Rosa Luxemburg ve Karl Liebneckt 15 Ocak 1919’ta katledildiler. 19 Ocak’ta Moskova’da bir anma mitingi tertiplendi. Lenin, Sverdlov, Lunaçarski tarafından anma konuşmaları yapıldı. 19 Ocak’ta Petrograd Sovyeti’nde de bir anma düzenlendi ve Troçki ile Zinovyev tarafından birer konuşma yapıldı. Bu konuşmalar daha sonra “Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg: G. Zinovyev ve L. Troçki’nin Petrograd Sovyeti Oturumu’ndaki Konuşmaları” başlığıyla 32 sayfalık bir broşür halinde Petrograd’da (1920), Zinovyev’in anma konuşması ise Toplu Eserleri’nin 16. Cildinde yayımlanmıştır. (Sochineniia, vol. 16, Osnovopolozhniki i vozhdi kommunizma; biograficheskie ocherki, Leningrad: Gosizdat, 1924, 198–212). Aşağıdaki çeviri Clayton Black’in historicalmaterialism.org için yaptığı İngilizce çeviriden Türkçeleştirilmiştir.
Rosa Luxemburg, günümüz (1919) işçi hareketi kuşağında mutlulukların en büyüğüne nail olmuş birkaç kişiden biridir. O yalnızca Marx’ın fikirlerinin popülerleşmesine hizmet etmekle kalmadı, aynı zamanda onları daha da geliştirdi, Marksist teori alanına kendi sözünü de ekledi.
Rosa Luxemburg ateşli ajitatör niteliklerle parlak politikacılığı birleştiren Üçüncü Enternasyonal’deki birkaç figürden biri ve bunların yanı sıra Marksizmin en büyük yazar ve teorisyenlerindendir. Bu pırlanta gibi özelliklere sahip olan Rosa Luxemburg çeyrek asır kadar emek hareketi sahnesinde çalıştı.
Rosa Luxemburg çalışmalarına genç bir kadın olarak Polonya’da başladı, ardından Almanya’da devam etti, sonrasında Rusya’da çalıştı. Bir enternasyonalistin gerçek bir tecessümüydü.
İlk devrimin (1905) başarısızlığa uğramasından sonraki yarı göçmenliğinde Yoldaş Lenin’in 1906 yılında oturduğu Kuokkala köyündeki küçük dairesinde Rosa Luxemburg ile muhabbetleri hatırlıyorum.
Bu ezilen devrimin teorik bir değerlendirmesine girişen ilk kişi; henüz oluşturulmalarına rağmen 1905’teki Sovyetlerimizin gayesini anlayan ilk Marksist sima; silahlı ayaklanmalarla birlikte devrimci kitle grevlerini bekleyen rolü netlikle değerlendiren ilk Avrupalı Marksist, Rosa Luxemburg’tu.
Kitle grevi ile ilgili dahiyane kitap ve makaleleri, Jena’daki Alman Sosyal-Demokrat kongresindeki konuşmaları, bizim devrim anımızda gerçekleşen İşçi Vekilleri Sovyetlerini bekleyen rolü tanımlaması, on yıldan uzun bir süre önce yapılan bu tespitler muazzam bir tarihsel öneme sahipti.
Rosa Luxemburg’un formüle ederek yoldaşımız ve öğretmenimiz Lenin ile 1907 Stutgart Uluslararası Sosyalist Kongre’de paylaştığı ve uğruna Liebknect ile Luxemburg’un öldüğü temel fikirler için enternasyonal işçi sınıfındaki onurlu ve kahraman herkes savaşıyor şimdi.
1907’deki Stuttgart Kongresi’nde iki dünya birbirine karşı duruyordu. Bernstein ve revizyonistler, o günden beri öyle çağırılıyorlar, esasında işçi sınıfının sözde sömürge politikasını (ya da şimdi dediğimiz gibi emperyalizmi) reddetmemelerini, kültürel yapı olarak ya da kültürün yararına devam ettirmelerini savunuyorlardı. Bebel bile, sapma yıllarında Sosyal Demokrasinin sağ kanadına birçok taviz veren Bebel bile tereddüt ediyordu. Sadece başını Lenin ve Rosa Luxemburg’un çektiği küçük bir grup Marksist, 1907’de, bundan 11 yıl önce, emperyalist savaşın yaklaştığını söylüyordu: bütün ülkelerin burjuvazisi insanlığı bu kaçınılmaz felakete sürüklüyor.
