Komün Dergi’nin yeni sayısı önümüzdeki günlerde raflarda yerini alacak. Dergi temin noktaları sitemizden ayrıca duyurulacak.
***
Zaferlerle ve yenilgilerle dolu, zengin ve canlı bir mücadele tarihimiz var. Devrimci geçmişimizi sadece kapitalizme karşı gelişen isyan hareketleriyle sınırlandırmıyoruz; tarihte zulme karşı ilk taşı atan kimse, başlangıcımızı o an olarak belirliyoruz. Komün Dergi emekçileri olarak altıncı sayımızın ilk iki dosya konusunu bu mücadele tarihinin analizine ayırdık.
İlk dosyamız olan “Yenilgiler, yengiler ve yeniden yola koyulma” başlığı altında F. Kızılırmak ve Mehmet Güneş’in yazıları yer alıyor. F. Kızılırmak yazısında Türkiye ve Kürdistan devrimci ve sol güçleri açısından travmatik bir sorun olan 12 Eylül yenilgisini inceliyor. Öncelikle yenilen öznenin daha açık tarif edilmesi gerektiğini vurguluyor; ona göre yenilen özne sadece cunta öncesinde silahlı mücadele anlayışını savunan örgütlerdir. Silahlı mücadele anlayışını kitlecilik veya legal mücadele bahanesiyle kabul etmeyen anlayışların yenilginin siyasal sorumluluğunu bile taşıyamayacağını belirten Kızılırmak, devrimci zorun bu topraklardaki izlerini günümüzde Rojava ve Türkiye sathında mücadele eden örgütlere kadar sürüyor.
Mehmet Güneş’in “Birlik ve devrim ekseni” başlıklı yazısının ana temasını savaş ve faşizm denklemi oluşturuyor. Güneş’in eleştiri okları rejimi niteliğini teorik tartışmalarla tespit etmeye çalışanlara yönelirken; faşizm kelimesini kullanmakta tereddüt etmiyor ve tehlikenin artık yakıcı boyutlara ulaştığının altını çiziyor. Bu bağlamda mücadelenin gösterişçilik, örgütsel rekabet ve radikallik yarışı gibi çocukluk hastalıklarından sıyrılıp faşizme karşı ortak mücadelenin geliştirilmesini öneriyor.
İkinci dosyamızın başlığı ise “Devrimci mücadele tarihi ve ideolojik yerelleşme”. Mahir Yılmaz, 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar olan süre boyunca Anadolu’da tarihin çarkını kıran hareketlere odaklanıyor. Selçuklular’ın sonunu getiren Babai isyanını, hakikat savaşçısı olarak nitelediği Şeyh Bedreddin hareketini ve Celali ayaklanmalarını devrimci bir bakış açısıyla ele alıyor.
Resul Kocatürk ve Mustafa Kocatürk’ün ortak yazısı ise Türkiye Devrimci Hareketi’nde hala etkili bir damar olan aydınlanmacı, pozitivist ve Batıcı görüşün sebeplerine eğiliyor ve sorunların kaynağının bir kısmını Mustafa Suphi döneminin TKP’si ile Şefik Hüsnü TKP’si döneminde arıyor. Mustafa Suphi TKP’si bu aydınlanmacı çemberi dağıtmaya aday bir zemindeyken Kemalizm tarafından tasfiye ediliyor; ama Ş. Hüsnü TKP’si, Sovyet Rusya’nın dar bölgesel çıkarlarını savunmak durumunda olan Komintern’in politikalarından da etkilenerek Kemalizmle barışık bir siyasal hat izliyor. Her ne kadar 2. TKP, Kemalizmin gadrine uğrasa da, onun ideolojik hegemonyasından kurtulamıyor. Kocatürk’ler 1919-1922 arasında yaşananların istiklal harbi ya da milli mücadele olarak nitelenebileceğini ama ona ulusal kurtuluş savaşı demenin yanlış olacağını savunuyorlar. Bu dönem boyunca yaşananların burjuva devrimi olarak kodlanamayacağını TKP tarihi üzerinden anlatıyorlar.
Arpen Alasia’nın dergimiz için kaleme aldığı yazı, çeviri kolektifimiz tarafından Türkçeleştirildi. Bu yazıda Batı Avrupa’da 1970’lerde ve 1980’lerde kendini gösteren Doğrudan Eylem ve Komünist Savaşçı Hücreler’in oluşum ve eylemlilik süreci inceleniyor. Metin, partizan bir tarihin ortaya çıkmasını önlemeye çalışan ve silahlı mücadele teşebbüsünde bulunan herkesi cihatçılar veya faşistler gibi terörist olarak tanımlayan resmi hegemonyayı kırmayı amaçlamaktadır.
