Komün Dergi emekçileri olarak uzun bir aradan sonra 2024 yılının Mart, Nisan Mayıs aylarını kapsayacak olan 10. sayımızla, okurlarımıza merhaba diyoruz.
Bu sayımızda, “Dünü ve Bugünüyle Filistin” başlığını taşıyan dosyanın ilk yazısı M.Aytunç Altay’ın “Komünistler Filistin sorununu nasıl ele almalı” başlıklı yazısı. Yazarımız bu yazıda Filistin sorununun tarihçesini anlatmak yerine, bütün Ortadoğu’yu, hatta dünyayı ilgilendiren bu soruna yaklaşımda temel ölçütlerimiz neler olmalıdır yaklaşımıyla, sorunu ulusal, dini ve sınıfsal boyutlarıyla ele alıyor. Özellikle sınıfsal boyutun Filistin ulusal kurtuluş mücadelesini dünya siyaset sahnesinde hep solda konumlandırdığından hareketle, bugün bile Emperyalist merkezler ve onların işbirlikçisi ülkelerin Filistin davasına düşman, buna karşılık ezilen halkların ve sosyalizmi savunan bütün partilerin Filistinlilerden yana olduğunu vurgulayarak, Filistinli örgütlerin eylem tarihindeki en başarılı eylem olarak nitelendirilen “Aksa Tufanı”nın etkilerini tartışıyor.
Bu dosyanın ikinci yazısı ise Komün Dergi emekçilerinin araştırmacı yazar Oktay Duman ile yaptıkları Filistin röportajı. Uzun yıllar boyunca üzerinde çalıştığı “Devrimcilerin Filistin Günlüğü” isimli kitap çalışmasıyla devrimci hareketin tarihsel bir kesitini aydınlatan Oktay Duman, Filistin sorununun tarihsel arka planını bütün yönleriyle ve devrimci bir bakış açısıyla ele alarak anlatıyor. Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin nasıl geliştiğini ve hangi dinamikler üzerinden yükselerek siyasi kimliğini bulduğunu, dünü ve bugünü arasındaki farkları, “Aksa Tufanı” operasyonunun yarattığı etkileri anlatan yazar, devrimci yapılara bugünkü koşullarda Filistin ve Rojava’da yürütülen mücadelelerin tarihsel bağlarını, bölgenin kolektif sorunlarını halkların ortak davasında talep ve özlemlerinde buluşturacak bir siyasi inisiyatifi geliştiremedikleri eleştirisini yöneltiyor.
“Ortadoğu ve Emperyalizm” başlığı altında yer alan ikinci dosya konumuzla ilgili üç ayrı yazımız var: Tufan Yakın “Savaşın değişen yüzü: Rojava ve Gazze” başlıklı, her yüzyılın kendi “savaş” ve “düşman” kavramını geliştirdiğini anlattığı yazısında, 21. yüzyıl savaşlarında öne çıkanın devletlerarası dış savaş ve toplumsal kurtuluş mücadeleleri değil, devletlerin kendi halklarına karşı yürüttüğü iç savaşlar ve emperyalist güçlerin vekalet savaşları olduğunu belirtiyor. Rojava ve Gazze’de “alabildiğine haysiyetsiz ve namert biçimlerde” sürdürülen savaşlara görülmemiş bir direnişle karşılık verildiğinin anlatıldığı yazıda, bu benzerliğin ve mücadele birliğinin Ortadoğu ve Dünya açısından önemine vurgu yapılıyor.
Bu dosyanın ikinci yazısı Erol Dündar’ın cezaevinden yazdığı ve ancak bu sayıda yayınlayabildiğimiz “500 yıllık Batı merkezli kapitalizmin sonu: Çin Stratejisi ve Üçüncü Dünya Savaşı” başlıklı yazı. Kapitalist sistemin hakimiyet sağladığı tarihten beri pek çok dönüm noktası yaşandığı ve her büyük dönüm noktasının savaşlara neden olduğunun anlatıldığı yazıda, dünyanın bugün de 500 yıllık hegemonyasını kaybeden güçlerle, yeni ortaya çıkan emperyal güçlerin savaş arenasına dönüştüğü anlatılıyor. Batı merkezli emperyal sistemin kapitalizm serüveninin, dünya ölçeğinde yaşanan haksız savaşlar ve sömürgeciliğin bütün biçimleriyle, bütün dünya savaşlarının sorumlusu olduğunun belirtildiği yazıda Avrasyacı cephe ve Çin’in yükselişinin bugünkü dünya düzenine etkileri anlatılıyor.
Bu dosyanın üçüncü yazısı ise yine yazarımız Tufan Yakın ın “Rojava merkezli askeri gerilim” başlıklı yazısı. Bu yazı, aylar önce Komün internet sitesinde yayınlanan, ancak özellikle siteyi takip etme olanağı bulamayan cezaevindeki okurlarımız için yayınlama ihtiyacı duyduğumuz iki ayrı yazının birleşik hali. Bu yazıda Tufan Yakın, Ortadoğu’da İHA ve SİHA saldırılarının yoğunlaştığı “dikey faşizm” olarak adlandırdığı dönemden başlayarak, Ukrayna’dan Rojava’ya uzanan emperyalist hegemonya savaşını askeri, siyasi ve diplomatik boyutlarını ortaya koyarak anlatıyor.
Son dosya konumuz ise “Yeni Pencereler” başlığı altında iki ayrı yazıdan oluşuyor. “Hakikatın krizi: Dijital dünyanın analog dünya ile savaşı” başlıklı ilk yazıda, yazarımız Mehmet Turan bu çalışmanın esas olarak şiddetin evrensel tarihi içinde hakikat ve gerçek arayışının geldiği nokta üzerine bir deneme olduğunu belirterek, “post truht dönem” başlığı altında bugünün dünyasında “yeni bir gerçekliğin” nasıl icat edildiğini; yalanın, fesatın, hilenin muazzamlaştırılıp büyük olgu ve olaylar üzerinde oynanan bir siyaset felsefesine nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. Gerçeğin yerine, yeniden imal edilmiş içeriksiz formlarla yürüyen dijitalize olmuş yeni bir kapitalizmin, bugün dünya işçi sınıfının ve emekçi halkların karşısındaki düşmanın güncel tasviri olduğuna vurgu yapıyor.
Bu dosyanın ikinci yazısı da yine Mehmet Turan’ın “Belirsizlikler” başlıklı yazısı. Bu yazıda son yıllarda özellikle post modern kalemlerce belirsizliğin başlı başına bir korku, tehdit, her an karşımıza çıkacak bir kaosun önceli biçiminde önümüze konulup mutlak bir olumsuzluğa ve hezeyan yaratacak bir şekle dönüştürülerek kitleleri eylemsizliğe yönelttiği anlatılıyor. Dünyanın belirsizlikler dünyası olduğundan yola çıkılarak herkesin mevcut konumunu koruması gerektiği yönünde atalet çağrısının yapıldığı, mücadelenin daha en baştan yararsız ve gereksiz kılınmaya çalışıldığı günümüz dünyasında, devrimcilere düşen ise “subjenin ardından sürüklenen sonuçsuz analizlerin değil, onu kıracak pratiklerin hazırlıklarıdır” deniliyor.
Bir sonraki sayımızda yeniden görüşmek umuduyla…