Yazar: Nikolay Sergeyeviç Leonov
Çevirmen: Celil Denktaş
Yayınevi/Yıl: Yazılama/2016/1.Baskı
Castro ailesinin Küba’daki tarihi, baba Castro’nun 1895 yılında İspanyol askeri olarak Küba’ya gelmesiyle başlar. Baba Angel Castro, Galiçyalı yoksul bir köylü iken zengin birinin yerine Küba’ya asker olarak gitmeyi kabul eder. 1898’de İspanyol ordusu geri çekilince İspanya’ya geri dönse de tekrar Küba’ya gider. Kararlı ve hırslı bir kişiliğe sahip baba Castro, en küçük oğlu Raul dünyaya geldiğinde büyük toprakları elinde tutan malikâne sahibi bir toprak ağasıdır.
Yazar Nikolay Sergeyeviç Leonov’un bu kitabı, Raul Castro’nun yaşamı ile birlikte Küba devrim tarihini de anlatmaktadır. İspanyol sömürgesi olan Küba’da İspanyol kökenli olan Kübalılar İspanya’ya karşı bağımsızlık mücadelesi başlatırlar. Devamında ise ABD işbirlikçisi Küba iktidarlarına karşı mücadele sürer. Batista diktatörlüğüne karşı az sayıda yerli Kübalının, Afrika kıtasından köle olarak getirilmiş siyasi Kübalıların ve İspanyol kökenli Kübalıların içinde yer almasıyla başlayan ve 1 Ocak 1959’da devrime ulaşan kesintisiz bir mücadele tarihi anlatılmaktadır. Yine devrimin inşası ile devam eden kitap, Raul Castro’nun Fidel’den 2000’li yıllarda devraldığı devlet başkanlığı görevini devrimde yer almamış çok daha genç devrimin yetiştirdiği kuşaktan birine, Miguel’e devrettiği tarihe kadar yaşanan dönemi kapsamaktadır.
Bu kitabın dikkate değer bir yanı, Sovyet devrimcisi bir Rus yazar tarafından yazılmasıdır. Yazarın 1953 yılında İtalya’dan Meksika’ya yaptığı gemi yolculuğunda Raul Castro ile tanışması 60 yıllık büyük bir dostluğun başlangıcı olur. Yazarın hem Küba-Sovyetler Birliği ilişkilerine vakıf olması hem de Raul Castro ile on yıllardır süren güçlü dostluğu sayesinde, bu kitabın hazırlık çalışmaları için Küba devlet arşivlerinden yararlanabilmesini sağlaması kitaba önemli bir kaynak olma özelliği kazandırmaktadır.
Yazar Leonov İspanyolca öğrenmek için üniversite eğitimine Meksika’ya gönderilmektedir. Raul Castro ile Budapeşte’de yapılan Gençlik Konferansına katılır ve Küba’ya geri döner. Andrea Gritti adlı gemi Havana Limanı’na yanaşana kadar (5 Mayıs-6 Haziran 1953) bir ay süren yolculukta tanışıklıkları, Moncada Kışlası baskını nedeniyle kısa süreli tutuklulukları sırasında Meksika’ya gitmeleri, Raul, Fidel ve Che’nin yazarla buluşup tanışmaları ve tarihi Granma Çıkartması’na kadar olan dönem kitabın ilk bölümünde yer alıyor.
İkinci bölümde Raul’un çocukluğu, ilköğretim yılları, ailesinin onu alıp babasının yanında çalışmasına karar vermesi; çalışmasıyla birlikte işçilerle kurduğu sosyal ilişkiler nedeniyle Raul’un asi bir komünist olmasından korkan babası onu Havana’ya abisi Fidel’in yanına tekrar göndermesi; Havana’da Raul’un üniversiteye girip işletme okuması süreçleri anlatılır. Baba Don Angel oğlu Raul’un komünist fikirler edinmesinin önüne geçmek, asi ruhunun törpülenerek disipline edilmesini sağlamak amacıyla abisi Fidel’in yanına göndermiş olsa da sonuç tam tersi olur. Hem dünyanın içinde bulunduğu politik siyasi atmosfer hem de Küba’da gelişen siyasal mücadele, başkent Havana’da çok daha fazla hissedilmektedir. Fidel’in katkılarıyla Raul daha fazla politikleşmeye ve aktif mücadele içerisinde yer almaya başlar. 1950-51 döneminde üniversiteye başlayan Raul, 26 Temmuz 1953’te yapılan Mancada Kışlası baskını eylemine katılacaklar arasında Fidel ile birlikte yer alır.