Komün Dergi’nin teorik hattının önemli kavramlarından biri olan ideolojik yerelleşmeyi, evrensel bir edinim olarak kabul ediyoruz. İdeolojik yerelleşme, sadece Türkiye ve Kürdistan topraklarında mücadele eden ve işçilere, Aleviliğe, Sünniliğe ya da muhafazakar olarak kodlanan ama esasta komünal değerleri olan ezilenlere temas etmek isteyen devrimcilerin değil; dünyanın her yerinde mücadele etmeye niyetlenen bütün komünistlerin anahtar vasıflarından biridir. Kurtuluş Teolojisi de Latin Amerika için özgün bir ideolojik yerelleşme örneği olarak ele alınmalıdır. Bu amaçla, Editorial El Colectivo tarafından yayınlanan “Camilistas, Amerika’mızın Devrimci Geleneğinin Gücü” isimli Camilo Torres Restrepo’nun mücadelesinin anlatıldığı kitaptan bir kesite ve kendisiyle 1965 yılının ikinci yarısında Fransız gazeteci Jean-Pierre Sergent tarafından yapılan röportajın yer aldığı bölüme dergimizde yer verdik. Camilo’nun ölümünden iki gün sonra, 17 Şubat 1966 tarihinde, İspanyolca olarak “Proletaryanın Sesi”nde yayımlanan bu röportajı çeviri kolektifimiz Türkçeleştirdi.
Özge Şahan ve Doğan Kaya’nın ortak metninde, Marksizmin politik anlamda işgal ettiği alan daraldıkça, bu güçsüzlük hali başka ideolojilerin etki alanı içine savrulmaları da beraberinde getirdiği uyarısı yapılıyor. Halihazırdaki ideolojik kirlilik içinde, Komün Dergi’nin ideolojik yerelleşme başlığı altında oluşturduğu görüşleri hangi Marksizmin hangi düzeyde edinimiyle ilgili teorik-politik bir referans olarak alıyor.
Üçüncü dosya konumuz ise kapitalizmin krizlerini ele alıyor. E. Gozel Dündar önce, dünyada kapitalist hegemonik güç dengesinin çoklu yapıya evrildiğini, ABD’nin yanına yeni rakiplerinin eklendiğini söylüyor, ardından da bu kaosun sözcülüğünü Erdoğan’ın üstlendiği Türk devletinin işine yaradığını ifade ediyor. Dündar’a göre eğer bugün faşizm tartışması yapılacaksa, İttihat ve Terakki’nin 1913’teki darbesinden günümüze kadar süren kurumlaşmaya bakılmalıdır. Bu dosyada yer alan Hasan Yıldız imzalı “Kapitalizm ve Dünya” isimli yazıda yeni üretim teknolojileri kullanılmaya başlanılmasının işçi sınıfının yapısını ne şekilde değiştirdiği ele alınıyor. Yıldız, bu değişiklikler nedeniyle mevcut dünya konjonktüründe devrim yapmanın eskiye göre çok daha güç olduğunun, bu gerçeklik göz önünde tutularak ezilenlerin iktidara gelebilmesi için her fırsatın değerlendirilmesi gerektiğinin, her olanağın devrimci mücadeleye aktarılması ve kimi yaratıcı fikirlerle yeni yöntemler geliştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Dergimizin sonunda internet sitemizde yayınlanmış birkaç yazıya da yer verdik. Ölüm oruçları, 15 Temmuz darbe girişimi ve Rojava Devrimi’nin ele alındığı bu yazıları, internet erişimi olmayan okurlarımıza ulaştırmak için basılı olarak paylaşmaya karar verdik.
***
Erol Dündar’ın 2. İslam ve Sol Çalıştayı’na gönderdiği ve dergimizin 5. sayısında yayımlanan tebliğde birkaç yerde dizgi hatası yapılmıştır. Özellikle “Din kültürel gerçekliğimizdir” cümlesi yerine “Din kültürel geleceğimizdir” yazılması ciddi bir anlam kaybına yol açtığından dolayı okurlarımızdan ve yazarımızdan özür diliyoruz.
***
“Mücadele eden yenilgiye uğrayabilir; ancak mücadele etmeyen zaten yenilmiştir.” şiarıyla mücadele tarihimizde yenerek veya yenilerek, bize bu tarihsel mirası devreden ölümsüzlerimizi selamlıyoruz.
Önümüzdeki sayıda karşılaşmak umuduyla…