Her çeşit oportünist tahlil, Marksist metodu bir tarafa bırakır. Açıklayalım: “Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Teori” yazısında sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin bağımsızlıklarına kavuşarak sosyalizme geçişlerine ilişkin Marksist çevrelerdeki bir tartışmanın varlığından söz ederek bu görüşleri çok kısa bir şekilde özetlemiştik. “Türkiye’nin iktisadi gelişme seviyesi işçi sınıfının siyaset sahnesindeki rolünü ikincil kılmaktadır” diyerek işçi sınıfı belli bir güce erişinceye kadar küçük burjuva devrimci iktidarını savunan yeni oportünizmin aslında milli demokratik devrim teorisini değil de, kapitalist olmayan yol revizyonist tezinin birinci görüşünü savunduğunu belirterek “işçi sınıfının öncülüğü olmadan sosyalizme geçişi mümkün görmek boş bir hayaldir, fakat sosyalizme geçişi mümkün görmemek şartıyla bu görüş (yeni oportünizmin görüşü) çok özel şartlar altında olan, işçi sınıfı var sayılmayacak kadar zayıf ve cılız olan Kamerun, Brundi, Bassutolan gibi Afrika ülkelerinde işçi sınıfı belli bir güce sahip olana kadar tatbik imkanına sahip olabilir” dedik. Bu sözlerimizden bu ülkeler için bizim kapitalist olmayan yolu savunduğumuz sonucunu çıkarmak akıllılığını gösteren yeni oportünizmin bir sözcüsü, hem Milli Demokratik Devrimi tek devrimci çizgi olarak kabul ettiğimizi hem de kapitalist olmayan yolu savunduğumuzu iddia ederek bunun gülünç olduğunu söylüyor.[1]
Marksist metottan habersiz olduğu anlaşılan, milli demokratik hareket adı altında kapitalist olmayan yol revizyonist tezini savunan bu yazarı bu eleştirisi gerçekten bir hayli eğlendiricidir. Bizim italikle yazmış olduğumuz “olabilir” ibaresinin anlamı açıktır. Burada, yeni oportünizmin milli demokratik hareket tezinin, Türkiye gibi dört milyona yakın işçisi bulunan bir ülkede değil de olsa olsa, işçi sınıfı yok sayılabilecek kabile ilişkilerinin derin izlerini taşıyan bazı Afrika ülkelerinde ileri sürülebileceği daha doğrusu tartışılabileceği kastedilmiştir. Bundan, bu ülkelerde kapitalist olmayan yolun geçerli olduğu sonucu çıkartılabilir mi? Kesinlikle hayır. Biz bütün sömürge ve yarı-sömürge ülkeler için tek devrimci çizginin Milli Demokratik Devrim çizgisi olduğunu defalarca belirttik ve o yazımızda da bu çizginin dışındaki yolun, yani kapitalist olmayan yolu savunan görüşün temelinde tarihi materyalizme aykırı bir düşünce olan “her şeyi silahlar belirler” teorisinin yattığını söyleyerek, revizyonist bir çizgi olduğunu açıkça belirttik. Bazı Afrika ülkeleri için bu milli demokratik hareket tezinin tartışılabileceğini söylerken ulus bilincinin fazla gelişmediği, kabile hayatının derin izlerini taşıyan, işçi sınıfı yok sayılabilecek bazı ülkelerde, değil Marksist bir partinin, birkaç aydının dışında gerçek bir Marksist fraksiyonun bile olmadığı gerçeğini dikkate aldık.
Dünya çapında takip edilecek yol hakkında revizyonist nitelikte olan bir tezin, bazı özel ve istisnai şartlar altında olan ülkeler de “olabilir” şartlı sınırlamasıyla tartışma konusu olabileceği, Marksist tahlil metodunun yani somut durumların somut tahlilinin gerektirdiği bir zorunluluktur. Marksizmin büyük ustalarının tahlillerinde bu şartlı sınırlamayı, bu olabilirliği görmekteyiz. Örneğin Marx, Engels, Lenin’in tahlillerinde…
Barışçıl yoldan bir sosyal devrim olabileceğini savunan Laselle ve Proudhon’u en sert biçimde eleştirerek, sosyal devrimin tek yolunun şiddet olduğunu belirterek barışçıl yolun reformistlere ait olduğunu söyleyen Marx ve Engels, çok özel şartlara sahip İngiltere ve Amerika’da devrimin bir ihtimal olarak barışçıl bir yol izleyebileceğini söylüyorlardı. Tekelci kapitalist dönemde artık Marx ve Engels’in bu şartlı sınırlamasının da geçerli olmadığını söyleyerek, barışçıl yoldan sosyalizme geçilebileceğini öneren İkinci Enternasyonal partilerini hainlikle suçlayan Lenin, 1917 Mayıs’ında Rusya’da çok özel ve istisnai şartların ortaya çıktığını bu nedenle sosyalizme barışçıl bir yoldan geçilebileceğini söylemektedir.