Fidel o yıllarda Havana’da avukatlık yapmaktadır ve Raul’un eğitimiyle bizzat ilgilenir. Raul’a 1952 yılında okuması için verdiği ilk kitap Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı kitabıdır. Raul’u Sosyalist Gençlik (Bir komünist gençlik örgütü) üyeleriyle Fidel tanıştırır.
Küba’da yönetim krizi, 1952 Mart ayında Fulgencio Balista’nın askeri darbe yaparak diktatörlüğünü kurmasına evrilir. Bu darbe sonrasında Küba’daki siyasal mücadele daha da gelişir. Özellikle gençlik içinde etkili mücadele eğilimleri açığa çıkmaya başlar. Raul de Fidel gibi Batista diktatörlüğünün yenilmesinin ancak silahlı mücadelen geçtiği görüşünü savunuyordu ve bunun sonunda Fidel’in örgütlediği harekete katıldı.
1953 yılı Ocak ayında Küba gençlik haklarının korunması için Marti Ulusal Kongresi’ni örgütleyenlerdendir. Kongrede kurulan direniş komitesinin Propaganda Sekreterliği’ne seçilir. Şubat ayında ise Küba gençlik örgütlerinin ortak temsilcisi olarak Raul, Viyana’da yapılacak Gençlik Hakları Uluslararası Konferansı’na gönderilmek üzere seçilir. Raul Castro bu konferans vesilesiyle başka ülkelerden gelen temsilcilerle tanışma, fikir alışverişlerinde bulunma ve Avrupa’yı tanıma fırsatı bulur. 1 Mayıs 1953’te Paris’te 1 Mayıs kutlamalarına tanık olur. Bu bölüm, Raul’un Temmuz 1953’te Moncada Kışlasına yapılan baskın ve tutuklanma süreciyle birlikte sona erer.
Darbe koşullarında silahlı direniş örgütleri önemliydi. Moncada Kışlası baskınının başarısızlıkla sonuçlanmasına ve tutuklanmalarına rağmen kamuoyunda büyük bir sempati kazanırlar. Yaklaşık iki yıl süren tutsaklıkları yeni bir dönemin, Küba devriminin stratejik temellerinin belirlendiği hazırlık evresine dönüşür. Fidel Castro’nun mahkemede yaptığı “Tarih beni haklı çıkaracaktır.” başlıklı savunması 26 Temmuz Hareketi’nin stratejik yol haritasını oluşturur.
Mayıs 1955’te serbest bırakılırlar. Batista’nın polisi rahat vermeyince Meksika’ya çekilirler ve devrimin hazırlıklarına orada devam ederler. Böylece 26 Temmuz Hareketi doğmuş olur.
Ağabeyinin gölgesinde veya hamiliğinde bir Raul değil, her aşamada kendi kararlarını kendisi veren bir Raul olduğunu bu kitapla öğrenme fırsatı buluyoruz. Komünist Parti Gençlik Örgütü’ne katılma kararından, Moncada Kışlası baskınında yer almasından ve Meksika’ya gidişi ile birlikte 26 Temmuz Hareketi’nin örgütleyicilerinden biri olmasından bunu anlıyoruz.
