalefete dolaysız yansıyacaktır.
Gelelim Rojava’ya hakim olacak yeni güçlerin devreye girmesiyle birlikte Rojava devrimci güçlere kapatılabilir mi sorusuna. Bildiğim kadarıyla ENKS’nin görüşmelerde öne sürdüğü şartlardan biri de “Rojavalı olmayan unsurlar”ın, Rojava dışına çıkartılması. Yani Kürt devrimci öznelerinin tasfiye edilmesi. Bu öne sürülen koşul belli ki, Türkiye’nin ENKS üzerinden öne sürdüğü koşul. Bu koşula, ABD ve Rusya’nın da destek verdiği bir pazarlık konusu. Bana öyle geliyor ki, Kürt Özgürlük Hareketini ve öznelerini tasfiye planının adı; tarihe “Kürt Ulusal Birliği” olarak geçirilecek. Kürt devrimci özneleri bu “Birlik”le birlikte yalnızlaştırılacak ve her bakımdan güçten düşürülecek, tasfiyesinin önü açılacak. Dikkat edilirse bu siyasi ketenpere girişimi, Kürt milliyetçileri ve liberallerinin bitlerini şimdiden kanlandırmışa benziyor. Ancak ben Rojava’ya ‘umutsuz vaka’ olarak bakmıyorum. Rojava’yı emperyalist ve sömürgeci plana uygun biçimlendirme girişimlerini devrim, karşı devrim arasında bir mücadele olarak anlıyorum.
-Rojava’da yürütülen planların Türkiye’ye etkilerinden söz ettin; bunu biraz daha açar mısın?
H. Acun: Türkiye solunun kendi hayhuyu içinde fark etmediği ve mümkün mertebe görmezden geldiği Rojava daha başından beri Türkiye’nin içiydi. Bu, hep böyleydi. Hala böyle. Bunu coğrafi anlamda değil, siyasi anlamda söylüyorum. Hatırlayanlar ve yaşları tutanlar bilir, 1974 Kıbrıs işgalinden sonra, “Kuzey Kıbrıs” diye bir yer uydurulmuş, oraya yerli halkın nüfusundan fazla, Türkiye’nin değişik bölgelerinden devşirilen gerici ve faşist unsurlar yerleştirilmişti. 1974 sonrası Kıbrıs, Türk devletinin kontrolünde uluslararası kaçakçılığın ve kumarın merkezi haline getirilmişti. Ama daha önemlisi Kıbrıs bir kontra merkezine dönüştürülmüştü. Türk devleti aynı politikaları işgal ettiği Afrin, Serekaniye, Til Temir’de yapıyor. Bu alanlar hem Türkiye’nin içinde hem de Türkiye dışında her türlü kirli işlere soktuğu elemanların merkezi durumunda. Buralar bir süre sonra önemli miktarda uyuşturucu ve silah kaçakçılığının da merkezleri olacak. Eğer ABD öncülüğünde yürütülen “Birlik” görüşmeleri mantıksal sonuçlarına ulaşırsa, Türkiye’nin kontrol ettiği çete bölgeleri de sözüm ona bir statüye bağlanmış olacak. Yani legalleşmiş olacak. Çete alanlarının siyasi olarak legalleşmesi, Türk devletinin elini önemli oranda rahatlatacak ve her türlü kirli işlerini kitabına uydurup, rahatça yapabilecek. Çünkü ABD “barışı”, bütün gayrı meşru savaş ilişkilerini ve Suriye’nin ilhakını legalleştirme girişimi olma özelliğini de taşıyor. Ayrıca buradan çıkacak “özerklik”ten Kürtlere bir hayır gelir mi, bir gelecek sunar mı oldukça şaibeli.
– Kürt partiler arası “Ulusal Birlik” üzerinden şekillenen süreç, diğer uluslardan halklara, örneğin Araplara, Hristiyanlara nasıl yansıyacak?