Burjuvazinin cani eli Avrupa’yı bu emperyalist savaşa götürdüğünde devrimci işçilerin görevleri ne olacak? Ve Luxemburg ile Lenin cevaplıyordu: görev, kitleleri kapitalist düzene karşı mücadele etmeye ayaklandırmak için savaşın sonucunda çıkacak bütün ekonomik ve politik krizleri kullanmak olacak!
Yani, onların dediği gibi: görev emperyalist savaşı iç savaşa çevirmek olacak- işçilerin, köylülerin ve askerlerin burjuvaziye karşı savaşına, savaşın mimarlarına karşı savaşa!
Rosa Luxemburg, yaşlı, resmi, kurumsal Alman Sosyal Demokratları arasında, yorulmadan ve muazzam yetenekleriyle kusursuzca bu temel fikir için savaştı: İlk olarak Alman Sosyal Demokrasisi saflarında uyarıya geçti ve Alman Sosyal Demokrasisinin en iyi liderlerinin bile ne olduğunu duymadığı zamanlarda her kongrede siyasi kitle grevinin kabul edilmesini istedi.
Çoğu kez dış politika sorunlarının tartışılmasında, Alman Sosyal Demokrasisinin en sağlam liderlerini önergeleri onaylamaya gelince sosyalistler bayağı radikal ama savaşa karşı ve bu savaşı başlatan hükümete karşı gerçek mücadele söz konusu olduğunda, hepsi “çalılıklara saklanır” diyerek azarladı. Alman Sosyal Demokrasisi ihtişamının zirvesindeyken, onun bu sözleri çok acımasız geliyordu.
Son yıllarda devrim saflarında mücadele eden her işçinin bildiği, kimsenin Alman Sosyal Demokrasisini eleştirmeye cesaret edemediği zamanda, Rosa Luxemburg her açıdan ibretlik bir hale gelen partinin tüm köklerinden çürüdüğünü yüksek sesle söyledi.
1911’de Jena’da gerçekleştirilen Alman Sosyal Demokratlar Kongresi’ni çok net hatırlıyorum; Rosa Luxemburg, partinin merkez komitesinin politikalarındaki şovenist unsurları ifşa ettiği için kendisine savaş açan, o zamanlar eski partinin yanında olup sağ kanada yaslanan August Bebel ile ağız dalaşına girdi. Ve Alman Sosyal Demokrasisi saflarında nasıl bir dokunulmaz otorite sahibi olduğunu bildiğiniz Bebel, büyük bir acımasızlıkla Rosa Luxemburg karşıtı konuşmalar yaptı, partiden tasfiye edilmesini talep etti. Sadece Clara Zetkin’in başını çektiği küçük bir grup Rosa Luxemburg ile birlik oldu ve suçlamalar üzerine yağarken yanında oldular. Rosa Luxemburg’u dinlemek istemediler ama o kendisini dinletmeyi başardı; kavgayı kabul etti, İkinci Enternasyonal’in en güçlü temsilcisi Bebel’in düello davetine meydan okudu, yarısı sosyalizmin hainlerinden ve madrabazlarından oluşan bu kongrenin “enternasyonal” kelimesini telaffuz ettiğini söyledi.
Rosa Luxemburg devrimci uyarı yaptı, Enternasyonal bayrağına dürüstlük ve sadakat istedi.
Savaş esnasında da kendine ihanet etmedi. Tüm savaş boyunca tek bir ayını özgür geçirmediği söylenebilir, Wilhelm ve avanesiyle Scheidemann, birkaç gün tutuklayıp bırakarak, tekrar tutuklayarak, çeşitli suçlar isnat edip davalar açarak kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı onunla. Biliyorlardı ki burjuvazinin en tehlikeli düşmanlarından biri hiç abartısız Rosa Luxemburg’tu ve öyle de kalacaktı.
Karl Liebknecht elbette daha az değerli değildi. Zaten neredeyse çeyrek asırdır devrimci Karl Liebknecht, Yoldaş Troçki’nin bundan bahsedeceği gibi tüm 1905 devrimi boyunca bizimle beraberdi.
Liebknecht daha on yıl önce, sonradan “antimilitarist” propaganda olarak adlandırılan askerler arasında devrimci propagandayı talep eden Alman Sosyal Demokrasisindeki birkaç yürekli ruhtan biriydi.
