Muhalif olmak ve evlere hapsedilmek – Gülizar Tuncer

Geçmiş dönemlerde ev hapsi uygulaması, kısa süreli hapis cezalarının cezaevinde infaz edilmesi yerine, evde infaz edilmesi amacıyla uygulanmaktaydı ve bu anlamda bir “denetimli serbestlik” yöntemiydi. Yani soruşturma ve kovuşturma aşaması sona erip hapis cezasına mahkûm edilen kişinin, kesinleşen cezasının infaz edilme aşamasına özgüydü. Oysa şimdiki mevzuatta ve ona bağlı olarak geliştirilen uygulamada, soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli veya sanık konumundaki kişilere de uygulanmaktadır. Zira “konutu terk etmeme” biçimindeki bu uygulama artık “denetimli serbestlik” yöntemi olarak değil, bir “adli kontrol” tedbiri olarak devreye sokulmuştur.

Yaygın uygulama

Üstelik bu uygulamaya adım adım ve tabiri caizse, alıştıra alıştıra gelinmiştir. Ev hapsi uygulamasından da önce, yine geçmiş yıllarda uygulanmayan, ancak son yıllarda sıklıkla başvurulan “yurt dışı çıkış yasağı”nı devreye soktuklarında, bu tedbir “tutuklama” yerine kerhen de olsa kabul edilen bir “adli kontrol” yöntemi olmuştu. Sonraki yıllarda haftanın belirli günlerinde imza atmak, böylelikle sürekli kollukla yüz yüze gelerek, kontrol ve denetim altında olma hali devreye sokuldu ve ne yazık ki kabullenilmeye de başlandı. Hatta soruşturma ve kovuşturma aşamasında, siyasi davalarda -hiç olmaması gerektiği halde- avukatlar dahi bunu talep eder hale geldi. Sonra giderek il dışına çıkmama, ilçe dışına çıkmama ve nihayetinde “konutu terk etmeme” adıyla ev hapsi, önce “münferit” uygulama biçiminde, şimdiyse artık yaygın bir uygulama haline getirildi.

Siyasi ve keyfi

Son dönemin siyasallaşmış yargı işleyişinde, kişiler hakkında gözlem altına alma, arama, el koyma, vücuttan örnek alma, adli kontrol, tutuklama kararı gibi temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı tüm önemli kararları alma ve bunlara karşı yapılan itirazları karara bağlamakla yetkilendirilmiş “süper yargıç” konumundaki sulh ceza hakimlerince verilen ev hapsi kararları, henüz yapılan itirazlar sonuçlanıp karar kesinleştirilmeden ve neredeyse 24 saat dolmadan uygulamaya konuluyor. Böylelikle tek bir hakim kararıyla kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ağır biçimde ihlal edilerek ve ceza muhakemesi tedbiri olan “tutuklama” yerine geçmek üzere denilerek, insanlar cezaevine değil ama kendi evlerine hapsedilmiş oluyorlar.

Üstelik henüz soruşturma aşamasındayken, savcıların ifade almaya ihtiyaç duymadan dosya üzerinden toplu sevkle gönderdiği şüphelileri, sulh ceza yargıcı da dinlemiyor ve toplu biçimde sırf “cezalandırma” amacıyla bu kararlar veriliyor. Dolayısıyla hiç de öyle CMK’de belirtilen koşullara, suçun alt ve üst sınırına, katalog suç olup olmadığına bakmaya gerek duyulmuyor, şüphelilerin hukuki durumlarına göre şahsileştirilip somutlaştırma veya AİHM ve AYM kararlarındaki kriterlere uygun biçimde ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığına da bakılmıyor, kendilerinden beklenildiği gibi tamamen siyasi bir tutumla keyfi kararlar veriliyor. Sulh ceza yargıçlarının esas aldıkları kriterler; İçişleri Bakanı ve Valiliklerin yaptığı açıklamalara göre ortaya konulan örgütsel bağlantılar ve şüphelilerin geçmişteki “suç” kayıtları ile soruşturma ve yargılama dosyalarını içeren polisin arşiv kayıtları ve bilgi notları oluyor.

Bileğe kelepçe

Hemen uygulamaya konulan bu keyfi ve hukuk dışı kararların ardından, Denetimli Serbestlik Bürosu’nda çalışan memurların şüpheli konumdaki kişilerin ikametgâh adreslerine gelerek ayak bileğine taktıkları elektronik kelepçelerle ve evin ortasına yerleştirdikleri modemlerle gerekli denetim ve kontrol mekanizması sağlanmış oluyor. Kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının ihlalinden özel yaşamına müdahaleye, eğitim, çalışma hakkı ve seyahat özgürlüğünün elinden alınmasına kadar pek çok hakkı ihlal eder boyuttaki bu cezalandırmanın en ağır yanı şüphesiz ki onur kırmayı ve aşağılamayı hedefliyor olmasıdır.

