Kemalizm üzerine çokça yazı yazıldı, yazılmaya da devam ediliyor. Hatta solun üzerine en çok yazdığı başlıklardan biri Kemalizm diyebiliriz. Fakat bunca ‘çabaya’ rağmen solun önemli bir kısmının zihninde henüz Kemalizm ‘ayakları üstüne dikilebilmiş’ değil. Sol, Kemalizm ile macerasını, anlama çabasından uzak bir reddiyecilikle ya da tümden bir kabullenişle bu günlere kadar vardırdı. Bugünlerde de Kemalizm yine çok gündemde.
Kemalizm yapısal özellikleri gereği her tarafa çekilebiliyor, herkese mavi boncuk dağıtabiliyor. Bir çırpıda hem sağcı hem de solcu olabiliyor. Tüm bunlara rağmen elbette kapitalist özel mülkiyet ve servet sahipliğini meşru görmeyen türden solculuğa uyamıyor. Gelin görün ki kendisini ‘sosyalist’ ve ‘Marksist’ olarak tarifleyen bazıları, onu bu kalıba uydurmak, ya da ondan bu kalıba uyacak ögeler bulmakta çok ısrarlı davranıyor.
Kemal Okuyan’ın SoL’da 10 Kasım’da yazdığı ‘’Mustafa Kemal Olmasaydı’’ başlıklı yazı ile Teori ve Politika Dergisi’nin resmi sosyal medya hesabından atılan “Devletinden kopacak Kemalistler varsa birlikte anarız Atatürk’ü; yoksa ansın Kemalistler Erdoğan’ın eteğinde Atalarını’’ muhtevalı tweet, bahsettiğim arayışın iki sıcak örneğidir. Bu örnekler, bu yazının yazılmasının sebebi oldular. Teori ve Politika çevresinin kendi pozisyonlarını Kemalizmden mutlak kopuş olarak tarif etmelerine rağmen ‘devletinden kopacak Kemalistler’ aramaları daha ‘masum’ bir hata olmakla birlikte, üzerine söz söylenmesini gerektiriyor. Kemal Okuyan’ın Mustafa Kemal’e methiyeler düzmesi ve her fırsatta Kemalizme pozitif göndermelerde bulunması ise, Kemalizmi kapitalist özel mülkiyet ve servet sahipliğini meşru görmeyen türden solculuğa uydurma çabasından ibarettir.
Cumhuriyet kazanımları mı sınıf siyasetinin kayıpları mı?
Bugün kendini ‘sosyalist’ ve ‘Marksist’ olarak tanımlayanların önemli bir kısmı aydınlanmacı-ilerlemeci Marksist reflekslerle, sekülerizmi müdafaa etmek adına, egemenler arasındaki kavgada Kemalizm safında yer alıyor. ‘Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak’ önermesi ile Kemalizme sırtını dayayarak, siyasal İslam’ın gerici ve faşist pratik-politik müdahalelerine karşı sekülerizmi ve kadük burjuva parlamenter sistemi müdafaaya girişmiş şövalyeler misali etrafa kılıç sallıyor. Maalesef salladıkları kılıçlar siyasal İslam’dan çok sosyalist solda yaralar açıyor ve yüzü sola dönük kitleleri Kemalizmin -yani verili düzenin- adı CHP olan kara deliğine doğru itiyor. Bunu yapanlar, bu halleriyle sözde sınıfçı olmakta mangalda kül bırakmıyor; ama özde burjuva siyaset arenasındaki hesaplara dâhil olma çabasıyla helak oluyorlar. ‘Cumhuriyetin kazanımları’ diye geri burjuva parlamenter rejimi, onun ‘çakma’ laikliğini ve tekçi yapısını savunarak ölümü gösterenlere karşı sıtmaya razı oluyor ve kitleleri de buna razı etmeye çalışıyorlar. Mehteran takımıyla yürüyenlere karşı siyah önlük giyinip Anıtkabir önünde ‘Andımız’ okuyanlara karışıyor sesleri.
İşin gerçeği şudur ki; Kemalizm gerçek anlamda ne ilericidir ne sekülerdir. Kemalizmin milliyetçiliği, halka rağmen halka karşı gelişen devletçiliği, asimilasyoncu politikaları ve dışa bağımlılığı; ilerlemeciliğin ve bağımsızlığın kan davalılarıdır. Kemalizmin laikliği, ümmet toplumundan ulus devlete geçişin bir gereği olarak, dinin devlet kontrolünde uygun dozda verilmesi ve yine dini alanda da tekçileşme hedefini hayata geçirme mühendisliğidir. Her burjuva devrimi, milliyetçiliğe yaslanır; ancak Kemalist burjuva devriminin milliyetçiliği (Anadolu’nun sosyokültürel bağlamda el verdiği biçim budur) Sünni İslam ortak paydasının üzerine bina olunmuştur. Bu açıdan Kemalizm ülkedeki gayrimüslim nüfusu kademeli olarak ve değişik yöntemlerle azaltmış, ardından Alevilik gibi Sünni İslam dışındaki inanç türlerini de asimilasyona tabi kılmıştır. Alevilerin büyük oranda Kemalist olması ülkede gerçek manada bir laikliğin bina edilmesi münasebetiyle değil, cumhuriyetle beraber yaşadıkları görece rahatlamadır. Yoksa Aleviler, o gün bu gündür Türk Sünni cumhuriyetinin üvey evlatları konumundadır.