Yoldaşlar, Liebknecht’in taleplerinin delilik gibi göründüğü şık ve uysal Sosyal Demokrasi ve İkinci Enternasyonal atmosferine tekrar bakmalıyız. Liebknecht’i çocukluğundan beri tanıyan ve oğlu gibi seven Bebel kendisine göre “maceracı” önerisi nedeniyle ona acımasızca saldırdı. Sosyalizmi yaymak için askerlere git diyerek ne demek istiyorsun! Alman Sosyal Demokratları bunu ancak bir maceracının önerebileceğine ikna oldular! Sosyal demokrasinin meşru mevkiini bu şekilde kaybetmesinden, burjuvazinin gücüne gitmesinden, burjuvazinin ve yönetici sınıfların Alman Sosyal Demokrasisinin devletin yanında durmaktan vazgeçtiğini düşünmesinden korktular!
Akıntıya karşı ilk yüzen Liebknecht’ti. Ve buzları eritmeyi başardı. Ünlü “Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi” kitabı nedeniyle aylarca hapse atıldı. Muhteşem bir geleceği olan Enternasyonal Gençlik Birliği’nin kurucusuydu. Gençliğin devrimimizde muazzam bir rol oynadığını biliyoruz; hem Alman hem de diğer enternasyonal devrimlerde aynı rolü oynadı. Bütün genç, enerjik, hilesiz, zinde, devrimci işçi sınıfı içindeki dürüst herkes Liebknecht’in kurucularından biri olduğu gençlik birliği bayrağı etrafında toplandı.
Liebknecht savaş başlamadan önce bile İkinci Enternasyonal’in liderleri arasında güçsüz durumdaydı, ama savaşın başlamasıyla tartışmasız bir şekilde şüpheli hale geldi.
Zorunlu askerliğe alındığı için Zimmerwald konferansına katılmadı, serseri bir kurşunun bile burjuvazinin tehlikeli düşmanını ortadan kaldıracağının hesabıyla cepheye sürüldü. Liebknecht Zimmerwald konferansındaki bizlere Scheidemann ve beraberindekilerin savaşın başında yayınladıkları sloganlarına cevaben yazdığı ünlü sözlerinin yer aldığı bir mektup gönderdi: “İç barış, sınıflar arasında, kurtlar ve koyunlar arasında, burjuvazi ve işçi sınıfı arasında, cellat-hükümdarlar ile askerler ve köylüler arasında uzlaşma.” Bu Alman Sosyal Demokrasisinin resmi sloganıydı. Liebknecht’in mektubundaki son cümle şöyleydi: “Yoldaşlar, bizim görevimiz şimdi iç barışa karşı iç savaş sesini yükseltmektir, günümüzün şiarı budur.”
Liebknecht, Alman Reichstag’ındaki savaş kredilerine karşı oy kullanırken yalnızdı; ama sesi tüm dünyada yankılanıyordu.
Burjuvazinin özellikle güçlü bir şovenizm dalgası yarattığı, 1915’te Alman olan her şeyin lanetlendiği, işçi ve askerlerin insanlığa karşı olağandışı nefrete yakalandığı Fransa’da, Liebknecht’in adının sevgi ile telaffuz edildiğini de unutmayacağız! Fransız tarihinde bir Alman sosyalistinin Fransız işçiler tarafından bu kadar sevildiği tek bir örnek biliyoruz: Friedrich Engels’ten bahsediyorum.
Savaşın başında, 1915’te, Alman olan her şey lanetlendi Fransa’da. Alman proletaryası bir haydut topluluğu olarak tasvir edildi. Bazıları Scheidemann’ın politikalarını sanki Marx’ın öğretisinin tutarlı bir tatbikiymiş gibi göstermeye çalıştı. Bununla ilgili onlarca makale en yaygın dağıtıma sahip burjuva gazetelerinde basıldı ve tüm broşürler K. Marx’ın kendisinin her zaman pan-cermenist, “büyük” burjuva Almanya’nın bir yandaşı olduğu mealinde yazıldı. Ve resmi kurumlar, sözde Fransa Sosyalist Partisi bu şovenist akıma boyun eğdi, yaşlı Vaillant, eski komünar yaşlılık yıllarında elini defansizm şeytanına uzatmış olsa da yine de gazeteler Engels’i karalamaya başladığında sabrını yitirdi. Her Alman’ı bir kaşık suda boğmaya hazır olunan o zamanda, Almanya’da, Franko-Prusya savaşından sonra enternasyonalist olarak kalan iki Alman vardı; Marx ve Engels, diye yazdığı bir makale ile ortaya çıktı.
