Komünarlar: Ölümsüzlerimizin izinde zafere yürüyeceğiz!

Devrimler nitelikleri ve açığa çıkardıkları potansiyeller itibariyle tarihin olağan akışını değiştirirler. Kendinden önceki sistemle aradaki bağları koparır, neden-sonuç ilişkilerini keser, eski sınıfsal-toplumsal ilişkileri, eski yapıyı yıkar ve yeniyi, yeni bir ilişkiyi yaratır. Geçmiş ile gelecek birbirine benzemez ve eski ile yeniyi ayrıştırır, yeni bir zamansallığı başlatır. Devrim düz bir çizgide akış ve öngürülebilir bir nokta değil bu tarihsel akışın içerisinde bir kırılma ve kopuştur. Şimdi’de treni raydan çıkarmadır. Devrimcilik, en başta buna cüret etme işidir. Kendisinde bir kopuşu gerçekleştirerek devrime hazırlanmaktır. Bize dayatılan hayatın olağan akışını bozmaksızın, süreklilik halkasını kopartıp devrimi önce kendimizde yapmaksızın kim devrimci olduğumuzu söyleyebilir ki?.. Şeyleşmiş dünyanın ve onun içerisinde devrimsiz bir devrimcilik inşa eden düşük düzey solculuğun, tatlı su devrimciliğinin büyüsünü bozabilecek tutkulu bir düş gücü olmaksızın kim göğü fethe kalkabilir ki?..

Büyük alt üst oluşların yaşandığı bir kaos aralığında devrimci özne, mevcut verili durumu kesintiye uğratır. Yaratıcı yıkıcı süreci başlatır ve devrime kilitlenmiş olarak, önüne çıkan tüm engellere, zorluklara rağmen kolektif bir yürüyüşle yeniyi inşaya koyulur. Yeniyi inşa etmek için önce kendisine karşı savaşa girişir, kendisinde eski dünyaya ait ne varsa ona hücüm eder. Bu anlamda devrimci ruhun sürekli içe ve dışa karşı hücum tazelemesidir. Mücadele içerisinde her alan ve düzeyde yeninin arayışı içinde olur; yeni biçim ve ritimleri yakalar; devrimci maddeyi açığa çıkarır ve harekete geçirir. Kendisinde ve örgütünde özgürleştirici bir pratiği örgütler. Devrimci özneliğin bugün en yalın tanımı teoride, siyasette, örgütlenmede kuruculuk; askeri-pratik anlamda ise öncülüktür. Devrimci savaş örgütü, devrimci öznelerin aritmetik bir toplamı değil, bir bileşkedir; her bir kadroda örgütün inşa olduğu bir süreçtir. Bireyin kendisinden çıkarak kolektifle bütünleştiği, kolektifin de gelişkin ve kendisini devrime adayan kadrolarla tarih yapmak için yola çıktığı bir süreçtir. DKP/Birlik’in ideolojik-siyasal duruşunun, günün ihtiyaçlarını kavrayan örgütsel birikiminin ve ruhsal birliğinin harcını, birlikte yola düştüğümüz ve bu yolun tüm zorluklarına beraber göğüs germek için ant içtiğimiz ölümsüzleşenlerimiz oluşturuyor. Onlar yaşarken de eylemleriyle yaşamlarına en güzel son noktayı koyarken de devrimci özne olabilmenin en somut ifadesini oluşturdular. Bu yolun takipçisi olacağız.

