Politik altüst oluşun iliklerine kadar hissedildiği bir atmosferde, Türkiye’de umutsuzluğun içinden umut doğurmayı hedefleyerek yayın hayatına başlayan Komün Dergi 1. yılını geride bırakıyor. 2018 yılının Eylül ayı başında kuruluşunu duyuran Komün Dergi, basılı yayın hayatına 2019 yılının Ocak ayında başladı. Geride bıraktığımız bir yıl içinde yüzlerce yeni metin kalem aldık, röportajlar yaptık, çeviriler yaptık ve sosyalizmin sorunlarından güncel siyasete, ideolojik yerelleşmeden tarihsel devrime kadar birçok konuyu ele aldığımız basılı 2 sayı dergi çıkardık. Yeni yaşımızı ise yine yeni bir sayıyla karşılıyoruz. Yeni sayımızda Enternasyonalizm ve dünya başlığı altında geçmiş Enternasyonal deneyimlerini değerlendirirken dünyadaki mücadele deneyimlerini de inceliyoruz.
1 yılı geride bırakırken…
Komün’ün varlığının uçları Paramaz’ın idam sehpasına, Mustafa Suphi’nin gemisine, işçi grevlerine, gençlik isyanlarına, 71 kopuşuna, hapishane direnişlerine, Gezi isyanına, Ortadoğu coğrafyasına ve hatta taşı dahi olmayan binlerce mezara dağılmıştır. Bu varlık hem mirasımızdır hem de mücadele dinamizmimizdir; bu miras aynı zamanda bizim mihenk taşımızdır.
İsim olarak da edindiğimiz komünü, hakikatin kurucu ögesi ve örgütlenme zemini olarak görüyoruz. Ezilenlerin mücadele deneyimlerinde komün zaten kanlı canlı meydanda değil midir? Spartaküs’ten Şeyh Bedreddin’e, Paris Komünarları’ndan Ekim Devrimi’ne, Bolivya dağlarından, Ortadoğu Komünarları’na ve Deniz, Mahir ve Kaypakkaya’ya yayılan tufan, komün gücünün tezahürüdür.
Komün Dergi, sosyalizmin teorik politik sorunlarıyla olduğu gibi içinde yaşadığımız bölgede ve dünyada yaşanan siyasal problemlerle de uğraşmaya niyetlidir. Komün Dergi, tüm bu sorunlarla, problemlerle uğraşırken yaşanan gelişmeleri ve meseleleri devrimci bir bakış açısıyla ele alıyor. Sadece ele almakla kalmıyor bu sorunlara dair somut çözümler sunma ve örgütlülük yaratma gayreti içerisinde. Bunları yaparken bir yandan da teori yapmak için Marksizm’i eleştirmenin veya onu aşmanın amentü haline gelen liberal solculuğa karşı çıkıyor.
Komün’ün sadece bir dergicilik veyahut yayıncılık faaliyeti olmadığını 1. yılımızda yeniden vurguluyoruz. Türkiye’de dergicilik; yayıncılık deneyimi ve pratikleri her bakımından zengin sayılır. Ama bu yayınların ne kadarının gerçekten bir ihtiyaca cevap verdiği tartışmalı bir konudur. Son yıllarda birçok sosyalist devrimci kurum ve yapı neredeyse birer dergi çevresi olarak varlıklarını devam ettirmeleri bir rastlantı olmasa gerek. Meselemiz aslında bu değil. Meselemiz şu; doğru bir söz söylemekle, doğru kelam etmekle yani eskilerin deyim ile “efkar-ı umumiye” yani kamuoyu olduğu varsayılan bir alana seslenmekle devrimciliğin siyasetini mi yapmış oluyoruz/oluruz? Kamu ya da kamusal alan diye tabir edilen sosyolojik diziliş ve ilişkiler gerçekte var mıdır? Akademik çevrelerin ve o dile öykünenlerin çok sevdiği bu varsayımsal alan devrimciliğe imkân verir mi? Bu varsayımsal alanda devrimcilik kendini gerçekleştirebilir mi? Oysa kamusal alan denilen varsayım, Yunan demokrasinin bir vehcesi olarak daha başında ‘agoralara’ toslamıştı. Bu bakımdan kent yurttaşlığı üzerinden yürütülen kamu varsayımı modern burjuva dünyasının da bir yanılsaması olarak 19. ve 20. yüzyıl boyunca agoralara toslayarak ya devrimlere mahal verdi ya da faşizme evirildi. Mesele burada bizim toplumsal alanı nasıl anladığımız ve ilişkilenme araçlarını nasıl mevzilendireceğimiz sorunudur. Kaldı ki “genel”e devrimci siyaset yapılır mı sorusu hala bakidir…
Dergicilik nedir?