Karl Liebknecht, Fransa’da son yıllarda aynı güvene ve popülerliğe sahipti. Fransa’da Karl Liebknecht’e olan sevgiye tanıklık eden bir belge var ve muhtemelen birçoğu daha var. 1915’te Fransızlar için korkunç derecede başarısız olan karşılıklı silahlı atışmanın ardından, Fransız askerleri bir kuşatmada toplandı, ateş etmeye başladı ve hayatta kalanlar –içlerinde birçok entelektüel Fransız işçi vardı- kaderlerini tartışmaya ve gelecekte onları neyin beklediğini düşünmeye başladı. Ve tam o anda bir askerin düşünceli haykırışı yankılanıyordu: “Her ne olursa olsun, bu cehenneme karşı savaşan, dünya tarihinde kendi başına bunun karşısında duran, kahrolsun savaş diyen insanlar yok mu?” Başka bir Fransız asker haykırıyordu: “Var, Karl Liebknecht.” 1915’te şovenizm alevini yaymak için özel olarak çaba sarf edilen siperlerde, şovenizmin alevi tarafından tamamen yutulan ve her şeyden nefret eden Fransa’da, dört yıl önce en iyi insanlar, en iyi askerler, en iyi işçiler saygı ile hatırlardı Karl Liebknecht adını.
Şimdi Hem Fransız hem Alman askerlerinin kalplerinde yer bulan Karl Liebknecht’in artık yaşamadığının haberinin yarattığı acıyı hayal edin. Komünizm fikrine hizmet eden Karl Liebknecht gibi bir adamın ölümünün ne kadar güçlü bir propaganda olduğunu hayal edin.
Karl Liebknecht hapishaneden, o taş hücreden çıktığında, öfkeli işçi hareketi onu oradan çekip çıkardığında, onun ilk düşüncesi Komün bayrağını yükselten ve zaferin muhteşem neşesi olan ülkenin işçi sınıfını anmaktı. K. Liebknecht her şeyden önce bizi, Rus Devrimi’ni düşündü ve doğrudan hedefine, yoldaşlarımızın o sırada tutsak bulunduğu Rus büyükelçiliğinin binasına yöneldi ve binanın önünde “nasırlı ellerin ilk hükümetine kardeşçe selamlarımı gönderiyorum.” dedi.
Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg devrimimizle daima en samimi ve kardeşçe bağı hissettiler. Bu yüzden özellikle Berlin sosyal demokratları tarafından nefret ediliyorlardı. Şimdi, Scheidemann ve avanesi, Ebert ve hükümeti yalnızca zengin amca Wilson ve Bolşevizm dalgasından kurtulmayı umut eden Fransız emperyalistlerinin hayırseverliği sayesinde yaşıyorlar. Scheidemann hükümeti, uluslararası haydutların iyi niyetine ancak Rus Devrimi’ne karşı mücadeleye girdiği sürece sahip.
Fransız ve Alman generaller arasındaki son konuşmaları hatırlarsınız. Fransız general, Alman generallerini Alman askerlerinin bize, Bolşeviklere Riga çevresindeki işgal edilmiş yerler için sözde yardım etmesi nedeniyle azarladı. Alman General yanıtladı, “ekselansları, suçlamanın mesnetsiz olduğunu neden anlamıyorsunuz? Almanya Rusya’ya daha yakın, dolayısıyla Bolşevizm bizim için size olduğundan daha tehlikeli.” Görüyorsunuz, bu insanlar birbirleriyle sohbet ederken gerçekleri gizlemiyorlar.
Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, Rus proletaryasında en iyi olan şeyleri cesurca, akıllıca ve şiddetle savundukları için onlardan nefret ediyorlardı; Rus Devrimi’ne adanmışlardı ve ayak izlerini takip etmek istiyorlardı.