Bir örgütü var eden şey, ideolojik-siyasal bakıştaki netlik ve ortaklıktır; örgütsel ve eylemsel bağdır. Ancak bunların herbirisini kendinde nitelikler olmaktan çıkaran, çimento işlevi gören asıl şey, ruhsal birliktir. Devrimci Komünarlar Partisi/Birlik’in harcını karan bu ruhsal birlik, öz suyunu, devrimci kopuş çizgimizi her alan ve düzeyde somutlayan, duruşu ile bunu örgütleyen Ulaş Bayraktaroğlu’ndan alır. Gençliğin önder kadrolarından biriyken devrimci enternasyonalizm bayrağını Kobane’de bayraklaştıran, Rojava devrim savunmasında komatanlaşan Aziz Güler’den alır. Kobane’den başlayıp Kürdistan’ın özgür dağlarına uzanan, birleşik devrim mücadelesini inşa etmek için ter döken Ulaş Adalı’dan alır, DKP/Birlik’in ideolojik-siyasal-örgütsel-askeri her düzeyde örgütlenmesinde kurucu emeği olan, işgalci Türk devletine karşı savaşın en ön mevzilerinde yeralan Ceren Güneş’ten alır. Orhan Yılmazkaya’nın savaş manifestosuna bir halka daha eklemek için yola düşen Dörtler’den alır. Afrin’de Türk işgalci güçlerine karşı yıldızlaşan Bayram Ali ve Nurhak’tan alır. Birleşik devrim hareketini yükseltmek için yola düşüp Dersim dağlarıyla buluşan Mehmet Ali’den alır. Her biri, birer enternasyonalist savaşçı olarak Rojava devrimini savunmak için, bulundukları savaş mevzilerinde sakınmasızca düşmana karşı savaşan Bedreddin, Tamer, Cemre, Doğan, Hasan Ali ve Robin’den alır.

Bir devrimci, sadece tercihi ile var olmaz. Duruşu ve eylemi ile, iktidar perspektifi ve bilinci ile her an, her dakika, tercihini örgütler. Rüyasını kolektif bir rüyaya dönüştürür. Yaşamıyla da, güzel koymuş olduğu son noktasıyla da… Tüm ölümsüzleşenlerimizin ortak kesenidir devrim ve sosyalizm davasına kendisini sonsuzca, sınırsızca adamak, bu uğurda her türlü bedeli göğüslemek… DKP’yi vareden değerlerin en özlü ifadesidir onların bu duruşu. Her birisi, bireysel kurtuluş ve özgürleşmesini insanlığın kurtuluş ve özgürleşmesine bağladılar ve bu uğurda hiç sakınmasızca en öne fırladılar. Bu anlamda onlar, gelecek kuşağın devrimciliğini inşa etmişlerdir. Serüvenciydi onlar. Büyük düşler gören ve bu düşlerinin peşinden doludizgin giden serüvenciler… “Önce eylem vardı” diyen bir kolektifin, kendisini pratiğin/savaşın içerisinde teorik-siyasal-örgütsel olarak inşa etmeyi hedefleyen bir kolektifin savaşçıları ve önder kadrolarıydı onlar.

Bizimki bir kopuş hikayesi. Ölümsüzlerimizin hikayesi çok iyi özetler bunu. Düşük düzey solculukla köprülerin atılmasıdır hikayemiz. Sadece düşük düzey solculukla değil kalıplaşmış, statükoculaşmış solculukla da kopuştur. Bizim için devrimci olmak, tarih yapmak için yola çıkmaktır. Biz, en başta ölümsüzleşenlerimiz, tam da bunun için yola düştük. 9 Mayıs 2017’de Rakka’nın özgürleştirilmesi hamlesinde ölümsüzleşen Ulaş Bayraktaroğlu, devrim yapma iddiasını etinde kemiğinde yaşayan bir devrimci bir önderdir. Ortalama devrimcilik değildir onunkisi. Türkiye’de; ya bir barikat başında, ya doğrudan polisle çatışmanın ortasında, en öndedir. O, kendisi girmediği hiçbir kavgaya, kendisi gitmediği hiçbir cepheye yoldaşlarını göndermeyendir. Hep en önde, en önümüzdeydi. Eski düzlemin “devrimci”liğinden kopuşu, her alanda yeni bir yapılanma olarak tarif etti; tüm kısıtlara, geçmişin sırtımıza yüklediği ağırlıklara rağmen bu yolu inşa etmeyi istedi. Bugün de DKP/Birlik’i karakterize eden yönlerden biri budur. Kuşkusuz Türkiye devrimci hareketinde, içinden çıkılan geleneklerin statükosunu parçalamak zor işti. Hem de oldukça zor. Yüzler hep tatlı su devrimciliğine dönüktür. O, bu düzlemin altına dinamit lokumunu koyandı. Ray değişikliğini örgütleyendi. Rojava’da devrimci öznelerden bir özne olarak varolmadı. Geleceğe kement atmak için geçmişle köprüleri atan bir pozisyonu örgütledi. 50 yıl önce Mahirlerin, İbrahimlerin, Denizlerin yapmış olduğu devrimci kopuşun, 2000’li yıllarda güncel bir yankısını oluşturan Orhan Yılmazkaya’nın izini takip etti, bir devrimci savaş örgütünü ateş hattında inşa etmeye koyuldu.