Dergicilik her şeyden önce bir tasarım meselesidir. Tasarım yalnızca derginin görselliği, şekli şemali değildir. İçerik tasarımı derginin ne olacağı, kendini nasıl tanımlayacağı ve neler üreteceği sorunudur. Bu bakımdan derginin ‘aklı’nı kurmak büyük öneme sahiptir.
Hiçbir genel siyaset dergisi işlevsel olmamıştır. Ha keza ‘entelektüel ve akademik bir dil ve akıl üzerine oturmuş dergiler’ de işlevsel olmamıştır. Çünkü akademik bir yayın çıkartmak da teorik bir zeminle sınırlı dergi çıkartmak da ‘agora’ya çıkmıyorsa yalnızca bir tatmin zemini olarak kalmaya mahkûmdur. Nitekim öyle de olmuştur.
Son yılların solculuğunda bir kişilik kompleksine de dönüşen akademik görme biçimleri ve dile teşne olma ve giderek sosyolog edasında bir şeyler yazma ve hatta “radikal”liği de buradan kurma moda haline geldi. Oysa bazı dergi çevrelerinde rücu ettiği gibi sözü radikalleştirme ya da radikalliği bütün pratiklerden azade yalnızca söz kurma da karşı devrimci bir fraksiyonun yeniden üretimine iyi bir örnektir. Buradan bu çevreye karşı devrimci dediğimiz anlamı çıkmasın. Söz ve pratiklerin üretimi arasında oluşturulan büyük boşlukların nasıl amorf bir dünya kurduğu ile ilgilidir.
Öyleyse devrimci bir derginin esas işlevi nedir? Devrimci bir derginin esas işlevi; dolaşımda bulunan bütün söylemleri ve kavramları kırıp, yeniden kurgulayarak her meselenin içindeki komünizm sorunsalını ortaya çıkarmaktır. Devrimci bir dergicilik, toplumu bir iç savaş düzleminden okur. Bir ıraklık açısı kurar, bir lens inşa eder. Gördüğünü ifşa eder, onu dolaşıma sokar, kendini işaret etmeden olasılıkları ve olanakları gösterir. Genele bakmaz, meseleleri genelleştirmez, bağlamları ve dolayımları görür. Odak olarak bakar, her odaklandığı meselenin içinde cereyan eden hakikati ifşa eder. Bir mecra olmak demek, yürürlükteki anlamlara karşı, devrimci anlamları dolaşıma sokmaktır. Bunu yaparken kendini işaret etmez, o mevcut dolaşımda olan saiklerin devrimci anlamını yeniden kurar, tekrar dolaşıma sokar. Asla kendini göstermez. Biz şucuyuz, bucuyuz demez. Buna oynamaz. Bu sığlığa teşne olmaz, kendini burada örgütlemez. Zaten bir derginin de kendini örgütlemek gibi amacı ve zikri olmamalıdır.
***
Dergimizin çıkış mottosu “hayata yeni bir anlam gerekli”dir. Hayata yeni bir anlam katmak, var olan anlamı yıkmak ve görülemeyeni görmektir. Bu oldukça iddialı bir çıkıştır ancak dünyada öyle bir yerdeyiz ki; hayatı yeniden anlamlandırabilecek güçler ortaya çıkmadan mevcudu yıkmak da, eskinin yerini almak da imkânsızdır. Burada bir kez daha yineleyelim; kendimizi asla işaret etmeyeceğiz, dünyayı kendimizden menkul görmeyeceğiz, siyaseti makro bir sorun olarak görmeyeceğiz, makro siyaset yapmaya düşmeyeceğiz. Marx’ın aklını kullanacağız. Onun olay ve olguları anlamadaki iç diyalektiği göreceğiz. Bu bakımdan bir “siyaset dergisi” olmayacağız. Bir çevre dergisi olmayacağız. Bir çevrenin kendini örgütlediği kumpanya olmayacağız. Biz devrimciyiz ve dünyayı değiştirmek istiyoruz. Toplumun kırılma alanlarını, bu alanlarındaki devrimci olanaklara bakacağız. Tarihin devrimci pratiklerinin bir artçısı olduğumuzu, tarihin şu anında, şu döneminde bir öncülüğe mahal verme çabası içinde olduğumuzu bileceğiz.
Kuruluşumuzun 1. yıl dönümünde tüm bu bilgiler ve bilinç ışığında Komün Dergi, kendi dışındaki devrimci potansiyeli ve deneyimleri de bir kazancı gibi görür ve değerlendirir. Komün Dergi, gösterişten ve “dostlar alışverişte görsün” mantığından uzak durur. Komün Dergi, komünizmin nüvelerinin toplumun her yerinde görünmez şekilde dolaşımda olduğu bilinciyle her zaman bu nüvelerle buluşma çabası içindedir ve bundan sonrada bu çabayı sürdürecektir. Komünizmin olanaklarını ifşa edeceğiz, yeniden dolaşıma sokacağız.
Cüret edeceğiz!
Komün Dergi Yayın Kurulu