Yazının ilk bölümü: https://komundergi11.com/mezhepler-tarikatlar-ve-cemaatler-huseyin-aykol/
***
4) Nakşibendi Tarikatı
Buhara’da 1218 yılında doğan Muhammed Bahaüddin Nakşibend tarafından kurulan Nakşibendi Tarikatı, başta Türkiye olmak üzere İslâm ülkelerinde yaygın olan bir tarikattır. Nakşibendi tarikatını kuran Muhammed Bahaüddin Nakşibend, Hacegan Tarikatı şeyhlerinden Muhammed Baba Semmasi tarafından yetiştirildi. Nakşibendi Tarikatı, Osmanlı İmparatorluğu’nun da resmi tarikatı olmuştu.
Nakşibendi Tarikatı, Muhammed Bahaüddin Nakşibend’in halifelerinden Alaattin Attar, Zahid Bedahşi ve Muhammed Parsa tarafından çok geniş bir bölgeye yayılmış ve bilhassa Yesevi tarikatının bulunduğu bölgelerde geniş taraftar kazanmıştır. İmam Rabbani zamanında iyice güçlenen tarikat, bundan sonra İmam Rabbani’nin oğulları vasıtasıyla hem nakli hem tasavvufi hem de pozitif ilimlerin öğretildiği bir medrese ve halka açık bir kurum haline geldi.
Tarikatın İstanbul’a ilk gelişi, Fatih Sultan Mehmet zamanında Molla İlâhi vasıtasıyla oldu. Ancak bununla birlikte tarikatın Osmanlılar’da genişlemesi 18. yüzyılda gerçekleşti. Bu dönemde Mevlâna Ziyaeddin Bağdadi ile genişleyen tarikat, aynı zamanda Osmanlı padişahlarından da büyük himaye ve itibar gördü. Sünniliğin ön planda tutulduğu, zikir ve adabında sükunetin hakim olduğu bu tarikat, Türk kültürüne, halk eğitimine ve Anadolu birliğine büyük katkılar sağladı.
Nakşibendi Tarikatı, tarihi gelişimi içerisinde çeşitli kollara ayrıldı. Değişik dönemlerde tarikat silsilesi içerisindeki bazı zatların isimlerine izafeten farklı şekillerde isimlendirildi; ancak Muhammed Bahaüddin Nakşibend’ten sonra genel olarak ‘Nakşibendilik’ adıyla anılmaktadır. Halid-i Bağdadi’ye (Halidiyye) bağlı Türkiye’de dört büyük Nakşibendi tekkesi vardır:
Gümüşhanevi Tekkesi: Kurucusu Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi’ydi. Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Recai Kutan, Ömer Dinçer, Bülent Arınç, Kemal Unakıtan, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül gibi onlarca siyasi ismin bu tekkeye bağlı olduğu belirtiliyor.
İsmet Efendi Tekkesi: Kurucusu Yanya Şeriat Mahkemesi Katibi Mustafa İsmet Garibullah Yanyevi’ydi. Dahiliye Nazırı Memduh Paşa, Tophane Müşiri Mustafa Zeki Paşa gibi Osmanlı devlet adamları ve bürokratlarının bu tekkenin müridi olduğu söyleniyor.
Kelami Dergahı: Önceleri Kadiri olan tekke, Muhammed Esad Erbili’den sonra Nakşibendi-Halidiye ekolüne dahil oldu. Erbili’nin ardından cemaatin başına geçen Mahmut Sami Ramazanoğlu ölünce dergâhın başına Osman Nuri Topbaş geçti. MSP’li Tahir Büyükkörükçü gibi siyasiler ile bazı ünlü patronların da bu dergâha bağlı olduğu belirtiliyor.
Kaşgari Tekkesi: Kurucusu Şeyh Şefik Arvasi’ydi. Tekkeyi büyüten İstanbul Sultanahmet Camii imamı Abdülhakim Arvasi’ydi. Said Nursi (Kürdi) Van’da Nakşibendi Arvasi tekkesinde eğitim almıştı.
