Mafya düzeni ve sol’a ne oldu? – Sinan Karacan

96 Susurluk kazası ile kamuoyu nezdinde açığa çıkan mafyatik düzen tablosu günlerinde,  tablonun açığa çıkmasına sebep olan şey siyasi iktidarın dahiliyle düzenin kendini restore etme çabasıydı. Düzen kendini restore edecekti ve bunun için biraz kurban verecek, kontrolden çıkan bazı suç yapılanmalarına balans ayarı çekip, kendi çizdiği yola sokacaktı. Bu günlerde ise siyasal iktidarı aşan ve ne kadarı ile neresi tarafından yönetildiğini henüz tam olarak bilemediğimiz bir yeni mafyatik düzen teşhiri günlerini yaşıyoruz. O günler ile bugünler arasında -muhatapları açısından- bazı kıyaslamalar yapmakta ve mafya düzeninin kesintisizliğini bilmeyen jenerasyonlar açısından göstermekte fayda görüyorum.

Hep söylediğimiz gibi ve hep görüldüğü gibi bu düzendeki mafyatik ilişkiler, siyasal iktidarın ve devletin suç örgütleri ile ilişkisi ya da bizzat devlet mekanizmalarının bu ilişki ağı içerisinde suç üretme iradesi düzene rağmen ya da bazı siyasi iktidarlar döneminde ve kesik kesik cereyan eden bir olgu değil, tam tersine bizzat düzenin karakterinin zorunlu bir uğrağıdır. Bu uğrak düzenin işleyiş yasalarının olmazsa olmazlarından biridir. Kesintisizdir ve düzenin ana unsurlarını mutlaka içinde barındırır. Devletin güvenlik birimleri, bürokrasi, siyasal iktidar, medya, sermaye gurupları, mafya ve uluslararası bağlantılar bu sürekliliğin ve kapsamın sac ayaklarıdır. Bunlardan birinin olmadığını, olmayacağını düşünmek ya da dönemsel olduğunu -ve sadece bir grubun dahli olduğunu- söylemek bu sürekliliği anlamayı sekteye uğratacaktır. Evet siyasal iktidar değişikliği ile suça bizatihi iştirak edecek sermaye gurupları, bürokratlar, medya mensupları vb. değişiklik gösterecektir ancak bu kesintisizliğe ve kapsama zeval getirmez.

Diğer taraftan bu mafyatik düzenin harcı halk düşmanı haliyle yüksek dozda şoven histeriler ile Kürt ve sol düşmanlığıdır. Bu Kürt ve sol düşmanlığıdır ki; milliyetçisinden muhafazakarına, ulusalcısından laikine demokratından(!) faşistine hepsini birbirine bağlı ve mecbur kılmaktadır.

Bunu anlamak için üç güncel örnek vermek gerekirse; birincisi mafya liderinin ‘’Biz hepimiz aileyiz, her suçta beraberiz.’’ sözüdür ve bunu doğrulayan itiraflarıdır. İkincisi Susurluk’tan sonra buraya da adı karışan -sırf bu biçimiyle bile bahsettiğimiz sürekliliğin sağlaması olan- ve mafya liderinin teşhiriyle Kutlu Adalı’yı katlettiği anlaşılan Korkut Eken’in kendini aklamak için en uygun adres olarak Kürt düşmanlığında kan kardeş oldukları şoven laik(!) Sözcü gazetesini ve onun faşist yazarı Saygı Öztürk’ü tercih etmesi ve karşılığında Saygı Öztürk tarafından ilkokul çocuğunun bile aklına gelecek türden ‘’İyi de Atilla Peker’in siz resmi görevle Kıbrıs’ta bulunurken sizin yanınızda ne işi vardı?’’ gibi sorulara bile maruz bırakılmamasıdır. Üçüncüsü de sözüm ona demokrat ve çiçeği burnunda parti lideri Muharrem İnce’nin memleketin bunca derdi yokmuşçasına ve bunca olup bitene dair bir karın ağrısı yokmuşçasına Kürtlerin ana dilde eğitim talebini bu yağma ve çapuldan daha tehlikeli bulup; ‘’Ana dilde eğitim pedagojiye uygun değildir.’’ demesidir.