H. Acun: O konuyu konuşmak için biraz daha beklemekte fayda var. Rojava’ya devrimci ruhunu veren kurucu ilkelerden biri de; hiçbir etnik, dini toplumsal kesimi imtiyaz sahibi yapmadan eşit, gönüllü, birarada yaşama ilkesine dayanmasıdır. Bu ilkeyi akamete uğratacak her politik biçim önermesi, Rojava’nın toplumsal yapısını da demokratik ruhunu da çözülmeye uğratır ve sürdürülemez kılar. Aksi aynı zamanda Kürt devrimci öznesine karşı, onun ideolojik ve politik önermelerine de karşı bir tasfiyeciliği de içerir. Yani Rojava’yı Kürt azınlığın egemen yönetimi biçimine dönüştürürseniz; burjuva anlamda modern ulus devlet inşasına dönüştürürsünüz. Bu konu oldukça dikkat edilmesi gereken hassas bir konu. Başında dediğim gibi bu konuyu enine boyuna konuşmak için Kürt partiler arası “Ulusal Birlik” görüşmelerinin varacağı sonuçları görmeli.
– Türk devletinin Kürt devrimci öznelerine karşı topyekun bir imha savaşı var. Bakur’da ve Başur’da kuşatma var. Yoğun savaş var. Kürt devrimci özneleri tarihsel rollerini oynamaya çalışıyor. Bu savaşın alabileceği biçimler ve muhtemel sonuçları ne olur?
H. Acun: Ben kimsenin duymak istemediği bir cümleyi zikrederek başlayayım söze; Eğer Kürt dağlarına yağmur yağarsa, Türkiye’nin dört bir yanında muhalefetin ve solcunun evine zemheri karı yağar. Eğer Kürt öznelerinin dağlarda ayağı aksarsa, Türkiye solcusunun vücudu felç olur. Eğer Kürt özneleri yenilirse; tarih yenilir. Herkes yenilir.
– Ciddi bir uyarı yapıyorsun: Türkiye solunun kaderi Kürt devrimci öznelerinin kaderine mi bağlı diyorsun?
Aynen onu söyledim. Türk devletinin son yıllarda Kürt devrimci öznelerine karşı teknik savaş destekli imha savaşının yalnızca onlara karşı olduğunu düşünen oldukça yanılır. Sol, Kürt devrimci öznelerini imha etmek üzere geliştirilen savaşa seyirci duruyor. Çünkü bir zaman geldiğinde o savaşın kendini de imha edeceğinden habersiz bir dünya içinde yaşıyor… Türkiye solu son kırk yıldır biraz soluk almışsa, partiler kurabilmiş, gazete, dergiler çıkartabilmişlerse, milletvekili olabilmişlerse hatta CHP diye bir parti sözde “muhalefet” olmuşsa, bütün bunlar Kürt devrimci öznelerinin sayesindedir. O uzaktan baktıkları, hatta kurtulmak istedikleri dağların, kentlerin özneleri sayesinde.
