Bugün ırkçı-faşist hareketlerin yükseldiği, kadın düşmanlığının ve heteroseksizmin yaşamlarımızı tehdit ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Patriyarkal kapitalizm, biz kadınları sürekli uçurum kenarında yaşanacak bir hayata mahkum ediyor.
Bu sistem, bedenlerimiz ve emeğimiz üzerindeki tahakkümü sıkılaştırmak için toplumsal cinsiyet rollerini teminat altına alan aileyi sağlamlaştırmayı hedefliyor; baskı ve sömürü çarkını çok daha şiddetli döndürüyor. Tam da bu yüzden neoliberalizmle birlikte tüm sosyal hak ve kurumların tasfiyesi ile birlikte bakım emeği daha da ağır koşullarda bize zimmetli. Bu da yetmezmiş gibi dışarıda çalışırken bile evsel köleliğimizden bir gıdım bile şaşmamamız isteniyor. Erkekle eşdeğer işe koşulduğumuzda da payımıza düşen daha düşük ücret. Yaşamının her anı ve alanına sinmiş olan derin yoksulluğu en derinden yaşıyoruz. Ekonomik şiddetin en çıplağı, tam takır kuru bakır mutfaklarda kaynamayan tencere, sofraya konamayan sıcak bir tabak yemektir bakım emeğini yüklenmiş kadın için. Bundandır yoksulluğun kadınlar için iki kat daha yoksulluk olduğunu söylüyor; yoksulluğun kadınlaşmasından bahsediyoruz. Diyeceğimiz o ki; doğa yasasıymışçasına bize yüklenen bu toplumsal cinsiyet rollerini taşımak istemediğimizde her gün fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddetle dizginlenmeye çalışılıyor, olmadı katlediliyoruz.
Sömürgeci faşist AKP-MHP iktidarı, Kürt halkının iradesini nasıl kayyım atayarak gaspediyor, Kürt halkını katliamlarla, savaş ve işgal saldırılarıyla teslim almayı hedefliyorsa; patriyarkal kapitalist sistemin temellerini sağlamlaştırmak için de erkek-devlet şiddetini derinleştiriyor. Erkek egemenliğini güçlendirmek için hamle üstüne hamle yapıyor; “evdeki burjuva” yani hayatlarımız üzerindeki kayyımla, sömürü çarklarını daha da hızlı döndürmek istiyor. Birinde, bir halkı kadını erkeği ile boyunduruk altına almayı hedeflerken; diğerinde, erkek dolayımı ile kadını kölece yaşama razı etmeye çalışıyor.
Mücadelemiz kendi kaderimizi elimize alma mücadelesidir. Gösteri haline getirilen kadın cinayetlerine dahi göz yuman, sergilenen vahşeti biz kadınları sistemin sınır çizgilerine hapsetmek için araçsallaştıran bu erkek egemen faşist düzenle hesaplaşacağız. Kürdistan’da üç dönemdir irade kırımı için devreye soktuğu kayyım siyasetine karşı Kürt halkıyla birlikte saf tutacak, Kürt halkının mücadelesine omuz vereceğiz. Erkek egemen kapitalist sistemde yaşamlarımıza atanan; hane dışında adı devlet, hane içinde adı baba, eş, erkek kardeş veya sevgili olan kayyımlarla yaşamak istemiyoruz. Erkek şiddetinin bunca artması, bizi bu ikinci sınıf insan olduğumuz dünyaya hapsetmek içindir. Ancak nafile; kadınlar kendilerine şiddetin ve ölümün her hali reva görülmesine rağmen itaat etmiyor, öz savunmasını gerçekleştiriyor, başkaldırıyor. Biz devrimci kadınlar, devlet şiddetinin her türlüsü ile karşı karşıya olmamıza rağmen hesapsızca devrim kavgasına atılıyoruz. Kürt halkının iradesine, bizim yaşamlarımıza kayyım atayamazsınız diyor, bunun kavgasını yükseltiyoruz.
Faşizme ve erkek egemenliğine karşı mücadele ederek, kendi kaderimizi kendi ellerimize alacağız. Patriyarkal kapitalist sisteme karşı 25 Kasım’da bu kavgayı yükseltirken katledilen Mirabel Kardeşler’in, Türkiye ve Kürdistan devrimi uğruna yeşil bir yaprak gibi yüreklerini koparıp ateşe atan ölümsüzlerimizin takipçisi olacağız. Kavgamız; kimsenin sömürülmediği, kimsenin ezilmediği sınıfsız ve cins ayrımsız bir özgür dünya için!
Ne Hayatlarımızı Ne de Kürt Halkının İradesini Gasp Ettireceğiz!
Kendimize Ait Bir Dünya İçin Savaşacağız!
Erkek Egemenliğini ve Faşizmi Yıkacağız, Özgürlüğümüzü Kazanacağız!
Kadın, Yaşam, Özgürlük / Jin, Jiyan, Azadî!
Kadın Komünarlar
Kaynak: Komün Gücü