Nitekim elektronik kelepçe uygulaması başladığında, kamuoyuna yönelik olarak yapılan açıklamalarda, bunun çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel saldırı ve diğer şiddet vakalarında kullanılacağı söylenmiş, ancak uygulamada mağdurlar ve vekilleri tarafından ısrarla talep edilse de personel ve kelepçe yokluğu gerekçesiyle bu suç faillerine dönük olarak uygulanmamıştır. Başlangıçta insanların özgürlük alanlarına yönelik bu ağır müdahalenin muhataplarının tacizciler, tecavüzcüler, kadın katilleri olacağı söylenerek toplumun da onayıyla bunu en çok hak edeceklere takılacağı söylenen kelepçeler ne yazık ki şimdi muhaliflerin ayağında. Üstelik ilgili Bakanlıklarca, yurt dışından getirtilenler yetmeyeceği için her şeyde olduğu gibi bu aletlerin de “yerlisi ve millisi”nin üretileceği müjdelendi.

Ev hapisleri

Devletin bir şiddet aygıtı olarak yargı aracılığıyla uygulamaya koyduğu ev hapisleri, tıpkı son yıllarda giderek yaygınlaşan ve “siyasi soykırım” olarak adlandırılan kitlesel düzeydeki tutuklamalar gibi bir cezalandırma aracına dönüştürülüp yaygınlaştırılıyor. Nitekim son süreçte, özellikle Boğaziçi Üniversitesi direnişinde yer alan öğrenciler ile onlara destek amacıyla yapılan -ya da yapılamayan- açıklamalarda yer alanlara ve yine Kadıköy’de Birleşik Mücadele Güçleri’nin açıklamasına katılmak isteyen onlarca kişiye verilen ev hapisleri, bu uygulamanın artık giderek daha da hoyratça uygulanacağını ve yaygınlaşacağını göstermektedir.

Üstelik eskisi gibi örgüt üyeliği vb. suçlar nedeniyle yürütülen soruşturma ve yargılamalarda değil, en basit haliyle 2911 Sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefetten, sosyal medya paylaşımlarına kadar hemen her konuda artık ev hapsi kararı verilebiliyor. Böylelikle ev hapsi ve elektronik kelepçe uygulaması hem sayısal olarak, hem de “suç” niteliği açısından alabildiğince genişletilip kapsayıcılığı artırılacak bir uygulamaya dönüştürülüyor.

İnsanların yine dört duvar arasında kalarak, kendi evlerine modern cihazlar aracılığıyla hapsedildikleri, özel yaşam alanlarına müdahale anlamında görevlilerin sürekli arayarak tacizde bulundukları, istedikleri zaman evlere girip kontrol ettikleri bu cezalandırmaya ve elektronik kelepçelere uyum sağlanması ve kanıksanması kabul edilemez. Boğaziçi direnişi ve buna destek açıklamalarına katılanlar açısından da ciddi sorunlar taşıyan bu uygulama, aralarında siyasi parti başkanlarının da olduğu muhalifler açısından yalnızca kişisel, sosyal yaşama müdahale değil, siyasi faaliyet yürütmelerine de engel olduğu, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne sınır koyduğu -ve sürekli tekrarlanan haliyle- tecridi hücrelerden topluma yaydığı için de politik bir tutum açısından net biçimde reddedilmelidir.

Muhaliflerin tavrı

Siyasi iktidar toplumsal muhalefete yönelik saldırılarını yalnızca onların yasal ve anayasal haklarını kullanmalarını engelleyerek, demokratik tepkilerini ortaya koymalarına müdahale ederek göstermiyor, aynı zamanda onları etkisizleştirecek yeni yol ve yöntemler bularak sürdürüyor. Üniversite öğrencilerine yönelik saldırılar ile ev hapislerinin amacı, nasıl ki yalnızca protestoları engellemek ve kayyum rektörün orada kalmasını sağlamak değilse, genel anlamda bu mücadelenin yürütücülerini işlevsiz hale getirerek, eylemsizleştirerek direnişin büyümesini ve giderek yayılmasını önlemekse, toplumsal mücadelede kendilerini ön safta konumlayanlar ve öncülük misyonu yüklenenler açısından bu daha fazla böyledir. Dolayısıyla bu yeni cezalandırma politikasına karşı adeta tepki tutulmasına uğranılması, daha da ötesi bunun normalleştirilmesi muhalefet cephesindekiler açısından kabul edilemez.