Bu ana dört kol dışında, Erzincan’daki Abdurrahim Reyhani’den, Adıyaman’daki Muhammed Raşit Erol’a kadar onlarca şeyhin kurduğu Halidiye tekkeleri vardır.
a. İskenderpaşa Cemaati
Ünlü Nakşibendi Şeyhi Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi’nin 1850’li yıllarda kurmuş olduğu Gümüşhanevi Dergâhı içerisinde yetişen ve Nakşibendi Tarikatı’nın önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen Mehmet Zahid Kotku’nun kurucu ve ilk şeyhliğini yaptığı cemaattir. 1958 yılından itibaren İstanbul İskender Paşa Camii’nde imamlık yapan Mehmet Zahit Kotku’nun 1980 yılında ölmesi üzerine, tarikat liderliğini damadı Prof. Esad Coşan üstlendi. Esat Coşan, 3 Şubat 2001 günü Avustralya’da bir trafik kazasında ölünce yerine oğlu Muharrem Nurettin Coşan, cemaat lideri oldu.
Hakyol, Nakşibendi tarikatine bağlı İskenderpaşa lideri Esad Coşan tarafından kurulmuş bir vakıf. Bu vakfa ve İskenderpaşa cemaatine üye olanlara Hakyolcular deniliyor. Hakyol Vakfı’nın başında Esad Coşan’ın oğlu Muharrem Nureddin Coşan bulunuyor. Hakyolcuların en örgütlü oldukları yer Fetullahçıların darbe girişimi sonrasında yargı oldu. Yargıda Hakyolcular ile birlikte Süleymancılar ve Menzilciler’in de yapılandığı söyleniyor.
Cemaat lideri Muharrem Nureddin Coşan 2 Haziran 1963 Ankara doğumlu. Babası Nakşibendi tarikatine bağlı İskenderpaşa Cemaati’nin lideri Mahmud Esad Coşan’dır. Ankara İmam Hatip Lisesi’ni 1981 yılında bitirdi. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde bir süre okuduktan sonra, Suudi Arabistan Kral Fahd Üniversitesi Arap Dil Enstitüsü’nde Arapça eğitimi gördü.
1987 yılında ABD’ye gitti. New York’taki TheCollege of Saint Rose’da işletme eğitimi alarak buradan mezun oldu. Daha sonra aynı bölümde master yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra ticaretle ilgilenmeye başladı. 1996 yılından itibaren, Server Holding’in yöneticiliğini ve İskenderpaşa Cemaati’nin hizmet işleri sorumluluğunu üstlendi. 1988’de evlenen Muharrem Nureddin Coşan iki çocuk babası ve bir torun dedesi. İyi derece İngilizce ve Arapça biliyor.
Cemaatin mal varlığını bir araya getiren Server Holding, 1 Trilyon TL sermayeli ve 1995 yılında kuruldu. Yönetim kurulu üyeleri: Nureddin Coşan, Selçuk İnal, İsmail Budak. Bu holding dışında Nureddin Coşan’ın başkanı olduğu diğer şirketler şöyle: Server İletişim Gazetecilik ve Yayıncılık, Ümraniye Sağlık Tesisleri ve Ticaret, Haksağ Sağlık Hizmetleri A.Ş. ve Zinde Sağlık Hizmetleri, Vefa Yayıncılık, ASFA Eğitim Tesisleri, Seha Neşriyat ve Ticaret, Yıldız Danışmanlık TV Reklamcılık, Sim Ağ İhtiyaç Maddeleri Pazarlama, Süfür Gıda Sanayi Ticaret, Vera İç ve Dış Ticaret…
Ünlü Medipol hastaneleri zincirinin de arkasında İskenderpaşa cemaatinin bulunduğu söyleniyor. Hastanenin sahibi olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu cemaate tabii olmalı. Hastanenin temelini atan bugünkü adıyla Türkiye Sağlık, Eğitim ve Araştırma Vakfı’nın (TESA) kurulumunda Koca’nın yanı sıra Nureddin Coşan yer alıyordu.
Hakyol Vakfı, sanat ve kültürle ilgili çalışmalar yapmak üzere “İlim, Kültür ve Sanat Vakfı”nı kurdu. 1983 yılından itibaren İslâm Dergisi ve sonraki yıllarda Kadın ve Aile Dergisi, İlim ve Sanat Dergisi, Panzehir Dergisi yayınlanmaya başladı. Ak-Radyo, Akra FM gibi radyo yayınları var.