Ayrıca bugün bu ilişkiler ağının bugüne kadarki önemli figürlerinin çoğunun Susurluk kazasının da figürleri olduğu, birde öyle ucundan bucağından değil; göbeğinden olduğu ve o günkü göstermelik yargılamalarda bile ceza almadan kurtulduğu ortadadır. Dönemin baş zanlısı Mehmet Ağar’ın bugün açığa çıkan mafyatik gelişmelerde de isminin olması ve hatta oğlunun mevcut siyasi iktidarın milletvekili olması ve işlenen suçlara bizatihi dahil olduğunun anlaşılması ayrıca isminin diğer demokrat(!) bir siyasi partinin lideri Mustafa Sarıgül’ün oğlu ile birlikte uyuşturucu partileri ile anılması sözünü ettiğimiz kapsamın ve kesintisizliğin vesikasıdır. Şimdilik sadece doğrudan Ethem Sancak ve Demirören Grubu’nun adı teşhir edilmişse de sermaye guruplarının geniş dahlini tahmin etmek zor olmayacaktır. Diğer taraftan o gün bu ilişkiler emniyet müdürü, milletvekili ve devletçe beslenmiş faşist unsurlar üzerinden kontrollü ve ayarında teşhir olmuşken bugün mafya lideri, içişleri bakanı, son başbakan ve oğlu, cumhur başkanı, onun yeğeni ve damadı, iktidara yakın iş insanları, kimi gazeteciler(!), ülke dışı gerici silahlı örgütlerle ilişkiler vb. olaylar üzerinden teşhir olmuş durumdadır. Ki bu Susurluk döneminde gizlenen buz dağının asıl ve büyük yüzünün bile yarısı değildir. Görünen o ki siyasi ve ekonomik rantın paylaşılamamasına eşlik edecek günlerde bağlantılar hızla artacaktır.

Bu sadece mafya düzeni teşhirimi?

Susurluk kazası yıllarında (95-96) sosyalist mücadele ile yeni tanışmış bir gençtim ki o yıllar aynı zamanda sosyalist hareketin 12 Eylül faşist cuntasının yıkıcı etkilerinden kısmen sıyrılıp toparlandığı yıllardı. Yeniden yapılanan örgütler ve yasal parti çalışmaları ile varlığını sürdüren örgütler…  Her birinin bir özgül ağırlığı vardı ve toplamda sosyalist hareketin yeniden toplumsal manada bir karşılığı ve öz güveni oluşmaya başlamıştı.  Susurluk kazası ile düzen eliyle ve kafi miktarda deşifre edilen mafya düzenin simgesi Susurluk kazası tablosu karşısında düzeni teşhir etmekle birlikte hesap sorma, alternatif düzen önerme -konjoktürel olarak devrimci bir kalkışma öneremez ve buna yeltenemez durumda olsa bile- verili burjuva iktidarı alaşağı etmeye dönük politik ve pratik üretim içinde olmayı önceledi ve belirli oranda başarılı da oldu. Haftalarca süren ve ciddi miktarda kalabalıkları sokağa döken eylemlikler örgütledi. Bu eylemlilikler üzerinden kitlelerde hatırı sayılır bir politizasyon sağladı ve devamındaki süreçlerde bu eylemlerde yakaladığı ivme ile varoşlara, işçi ve yoksul mahallelerine nüfuz etme şansı da yakaladı.