Kanıksama

Yıllardır bu ülkede hak ve özgürlük mücadelesi veren herkese yönelik keyfiliğin ve hukuksuzluğun sıradanlaştırılıp olağanlaştırıldığı, her geçen gün daha da ağırlaştığı süreklilik halini alan bir olağanüstü hal rejimi yaşadığımız bu dönemde en büyük tehlike, muhalefetin de yaşananlara karşı protestolarını sıradanlaştırıp etkisizleştirmesi veya hiç tepki veremez noktaya gelmesidir. Ne yazık ki modern zamanların prangalı yaşamı olarak, insanlar kendi rızalarıyla kendi evlerine hapsedildiklerinde ve elektronik kelepçeler gündeme geldiğinde de önce şaşkınlık, ardından da kabulleniş ve devamında da sitemlerle dolu yakınmalar gündeme geldi yalnızca.

Söz ve eylem çelişkisi

Oysaki ezilenlerin politik özgürlüğünün kazanımlarını öne çıkararak, bu özgürlüğün kazanılması konusunda yeni mücadele araçlarının yaratılmasını sağlamak görevini üstlenmiş olanlar, en başta kendi özgürlüklerini koruma noktasında kararlı ve tutarlı olmak zorundalar. Dolayısıyla, mevcut siyasi iktidarın bütün zor aygıtlarını devreye sokarak, yeni biçimlerde farklı boyutlara taşıyarak sürdürdüğü saldırılarını doğru okumak ve buna karşı bir konumlanış içinde olmak gerekirken, muhalefet cephesinde yer alanların hele de mevcut siyasi iktidara karşı mücadelenin de ötesinde, faşizmi çökertme, yıkma iddiasıyla yola çıkanların bu iddialarına denk düşmeyecek bir konum içinde olmamaları gerekir. Sürekli biçimde rejimin yönetememe krizinden bahsederek acizlik içinde saldırdığını söyleyerek, faşizme karşı birleşik mücadeleyi sokakta yürütme ve büyük direnişler örgütleme iddiasıyla yola koyulanların daha ilk hamlede eve kapatılmaları neyin yapılacağını değil, nasıl yapılacağını gösterecekler açısından izaha muhtaç bir durum olacaktır.

Mücadele yöntemleri

Yalnızca haklılık ve meşruluk temelinde bile olsa, başlangıçtan itibaren şiddetle karşı çıkıp reddedilmesi gereken bu haksız, hukuksuz, keyfi uygulamayı kabul ettikten sonraki süreçte, basına açıklamalar yapıp bu mevzuyu sürekli biçimde bir mağduriyet olarak tariflemek ve ekonomik ve sosyal sıkıntıları öne çıkararak işine, okuluna gidemeyen, kirasını ödeyemeyenlere yönelik bir duyarlılık girişimi ve dayanışma kampanyasına dönüştürerek gündeme getirmek de güçlü bir tepki ve ifşa anlamına gelmemektedir. Sonuçta elbette ki eve hapsedilenlerle dayanışma içinde olmak gerekir, ancak her zamankinden farklı biçimlerde bir mücadele hattı örmeye ihtiyacı olanların öncelikle ele alacağı veya kamuoyuna duyuracağı konu bu olamaz.

Boşa çıkarma pratiği

Şiddet politikalarında sınır tanımayan, özellikle de sokağa dönük eylemliliklerde kolluk gücünü kullanarak azgınca muhalefet güçlerine saldıran iktidarın farklı bir boyut kazandırdığı bu yeni cezalandırma biçimlerine karşı koyuşlar zamanında ve net bir tutumla ortaya konulmalıdır. Özellikle de toplumsal muhalefet içinde yer alan devrimci, demokratik güçlere yönelik bu saldırıların yalnızca sindirmek, baskı altına almak ve onları bütün kişi ve kurumlarıyla işlevsiz hale getirmek için değil, iradeyi kırmak ve demoralize etmek amacıyla dayatıldığı bilinerek hareket edilmelidir.

Nihayetinde, bu yeni türdeki cezalandırma yöntemi basit bir “ev hapsi” uygulaması deyip geçiştireceğimiz bir durum değildir, ideolojik arka planı olan bir psikolojik savaş yöntemi olarak muhalefeti etkisizleştirmenin de ötesinde ehlileştirme amacıyla devreye sokulmak istenmektedir. Bu nedenle, şiddet mekanizmalarını yeni yöntem ve biçimlerde boyutlandırıp daha da derinleştirerek sürdürmek niyetinde olan iktidarın elinde yeni bir silah olarak kullanmasına izin vermemek ve bu saldırı politikasını boşa düşürecek pratikler sergilemek gerekir.

Kaynak: Yeni Yaşam