İskenderpaşa Cemaati’nin kimi ünlü simaları: Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Recai Kutan, Korkut Özal, Cevat Ayhan, Ahmet Tekdal, Akif Gülle, Hasan Hüseyin Ceylan, Temel Karamollaoğlu, Nevzat Yalçıntaş. (Dört-beş yıl Adalet Bakanlığı yapan Abdülhakim Gül’ün bu cemaatten olduğu söyleniyor.)
b. Erenköy Cemaati
Erenköy Cemaati, Nakşibendilik geleneği içinde olup esnaf ve işadamları kolu olarak bilinir. Üye sayısına göre bakıldığında büyümekte olan cemaatlerdendir.
Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde tekkeler kapatılınca, Kelâmî Dergâhı’na bağlı Erbilli Mehmed Esad Efendi’nin halifesi Mahmut Sami Ramazanoğlu, Esad Efendi’nin vefatından sonra Erenköy’e yerleştiler. Esad Erbilî Efendi’den sonra cemaatin dînî sorumluluğunu Mahmut Sami Ramazanoğlu üstlendi. Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun 1984 yılında vefatı sonucu cemaatin sorumluluğunu halifesi Musa Topbaş üstlendi. Onun da vefatından sonra cemaatin başına Musa Topbaş’ın oğlu Osman Nuri Topbaş geçmiştir.
Osman Nuri Topbaş, 1942 yılında İstanbul Erenköy’de doğdu. İlk eğitimini Erenköy Zihni Paşa İlkokulu’nda tamamladı. İlkokul yıllarında özel Kur’an eğitimi aldı. 1953 yılında İstanbul İmam-Hatip Okulu’na girdi. Bu okulu, 1960 yılında tamamladı. İmam-Hatip yıllarında Necip Fazıl Kısakürek’i tanıdı. O’nun yakın çevresinde bulundu.
İmam-Hatip Lisesi’ni tamamladıktan sonra bir süre ticaret ve sanayi ile meşgul oldu. 1962 yılında askerliğini amcasıyla birlikte Siirt-Tillo’da yedek subay öğretmen olarak yaptı. Askerlik dönüşü tekrar kendini sanayi ve ticaretin içinde buldu. Ancak o, ilim ve hayır hizmetlerinden hiç kopmadı. İlim Yayma Cemiyeti’nde faal olarak çalıştı.
Musa Topbaş, Hüdâyî Vakfı’nın kuruluşundan sonra hizmetlerini bu vakfa taşıdı. Kuruluşuna öncülük ettiği vakfın hizmet ufkunu önce ülkelere sonra kıtalara açtı. Türkî Cumhuriyetler başta olmak üzere bütün kardeş millet ve topluluklardan gelen gençlere maddî ve mânevî destekte bulunarak yetişmelerinde yardımcı oldu. Tarih, edebiyat ve şiire merakı sebebiyle 1990’lı yıllardan sonra yazı hayatına başladı.
Erenköy Cemaati, faaliyetlerini 1985 yılında kurulan Aziz Mahmut Hüdâyî Vakfı üzerinden yürütmektedir. Cemaatin Ankara kolunu ise Muradiye Vakfı temsil ediyor. Vakıf bugün, ihtiyaç sahiplerine sığınak, gariplere barınak, yetim ve öksüzlere sıcak bir kucak olmuştur. Kurduğu müesseselerle hem yaralı gönüllere merhem olmuş, hem de memleketimizin yetişmiş insan ihtiyacına katkıda bulunmuştur. Hüdâyî, âdeta bir hayır dağıtım merkezi durumuna gelmiştir.