Meksika’da Che ile tanışmaları, gerilla mücadelesine hazırlıkları ve Granma adlı gemiyle Küba’ya dönüşleri yeni bir Küba tarihi yazmanın başlangıcı olarak tanımlanabilir. Batista’nın kolluk güçleri istihbaratı almıştır, pusuda beklemektedir. Fidel, Raul ve Che ile birlikte 82 kişilik silahlı mücadeleyi başlatacak ilk kadrolar karaya ayak basar basmaz çatışmanın ortasında kalırlar. Tarih 2 Aralık 1956. Yapılan planlamalar tutmamış, yerel güçlerle buluşulamamıştır. 82 kişilik birlik paramparça olur, kayıplar verilir, tutsak düşenler olur. Geriye 21 kişi kalır ve üç grup halindedirler. Birbirlerini bulmayı başarır ve birlikte Sierra Maestro dağlarına ulaşırlar. Kitapta Devrim başlığı altında anlatılan bölüm böyle başlar.
Genel tabloya baktığımızda durum tam bir fiyasko gibi görünse de geriye kalan nitelikli güç kendini örgütlemeyi başarır. Yenilgiden zafer çıkartmak böyle bir şey olsa gerek! Dağlarda yapılan etkili eylemler tüm ülkede büyük yankı uyandırır ve çok kısa zamanda saflara yeni katılanlarla birlikte “çıkartma” yapılan sayıya ulaşılır.
1958 yılı başında ordulaşma aşaması tespitiyle iki ayrı cephe oluşturma kararı alınır ve ikinci cepheyi açacak gücün komutanı Raul Castro olur. Batista’nın ordusunun iki ayrı cepheden kuşatılması planlanır.
Halkla ilişkilerde en temel prensipleri ilkeli, ahlaklı, saygılı ve dürüst ilişkiler kurmayı esas almalarıdır. Bu sırada gerilla köylüyü tanıyıp anlamaya çalışırken, köylüler de gerillayı tanıyıp güven duymaya başlar. Köylülüğün talepleri devrimin talepleri haline gelirken, köylüler de devrimin gücü haline gelirler.
İkinci cephenin Sierra Maestra’dan temel farkı, dağlık alanlardan çok yerleşim alanlarının ve şeker kamışı olan bölgelerden oluşmasıydı. Dolayısıyla Raul Castro hem gerilla mücadelesini örgütlerken hem de yerel siyasi örgütlenmeler yaratması gerekiyordu. Halkın devrimci ordusuyla paralel kendi kendini yöneten kurtarışmış bölgeler oluşturulmaya başlanır.
Raul Castro asi ruhlu, samimi, dürüst ve sıcak ilişki kuran, aynı zamanda soğukkanlı ve cesur, en zor anlarda inisiyatif alıp yaratıcı tavırlar koyabilen inanmış bir devrimcidir. Devrim arifesinde Havana’da Batista’nın ordusundan beş bin kişilik bir güce komuta bir Albay, Fidel’e müzakere teklifini iletir. Raul, Moncada Kışlası’na giderek askerleri teslim olmaları yönünde ikna etme görevini üstlenir. Raul yanına sadece bir koruma alarak kışlaya girer. Kışlanın bahçesinde askerler siperler kazmaktadır. Raul hiç duraksamadan toplantı salonuna girer. İçeride Samtiaga Körfezi’ndeki Deniz Filosu’nun polis ve askeri tesis komutanları bulunmaktadır. Önce “Siz devrime neden katılmıyorsunuz?” diye çıkışır. Ardından duvarda asılı olan Batista’nın fotoğrafını alarak yere çarpar ve tüm gücüyle “Yaşasın Devrim!” diye bağırır. Salondaki subaylarında tepkisi aynı olur ve “Yaşasın Devrim!” diye bağırırlar. Kışlanın komutası böylece Raul’a geçer. Küba devrim tarihinin tüm kritik dönemlerinde Raul en zor görevleri üzerine alıp üstesinden gelebildi.
Küba Devrimi başarıya ulaşmış, Batista diktatörlüğü yenilmiştir. Dağlarda ve şehirlerde gelişen mücadele halkla bütünleşir, köylülüğün topyekûn desteği alınarak aynı anda hem iktidar mücadelesi verirken hem de halk iktidarının kurumsal alt yapısı örgütlenmeye başlanır.