Rosa Luxemburg’un gerçekten neden katledildiğini bilmek istiyor musunuz? 31 Aralık 1918’de gerçekleşen Spartakistler kongresinde yaptığı konuşmayı okuyun. Rosa Luxemburg, Scheidemann ve avanesini Rus devrimini boğmaya yardım etmek istemeleriyle suçladı. “Riga’da ve işgal edilen yerlerde neler olduğuna bakın. Riga’da Scheidemann’ın tuhaflığı ve sendikaların Alman lideri August Winnig’in çalışması sayesinde Müttefik kuvvetler ve Baltık baronları ile birlikte Alman proleterleri Rus Bolşevik kuvvetlerine karşı çıkıyorlar. Bu öylesine garip ki, Alman sendika liderlerinin ve Alman Sosyal Demokratlarının alçakların en iyisi olduğunu açıkça ve sakince beyan ediyorum.” diyordu.
Bunları tam yüzlerine yağdırdı! “Mevcut Scheidemann hükümetimizde oturanlar sadece proleter devriminin hainleri değil, aynı zamanda gerçek suçlular!” diye ekledi Rosa Luxemburg.
Alman proletaryasının bu liderlerinin nefreti artık aşikar! Dünya burjuvazisinin tüm umudu, bir ülkenin işçilerini başka bir ülkenin işçilerinden ayırmak ve en önemlisi onları burjuvazisini yenen Rusya işçilerinden ayırmak için her türlü engelin kullanılmasına odaklanmıştır. Ve güçlerini, tüm kana susamışlıklarını, devrimin sınırlarını genişleten, enternasyonalist olan, Alman işçilerine Rus komünist işçi sınıfının ayak izlerini takip etmeyi öğreten insanlara yönlendiriyorlar. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht bunun için öldüler ve bu nedenle Rusya’nın tüm bölgelerinde köylerine “Karl Liebknecht köyü” adını vermeye çalışan işçiler ve köylüler tarafından sevilmekteler. Bu köylüler, bu işçiler ve askerler sonsuza dek Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg isimlerini onurlandıracaklar.
Yoldaşlar, kalplerimiz kederli. Son haftalar özellikle zordu. Önümüzdeki aylar bizim için daha da zor olabilir. İşlerin özellikle zor olduğu anlarda, Kızıl Ordu askerlerimiz, Archangelsk etrafında ya da başka uzak bir cephede, bakımsız kıyafet ve ayakkabılarla, yanyana uzanıp silahlarını emperyalist çetelere doğrultmak zorunda kaldıklarında veya kadın işçilerimiz beş yüz gram ekmeğin sekizde birini aç çocuklarına getirmek ya da diğer yeni sıkıntıların üstesinden gelmek zorunda kaldıklarında, o zor anlarda Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’u hatırlayacağız.
Alman komünarlar ne için savaştılar; Alman işçileri neyi arıyordu; büyük liderleri Liebknecht ve Luxemburg neyi amaçlıyordu? Sizlerin ve benim zaten sahip olduğumuz şeyi arıyorlardı. Kazanabilecekleri zaferin anlamına bütün yönleriyle minnet duyuyorlardı. Yarın muzaffer olsalardı, Berlin işçilerinin iki kilo ekmek alacağı, Berlin’de yiyeceklerin olacağı ve marmelat şelaleleriyle süt nehirlerinin akacağı anlamına gelmeyecekti.
Berlin komünarları, tıpkı geçen yıl Ekim ayında Petrograd işçilerinin bildiği gibi, iktidarı ele geçirdikten sonra neye dayanmaları gerekeceğini biliyorlardı. Belki birkaç yıl boyunca ciddi yoksulluk, çatışmalar, kıtlık, açlık! Bunu çok iyi biliyorlardı. Berlinli işçileri aldatmadılar ya da yarın komünarlar kazanırsa herkesin iyi besleneceğini söylemediler.
Hayır, yeni mücadelelerin sizleri beklediğini söylediler. Rosa Luxemburg “Yeni bir mücadelenin başlangıcındayız. Önümüzde aylar ve muhtemelen yıllar sürecek zor imtihanlar, yoksulluk, mücadele var.” diye özellikle belirtti.
Berlin komünarları nereye gittiklerini biliyorlardı; ona doğru yürüdüler ve yüzlerce kişi düştü, halklarının en iyilerini verdiler. Liebknecht ve Luxemburg’un ölümünden sonra şimdi kim kendi kişisel yaşamını düşünür?
İşçi sınıfı kanını bu kadar cansiperane feda ettiğinde, bir saniyeliğine tereddüt etmeden sahip olduğu en iyi şeyden vazgeçtiğinde, en alt tabakadan katılanlar gerçekten tereddüt eder mi? Sınıfımız, mahrumiyetler ne olursa olsun, belalar ne olursa olsun, bir an bile tereddüt edecek mi?