Cemaatin bir yayın organı Altınoluk dergisidir. Burada görüşleri tasavvufî bir yönden açıklanmakta. Ahmet Taşgetiren bu cemaat üyesiydi. Gerçekten 33 yıl Altınoluk dergisinin yazı işleri müdürlüğü yanında yazarlığına da devam etmiş biri. “İslamcı yazar” tanımı Ahmet Taşgetiren’in köşe yazarlığı için yapılmıştır. İLAM Vakfı diye bir vakıfları daha var. Vakfın kütüphanesi ve açık lisesi bulunuyor. BİM’in bu cemaate ait olduğu belirtiliyor.
c. İsmailağa Cemaati
İsmailağa Cemaati, Mahmut Ustaosmanoğlu’nun İstanbul Fatih’te Çarşamba semtindeki İsmailağa Camii merkez olmak üzere oluşturduğu, Nakşibendiliğin Halidî koluna bağlı bir cemaattir. İsmailağa Camiası isimli resmi web sitelerinde yayınladıkları altın silsileye göre, Mahmut Ustaoğlu’nun peygamber soyundan geldiğine inanıyorlar.
Manevi olarak cemaatin lideri, cemaat üyeleri tarafından Efendi hazretleri olarak anılan, 1954 yılından emekli olduğu 1997 yılına kadar İsmail Ağa Camii’nin imamlığını yapmış olan Mahmut Ustaosmanoğlu’dur. Cemaat, kendini Sünni Müslümanların bir ilim ve kardeşlik cemiyeti olarak tanımlamaktadır.
Cemaatin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu, 1929 yılında Trabzon ili Of ilçesine bağlı Tavşanlı köyünde doğdu. Gençliğinin ilk yıllarında civar köylerdeki hocalardan ders aldı. On altı yaşında icazet aldı. Bunun üzerine köyünde ders vermeye başladı. Erken yaşta, daha askerlik çağına gelmeden talebelerine icazet verdi. 1951 yılı Ramazan ayında, Sivas’ın Divriği ilçesine vaiz olarak atandı. Yaptığı dini sohbetlerle çevresindeki insanların dikkatini çekti.
Teyzesinin kızı Zehra Hanım’la evlendiğinde 16 yaşındaydı. Ahmet, Abdullah ve Fatıma isminde üç çocuğu vardır. 1952 yılının sonlarında şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi ile tanıştı. Askerlik sonrası şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi, onu İsmailağa Camii’ne imam tayin etmek için davet etti. 1954’te İsmailağa’da imamlığa başladı. 1996’da 65 yaşını doldurduğu için aynı camiden emekli oldu. Halen İstanbul’da yaşamaktadır. 2010 yılında İstanbul’da düzenlenen “Uluslararası İnsanlığa Hizmet Sempozyumu”ndan sonra kendisine “İslam’a Üstün Hizmet” ödülü verildi. İlk eşi Zehra Ustaosmanoğlu’nun ölümünün ardından Müşerref Ustaosmanoğlu ile evlendi. Halen pek çok yazılı eseri vardır.
İsmailağa Cemaati, vakıf olarak değil dernek olarak örgütlenmiş bulunuyor. Derneğin tüm geliri, başta kurban olmak üzere bağışlar olarak görülüyor. İsmailağa Derneği, Afganistan ve İdlip’e yardım gönderdi.
İsmailağa isimli aylık bir dergileri var. İnkılap Kitabevi ve İnkılap Yayınevi’nden Türkçe ve Arapça kitap yayınlıyorlar. Afrika’da yayın dağıtıyorlar ve yetimhane inşa ettiler. Şimdiye kadar medreselerinde 100 bin öğrenci yetiştiğini iddia ediyorlar. Şu anda sadece İstanbul’da 2 bin 500 öğrencinin eğitim gördüğü belirtiliyor. Fatih Çarşamba’da yedi katlı bir külliye inşa ettiler. Tüm ihtiyaçları cemaat tarafından karşılanan ve küçük yaşta başlayan eğitim, başarılı olanlarla yüksek seviyede de devam ediyor.
Cemaatin erkek üyeleri arasında uzun sakallar, cübbeli ve şalvarlı kıyafetler ve namazlarda taktıkları sarıklar, kadınlarında ise çarşaf yaygındır. Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, Abdülmetin Balkanlıoğlu, Mustafa Özşimşekler, Hüsamettin Vanlıoğlu, Mehmet Talu, Mahmud Eren, Muhammed Yelkenci, Abdullah Hiçdönmez, Fatih Kalender, İsmail Hünerlice gibi isimler cemaatin tanınmış hocalarıdır.