Devletinden kopmuş Kemalist, Kemalist değildir
Kemalizm iktidar olduğu andan itibaren hızla gericileşmiş bir ideolojidir. Kemalizm gerçek anlamda bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist değildir. Kemalizmin bağımsızlıkçılığı ve antiemperyalizmi, ulus devlet inşasının dönemsel bir reel politiğidir. Kemalizm açısından, kuruluşun tamamlanmasının devamı, emperyalist-kapitalist dünyaya entegrasyon misyonunun icrasıdır. Aksi düşünülemez, zira Kemalizm kapitalist ekonomi politiği esas alan bir ideolojidir. Kemalizmin, Türk milletinin imtiyazsız sınıfsız bir kitle olduğu savı bir illüzyondur. Gerçekteyse, Türkiye toplumu işçiler ve patronlar; topraksız köylüler ve toprak sahipleri; zenginler ve yoksullar olarak bölünmüştür. Kemalizmin devletçiliği toplumsal önceliklerin değil, Türk sermaye sınıfının gücü yetmediği için yapmayacağı çaptaki sınai yatırımların, kalkınma hamlelerinin yapılması ve devlet eliyle Türk burjuva sınıfının oluşturulmasının adıdır. Cumhuriyet ilanın ilk gününden beri Türkiye’deki sermaye birikimi sürecinin bütün yükü işçi sınıfının ve topraksız köylülüğün sırtındadır.
Kemalizm sığ bir düşünce ve kuruluş sistematiğidir. Varlığını devletle birlikte kurmuş ve devletle birlikte sürdürmektedir. Bu sürdürme hali bir boyutuyla zaman ve mekân üstüdür diğer boyutuyla ise dönemsel olarak farklı yorum ve güncellemeler alarak devam etmektedir. Tıpkı devletsiz İslam olamayacağı gibi, devletsiz Kemalizm de olamayacaktır. O sebeple Antikapitalist Müslümanların devlet ideolojisinden sıyrılmış bir İslam arayışı gibi, devletinden kopmuş Kemalistler aramak politik saflık ya da bilmemezliktir. Kemalizmin özü devletin bekasıdır. Dün olduğu gibi bugün de bu durum böyledir. Kemalizmin bugününe bakılsa bile, aksini iddia etmek akıl tutulmasıdır. Dolayısıyla devletinden kopmuş bir Kemalist, zaten artık Kemalist değildir.
Kemalizm sağ bir ideolojidir
Kemalizm İttihat ve Terakki Fırkası’nın soykırımcı, homojenleştirici ve servet transferci misyonunun devamcısıdır. Nüfus mübadelesinden Dersim katliamına, 6-7 Eylül pogromundan, Kürt meselesine; hepsi Kemalist ideolojinin tarihteki ayak izleridir. Mustafa Suphilerin katli ise Kemalist ideolojinin tarihsel misyonunu ve verili politik misyonunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde perçinlemiştir.
Kemalizm, sağ bir ideolojidir. Marksistlere, sosyalistlere bırakabileceği türden bir mirası olamaz. Kemalizm tarihin o kesitinde verili koşulların ilerisinde bir pozisyon almıştır (burjuva devrimi) ancak bugün için bu ileriliğin köhnemiş bir gericilik olduğu, cumhuriyet kazanımları safsatası üzerinden bir dolayımla dahi tutulacak hiçbir tarafının olmadığı, kesindir. Komintern’in “Türkiye Cumhuriyeti ne burjuvazisi, ne de proletaryası olan bir azgelişmiş toplumdur. İyi bir şans eseri bu ülkenin başında şimdi ilerici ve anti-emperyalist bir kadronun yönetimi var. O ülkedeki komünistler her şeyden önce bu yönetimi ve onun yaptığı reformları desteklemelidir.” önermesi ve Sovyetlerin Kemalizme sunduğu askeri, mali ve politik destek kendi tarihsel bağlamında değerlendirilmeli ve bir oldubitti ile bugünün argümanları haline getirilmemelidir. Aksi bir tutum sınıf siyaseti bağlamında egemen kamptaki taraflaşmanın bir parçası olma gönüllülüğü olarak değerlendirilmekten kurtulamayacaktır.
Her burjuva devrim eksiktir
Bugün Kemalizm’e yaslanıp siyasal İslam ve emperyalizm ile mücadele ettiğini zannedenler, Marksist–Leninist politik hattına inanmayanlardır ve iktidar perspektiflerini yitirmiş ölü siyasetlerdir. Diğer taraftan bu ülkede sürekli kendi gölgesiyle kavga edercesine Kemalizm ile kavga ederek de devrimcilik yapılmaz. Bu, ancak hiçbir muğlaklığa yer bırakmayarak belirgin çizgilerle Kemalizm’den ayrışarak yapılabilir. Kemalizmi parçalara ayırıp; “Şurasını alalım, burasını atalım. Antiemperyalist bir özü var. Sınıf karakteri burjuvadır ama ilerlemeci aydınlanmacı yönü vardır. Bu yönleri gericilikle ve emperyalizmle mücadelede mızraklarımız olacaktır.” türünden ilk bakışta taktik manevralar biçiminde algılanan fakat gerçekte sınıf siyasetini bulandıran ve ideolojik sapma içeren önermeler, Marksist–Leninist pratik politikanın liberalleştirilmesi girişimleridir.
Sosyalist solun esaslı bir antiemperyalist ve antikapitalist mücadele vermesi için Kemalizm’den köklü bir kopuş yaşaması kaçınılmazdır. Ancak bu beraberinde Kemalizmin burjuva devrimci niteliğinin inkârını getirmemelidir. Her burjuva devrim eksiktir önermesinden hareketle; Kemalist devrim bütün ve eksiklerine karşın bir burjuva devrimidir.