Berlin işçileri Petrograd veya Moskova işçilerinin gerisinde kalmıyor ve şimdi tüm dünya için proleter mücadelesinin odağındalar. Bizim yolumuzu izlediler, binlercesi düştü ve yarın binlercesi Petrograd ve Moskova’da, Sovyet Rusya’da zaten var olanı gerçekleştirmek adına düşecek.
Bu işçiler için, köylüler için, Sovyet Rusya’nın Kızıl Ordu askerleri için en büyük hoşnutluk değil mi? İnsanlık için en iyisi bizim yolumuzu takip etmek, o yolun kaçınılmazlığını ve doğruluğunu görmek. Dün bizim için zordu, yoldaşlar ve bugün de zor; bugünler bizim için zorlu. Ama yine de şüphesizdir ki Liebknecht ve Luxemburg’un kanı dünya sosyalist devriminin olgunlaşmasını hızlandıracaktır!
Yoldaşlar, tıpkı bugün bu salonda hissettiğimiz gibi, emin olabilirsiniz ki, tüm dünyanın işçi erkekleri ve kadınları dün hissettiler ve bugün de hissediyorlar. Gerçekten böyle devrimci gelenekleri yüceltmiş olan Parisli işçi erkek ve kadınlardan, 1915’te saygıyla Karl Liebknecht adını anan kişilerden şüphe edebilir misiniz? Bizim gibi onlar da sonuna kadar mücadele etme kararlılığıyla dolup taşarken ve yumruklarını sıkıp “Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un kutsal kanının intikamını alacağız!” derken onlardan şüphe edebilir misiniz?
Ve bu nedenle şimdi tüm dünyanın işçileri haykırın:. Scheidemann ve Ebert’in işledikleri suçlar onlara pahalıya mal olacak! Alman proletaryasının en zinde kesimlerinin “Enternasyonal protelaryanın gururu Rosa Luksemburg ve Karl Liebneckt’i öldüren ve kendilerine Sosyal Demokrat diyen burjuva katillerin gücüne bir saat bile tahammül edecek miyiz?” dediğine inanıyorum.
Şimdi Scheidemann centilmenlerinin cani politikalarının sonuçlarını görüyoruz.
İlk bakışta, belki de Almanya’da olanlar kafa karıştırıcı görünebilir. Sonuçta, kendisini sosyalist bir cumhuriyetin hükümeti olarak adlandıran bir hükümet iktidarda.
Rosa Luxemburg, karakteristik bir berraklıkla, son konuşmasında Almanya’daki durumu birkaç kelimeyle resmetti. İşte olanlar: Uzun yıllar tarihte gerici bir rol oynayan Alman Sosyal Demokrasisi, bürokratik görevliler aracılığıyla Sovyetleri ele geçirmeyi, hakları gasp etmeyi, kendi politikalarını uygulamayı ve her şeyi kendi pençelerinde toplamayı başardı.
Bu beyler hızla kendilerini Sovyet iktidarının savunucuları olarak süslediler, dizginleri ele geçirdiler ve Alman işçilerinin gücünü ele geçirmek için sözde Sosyal Demokrasinin cesedinin üzerine basmaları gerekti.
Scheidemann ve Ebert şimdi Kurucu Meclisi topluyorlar.
Yoldaşlar, Kurucu Meclisi tam 12 ay önce feshettik. Enternasyonal proletaryanın politikalarımızı nasıl gördüğüne bakın. Almanya’da Kurucu Meclisi kim temsil ediyor? Bir grup bankacı sürüsü, Wilhelm’in çetesi, Liebknecht ve Luxemburg’un katillerinin avanesi. Alman proletaryasının “Kurucu Meclise yalnızca ölü bedenlerimizin üstüne basarak gidersiniz” demesinin üzerinden bir ay geçmedi. Burjuvazi, proletaryayı Kurucu Meclise ulaşmak için üstünden atlayacakları bir ceset olarak görüyor. Asıl ceset, burjuvazinin cellatlarına dönüşen yaşlı, çürümüş Sosyal Demokrasidir. Alman işçiler bunların üzerinden atlayacak ve onlarla birlikte Üçüncü Enternasyonal’in nihai zaferine erişeceğiz.
Çeviren: Aslı Polat
Kaynak: http://www.historicalmaterialism.org/blog/karl-liebknecht-and-rosa-luxemburg