Kürt devrimci öznelerini tasfiye etmeye dönük savaşın esasta başka bir yönü daha var; bütün haşmetli terörüne rağmen devlet dediğimiz iç koalisyon ilişkiler ağı, oldukça hızlı çözülmeye uğramış durumda. Sanıldığının aksine AKP’de temsilini bulan devlet içi koalisyon, artık eski durumda değil. Ya giderek birbirlerini yiyecekler ve iç tasfiyeye yönelecekler, -ki bunu koalisyon içi hiçbir çete göze alamaz, alamıyor- Yani ciddi çözülme var. AKP’de temsilini bulan çözülmenin sonuçlarından da korktukları aşikar; çünkü hepsi birbirine suç ortaklığı üzerinden bağlanmış durumda. Dışarıda yürüttükleri savaşın sınırlarına geldiler, şimdi sonuçlarının bedellerini ödeyecekler. Koalisyonun ömrünü uzatmak için geriye, savaşı Türkiye’nin içine yaymak. Türkiye’yi Endonezyalılaştırmak kalıyor. Yani bütün muhalifleri ya imha etmek ya da tasfiye etmek. Bunu milliyetçilik ve dincilik hezeyanını şahlandırarak yapmak. Ancak bir engel var! Kürt devrimci öznelerinin silahlı güçleri ve muazzam savaşma yetenekleri. Türk devletinin silahlandırılmış güçlerine muadil, silahlanmış tek güç Kürt Özgürlük Savaşçıları. Başka bir güç söz konusu değil. Türk devlet çeteleri silahlı devlet terörünü içeriye yönelttiği anda kendisine risk taşıyan tek güç, Kürdün silahlı gücü… Bu yüzden önce bu gücün etkisizleştirilmesi gerekmektedir. Yani Kürt devrimci öznelerine karşı dağlarda yürütülen imha savaşı, içeride yürütülecek savaşın bir parçası. Birincisi bu. Diğeri Kürt devrimci öznesini, fiziki olarak etkisiz hale getirince, ideolojik olarak da etkisiz hale getireceğine dair beklentisi. Kürt devrimci öznesini etkisizleştirme, parçalama politikaları mümkün olursa, Kürt milliyetçilerinin, liberallarinin önünü açarak, Kürtlere biçim verebileceğine dair beklenti. Bakur ve Başur’da yapılan imha operasyonlarıyla, Rojava’da Kürt devrimci öznesini kıstırma planının aynı anda yürümesine şaşmamak gerek. Yani Kürt devrimci öznesini, kendini var ettiği bütün alanlardan, siyasi gücünü kurduğu bütün alanlardan düşürerek, kendi içine bükmek, iç bölünme olasılıklarını yoklamak ve sonuçta Kürt devrimcilerinin arındırılmış yol temizliğini yapmak, dahası Kürde tarih yazdırmamak. Ben devletin savaş konseptinin bu çerçevede yürüdüğünü düşüyorum. Bir başka yön ise, eğer yolunu Kürt devrimci savaşçılarından temizleyebilirse, Bakur hattından, Şengal, Kerkük’e kadar yayılmak. Kürt topraklarını daha geniş bir alanda işgal topraklarına çevirmek.
– Mevcut savaş konsepti ve tasfiye planı karşısında Kürt devrimci dinamikleri bütün direnme biçimlerine rağmen akamete uğrayabilir mi?
Ben gelinen yerde ortaya çıkan sınırın oldukça keskin olduğunu düşünüyorum. Tamamıyla olmasa bile Kürt devrimci güçlerini sıfırlama planı olduğunu düşünüyorum. Planın bir parçasının da Kürt devrimci güçlerini teslimiyete zorlamak olduğunu düşünüyorum. Hatta bu konularda el altından bazı Kürt çevreleri aracılığıyla pazarlık denemeleri yapıldığını düşünmekteyim. Gelinen yerde sınır; tasfiyedir. Bu bakımdan bu süreç oldukça önemli bir süreç. Kürt Devrimci Hareketine bugüne kadar yön verenler; eksiğiyle, sevabıyla sosyalist bir temsiliyetten geliyorlardı. Bu durum bugüne kadar, Kürt devrimci güçlerinin birçok ideolojik tehlikeden ve tasfiyeden korudu. Kürt devrimci dinamiklerinin çeperinde ve içinde milliyetçiler semiremedi ve isteseler de etkide bulunamadılar. Ancak süreç Kürt devrimci öznelerinin aleyhine derinleşirse, özne savaştan düşerse, o zaman liberallere ve milliyetçilere alan açılır. Benim sezgim, Kürt liberallerinin ve milliyetçilerinin böyle bir beklenti içinde oldukları yönünde. Hatta hazırlık içinde oldukları yönünde.
Ancak Kürt devrimci öznesi devletin ve diğerlerinin zihnini okuyabilecek deneyime ve birikime sahip. Yaşadığı en sıkıntılı süreçlerde kendisini aşabilme yetilerine ve manevra kabiliyetlerine sahip. Yani kendine dönük de muazzam bir kudret sahibi. O kudrete inanmak lazım.
– Teşekkür ederiz.