Evet hala yolun başındayız. Öznel gerçekliğimizin farkındayız. Ama bağcıklarımızı sıkı bağladık ve saatlerimizi devrime ayarladık. Devrimler tarihinin mirasını kuşanarak devrim yolunda sağlam, emin adımlarla yürüyoruz. Devrimler tarihinin hafızası olmak bir yana bu hafızanın attığımız her adımda yeniden canlandırıcısı olacağız. Spartaküs; vermiş olduğu eşitlik ve özgürlük savaşıyla, Roma generallerini yener ve Roma İmparatorluğunun şehirlerini yerle bir ederken bir avuç köleyle başlamadı mı? Bedreddin, Anadolu halklarının kurtuluş mücadelesinin fitilini ateşlerken yoldaş olduğu Börklüce ve Torlak ile kavgaya girişmedi mi? Vietnam, Çin, Küba, Angola ve dünyanın birçok yerine yayılan nice devrim ve devrim mücadelesi bir avuç insanla başlamadılar mı? Mahirler, Denizler ve İbrahimler TC’ye karşı silah çatıp devrimci hareket için bir ray değişikliğini, kopuş çizgisini örgütlemedi mi? DKP/Birlik devrimler tarihinden, zulme karşı ilk taşı atandan bugüne tüm devrimci kalkışma ve devrim deneyimlerinden öğrenerek dar geçitlerin, karanlık yolların, fırtınalı havaların keşif kolu olacaktır. DKP/Birlik devrimler, mücadeleler, isyanlar tarihinin ruhunu bugüne taşıyacak; devrim ve komünizm hayaletini yeniden ayaklandıracaktır.

9 Mayıs’ta, Rakka Cephesinde şehit düşen Ulaş Bayraktaroğlu ve ölümsüzleşenlerimizle harcını kardığımız partimiz DKP/Birlik, insanlığın kurtuluş ve özgürleşmesi ile bireyin kurtuluş ve özgürleşmesini içiçe örecek, komünizmin gündeki karşılığı olan komün gücü, özgürlük gücü perspektifi ile yürüyecektir.

6 Mayıs, 18 Mayıs, Türkiye ve Kürdistan devrim tarihinde öncü ve önder kadroların, devrimci kopuş çizgisini kendisinde somutlayan devrimcilerin ölümsüzleştiği tarihlerdi. Ulaş Bayraktaroğlu’nun ölümsüzleştiği 9 Mayıs da eklendi bu tarihlere. Mayıs ayı; işçi sınıfı ve emekçilerin birlik, dayanışma, ama ille de kavga günü olan 1 Mayıs nedeniyle zaten bizimdi. Denizler, İbrahim Kaypakkaya ve Hakki Karerler’in toprağa düştü ay olduğu için de bizimdi. Ve artık 9 Mayıs 2017’de ölümsüzleşen Ulaş Bayraktaroğlu ve tüm ölümsüzleşenlerimizin tarihe düştükleri izle de bizimdir. Mayıs ayı bizimdir! Ölümsüzleşenlerimizin amaç ve ideallerine bağlı kalacak, birleşik devrim hareketini büyütecek, tüm zamanları bizim kılacağız!

Biz Kazanacağız!

Ulaş Bayraktaroğlu Ölümsüzdür!

Yaşasın Devrim, Yaşasın Sosyalizm!

Kaynak: Komün Gücü