Emine Arık’ın davası basına yansıdı. 59 yaşında 4 çocuk annesi bir işçi. Tam 15 yıldır aralıksız Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresi (BUSKİ) Genel Müdürlüğü binasında temizlik işçisi olarak çalıştı. Bundan 8 yıl önce 7 Eylül 2010 tarihinde işyerinde bir tür çöplüğe atılan eşyalar bölümü haline gelmiş bir yerden, bir çikolata kutusu aldığı için “hırsız”lıkla yaftalanarak ihbar ve kıdem tazminatı gasp edilerek işten atıldı. Uzun süren dava süreçlerinden (8 yıl) sonra, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, patronu haklı bularak davayı sonlandırdı.
Bu karar, aslında sistemin özetidir; bu sistemin ne olduğunun, neye benzediğinin ve kimlere hizmet ettiğinin en net ifadesidir. Bu karar, ‘ben fakir fukara düşmanıyım, emekçilere karşı acımasız patronların ve sermayenin hizmetindeyim’ diye bağırmaktadır. Bu düzen, en yüksek mahkemesinin ağzından, ‘biz patronların ve parababaların hizmetkârıyız’ diye bağırmaktadır.
Bu karar, arsızlığın resmidir. Arsızlığın ve pervasızlığın zirve noktasıdır. Bu karar, aynı zamanda, Türkiye’de emeğiyle geçinen milyonlara düşmanlık ve meydan okumadır. Bu karar, çıplak sınıf savaşıdır. Bu, devletin yüksek yüksek mahkemeleriyle de işçi ve yoksullara pervasızca savaş açtığının ilanıdır; ne eksik ne fazla Türkiye’yi bu güne getiren kan dökücülüğün resmidir. Bu faşist bir saldırıdır, faşizmin en bayağı görünümü sıradan faşizmdir. Sıradan faşizm, faşizmin en tehlikeli biçimidir.
Emine Arık’ın kıdem tazminatına böylesine pervasızca el koyanlar, Kürdistan’da şehirleri tanklarla, uçaklarla yerle bir edenlerdir. Emine Arık ve tüm Emine’lerin, tüm işçi ve emekçilerin haklarını bu kadar kolay gasp ettikleri için Kürt halkına karşı bu kirli savaşı yıllardır sürdürebilmektedirler. Bu olay tersinden de doğrudur. Yıllardır Kürdistan’da kanlı bir savaş yürüttükleri için tüm çalışanların haklarını pervasızca gasp etmektedirler. Sıradan faşizm, sıradan şovenizmle ikiz kardeştir.
Bu karar bu sistemin ve bu toplumun hem tüm kurumlarının hem tüm siyasetlerinin tam bir resmidir. Bugünkü Türkiye’de her şey para ve patronlar içindir. Devlet, partiler, mahkemeler, silahlı kuvvetler, camiler, dergâhlar, tarikatlar, üniversiteler, gazete ve televizyonlar, ordular, top, tank, tüfek fabrikaları her şey paranın emrindedir.
Bu karar, bu toplumun artık bir toplum olmadığının, sürü olduğunun resmidir. Bu karara boyun eğen toplumun adaleti duygusu, onuru, vicdanı kalmamıştır. Bu karar aynı zamanda tüm “emek, demokrasi ve özgürlüğü” savunduğunu söyleyen kurumların bitişinin göstergesidir. Bu, en yüksek ve en keskin saldırıdır. Asla basit veya küçük bir olay olarak görülemez. Bu, tüm emekçilerin vicdanına dönük, çok sinsi bir saldırıdır ve hangi gerekçeyle olursa olsun, bu mevzide savaşamıyorsak başka hiçbir cephede savaşamayız. Burada kazanamazsak hiçbir yerde kazanamayız.
Tüm emek örgütleri, gençlik örgütleri, kadın örgütleri, tüm devrimci anti-faşist güçler bütün araç ve yöntemleri kullanarak bu ahlaksız saldırıyı püskürtebilir. Sosyal medya başta olmak üzere, tüm yöntemler kullanılarak, bu yüksek denilen mahkemenin militan sermaye korucuları teşhir edilmeli sokağa çıkmaz hale getirilmelidir. Bu cephe bir bakıma seçimler kadar büyük bir savaş mevzisine çevrilebilir. Faşizme ve sermayeye karşı mücadeleyi hep onların açtığı mevzilerde sürdürüyoruz. Bu ve bunun gibi yakıcı çelişki, talep ve gündemlerimiz doğrultusunda açacağımız mücadele mevzileriyle başarı kazanabilir ve faşist saldırılara karşı cepheyi genişletebiliriz.