Julius Fuçik’in vasiyeti – Halil Yıldız

Bundan 77 yıl önce, 8 Eylül 1943 tarihinde Naziler tarafından katledildi Çekoslavakya Komünist Partisi’nin önderi Julius Fuçik. 

Çek bir yurtsever olan A. Kolinski, Gestapo hapishanelerindeki devrimcilere yardımcı olabilmek için siyasal kimliğini gizleyerek gardiyan olmayı başarır. Görev yeri olarak atandığı Pankarts Hapishanesi’nde tanışır Julius Fuçik ile. Kolinski, Fuçik’e kağıt ve kalem temin eder. Fuçik’in yazılarını gizlice cezaevinden dışarı çıkarır. Birçok antifaşist, Fuçik’in numaralandırılmış yazılarını savaş boyunca hayatları pahasına gizler Nazilerden. Fuçik’in cezaevi yazıları Naziler yenildikten sonra eşi Augustina tarafından toplanarak yayına hazır hale getirilir. Bu kısa hikaye yıllarca elden düşmemiş ve düşmeyecek bir başyapıtın hikayesidir “Darağacından Notlar”ın hikayesi.

Gestapo işkencehanelerindeki vahşet, en yakın yoldaşların ihaneti, açlık, kusursuz faşist savaş aygıtı… Bu anlatılanlar gözünüzü hiç korkutmasın kitabı okumaya karar verirseniz. Çünkü tüm bu acılar Fuçik’in satırlarında somut koşulların tahlilinden ibarettir. Darağacından Notlar’ı okurken sizi asıl sarsacak olan en ağır koşullarda dahi onurundan ve insanlığından hiçbir şey kaybetmeyen bir komünistin aklının berraklığı ve inancının gücü olacaktır. 

Yoldaşım dediklerinin ihanetine tanık olur Fuçik. Ama aynı zamanda düne kadar sıradan hayatları olan sıradan insanların destansı direnişlerine de tanıklık edecektir. Türkülerin sağaltıcı hüznünü tuz gibi basacaktır faşist katillerin vücudunda açtığı yaralara. Bir başına yalnızlığın ezgilerini mırıldanacaktır küçük hücresinde. Ama 1 Mayıs 1943’te aynı hücreye milyonlarca emekçiyi de sığdıracaktır ıslıkla imlediği marşlarla. 

Sevmeyi öğretir bize Fuçik. Der ya Edip Cansever “Gülmek bir halk gülebiliyorsa gülmektir.” Fuçik Augustina’sını görebilmeyi ölesiye arzular bir yandan ama bir yandan da Augustina’sına yeniden sarılacağı günü “Güneşin herkes için doğduğu” gün olarak takvimlendirir hayallerinde. Milyonlarca insanın acısını gık demeden yüklenir de Fuçik, mutluluğu tek başına yaşamanın düşüncesi bile belini büker.

Vasiyetinde bile yoldaşları önceliğidir Fuçik’in:

“Tarihin bu dönemini yaşayan sizlerden istediğim bir şey var: Bu mücadelede yer alan insanları hiçbir zaman unutmayın. İyileri de kötüleri de hatırlayın. Hem kendi gelecekleri hem de sizin geleceğiniz için canlarını verenler hakkında elinizden geldiği kadar bilgi toplayın. Bir gün gelecek, bugün dün olacaktır, tarihi oluşturan adsız kahramanlarla dolu büyük bir çağ olarak adlandırılacak bugünler bu dönemi yaşayanların hepsinin adları, umutları ve özlemleri vardır ve bu yüzden en az acı çekenlerin acıları bile, adları tarihe geçmiş yoldaşların çektiği acıdan az değildir. İstediğim tek şey, bütün bu insanların yanınızda olmaları, tanışınız gibi, etinizin kanınız bir olduğu hısımlarınız gibi, kendiniz gibi yakınınızda olmaları…

Kahramanlar aileleriyle birlikte öldürüldüler. Kendi oğlunuzu ya da kızınızı nasıl severseniz, aralarından birini de öyle sevmek için seçin; gelecek için yaşamış olan oğlunuzla nasıl övünç duyuyorsanız onlarla da öyle övünün. Gerçekten geleceğe ulaşmak için yaşamış ve geleceği güzel kılmak için hayatını vermiş herkes taş oymalara geçse yeridir. Geçmişin tozlarından devrimin akan seline karşı bir set örtmeye çalışan ötekilerse, omuzlarında yaldızlı rütbeler olsa da çürüyüp giden tahtalardan yapılmış kuklalardan başka bir şey değillerdir. Bunları bile etiyle kemiğiyle acınası gaddarlıklarıyla zalimlikleriyle ve rezillikleriyle görmek gerek, çünkü onlar da gelecek kavramımızın oluşmasında bize malzeme sağlıyorlar.”

Yoldaşları önceliğidir ama mahcupça kendi isteğini de sıkıştırır satır aralarına

“Gelmen epey uzun sürdü ölüm. Bir zamanlar seninle tanışmadan daha çok, pek çok yıl geçeceğini umuyordum. Özgür bir adamın hayatını yaşamayı, çok çalışmayı ve çok sevmeyi, türkü söylemeyi ve dünyayı dolaşmayı umuyordum. Daha yeni olgunluğa eriştim ve çok güçlüydüm. Artık değilim. Yok olup gidiyor gücüm.

Hayatı sevdim ve onun güzelliği uğruna savaş alanına koştum. Sizleri sevdim, insanlar sevgime karşılık verdiğinizde de mutlu oldum. Beni yanlış anladığınızda acı çektim.

Haksızlık ettiklerim beni bağışlasın, sevindirdiklerim unutsun yaptığımı. Adım hiçbir zaman üzüntüyle anılmasın. Baba, anne, kızkardeşlerim, sizlerden, Gusta’m senden, yoldaşlarım sizlerden, bütün sevdiklerimden son dileğim bu. Gözyaşlarının ıstırabının acı kırıntılarını silip süpüreceğini sanıyorsanız, bir süre ağlayın. Ama yazık oldu demeyin. Sevinç için yaşadım, sevinç uğruna ölüyorum ve mezarımın üzerine kederin meleğini oturtmak haksızlık olur.”

9 Haziran, Fuçik için nöbet teslim günüdür. 

“Hepimiz ölümü göze almıştık. Gestapo’nun eline düşmenin, sonumuzun geldiği demek olduğunu biliyorduk. Yakalandıktan sonra bile, başkalarına ve kendimize karşı, bu bilincimizin gerektirdiği biçimde davranıyorduk.

Benim oyunum sona yaklaşıyor. O sonu yazamayacağım, çünkü nasıl olacağını bilmiyorum henüz. Bu artık oyun değil. Hayatın kendisi bu.

Gerçek hayatta seyirci yoktur; herkes katılır hayata.

Son sahnenin perdesi açıldı.

Dostlarım, hepinizi sevdim. Nöbeti teslim ediyorum.” (Julius Fuçik – 9 Haziran 1943)

Fuçik’in vasiyetini yerine getirip, kendi oğlumuz kendi kızımız gibi seversek Tufanları, Cerenleri, Azizleri ve tüm devrim şehitlerini, bugün bizleri böyle yılgınlığa ve umutsuzluğa düşüren sorunları nasıl aşabileceğimizi de öğreneceğiz. Bu yamyam küresinin efendileri bir daha bizim kızlarımız ve oğullarımızın kanlarını doldurdukları kristal kadehleri tokuşturamayacaklar şaşalı sofralarında.