“Proleter Devrimci” Aydınlık’ın yazarının mantığına göre, barışçıl yoldan geçişi ihanet olarak nitelendiren Marx, Engels ve Lenin şartlı sınırlama içinde “mümkündür” dedikleri için kendi kendileriyle çelişkiye düşmüşlerdir! Gerçekten komik duruma düşenler, bizim şartlı sınırlama içinde kendilerinin ileri sürdükleri tezin tartışılabileceğini söylememize karşı çıkanlardır. Hele “devrimde (Milli Demokratik Devrim kastediliyor -M.Ç.) küçük burjuvazi öncü olsun, proletarya öncü olsun sömürge ülkelerinin önündeki hedef mili demokrasidir, sosyalizm değil.”[2] diyerek Milli Demokratik Devrimin küçük-burjuvazinin de öncülüğünde olabileceğini mümkün gören, sonra da “öncülük pazarlık konusu değildir” diyen M. Belli’yi sağ oportünizmle suçlamaya kalkan böyle ne dediği belli olmayan eyyamcı bir yazarın eleştirisi hiç ama hiç ciddiye alınamaz!
“Sağ Sapma Devrimci Pratik ve Teori” yazısında, feodal kalıntıların %5 olduğunu iddia ederek, buradan Türkiye’deki baş çelişkinin proletarya ile burjuvazi arasında olduğu sonucuna varan Emek oportünizminin, vardığı bu sonucun yanlış olduğunu belir terek, üretim ilişkisi olarak feodalizmin %5 değil de %05 olması halinde bile bizim gibi emperyalizmin işgali altındaki bir ülkede ilk hedefin zorunlu olarak Milli Demokratik Devrim olduğunu söyledik. Ve baş çelişmenin de üretim ilişkilerinden çıkartılamayacağına ilişkin olarak da 1941-44 emperyalist kapitalist Fransa’sında baş çelişkinin (nihai tayin edici temel çelişki değil) proletarya-burjuvazi arasında değil de istilacı Alman emperyalizmi ve gerici Vichy burjuvazisi ile burjuvazinin millici fraksiyonu dahil bütün Fransız ulusu arasında olduğu örneğini gösterdik.[3]
“Proleter Devrimci” Aydınlık’ın bu tahrifatçı yazarı, Aristo mantığı ile bizim 1944 emperyalist Fransa’sında Milli Demokratik Devrim yapıldığını iddia ettiğimiz sonucunu çıkartmış (!). İşte kara vana atmak buna denir! Dünyanın ilk burjuva demokratik devrimlerinden bir tanesinin yapıldığı Fransa’da, demokratik devrimin tekrar yapıldığını hiç kimse ileri sürmemiştir ve sürmez. Hele belli bir seviyesi olması gereken ideolojik bir polemikte de “karşı taraf bunu söyledi” diye bir iddiada da bulunulmaz. Ancak bunda bizim için şaşılacak bir taraf yoktur.
Sen yazının başından beri Milli Demokratik Devrimin sömürge, yarı-sömürge ve feodal kalıntıların olduğu ülkelerin önlerindeki zorunlu devrimci adım olduğunu istediğin kadar söyle, bu yazar bu tahrifi mutlaka yapacaktır! Çünkü tahrifat ve yalan bu eyyamcı yazarının politik aletleridir.
Bu tahrifi yaptıktan sonra bakın aynı yazar ne diyor, “İşgal altında olsun olmasın Fransa gibi kapitalist emperyalist bir ülke de devrimci şiar sosyalist devrimdir”[4]. Bu görüş ile, anti-emperyalizmi de kapsıyor diyerek, sosyalist devrim şiarının sosyalistlerin dışındaki millici güçlere de hitap ettiğini iddia eden Aren-Boran oportünizminin görüşü arasında temelde hiçbir fark yoktur. Oysa evre ve devrimci şiar her zaman üretim ilişkilerine göre tespit edilemez. Kapitalist bir ülke de baş çelişki proletarya ile burjuvazi arasındadır. Ama bir dış müdahale bu çelişmeyi geçici olarak ikinci plana iter ve o anda baş çelişme de bu dış müdahaleye, istilaya göre biçimlenir. Ve bu yeni çelişmeye göre, proletaryanın partisi, taktiklerini ve devrimci şiarını ayarlar. II. yeniden paylaşım savaşı kapitalist Fransa’sındaki, proletarya-burjuvazi baş çelişkisi, Alman istilası üzerine geçici olarak tali plana geçiyor ve Alman emperyalizni + Vichy gerici burjuvazisi ile Alman emperyalizmine karşı olan burjuvazinin milli fraksiyonu dahil bütün Fransız ulusu arasındaki çelişki bir süre için baş çelişki