Bugün ise sosyalist hareket kendisini sosyal medyaya hapsetmiş durumda ve mafya lideri eliyle yapılan daha büyük çaplı ve sarsıcı teşhirin kötü bir tekrarını yapmakla sınırlandırmış durumdadır. Doksanlı yılların ortalarındaki o kısmi toparlanma, esaslı bir hesaplaşma ve yenilenme ile taçlanmadığı için eski hastalıklı ve eksikli haliyle malul yola devam etme inadı sonucu olabildiğince parçalanmış ve zayıflamış haldedir. 90’larda yakaladığı toplumsallığı ve özgül ağırlığı bütünüyle kaybetmekle birlikte hem politik hem de pratik olarak epeyce liberalize olmuş ve kimlik siyasetinin derin dehlizlerinde kaybolmuş durumdadır. Gezi ayaklanmasının altında kalarak iyice silikleşmiştir. Bugün Gezi benzeri bir halk hareketliliği durumunda hareketliliğe rengini çalma ve yön verme olasılığı Gezi günlerinin dahi çok uzağındadır. Diğer taraftan sosyal medyada bile olsa bir toplumsal öfke birikimine ön ayak olamadığı gibi. Bu türden ciddi meselelerin bile zorlama kaba mizahın konusu yapılarak işlenmesinin ve önemsizleştirilmesinin önüne dahi geçememektedir.

Kitlelerde bunca ekonomik ve siyasi krize, iktidarın bunca suçunun ortalığa saçılmasına rağmen iktidarın seçim gibi düzen içi bir müdahale ile alaşağı edilmesine yönelik bir tazyik oluşmasına bile zerrece katkısı bulunmamaktadır. Kürt hareketinin verili durumu ve politik yönelimi ile ilişkili tutumu da göz önünde bulundurulduğunda adeta bu mafya düzeni bileşenleri en rahat halleriyle köpeksiz köy meydanında değneksiz bir şekilde çaldıkları üzerinden yaşadıkları anlaşmazlıkların kavgasını etmektedirler.

Günümüzde bir bildirinin altındaki isimlerini sayarken bile yorulduğumuz miktarda yapının bir araya gelerek yaptığı eylem çağrılarına neredeyse kendi kadroları bile icabet etmemektedir! Bu durum zorlama ve kaba mizaha uymayacak büyüklükte, derinlikte, geriye giden ve ileriye gidecek süreklilikte bir düzen işleyişidir. Ne AKP iktidarının devrilmesiyle son bulacak ne de her yeni siyasal iktidarda birkaç tane kendini bilmezin işi olacaktır. Evet; faşist AKP iktidarının devrilmesiyle son bulacak bir düzen değildir ancak en azından alın terimiz, geleceğimiz ve onurumuz için yetmez ama evet diyebileceğimiz bir iktidarı alaşağı etme sorumluluğu ile bizi karşı karşıya bırakmaktadır.

Mafya babası Sedat Peker’in sırf son videosu 24 saat dolmadan 7 milyon izledi. Bu şu demek oluyor ki; zaten Sedat Peker’in videoları sağcısı solcusu, zengini fakiri, işçisi köylüsü, genci yaşlısı, Kürdü Türkü, Alevisi Sünnisi ülkenin neredeyse tamamına ulaşmaktadır. Bu da şu demek oluyor ki mafya babası eliyle yapılan bu mafya düzeni teşhiri biz sosyalistlerin aklının alamayacağı hızda ve genişlikte kitlelere ulaşmaktadır. Eğer teşhirin kötü bir kopyasını bunun için yapıyorsak yapmayalım, kendimizi boşa yormayalım asıl işimize bakalım. Yok bundan ötesi elimizden gelmiyorsa; ki görünen o! Söz konusu bu durum aynı zamanda bizim için de çanların çıldırasıya çaldığının teşhiridir. Bu durumda artık imana gelelim ve bu gidişimize demeyeceğim, gidemeyişimize bir son verelim. En hayırlısını yapalım. Bu silik ve bölük varlıklarımıza son vererek yeniden başlamayı konuşalım.