Kitapta gördüğümüz belki de en önemli gerçeklik şudur: 26 Temmuz Hareketi, ilk andan oluşturulmuş dogmatik teorik belirlemelere kendini bağlamamış, diyalektik bir bakış açısıyla özlü bir strateji belirleyerek, karşılarına çıkan sorunları her aşamada irdeleyerek ve gerçekliği kavrayarak yeni çözümler üretmiştir.
Devrim sonrası süreç bir yandan bağımsız sosyalist Küba’yı inşa etme bir yandan da dünya sahnesinde yer almanın tarihidir. Devrimci Hükümet kurulur, ülkenin her yerinde yönetimin ve denetimin kurumlaşması için hızla örgütlenmeler hayata geçirilir. Özellikle ABD destekli paramiliter çeteler birçok yerde sabotaj eylemlerine ve faaliyetlere başlarlar ki bunlar büyük tahribatlar yaratır. Devrim ordusu bu çetelere karşı kesintisiz mücadele eder. Domuzlar Körfezi işgal hareketiyle ABD emperyalizmi devrimi yıkmak istese de Fidel’in önderliğinde tarihi bir direnişle işgal girişimi bertaraf edilir. Paramiliter çetelerle savaş tam beş yıl sürer. “Devrimin mihenk taşı toprak reformudur.” sözü Raul’e aittir ve ivedilikle yaşama geçirilmeye başlanır.
Raul Castro Silahlı Kuvvetler Bakanı olarak SSCB’ye gider. Küba ile SSCB arasında ekonomik ve askeri ilişkiler geliştirilir. Aynı zamanda Çin ve Doğu Avrupa ülkeleriyle de ilişkiler geliştirilir. Sovyetler’den alınan askeri destek Domuzlar Körfezi işgal girişiminin yenilgiye uğratılmasında büyük yer tutar. Bunun sonrasında ilişkiler daha da gelişir, askeri, siyasi ve ekonomik alanlarda yeni adımlar atılır. Küba ekonomisinin ayağa kalkmasının en büyük dayanağı SSCB, Doğu Bloku ülkeleri ve de Çin olmuştur. Bunlar Küba’nın ürettiği şekerin alıcısı durumundadır.
1962’de yaşanan füze krizi ABD ve SSCB’yi savaşın eşiğine getirmişti. (Sovyet füzelerinin Küba’ya yerleştirilmesi sonrasında yaşanan kriz) Sovyet lideri N. Hurusçov’un, Fidel Castro’ya hiç haber verme gereği duymadan ABD başkanı Kennedy ile anlaşması, Küba liderliği işle ilişkilerde bir kırılma yaratır. Raul’un hayatı ve Küba Devrimi paralelinde Sovyetler Birliği ile ilişkilerin tarihini de okuma fırsatı sunuyor kitap.
Küba Devrimi önderliğinin en önemli ve en değerli özelliğinden birisi en zor koşullarda dahi enternasyonal dayanışmayı hayata geçirebilmesidir. Şili’de Allende hükümetine, Bolivya devrim mücadelesine, İsrail ile savaş halinde olan Suriye devletine hiçbir karşılık beklemeden enternasyonal desteklerini sunarlar. Afrika kıtası ise Küba için ayrıca bir önem arz etmektedir. Nüfusunun önemli bir bölümünü Afrika’dan köle olarak getirilenlerin çocukları oluşturmaktadır. Dolayısıyla çoğu Kübalının damarlarında dolaşan esas menşei Afrika’dır. Bu nedenle Afrika’nın Küba’da ki manevi değeri oldukça yüksektir. Bağımsızlık mücadelesi veren Afrika ülkelerinin ilk desteğine yine Küba gitmiştir.