oluyor. Bu evrede Fransız Marksistlerinin baş görevi bu çelişkiyi çözümlemektir. Farklı nitelikteki çelişmelerin farklı metotlarla çözümlenmesi Marksist diyalektiğin gerektirdiği bir zorunluluktur. İşgalci düşman ile ulus arasındaki çelişki de sosyalist devrim yolu ile değil, milli devrimci savaş yolu ile çözümlenir. Bu nedenle bu evrede FKP’nin gündeminde Sosyalist Fransa değil, “Bağımsız Fransa” vardır. Çünkü Sosyalist Fransa’nın yolu, Bağımsız Fransa’dan geçmektedir. Ve FKP, “Bağımsız Fransa” devrimci şiarı etrafında bütün Fransız yurtseverlerini toplayarak geniş bir milli cephe kurup bu çelişkiyi çözümlemiştir, Bazı “solcular” Fransız Komünist Partisi’ni bu oportünist yazar gibi, şartlar ne olursa olsun devrimci şiar “Sosyalist İktidar”dır, diyerek eleştirmişlerdir.[5] Burada sözü, Fransız Komünist Partisi üyelerine bırakalım: “… Bazı kişiler 1944’de KP’nin yönettiği Fransız proletaryasının iktidarı alacak güçte olduğuna ve bunu yapmamakla otobüsü kaçırdığına içtenlikle inanırlar. İlk bakışta çekici bir değerlendirme ama yanlış… İlk önce mukavemetin amacı ve karakteri hakkında bir yanılma var. Mukavemetin hedefi proletarya devrimi değil, ülkenin işgal altından kurtulması ve faşizmin yok edilmesiydi. Böyle bir amaç her çeşit Fransız vatandaşını bir araya topladı, Mukavemet büyük bir milli davranış oldu Onun hakim çizgisi budur, Fransız komünistlerinin değeri, durumu bütünü içinde anlamaları oldu; onun için Hitler’e ve suç ortaklarına karşı mücadelede geniş bir Milli Cephe kurmaya çalıştılar ve mukavemet hareketinin halkımızın derin yığınlarından kopmuş bir tarikat halinde dejenere olmasına izin vermediler. Gitgide daha çok tecrit edilmiş hale gelen düşmana karşı 1944 milli ayaklanması böyle mümkün kılındı. Eğer o sırada işçi sınıfı devrim yapma ya sosyalizmi kumaya kalksaydı ne olurdu? (…) İşçi sınıfının ülkenin kurtuluşu için kararlı ama devrimci bir hareketi desteklemeye hiç de hazırlıklı olmayan her sınıftan Fransız vatandaşı ile bağlarını kopardıklarını göreceklerdi. Ve Hitlerciler, suç ortakları, gerici Vişici burjuvazisi bayram ederdi buna”.
Almanların kovulmasından sonra Fransız Komünist Partisi’nin de içinde yer aldığı bir milli iktidar iş başına gelmiştir. Görüldüğü gibi, çatısı dar mekanik kafaların iddialarının tersine, kapitalist-emperyalist bir ülkede devrimci şiar her zaman sosyalist iktidar değildir!
“Marksizm son derece derinliği olan, son derece karmaşık bir doktrindir”. Marksizm’de bütün meseleleri, birkaç tipik çözüm yolu ile çözen hazır reçeteler arayanlar, acınası dar kafalı çok bilmişlerdir! Birkaç tipik formülasyonun dar sınırlan içinde ukalalık taslayan mekanik kafalı entelektüel bozuntuları için bakın Mao ne diyor: “Dünyanın en gülünç insanları, kulaktan dolma bazı ham bilgilerle kendisini “allameyi cihan” sanan çok bilmişlerdir. Bu, bu insanların boylarının ölçüsünü pek iyi bilmediklerini gösterir. Bilgi meselesi bilimsel bir meseledir, bu meselede ne samimiyetsizliğe ne de böbürlenmeye yer vardır. Asıl gerekli olan, tersine içtenlik ve alçak gönüllülüktür.”[6]
Kaynak: Mahir Çayan, Bütün Yazılar, Eriş Yayınları, 2003
[1] Bkz. Şahin Alpay, “İşçi Sınıfı ve Milli Demokratik Devrim”, PDA, Sayı 7, s.366
[2] Bkz. Ş. Alpay, Aydınlık, Say: 12, s. 471
[3] Bkz. Aydınlık Sosyalist Dergi, Sayı 15, s. 208
[4] Marksist bir partinin gündeminde anti-kapitalist mücadele olması ayrı şeydir. O evrede devrimci şiarın sosyalist iktidar olması ayrı şeydir.
[5] Anarşist-Sendikalistler: “Ulustan sana ne, senin görevin devrim yapmaktadır” diyerek FKP’yi 1941-44’teki tavrından dolayı eleştirmişlerdir.
[6] Mao Çe-tung, Teori Pratik, s. 14