Lalegül TV: Cemaatin yayın organı esasen Lalegül TV’dir. 18 Eylül 2014’te test yayınlarına başlandı, bir ay kadar sonra ise normal yayına geçildi. Kanalın içeriği Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün vaaz, sohbet programları ve İslam’ı tebliğ içerikli programlardan oluşmaktadır. Kanalın genel müdürlüğü ve genel yayın yönetmenliğini Gürsel Yıldız ve yönetim kurulu başkanlığını Mehmet Kaya yapmaktadır.
d. Menzil Cemaati (Dergahı)
Menzil Cemaati, Nakşibendilerin Halidiyye yolundan olup Türkiye’deki cemaatler arasında en fazla mensubu olanlardandır. Cemaatin kurucusu Muhammed Raşid Erol’dur.
Hz. Peygamberin soyundan geldiği iddia edilen Muhammed Raşid Erol, 1929 yılında Bitlis’in Baykan ilçesi Kasrik köyünde dünyaya geldi. Norşin’de tasavvuf dersleri de alan Erol, bir süre de Şam’a gidip oralardaki medreselerde tahsil gördü. Babasının vefatı üzerine Menzil köyüne gelip orada ikamet etmeye başlayan Erol, burada babasının yerine geçerek irşad vazifesini üstlendi. 1968 yılında halifelik icazetini alan 1972 yılında irşad görevine başlamıştı.
Halka yönelik tasavvuf anlayışı ile irşad faaliyetini sürdüren M. Raşid Erol, şeyhlik müessesesinin hâkim olduğu bir bölgenin tanınmış bir şeyh ailesine mensup olması şöhretinin kısa zamanda yaygınlaşmasını kolaylaştırdı. Mensuplarının içki, kumar gibi kötü alışkanlıklarını terk ettiklerine dair rivayetler dini ve tasavvufi hayata ilgileri kimi halk kesimleri üzerinde etkili oldu.
Bunun sonucu olarak yurt içinde ve yurt dışında yaygın bir şöhret kazandı. Yaşadığı Menzil köyü özellikle 1975 yılından itibaren giderek artan ziyaretçi akınına uğradı. 12 Eylül 1980 sonrasındaki sıkıyönetim döneminde Çanakkale’nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikamete tabi tutulan (Mart 1983) M. Raşid Erol 18 ay sonra Ankara’ya nakledildi. 1986 yılında Menzil’e dönmesine izin verildikten sonra da tarikat faaliyetlerine devam etti.
Şeker hastalığı ve damar sertliği hastalığı olan M. Raşid Erol, tedavi edildiği Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 22 Ekim 1993 Cuma günü öldü. Cenazesi Adıyaman’a götürülerek Menzil köyünde toprağa verildi. O günden bu yana cemaatin faaliyetlerini kardeşi Abdülbaki Erol yönetmekte.
12 Eylül’de idamla yargılandıktan sonra afla serbest kalan bazı eski ülkücülerin de cemaate katılmalarıyla Menzilciler Orta Anadolu, Ege, Akdeniz, Marmara ve hatta Trakya bölgesinde de daha etkili olmaya başladılar. Özellikle Menzil Şeyhi Erol’un Alparslan Türkeş’e karşı bayrak açan Büyük Birlik Partisi lideri, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve eski Maraş Ülkü Ocakları Başkanı Ökkeş Kenger Şendiler gibi önemli siyasi isimler, onun müritleriydiler. Eski sağlık bakanı Recep Akdağ ve Taner Yıldız’ın da Menzil mensubu olduğu söyleniyor.
Menzil mensuplarının kurduğu Semerkand Vakfı, turizm şirketleri, medya organları, vakıflar ve eğitim kurumları gibi farklı şirket ve yapılanmalar; cemaatin birincil ekonomik kaynağını oluşturmakta. Cemaatin Semerkant, Mostar, Semerkant Aile, Mavi Uçurtma isimli dergileri, Radyo 15 ve Semerkand isimli bir televizyon kanalı bulunuyor. 1995 yılında kurulan Durak Menzil Eğitim Vakfı ise öğrencilere burs veriyor.
Menzil cemaatinin Sağlık Bakanlığı içinde kadrolaştığı iddiaları sürerken ilk Sağlık Turizmi Yetki Belgesi’nin de Menzil cemaatinin “Özel Emsey Hospital” hastanesine verildiği ortaya çıktı. AKP iktidarı döneminde Sağlık Bakanlığı içerisinde Menzil Cemaati’nin örgütlendiği ve eski Sağlık Bakanı AKP’li Recep Akdağ döneminde de Menzilcilerin bakanlık içerisinde önemli görevlere getirildiği iddiaları uzun yıllardır konuşuluyor.
e. Tufancılar
Tufancılar tarikatı, M. Raşid Erol’un yönettiği Menzil dergâhında bir süre kaldıktan sonra, namaz kılmadıkları için dergâhtan atılan 15-20 kişilik grup tarafından kuruldu. M. Raşid Erol’un ölümü üzerine yerine geçen kardeşi Abdülbaki Erol tarafından yönetilen Menzil grubunun, kendileri için ifade ettikleri “Tufancılar” tanımını benimseyen grup üyeleri, dünyayı ‘yalan dünya’ olarak tanımlıyor, namaz kılmıyor, camiye gitmiyor, gezegenler aynı hizaya gelince kıyamet kopacağına inanıyor. Tufancılar, kıyametin kopacağı haberini ise ‘kutsi’ adını verdikleri horozların kanat çırparak vereceğini savunuyor.
f. Zilan Cemaati
Nakşibendi Tarikati’ne bağlı Zilan Cemaati’nin Şeyhi Süleyman Bağdu, 30 Ocak 2006 günü Batman’da öldürüldü. Şeyh Süleyman Bağdu, 1975 yılında vefat eden babası Kasım Bağdu’nun yerine posta oturmuştu. Evli ve 10 çocuk sahibi Süleyman Bağdu’nun Türkiye genelinde yaklaşık 200 bin müridi bulunduğu belirtiliyor. Süleyman Bağdu’nun ölümü üzerine posta kardeşi Selman Bağdu oturdu. Batman Örmegözü köyünde bulunan Zilan Şeyhi türbesini ülkenin dört bir yanından gelen yaklaşık 20 bin kişi her yıl ziyaret ediyor.
g. Yahyalı Cemaati
Nakşibendi Tarikati’nin Anadolu’daki en önemli kolları arasında. Cemaat adını Yahyalı Hacı Hasan Efendi’den alıyor. Şeyh postunda oturan kişi ise Ali Ramazan Dinç. Cemaat, Kayseri’deki sanayi gelişimine paralel olarak hızla büyüdü. Müritleri arasında Kayseri’nin önde gelen işadamları da bulunuyor. Türkiye’nin hemen her yerinde seri konferanslara katılan Ali Ramazan Dinç, ayrıca inceleme ve araştırma amacıyla Avrupa ve Afrika ülkeleri ile Türk cumhuriyetlerine gitti. Çeşitli konferans ve panellere iştirak etti.
h. Reyhani Tekkesi
Talebelerinin sayısı bir milyonu aştığı iddia edilen Abdürrahim Reyhan, 1930 yılında, Erzincan’nın Keleriç (Karakaya) beldesinde dünyaya geldi. Dede Paşa Hazretleri olarak hitap edilen Musa Baştürk’ün, 1973’te ölümü ardından posta oturan Abdürrahim Reyhan, yerine dört halife bıraktı. Bu halifelerden ikisine irşat vazifesini verdi. Halifelerinin biri kayınbiraderi Abdurrahman Efendi, diğeri ise ilk müridi olan Muhammed Beşir Efendi’dir. Beşir Efendi irşat makamına oturdu. Abdurrahman Efendi ise Keleriç beldesinde dergâhını açtı ve irşada başladı. Böylece Abdürrahim Reyhan’ın bağlıları iki kol olarak devam etmekte.
ı. Hazneviler
Türkiye’deki Kürtler arasında en güçlü Nakşibendi cemaatlerinden biri olan Hazneviler, Hatay, Antep, Urfa, Mardin ve Batman’da örgütlü durumda. Cemaatin Suriye’de yaşayan şeyhi Muhammed Haznevi yılda en az bir kez gelip, zikir törenlerini yönetirdi. Muhammed Haznevi, ölünce şeyhliği Haznevi’nin oğlu Muhammed Muta Haznevi üstlendi. Cemaatin 100 bine yakın müridi olduğu iddia ediliyor.
j. Nurcular
Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde 1873’te doğan Said Nursi’nin oluşturduğu çevre, ülkemizdeki en büyük cemaatlerden birini oluşturmuş bulunuyor. Said Kürdi de denilen Said Nursi, Van’da Nakşibendi Arvasi tekkesinde eğitim almıştı. Yani Nurcular da Nakşibendilerin bir kolu sayılır.
Said Nursi, 23 Mart 1960’ta Urfa’da yaşamını yitirdiğinde, arkasında toplam 130 parçadan oluşan 6 bin sayfalık “Risale-i Nur Külliyatı” adı verilen bir kitap serisi bıraktı. Taraftarları ve ‘talebeleri’ tarafından ‘Bediüzzaman’ yani, ‘zamanın âlimi, zamanın harikası’ unvanı verilen Said Nursi, bu eserlerinde devletin yapısına yönelik yazdıkları nedeniyle çok sık soruşturmaya uğradı, tutuklandı, mecburi ikamete tabi tutuldu.
Cenazesi Urfa’da Halil-ür Rahman Camisi’ne gömüldü. Buranın bir ziyaretgâh olmasından çekinen devlet bir süre sonra cenazeyi buradan aldı ve bir dönem mecburi ikamete tabi tutulduğu Isparta’da bilinmeyen bir yere gömdü. Said Nursi’nin ardılları, en az onun kadar aktif bir yaşam sürdüler. Ancak Said Nursi’yi nasıl devam ettirecekleri konusunda görüş ayrılıkları içine girdiler. İlk temel ayrım şurada çıktı: Said Nursi’nin eserleri hangi dilde nasıl yazılmalı?
Said Nursi, daha yaşarken başlayan bu tartışma, ölümünden sonra iyice derinleşti. Bir grubun düşüncesi şuydu: ”Latin alfabesi bir küfür yazıdır. Kuran’a küfür yazısı ile hizmet olmaz. Risale-i Nurlar el yazısıyla ve Arapça yazılmalı, çoğaltılmalıdır. Bunun için her Nurcunun mutlaka Arapça öğrenmesi gereklidir.” Bu gruba daha sonra Yazıcılar denilecekti.
Bir başka grup buna karşı çıktı, şu görüşü savundu: ”Hedefimize varmak için en kısa sürede en çok kişiye ulaşmamız gerekli. Bunun için bugünkü ortamda Latin alfabesini kullanmak zorundayız. Arapçayı da öğrenelim ama Latin alfabesini kullanalım…” Bu gruba ise Okuyucular Grubu adı verildi.
Diyanet’in bir raporuna göre, günümüzde Nurcular toplam 10 ayrı grup olarak etkinliğini devam ettiriyor. Bu gruplar şunlar: Said Nursi’nin Talebesi (Mustafa Sungur), Kurdoğlu Grubu (Mehmet Kurdoğlu), Yeni Asya Grubu (Mehmet Kutlular), Meşveret Grubu (Mehmet Kırkıncı Hoca), İhlas Nur Grubu (Enver Ören), Yeni Nesil Grubu (Mehmet Fırıncı), Aczimendiler (Müslüm Gündüz), Med-Zehra Grubu (M. Sıddık Dursun), Zehra Grubu (İzzettin Yıldırım) ve Fethullah Gülen Grubu…
Okuyucular’ın önderliğini 1960’lı yıllarda Zübeyr Gündüzalp yapmıştı. 1971’de ölünce grup içinde ”menfaat çatışmasını” da içeren tartışma yaşandı. Yeni Asyacılar, Kırkıncılar, Gülen, Med-Zehracılar ayrıldı. 1987’de Yeni Asyacılar da ikiye bölündü. Çekirdek Okuyucular Grubu varlığını halen sürdürüyor. Medrese adını verdikleri evlerde, günlük-haftalık ders okutuluyor. Yazıcılar Grubu ise Mehmet Sait Ertürk liderliğinde gelişti. Kendi aralarında sürekli sarık takıyorlar. Hiç bölünmemiş olmakla övünüyorlar.
Devam edecek…