1982 yılında SSCB’nin 62. Kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere Moskova’ya giden Raul Castro, SBKP (Sosyalist Birliği Komünist Partisi) Genel Sekreteri Yuri Andropov ile görüşür. Raul’ün asıl ziyaret sebebi aynı dönemde ABD’nin başkanı olan R. Reagen’in Küba’ya yönelik saldırı girişiminde bulunma olasılığına karşı düşüncesini anlatmak ve SSCB’nin ABD’ye 1962’de ki “Füze Krizi” sonrası yapılan anlaşmaya dayanarak “saldırmama teminatını” hatırlatan bir açıklama yapmasını istemekti. SBKP Genel Sekreteri Yuri Andropov “Eğer ABD Küba’ya saldırırsa elimizden bir şey gelmez.”diye Raul’ün yüzüne söyler. Artık Küba-SSCB ilişkileri yeni bir döneme girmiştir ve Küba artık tek başınadır. Yaşanan bu gerçeklik dünya kamuoyundan çok maharetli bir şekilde gizlenir ve Küba önderliği devrimi korumak ve yaşatmak için yeni bir savunma örgütlenmesine başlar. İşte kitabın bu bölümünde yazar, hem gerileme dönemine giren Sovyet-Küba ilişkilerini hem de Küba’nın yeni bir savunma stratejisini nasıl hayata geçirdiğini okura sunuyor. “Devrimci ordu, üniforma giymiş halkın ta kendisidir.” şiarı ile tıpkı Vietnam halkının ABD’ye direnmesi gibi Küba’da da olası işgale karşı savunma hazırlıkları yapılır. 1984’te ilk kez Kadınlar Hava Savunma Birliği’nin kuruluşu ilan edilir.
Kitapta aynı süreçte Sovyetlerin Latin Amerika devrimlerine destek vermemesine, ABD’nin bu ülkelerde işlediği vahşi suçlara ve gelişen devrim mücadelelerini boğma pratiklerine de yer verilir. Eğer o süreçte SSCB, Latin Amerika ülkelerinde gelişen devrim mücadelelerine istediği desteği vermiş olsaydı, belki de tarihin seyri bambaşka olurdu.
1991 yılında SSCB’nin ve tüm Avrupa devrimlerinin çökmesi sonrasında Küba her yönüyle tek başına kalır. ABD’nin katı ambargosuna neredeyse tüm ekonomik ilişkilerini dayandırdığı Sovyet Blokunun eklenmesi Küba’da tam bir yıkım etkisi yaratır. Tabiri caizse Küba ekonomisi traktörden sabana geriler. Tüm ihracatı durdurduğu gibi ithalatı da durur.
Küba önderliği yaşanan gerçekliği halkına olduğu gibi aktarmayı, örgütlü hareketle çözümler düşünmeyi esas alarak yola çıkar. “Özel dönem” adı altında ve Raul’un önderliğinde krizden çıkışın örgütlenmesinin detaylarına kitabın bu bölümünde yer veriliyor.
2000’li yıllarla birlikte Küba tekrar kendini toparlamaya başlar. 90’lı yılların ikinci yarısında Çin ve Vietnam ile ilişkilerin geliştirilmesi, 2000’li yıllarda ise başta Venezuela olmak üzere Latin Amerika ülkelerinde sol partilerin iktidar olmasıyla birlikte Küba yeniden ayağa kalkar. Bu süreç aynı zamanda Raul Castro’nun ülkesinde bir numaralı insan olduğu dönemdir. Fidel Castro’nun hastalandıktan sonra tüm yetkilerini Raul’e devretmesi, ona çok daha büyük tarihi görevler yükler. Raul bu dönemde hem ülkesinin devrimini canlandırma ve yenilenme sürecine önderlik eder, tüm halkın katılımıyla yeni bir anayasa yapma, yeni ekonomik değişimleri belirleme girişimlerini örgütler hem de Latin Amerika’daki diğer sol devlet iktidarlarıyla dayanışmayı büyütme çabalarını sürdürür. Yazar kitabın son bölümünde tüm bu sürecin detaylarını okuyucuya sunar.
Küba halkı yeni kabul edilen anayasasıyla komünizme bağlılığını ilan etmiş ve devrim sonrasında yetişen bir liderle yoluna devam etmektedir. Küba Devrimi hayattan öğrenip halkıyla birlikte sosyalizm hayalini gerçekleştirmeyi kendilerine yol eylemiştir. Sonuç olarak bu kitap, Raul Castro’nun hayatının aynı zamanda Küba halkının devrim tarihi olmasını bütün ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor.