Tarikat ve cemaatler bugünün meselesi değil. Osmanlı’dan bu yana ülke yönetimini etkileyen güçleri hep oldu. Cumhuriyetin başında faaliyetleri yasaklanmaya çalışılsa da 1950’den sonra imam-hatip okullarıyla yeniden görünür hale geldiler. Cemaatlerin teşkilatlanmasında iki unsur öne çıktı: Eğitim ve ekonomik dayanışma. Camilerde ve evlerde başlayan eğitim konusu çağımızda özel kurs ve okullara kadar yükselirken; ekonomik dayanışma faaliyeti ise zaman içinde holdingleşmeye evirildi.
Günümüzde başta tüm sağ partiler olmak üzere ülkenin neredeyse tüm yönetici kadroları Nakşibendi tarikatine mensup bulunuyor. AKP de iktidardan düşse bile kalıcı olmak adına vakıflarla kendi cemaatini oluşturma derdine düşmüş bulunuyor. Yazarımız Hüseyin Aykol’un üç bölüm halinde yayınlayacağımız bu yazısı Türkiye’nin cemaatler ve tarikatlar gerçeğine ışık tutuyor.
Komün Dergi Yayın Kurulu
Yaklaşık bin yıldır Anadolu ve Trakya’da yaşıyoruz. Söz konusu 10 asırlık dönemde bizi önce Osmanlı İmparatorluğu’nun, sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuralları şekillendirdi. Evde, okulda ve -erkek olanlarımız- kışlada belirli kalıplara döküldük. Aradan sıyrılıp, yönetici sınıflara yükselen azınlık bir yana, ezici bir çoğunluk olarak yönetilenler olarak yaşadık. Osmanlı’nın padişahları yerini cumhurbaşkanlarına ve başbakanlara bıraktı. Osmanlı’dan devraldığımız birçok yönetim enstrümanı oldu.
Bu yazının amacı, muazzam etki güçleriyle ülkemizdeki tarikat ve cemaatlere dikkatinizi çekmektir. Tarikat ve onların kolları olan cemaatler, neredeyse bin yıllık bir geçmişe sahip olan örgütlenmeler. Padişah ve başbakanlar gelip geçerken, onlar hep var oldular. Devletin en üst kademesinden kimi kişileri, aralarına aldıklarında ise etkileri adeta patlama yaptı. Gerçi onları yok etmeye çalışan iktidarlar da oldu; ancak başarılı oldukları söylenemez. Konuyu daha iyi anlayabilmek için önce birkaç kavrama değinelim:
Türkiye’deki Müslümanların ezici çoğunluğu Ehli Sünnet’tir. Nitekim Sünnilik de denilen Ehli Sünnet İslam akımlarının neredeyse yüzde 90’ını oluşturur. İslam’ı daha farklı yorumlayan Şiilik ve Haricilik birkaç yönden Sünnilik ile ayrışır. Ehli Sünnet’in kendi içerisinde 4 farklı fıkhî (İslam hukuku) mezhep bulunmaktadır: Hanefi mezhebi, Şâfiî mezhebi, Maliki mezhebi ve Hanbeli mezhebi…
Hanefi mezhebi: İslam dininin sünni fıkıh mezheplerinden biri. İsmini kurucusu Ebû Hanife’den (Numan bin Sabit) alır. Türkistan, Afganistan, Türkiye, Hindistan ve Pakistan’da yaygındır. Hanefi mezhebi dört Sünni mezhebin nüfus açısından en genişidir. Takipçileri tüm İslam aleminin yaklaşık %56’sını oluşturmaktadır.
Şafii mezhebi: İmam-ı Şafii’nin kendi usulüne göre şer’i delillerden çıkardığı hükümlere ve gösterdiği yola Şafii mezhebi denir. Şafii mezhebi Türkiye ve diğer yakın ülkelerde yaygındır. İmam-ı Şafii, Maliki ve Hanefi mezheplerinin usulleri yayılmaya başladığı ilk zamanlarda yetişti ve onlardan farklı bir usul takip etti.
Maliki mezhebi: Adını kurucusu olan İmam Malik’ten alır. İmam Malik bin Enes’in talebeleri de karşılaştıkları meselelerde onun metoduna uygun şekilde fetva verdiler. Malikilik mezhebi Fas, Cezayir, Tunus, Sudan gibi bazı Afrika ülkelerinde yayılarak varlığını günümüze kadar devam ettirmiştir.
Hanbeli mezhebi: İmam-ı Hanbeli’nin (Ahmed bin Hanbel) kendi usulüne göre şer’i delillerden çıkardığı hükümlere ve gösterdiği yola Hanbeli mezhebi denir. Hanbeli mezhebi nakil ve rivayete ağırlık veren bir ekoldür. Günümüzde Körfez ülkelerinde ve Suudi Arabistan’da mensupları bulunmaktadır.
Dört Sünni mezhep var ama yayıldığı bölge açısından bizi Hanifilik ve Şafilik ilgilendiriyor. Bu iki mezhepten doğan Kadirilik, Rufailik, Mevlevilik, Halvetilik, Nakşilik, Bayramilik gibi birçok tarikat ülkemizde yüzyıllarca faaliyette bulundu ve bulunuyor. Tarikatlar da genişledikçe, bunlardan değişik cemaatler doğdu. Kök aldıkları tarikatlar zaman zaman belirtilse de günümüzde söz konusu olan artık cemaatlerdir.
Cemaatlerin başında şeyh, pir, halife denilen bir lider bulunur. Söz konusu kişi, kendisine intisab eden (bağlanan) kişilere sadece Kuran okutup öğretmekle kalmaz, yaşamını İslami kurallara göre yaşaması konusunda öğütlerde bulunur. Camide namaz sonrası sohbetler olsa da, cemaat haftanın belirli bir günü mutlaka toplanır. Sohbet -ya da daha doğru deyişle- vaaz ardından zikir yapılır.
Kendisine “Efendi” ya da “Efendi Hazretleri” olarak hitap edilen cemaat liderinin yaptığı eğitim faaliyetine irşad denilir. Eğitim alanlar kişilere ise mürşit denir. Cemaat liderlerinin çoğu -kadrolu ya da gönüllü- imam olsa da, başka işlerle uğraşan kişiler de olabiliyor. Cemaat liderinin soyunu Hz. Muhammed ve ailesine kadar uzatmak önemseniyor. Buna altın silsile deniyor.
Cemaat liderinin soyunun Hz. Muhammed’e dayandırmak kadar kendi soyunu sürdürme çabası var. Karısından çocuğu olmaması durumunda cemaat lideri, mutlaka bir başka kadınla evleniyor ve yapabildiği kadar çok çocuk yapıyor. Diğer mürşitler gibi eğitimden geçen bu evlatlardan hayırlı çıkıp babasının yolundan giden olursa, baba öldüğünde cemaatin başına oğul geçiyor.
Oğul olmaz ya da hayırlı çıkmazsa, en başarılı öğrenci, cemaatin başına geçiyor. Lider, genellikle kendisinden sonra kimin posta oturabileceğini önceden belirtiyor. İşaret edilen halifelerin sayısı bazen birden fazla olabiliyor. Cemaat liderinin ölümü ardından yerine geçecek kişi meselesi önemli çünkü yeni gelenin dünyaya kendi meşrebince bakma ihtimali yüzünden cemaatin bölünmesi söz konusu olabiliyor.
Aksatılmaksızın eğitilen cemaat üyelerinin bir kısmı kendileri de vaaz verebilecek kişiler haline gelirken, diğerleri birbirlerini her konuda koruyup kollayacak kişilere dönüşüyorlar. Daha çok kendi aralarında alış-veriş yapıyorlar örneğin. Yüzyıllarca dağılmayan cemaat örgütlenmesinin bir ayağı eğitimse, diğeri de dayanışma olsa gerek.
Zamana meydan okuyan örgütlenmenin çözülmeyişinin bir nedeni de kendini döneme uydurma yeteneği olmalı. Örneğin cemaatlerden birkaçı, ortaçağdan kalma kıyafetler giymekte ısrar ederken, ezici çoğunluk takım elbise ve kravatlarıyla toplum içinde kaybolmayı yeğliyor. Başörtüsünde bile muazzam bir modernleşme arayışı var.
Kıyafet konusu elbette şekilsel bir yön. Asıl olarak cemaatlerin holdingleşmesi söz konusu. Epey genişlemiş cemaate tek kişinin ya da birkaç seçkin talebenin irşadı yetmez olunca ya da daha geniş kitlelere ulaşmak istenince cemaatler aylık dergiler yayınlamaya başladı. Genel içerikli dergileri, aileye ve çocuklarına yönelik dergiler izledi. Haftalık ve ardından günlük gazetelere geçildi. Şimdi televizyon ve web siteleri söz konusu.
Halifeliği ve şeyhülislamlık müessesini kaldıran, tekke ve zaviyeleri kapatan cumhuriyet rejimi, cemaat örgütlenmesini dağıtacağını sanıyordu. Ancak biraz zorlansalar da cemaatler vakıflarında yaşamlarını sürdürdüler ve Demokrat Parti iktidarı sayesinde Kuran kursları ve İmam Hatip Okulları’yla legal geri faaliyete döndüler.
Cemaat örgütlenmesinin en temel kurumu olan vakıfların en önemli özelliği burs verdiği öğrencilerin, iş ve mevki sahibi olduklarında cemaate yapacakları katkıları koordine etmek olmalı. Böylece cemaatler, İslami eğitim alıp, elini eteğini dünya işlerinden çeken kişiler yetiştirmek kadar, devletin her kademesinde görev alan kişileri örgütleme derdinde.
Kendini daha çok vakıfların ardına gizleyen cemaat örgütlenmesi bin yıllık bir gerçeğimiz ve sadece yasal değil aynı zamanda meşru bir örgütlenme. Ancak büyüdükçe ve devlet olanaklarından yararlanma çoğaldıkça, cemaat yöneticilerinde de yozlaşma söz konusu olabiliyor. Gülen cemaati ise, bunun da ötesinde bir bozulmanın örneği olsa gerek.
Kökleri çok derinlerde
İslamcı kesimin ekonomik ve siyasi gücünün kökleri çok ama çok eskilere dayanıyor. İslamcı toplumun Anadolu’daki dayanışmacı örgütlenmesi tarikatlardan geliyor. İslamiyet’te yol anlamına gelen tarikatların da Türkiye’deki tarihi 11. yüzyıla kadar gerilere gidiyor. Kadirilik tarikatı 11. yüzyılda, Rufailik 12. yüzyılda ortaya çıktı. Mevlevilik, Halvetilik, Nakşilik ve Bayramilik 14. yüzyılda başlarken; Arvasilik 19. yüzyılda, Süleymancılık ve Işıkçılık ise 20. yüzyılda ortaya çıktı.
Türkiye’de cumhuriyet ilan edildikten sonra sadece şeyhülislam makamı iptal edilmekle kalmadı; tekke ve zaviyelerin faaliyeti de yasaklandı. Ancak yüzyıllardır faaliyette olan tarikatların bir anda sıfırlanması söz konusu olamazdı. Nitekim günümüzde de çoğunlukla kapalı bir ilişki ağı kuran ve içe dönük yaşayan tarikatlar ve bunlardan doğan cemaatler neredeyse tüm şehirlerde -özellikle vakıflar şeklinde- faaliyette.
Tarihi tarikatların çizgisini bugün kendilerinin sürdürdüğünü iddia eden birçok cemaat var. Sık sık kendi içlerinde bölünüyor, aralarında mücadele ediyorlar. Çoğunlukla kurdukları vakıflar aracılığıyla hareket ediyorlar. Kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumda. Cemaatin liderliği bazen babadan oğula, bazen kardeşlere geçiyor. Cemaatlerin bazılarının siyasetle çok yakın bağları var, bazıları ise politikayla hiç ilgilenmiyor. Ancak ülkenin her bölgesinde günlük hayatı ve insan ilişkilerini etkiliyorlar.
Ülkemizde Kadiri Tarikatı’na bağlı dört cemaat var: Muhammediye, Galibiler, İcmalciler ve Tillocular. Bu cemaatlerden Galibiler cemaat değil de tarikat olduklarını iddia ediyorlar. Halveti Tarikatı’nın ülkemizde faaliyette bulunan cemaatleri ise, Şabaniye, Cerrahiler, Uşşakîler, İpekyolu ve Ticaniler. İpekyolu, Aşıklar diyarı anlamındaki Uşşakîlerden aslında ama o denli büyüdüler ki, ayrı bir cemaat olarak anılıyorlar.
Nakşibendi Tarikatı’nın dört ana koluna bağlı olan cemaatlerden İskenderpaşa, Erenköy, İsmailağa cemaatleri, Menzil Dergahı, Tufancılar ve Zilan Cemaati, Hazneviler, Yahyalı Cemaati, Süleymancılar ve Reyhani Tekkesi’ni inceledik. Günümüzde yaklaşık on ayrı koldan faaliyet gösteren Nurculardan ise Yeni Asya, Yeni Nesil, Işıkçılar, İhlas Grubu, Fetullah Gülen Cemaati, Aczmendiler, MedZehra grubu tanıtılıyor.
***
1) Kadiriler
a. Muhammediye Cemaati
Kadiri Tarikatı kökenli Muhammediye Cemaati İstanbul, Ankara, Kayseri ve Düzce’de güçlü. Lideri Şeyh Seyyid lakabını kullanan Muhammed Ustaoğlu. 1987’de imamlıktan emekliye ayrılan Ustaoğlu, İstanbul’da yaşıyor. Kendisinden sonra yerine geçmesine kesin gözüyle bakılan oğlu Muhittin Ustaoğlu da Diyanet İşleri’ne bağlı olarak imamlık yapıyor.
Muhammediye, tarikat şeceresini Kadiri Tarikatı’nın kurucusu Abdülkadir Geylani’ye dayandırmakla birlikte kendisini Nakşibendi ve Mevlevi geleneğinin parçası kabul ediyor. Zikir törenlerinde yaklaşık bin kişiyi buluşturmayı başarıyor. Vaazlarında sisteme muhalefet ettiği gerekçesiyle 1968 yılında 163. Maddeden dava açılıp, Kayseri’de 24 yıl ceza istemiyle yargılandı; ancak dava sonunda beraat etti. Muhammed Ustaoğlu, irşad faaliyetine devam ediyor.
b. Galibi Tarikatı
Kadiri-Rufai tarikat geleneğinden gelen cemaatler arasında tarikatlığını ilan eden tek kol. Şeyhleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu. Her perşembe akşamı Ankara’nın Hüseyingazi semtindeki Tevhid Camii’nde yaptıkları zikre yaklaşık üç bin kişi katılıyor. Müritlerin çoğu Siteler’deki mobilya esnafı. Şeyh Kuşçuoğlu kendisini şöyle tanımlıyor: “Mezhep olarak Hanefi; meşrep olarak Alevi; yol olarak Kadiri-Rufai Galibiyiz.” Faaliyetlerini, şeyhin adını taşıyan eğitim vakfı kanalıyla sürdürüyor. Cemaat Antalya’da da faaliyette.
Galibi Piri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu, postuna oturtulduğu 1956 yılından 1993’e kadar Kadiri Rufai şeyhi olarak, 1993 tarihinde ise ilahi irade tarafından Galibilik kolu da tevdi edilince, Kadir-i Rufai Galibi Piri ve Şeyhi olarak manevi vazifesine devam etmekte. Galibiler görüşlerini vakıf haricinde internet üzerinden yayın yapan Galibi TV ve Galibi Radyo’dan da yaymaya çalışmaktalar.
c. İcmalciler
Kadiri Tarikatı’nın İcmal Kolu’nun lideri Haydar Baş, çalışmalarını artık Bağımsız Türkiye Partisi’nde sürdürüyor. 25 Eylül 2001’de kurulan parti, 3 Kasım 2002 seçimlerde 150 bin, 2007 seçimlerinde ise 180 bin civarında oy aldı. Seçim barajını aşamadığı için meclise giremeyen BTP’nin bir belediye başkanı var. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine karşı olan Haydar Baş, görüşlerini Mesaj TV, Meltem TV, Yenimesaj Gazetesi, İcmal Yayınları ve İcmal dergisi aracılığıyla açıklamakta. Haydar Baş’ın Türkiye’nin en zengin cemaat liderleri arasında olduğu iddia ediliyor. Azerbaycan’da da etkili olan cemaat, Trabzon ve çevresinde güçlü.
d. Tillocular
Kurucuları Sultan Memduh Hazretleri’nin türbesinin bulunduğu Siirt’in Tillo beldesi, manevi merkezleri. Tillo geleneği Kadiri Tarikatı’nın en güçlü kollarından. Siyasete uzak durmaları nedeniyle İcmalcilerden, Kadiri-Rufai geleneğinde faaliyet sürdürmesi nedeniyle de Galibilerden ayrılıyor. Siirt, Ankara, İstanbul ve Elazığ’da faaliyet gösteriyorlar.
Tillo, Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılındaki Çaldıran seferinde Osmanlı egemenliğine girmiş. Tillo nahiyesi, ilçe olduktan sonra Aydınlar adını aldı. AKP döneminde yeniden Tillo adını alan ilçe türbe ve ziyaret yerlerinin çok oluşu nedeniyle yöre halkının ve diğer bölgelerden gelen ziyaretçilerin akınına uğramakta.
2) Rufailer
Anadolu’nun ilk tarikatlarından biri olan Rufai Tarikatı, 12. yüzyılın ortalarında Basra’yla Bağdat arasında yaşayan Rufai kabilesinden Seyyid Ahmed-ür Rufai tarafından kuruldu. Rufai, 1118’de Irak’ta Bağdat ile Basra arasında yer alan Ümmü Abide köyünde dünyaya geldi. Yedi yaşında iken babası vefat edince tahsil ve terbiyesini dayısı ve mürşidi Şeyh Mansur Batahi üstlendi.
‘Şeriat’ ve ‘Tarikat’ ilimlerini tahsilden sonra icazet alan Seyyid Ahmed-ür Rufai, babası Seyid Ali’nin Hasen köyündeki dergahında irşada başladı. Dayısı ve mürşidi Mansur Bahati’nin vefat etmesi ile Ümmü Abide’deki dergahta posta oturdu ve kendi ismiyle anılan Rufaiye Tarikatı’nı kurdu. Selçuklular döneminde Kadirilik ve Rufailik Anadolu’da en yaygın tarikatlardı. Harran üzerinden Anadolu’ya girmeye başlayan Rufailik, Rumeli’de de etkili oldu.
Anadolu’da Rufailiğin önemli merkezleri arasında Çorum’daki Mustafa Çorumi’nin dergâhı, Erzurum’daki Mevlüt Efendi’nin dergâhı ve Manisa’daki Antaki kolu yer alıyor. Özellikle Anadolu’da hâlâ yaygın olan Rufailik Tarikatı’na mensup kişilerin sayılarının dünyada 150 bin, Türkiye’de 45 bin olduğu tahmin ediliyor. Rufailer Hz. Hüseyin’in ailesinin Kerbela’da katledilmesi nedeniyle her yıl Muharrem ayının ilk 10 gününü yas ilan ediyor. Ancak bu yas döneminde katledenlere lanet okunmuyor. Tarikatın televizyon kanalı Rufai TV, internetten yayın yapıyor.
3) Halvetiye
a. Şabaniye Cemaati
Halveti Tarikatı’nın Türkiye’deki en aktif kolu olarak bilinen cemaatin şeyhlik postunda Mehmet Dumlu oturuyor. Düzenli yaptıkları zikir törenlerine kadın ve erkeğin bir arada katılmasıyla tanınıyorlar. Kütahya merkezli cemaatin zikir törenlerine İstanbul’un yanı sıra, Bursa, Uşak, Eskişehir, Ankara ve Afyon’dan da katılımlar oluyor. Kütahya’da doğan Mehmet Dumlu’nun soyunun, baba tarafından Buhara’ya uzandığı iddia ediliyor.
Mehmet Dumlu, şeyhinin vefatından önce irşad ile görevlendirildi. 1973 yılında vefat eden Uşaklı Mustafa Efendi’nin Halveti Şabani çizgisini aslına uygun olarak devam ettirmekte. Kütahya, İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara, Konya, Kastamonu ve Erzurum illerinde sohbetleriyle irfan yolunda istekli olanlara tasavvuf eğitimi vererek hizmeti sürdürmekte.
b. Cerrahi Cemaati
Halveti Tarikatı’na dayanan Cerrahi cemaati adını, kurucusu olan Şeyh Nureddin Cerrahi’den alır. 17. yüzyılın sonlarında kurulmuş olan Cerrahilik, eski İstanbul’un en yaygın cemaatlerden biriydi. Cerrahilik kuruluşundan itibaren İstanbul’da büyük ilgi toplamıştır. Pek çok ileri gelenin bu tarikata katıldığı gibi, padişahlar III. Ahmet, III. Mustafa, II. Mahmut ve Abdülmecit Cerrahi cemaatine mensuptu.
Dünyada yaklaşık 30 bin, Türkiye’de 5 bin müridi bulunan Cerrahi cemaatinin İstanbul’un Fatih – Karagümrük’teki Canfeda Camii Sokağı’nda bulunan dergâhı ise, III. Ahmed tarafından 1703 yılında yaptırıldı. Dergâhın postuna en son Muzaffer Ozak oturmuştu. Müridlerinin önemli bir kısmı yabancı uyruklu olan Muzaffer Ozak, birçok kimsenin ulaşamadığı kişilere el uzatmıştır. Hacı Muzaffer Ozak, 13 Şubat 1985 günü öldükten sonra yerine Safer Dal geldi.
c. Uşşaki Cemaati
Halveti Tarikatı’nın bir kolu olan Uşşakî cemaatinin merkezi İstanbul Kasımpaşa’da. Kurucusu Pir Seyyid Hasan Hüsameddin’in türbesi de Kasımpaşa’nın Hacı Ahmet semtindeki aynı isimli camide bulunuyor. Pir Hüsamettin’in külliyesi Uşşakî Vakfı’nın da merkezidir. Başlangıcı 1524 yılına dayanan Uşşakîler sesli ibadet yapan yollardandır.
Uşşakî cemaatinin son şeyhi Naci Eren’dir. Hayatının 60 yıl gibi uzun bir süresini Tasavvuf yoluna vakfeden Sıddık Naci Eren, sayısız kişiyi irşad etti ve halen de irşada devam etmektedir. Uşşakî ekolü kendisi Halvetiyye’nin bir kolu olmasına rağmen daha sonraları kendi bünyesinden de Cahidiye, Musluhiye, Cemaliye, Selahiye, İrşadiye, Samiye ve Ruhzariye gibi alt kollar çıkarmıştır. Bunlardan en ünlüsü İbrahim İpek’in “İpek Yolu” cemaatidir.
d. İpek Yolu
İbrahim İpek’in temsilcisi olduğu Uşşakî Tarikatı, Halveti Tarikatı’nın orta kolu da denilen Ahmediye koluna bağlı Sinaniye şubesinin bir alt kolu olup genel olarak Halveti Tarikatı’yla aynı olmakla beraber bazı konularda farklılık arz etmekte. İpek’in 2000 yılında ölümünün ardından posta 44 yaşındaki eski milli güreşçi Fatih Nurullah Şağban oturdu. Her sene Bolu ve Çorum’da düzenlediği “Devran” adlı zikir törenleriyle tanınıyor. Bolu’daki bir devrana iki bin kişi katılmıştı.
e. Ticaniler
Kemal Pilavoğlu, 1930’larda Ankara’nın Çubuk ve Keskin ilçeleri ile Çankırı Şabanözü’nde örgütlenen tarikat, Ticanilik diye anıldı. Pilavoğlu ve müridleri 1943’te tarikat faaliyetleri suçundan mahkemeye verildiler; ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldılar. Ticanilerin ilk büyük eylemi 1949 yılı Şubat ayında TBMM genel kurulunda Arapça ezan okumak oldu. Ardından çeşitli yerlerdeki Atatürk heykellerine saldırmaya başladılar. Kırılan heykellerin sayısı arttıkça, CHP’nin “mürtecileri ve iktidarı kınayan” protesto mitinglerinin sayısı arttı. Pilavoğlu ve 74 müridi, kanun uyarınca 5 Mart 1952’de mahkum oldu. Pilavoğlu’nun 1977 yılında ölmesinin ardından cemaatin bir bölümünün Nurculara, bir bölümünün de Aczmendilere katıldığı belirtiliyor.
Devam edecek…