I. Bölüm
Devrim mücadelesi zorluklarla dolu cefalı bir yoldur. Böyle bir yolu devrimcileşmeden yürüyemeyiz. Mücadelenin her safhası farklı şartlarda farklı pozisyonlar olmayı gerektirir. Genel gidişata içkin, özgün sorunlara yaratıcı çözüm yolları bulmak durumunda kalırız. Öylesi anlar vardır ki, olmazsa olmaz kabilinden tutum almayı gerektirir. Uzun soluklu bir mücadeleyi devrimci yaşam anlayışı üzerinden inşa etmektir bunun adı. Keskin bir bilinçle, sağlam bilimsel akıl-mantık süzgecinden geçmiş deneyimlerle yürünebilir. Her şeyden önce mücadelenin hem sıradan bir neferi hem öncü bir kurmayı olmasını bilmektir bütün mesele. Bunun için hiçbir zaman geç kalınmış sayılmaksızın her devrimcinin sınıfsal öfkesini bilinçle kuşanarak parti saflarında iradeleşmesi, içinden geçtiğimiz devrimci iç savaş sürecinin zorunlu ihtiyacıdır. Partiyi kendinde inşa edecek militanlar kuşağının yaratılması, parti okulundan geçmeyi ve mücadelenin pek çok safhasında sınanmayı gerektiriyor. Alevilik öğretisindeki “Dört Kapı Kırk Makam”dan geçmek gibi kendini devrime, devrimin sorunlarına yatırmanın devrimci öncüleşmenin koşulu olduğu bilinmelidir. İnandığı yolda her koşulda yürümeye ahdetmiş, pratik davranışlarıyla çevresindeki insanları da iradeleşme-partileşme tarzı ile etkileyip devrime ve sosyalizme sevk eden bir militanlaşmadan söz etmeliyiz.
Parti hem kolektif iradenin birleşik cisimleşmesi hem de her partilinin kendisini temsil etmesidir. Hiçbir partili kendi bireysel tarz, tutum, anlayış ve üslubunu, ilişki biçimini parti tarzıymış gibi sunamaz. 15’in de veya 70’in de, hangi yaş ve cinsiyette olursa olsun, partinin birleşik cisimleşmiş iradesinin dışında bir yaklaşım içine giremez. Partinin kuralları dâhilinde, doğrularının partide hayat bulması için fikri ve pratik mücadelesini sürdürür.
Partilerde mükemmel kişiler yoktur, varlıkları idealize ederek ne parti inşası olanaklıdır ne de partililerin yaşamı bu şekilde mükemmel hale gelir. Her insanın yaşayacağı zaafları pekâlâ partili olan devrimcilerin de yaşaması mümkündür. Esas olan duygusal, düşünsel, davranış, tutum ve pozisyon alış bakımından; zaaflarla ve düzen içi anlayışlarla ne kadar mücadele edildiğidir. Özgürlük ve sosyalizm mücadelesi, özel mülkiyet sisteminin besleyip geliştirdiği anlayışlardan kopuşu gerçekleştirmektir. Bu da her devrimcinin önüne düzenle savaşmayı gerektiren bir görevi koyar. Öyle olmasaydı, devrim mücadelesine kendini adamış insanların da kendi yetmezliklerini düzen yaşamını benimsemiş insanlara göre gerekçelendirmesi kabul görürdü. Devrimci yaşam, düzen yaşamını ve düzeni bir bütünen aşmayı önüne koymuştur. Mücadele içinde izaha muhtaç durumlar yaşansa da, bu durum o devrimcinin açmazı olarak bilinir.
İradeleşmeksizin partileşmenin söz konusu olamayacağı açıktır. Ama her iradeleşme her daim parti standartlarına uyar mı uymaz mı; bu tam da devrimci siyasetin ihtiyaçlarına göre konumlandırmayı gerektirir. Parti denilen yapı, bir sınıf ve okul olduğu kadar, sınıf mücadelesinin kan ve ter içinde inşa edildiği canlı bir organizmadır.
Ezilen, emekçi, sömürülen proleter sınıfların saflarında olan herkes, kendini komün partisinin bir üyesi olarak görebilir. Bunun için komünün bulunduğu her sahada partinin ve sınıfın ideolojik-politik ekseninde örgütlenebilir. Onun canlı bir organı haline gelebilir. Bunu için iradeleşerek partileşmek gerekiyor. Partileşerek özgürleşmek gerekiyor. Partileşmenin gerçekleşmediği her tür politik atılımın gerçeğe ilişkin toplumsal değişime-dönüşüme çok bir katkısı olmayacağını bilmek durumundayız. Uzun soluklu bu mücadelede tek atımlık bir barutun ya da birkaç devrimci eylemin ne önemi ve ne kadar etkisi olur ki? Oysa bütün bu yapılacak olanların partiye sınıfa mâl oldukları takdirde gerçek amacına ulaştıklarını görürüz.
Parti sisteminin önüne koyduğu hedeflerin esası içseldir. Sermaye sınıfına ve devletine karşı yürüttüğü mücadele, asıl olarak kendi bünyesinde gerçekleşir. Bunu adı devrimci komün sistemidir, onun inşa edilmesidir. Devrimci komün sistemi, kapitalist sisteme alternatif bir yaşam ve mücadele sahasıdır. Bunun adı sosyalizmdir. Özel mülkiyetin karşısına toplumsal mülkiyeti, toplumsal paylaşımı esas alan bir yapının biçim alışı, tamamen kendi toplumsal özgürlük arayışı içinde gerçekleşecektir. Kitaptaki gibi değil de; yaşamdan gıdasını alarak çözümlenecek bir meseledir. Esasları belli olan, sorunları ve çözümlerinin kolektif irade içinde tartışılarak yol alındığı bir hatta ilerleyecektir. Belli sorumluluklarının ve görevlerinin olması yanında partinin ideolojik, politik ve pratik gelişiminden her partilinin yaratıcı tarzda sorumluluğu olacaktır. Parti tarzı yerine kendi hırslarını, bireysel tarz ve tutumlarını parti yaşamına-ilişkilerine dayatanların, partililerin eleştirileri üzerine geriye çekilmeleri söz konusudur.
Ülkemizde küçük burjuva anlayış oldukça çarpıktır ve bir o kadar da güçlüdür. Bunu sadece düşünsel olarak ele almak yetmez. Onu yaşamın bütününde ele almak gerekiyor. Küçük burjuvanın parti saflarındaki kariyer hırsı, bencilce partiyi sahiplenme tarzı ve kendine yöneltilen eleştiriler nedeniyle başkalarını tahakküm altına alma, elimine etme vb. bir dizi kişilik eğilimleri partiyi işlemez hale getiren kötürümleştirici tutumlardır. Parti merkezi hem kendi içinde hem de parti saflarında gelişecek bu tip durumlara devrimci müdahaleler geliştirmek durumundadır.
Parti anlayışı ve sistemi kadro yapısında içselleştikçe, geliştikçe; parti tarzı da gelişme sağlar ve yerli yerine oturur. Parti tarzına uymayan kadrolar ya kendilerini değiştirmek zorunda kalırlar ya da geriye düşer, elenirler. Partiye dayatılan kişilik hırsları kabul edilemez. Aşılması ise eleştiri ve diğer mekanizmaların devreye girmesini gerekli kılar. Parti tarzı en yıkıcı ve en yapıcı eylemini devrimci komün anlayışı üzerinden şekillendirir, inşa eder. Asıl olan sınıf partisinin inşasıdır. Bu inşaya hizmet eden her yoldaşın eylemi, düşüncesi maddi-manevi katkısı, birikimini aktarması partili olmanın doğal sorumlulukları içindedir. Ne yapılmış ise inandığımız doğru bulduğumuz mücadele için yapılmış olması sebebiyle, bir ayrıcalıklı durum ve beklenti durumu oluşturmamalıdır. Oluşuyor ise kendi içinde bir sorun var demektir. Özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin hem sıradan bir neferi hem de rolü gereği önemli bir kurmayı-öncüsü olmak; sınıf mücadelesi ile kurduğumuz özdeş-anlayış ilişkisi ile bağlantılıdır.
Hiçbir devrimcinin parti saflarındaki konum ve pozisyonu sabit bir statü içinde değildir. Asıl olan kolektif öncülük, kolektif parti önderliğidir. Onun tek adresi de partinin kendisidir. İdealde böyledir. Böyle olmayıp kişi tarzının öne çıktığı durumlar açıkça bir sapmadır. Kişiler parti düzleminde devrimci rollerini oynadıklarında iradeleşmiş özgür insan olarak önem kazanırlar, parti saflarında kabul görürler. Onu kendinden bilir, inanır ve güvenirler. Böyle olduğunda dahi, mücadelesi ile öne çıkan yoldaşlarımızın örnek teşkil eden kişilikleri, bize partinin kolektif kurumsal iradesinin esas olduğu gerçeğini bir an bile gözden kaçırmamamız gerektiğini hatırlatır. Sonuçta kadrolar doğru yaptıkları gibi yanlış da yapabilirler. Doğruları partiyi geliştirirken, yanlışları hem parti yapısına hem de kendi gelişimlerine zarar verir. Bunun önüne geçecek olansa, partinin kolektif iradesidir. O bakımdan parti sınıfın politik gözü ve kulağıdır. Nerede, nasıl ve ne yapacağına en zorlu şartlarda bile karar verme yeteneğini sınıf savaşımının teorisinden ve gelişim düzeyinin açık berraklığından alır. En içinden çıkılmaz sanılan sorunların içinden dahi devrimci iradeleşme ve devrimci politik müdahaleler ile çıkılacağını bilir. Her düzeyde olduğu gibi en çetin sorunlar karşısında da parti iradesi esastır.
Partili iradeleşme bu sınıfsal zemin üzerinden gerçekleşmekte olduğu için parti saflarındaki mücadele de bu gerçeklik üzerinden şekil alır. Çetin bir savaş pozisyonunda iken, savaşın şartları doğru pozisyon almayı gerektirir. Görece barış durumlarında ise parti ve sınıf zemininde daha esnek ve kitlelerin içinde politik-kültürel örgütlendirmeyi derinleştirme çalışmasına ağırlık verilebilir. Çalışmaların önceliği partinin ihtiyaçları ve sınıf mücadelesinin seyri üzerinden belirlenir. Savaşın ve barışın politik dilini nerde, nasıl ve ne zaman kullanacağımız parti tarzının oluşmasıyla yakından ilgilidir.
Sürekli bir savaşımın içinde süren mücadelemizde her durum ve şartın gereklerine, ihtiyaçlarına göre pozisyon alma politik perspektifini gözden kaçırmadığımız sürece, savaşımımız daimidir. Doğrularımız ile yaşamanın ve gidişatına yön verme çabamızın er ya da geç sonuç vereceğini bilmeliyiz. Mesele toplumsal mücadeleyi kişileştirme yanılgısına kapılmaksızın düzen içi alışkanlıklarımızla, anlayış düzeyinde zerresine dek içsel hesaplaşmaktır. Sınıf mücadelesinde keskin bilinç donanımı ile iradeleşeceğimizin, iradeleştiğimiz oranda partileşeceğimizin, partileştikçe halklaşacağımızın farkına varmalıyız.
Parti ve sınıf gerçekleri devrimciler ordusuna dışsal değil içseldir. Hem onun öznesi hem nesnesidir. Hem somut hem de soyuttur. ‘Kendinde sınıf olmak’ yerine ‘Kendi için sınıf olma’ anlayışını inşa etme eylemidir bir bakıma mücadelemizin kendisi. Kapitalist sistemin emekçi sınıfların dünyasını tersyüz eden ideolojik evreninden çıkışın hiç kolay olmadığını, her ne kadar reel bir durum olmasa da imkânsız olmadığını sınıf savaşımları ve sosyalist mücadele dersleri bizlere göstermiştir. Parti, işte tam da bunun için vardır. Partisiz de mücadele edinebilir. Ama onsuz kapitalist sistemi alaşağı etmek söz konusu değildir. Kapitalist sistemin ezilen-emekçi sınıflara ne denli rezil bir ikiyüzlü yaşam vaat ettiği gerçeklikte, bunun her defasında deşifre edilerek mücadelesinin verilmesi gerekir.
Parti, toplumsal çelişkilerin zorunlu ve aşılmaz sorunları sonucunda doğar, gelişir. Uzlaşmaz nitelikteki çelişkilerin ancak bütün toplumu içine alacak bir savaş neticesinde ortadan kaldırılacağı bir tarihsel eşikte, ülkenin gerçekleri içinde her düzeyde egemen sınıfları alaşağı etmek üzere hazırlanır. Salt bir karşıtlık, muhalefet etmek ya da kaos oluşturmak için yapmaz bunca şeyi. Amacı üreten-emekçi sınıfların emeğini iliğine kadar sömüren bir avuç kapitalistin ve onun devlet cihazını tasfiye edip yok etmek ve sömürüsüz-sosyalist toplum yaşamını kurmaktır. İktidarın lağvedilmesi eylemi, bir yanı ile ezilen-sömürülen sınıfların bu köleleştirici ilişki biçimine son vermesi ile sonuçlanan bir özgürlük eylemini içerir. İradeleşmek ve partileşmek mevzusu bireyi değil toplumu esas alır. Bir yanından sistemle barışık değildir; sistemin tamamını hedefine almıştır. Sınıfın, emekçi halkların demokratik komünal sistemini iktidara taşıyacak bir anlayış çizgisi üzerinden mücadeleyi sürdürecektir. Kopuş, sancılı olacaktır. Komünar iradeleşme düzenden sürekli biçimde devam eden kopuş eylemidir, içseldir. İçsel olduğu kadar da partileşerek halklaşan bir dışsallık düzeyidir. Her komünar irade, partiden bir parçadır. Her parçanın iradeleşmiş birliği partidir, parti tarzının yaşam bulmasıdır.
Parti saflarındaki mücadelenin temeli, insana dair yabancı özelliklerin ortadan kaldırılarak, kendi özünü özgürce yaşamasıdır. Bunu bireysel değil, toplumsal bir anlayış üzerine inşa etme eylemidir. Özgürlük, başta kendindeki yanlışa iradi müdahaledir. Yaşamını toplumsal özgürlük eylemine hasretmektir. Kendi içindeki egemen anlayışa karşı mücadele ederken, ezen-sömüren tüm ilişki biçimlerine karşı sınıf bilinci ile yaşama yön vermesidir.
Bu mücadelede yalnız olmayacağımızı, sınıfla ve ezilen milyonlar-milyonlarca kurduğumuz bağın partileşme eyleminin sosyal dokusunu oluşturduğunu bilmek gerekiyor. Parti hiyerarşik bir bürokrasiden ibaret olamaz. Onu gerçek manada var eden şey, halk sınıfları ile kurduğu ilişkinin niteliğinde gizlidir. Bu niteliğin açığa çıkarılması, partinin inşasında ve devrimin gerçekleştirilmesinde olmazsa olmazdır. O halde parti kadrolarının sınıfın sosyal-kültürel dokusu ile kurduğu ilişki düzeyinin politik-ekonomik-kültürel bütünlüğü içinde ideolojik ve stratejik düzlemde esas alınması gerekir. Doku uyumu bulunmadığı noktada sınıf kendini partide ifade edecektir. Parti de sınıfının partisi olmanın bütün özelliklerini taşımaya devam edecektir.
Devrimciler ordusunun iradeleşmesini ne sınıf bağlamından kopararak ne de parti gerçeğinin esaslarını yok sayarak anlamış oluruz. Devrimci kadro gerçeğinin rolü ve önemi her şart ve koşulda partiyi halka halkı partiye taşımaktır. Velhasıl; kendi için sınıf, sınıf için parti ve devrim için sınıf partisinde birleşen iradeleşme… Amaç netse yapılacaklar da her düzeyde belirgindir. Partileşmek için iradeleşmek gerekir.
II. Bölüm
Partinin inşası
Birinci bölümde devrimci mücadelenin cefalı bir yol olduğunu belirtmiştik. Nedeni apaçık belli olan bir şey söylemiş olduk orada. Hiçbir şahsi çıkar gözetmeksizin, beklemeksizin tamamen kendi sınıfımızın çıkarlarının, özgürlüğünün partide cisimleşmesi için durmaksızın mücadele etmeyi gerektiren bir zorluktan söz açtık. Partisiz mücadelenin hiç mücadele etmemiş olmaktan elbette önemli olmasına karşın, yaratacağı değer ve gelecek toplumun inşası noktasında pek bir öneminin olmayacağını bilerek, ille de parti demekten vazgeçemeyiz.
Bunu derken parti ilkelerinin oluşturulması, ete kemiğe büründürülüp sınıf mücadelesinin özgürlük mücadelesine dönüştürülmesi gereğini vurgulamak durumundayız. Bunun bilinciyle yaşamı, çalışmalarımızı, insan ilişkilerimizi düzenlemek; militan-komünarcı disiplini ve emeği de zorunlu kılıyor. İçsel ve bilişsel olanın partiye mal edilmesi kadar partinin esaslarını ve değerlerini korumak ve geliştirmek, her partilinin kaçınılmaz şekilde boynunun borcudur.
Sınıfın partisinin gücü ve etkisi, içinde bulunduğu andaki kararlarıyla yaşama nüfuz edişi ölçülmek durumundadır. Teorideki sınıf partisiyle pratikteki sınıf partisi iki ayrı ölçüt ile ölçülür. Birincisi bilimsel diyalektik M-L ideolojik-politik tespitler üzerinden değerlendirilirken; ikincisi tamamen somut örgütsel etki gücü üzerinden ölçülür. Bunun da esasını halk sınıflarını örgütlemek ve onlara nüfuz etmek oluşturur.
Partinin inşası devrimci militanın pratik yaşamından, mücadele deneyimlerinden, politik birikimlerinden hareketle kendini partide, partiyi de kendinde oluşturma sürecini kapsar. Söz ve eylemin birbirini dışlamadığı bir iddialar bütünlemesi olarak yaşamını partide var etmesi, sınıfsal mücadelenin zorunlulukları ile birebir bağlantılıdır. Sınıf mücadelesinin zorunlu sonucu olarak M-L partiler doğarlar. Bir kere doğduklarında ise bir anlayışa karşılık düştükleri için kolayca yok olmazlar. Adları, biçimleri, yapıları değişebilir. Lakin sınıfla, halkla kurdukları bağ sürmekte ise sınıf mücadelesinin önemli duraklarında tarihi roller oynarlar. Bazı durumlarda ise ikili iktidar gücüne erişir; devrime kadar mücadele edebilir.
Partide asıl olan, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarıdır. Eğer ki bu ihtiyaca karşılık düşecek bir zihinsel donanıma, iddiaya eriştiğinizi düşünüyorsanız partinin rolünü-tarihi devrimci rolünü gerçekleştirmesinde tek bir komünarın dahi mühim tarihsel stratejik katkısı mümkündür.
Partinin politik kapasitesini derinleştirmek, geliştirmek; partinin ve kadrolarının karşı karşıya bulunduğu sorunlara karşın çözümler üretmek; partili her komünarın vazgeçilmez sorumluluğudur. Karmaşık gelişmelerin ayrıştırılması, netleştirilip çözümlenmesi ve politik atılım noktasına taşınması partili olmanın gereğinden başka bir şey değildir. Bu zorlu mücadelede bir tek yanlış kararın, bir tek yanlış adımın belki de tek bir yanlış yaklaşımın ne tür zararlara neden olduğunu hesap etmek mümkün olmayabilir. İçeride ya da dışarıda bu kadar keskin, bu kadar zorlu olan mücadeleyi sürdürmek; her daim parti ile birlikte yürümekle mümkündür. Kişi, partinin önüne geçemez, gerisine de düşemez! Aksi halde, sağdan ya da soldan kaptığı burjuva virüslerin bünyeyi sardığı anlaşılır. Partinin de parti kadrolarının da M-L’den sınıf savaşımı ideolojisinden sapma anlayışlarından ideolojik-politik mücadele ile arınması mümkün olur.
Partinin inşası, sosyalizmin inşasıdır
Komünarların toplumsal mücadelelerden süzülüp gelen ortaklaşmacı-komünizme içkin anlayışını mevcut kapitalist düzene alternatif bir sistem olarak partide geliştirerek, toplumsal mücadelenin bir politik bileşeni haline getirmek mücadelemizin esasını oluşturmaktadır.
Nasıl bir sosyalizm inşa etmek istediğimiz sorusu, nasıl bir sınıf partisi inşa etmek istediğimizle eşdeğerdir. Parti bugünden yarına kuracağımız sosyalist toplum inşasının bir tür prototipidir. İdeolojimiz ve politikamız nasıl bir sosyalim istediğimizin ya da toplumun nasıl bir sosyalizme yöneleceğinin işaretlerini verir. Özü itibariyle sınıfsal sorunların çözümlenmesi ve komünal değerlerin üzerinden toplumu kurma mücadelesidir.
Halk dinamiklerinin örgütlenmesi ve sosyalist iktidarın kurulması, parti inşasını zorunlu kılmaktadır. Parti ise belli ilke ve programların gerçekleşmesi üzerinden çalışır. Hedeflenmiş olanlar, yapılmak istenenler tam tamına gerçekleşmediklerinde ise partinin kendi kural ve disiplinleri üzerinden muhasebesi gündeme gelir. Yanlış ve doğrunun ayrımı üzerinden çıkarılan sonuçlar ve tespitler üzerinden, parti dinamik bir şekilde siyasetin öznesi, çözüm gücü olan halka gider. Savaşımını ve mücadelesini büyütür, geliştirir. Toplumsal dönüşümü gerçekleştirmenin araçlarını geliştirir. Her devrimci Marksist partinin temeli, eleştiri-özeleştiri üzerinden kurulur ve yükselir.
Devrimci partinin yönelimi hem düzen yıkıcı hem de düzen kurucu rolü üzerinden şekillenir. Kapitalist özel mülkiyetin hâkim olduğu sistemin eleştirisi yanında, parti içi kadro ve taraflarının devrimci eleştirisi üzerinden gelişimini kapsar. Özel mülkiyet tutkusu ve onun yön verdiği ilişki sisteminin eleştiri ile açığa çıkarılıp parçalanması komünarların sürekli üzerinde çalışacağı bir konudur. Burada Einstein’ın “Önyargıyı parçalamak, bir atomu parçalamaktan daha zordur.” sözüne işaret etmek yerinde olur.
Devrimci anlayışın, diyalektik düşünüş biçiminin oluşturulması zorlu mücadeleler içinde en zor olanıdır! Militan parti çizgisi anlayışının devrimci kadroda vücut bulması tam da devrimci değişim-dönüşümün konusunu oluşturmaktadır. Davranışları, düşünce biçimi, çalışma tarzı ile bu düzene karşı mücadele etmek isteyen yüzlerce genç devrimci yoldaşımızın ayağındaki pranga bu düzen kişiliğinin zaaflarının ta kendisidir. İnsanımızı düzene bağımlı hale getiren ezik köle kişiliği, ona bu düzenden kalan mirastır. Onu parçalayacak olan ise, kişinin kendisinden başkası değildir. Korkuları ile mücadele etmesi, kendisini tanıması-tanımlaması ile mümkündür. Kendisi ile hesaplaşabildikçe, devrimci mücadelede öncü misyonunun gereklerini yerine getirebilir. Parti anlayışı-parti gerçeği halk sınıflarına devrimcileşme olanağı ve zemini sunar. Devrimde iddiası olan ve devrimcileşmek-özgürleşmek isteyenin, kendi kişiliğini oluşturan özelliklerini parti anlayışına yatırarak atomlarına kadar ayrıştırıp komünist bilinç ve kişilikle donatması, onu devrimin görevlerine en yüksek düzeyde katılmasını sağlar. Parti ilke ve programlarının gerçek hayattaki karşılığı nasıl bir sosyalizm kuracağımız konusu olduğu kadar; nasıl bir insan yaratmak istediğimiz konusu ile de yakından ilgilidir. İdeolojiden düşünce sistemine, toplumsal üretim ilişkilerinden yaşam tarzına değin; nasıl bir düzen kuracağımızın arayışı da bunun içindedir.
Toplumsal çelişkilerin temelini oluşturan mülkiyet ve üretim ilişkileri sisteminin toplumsal mülkiyet sistemine dönüşümünü, emeğine ve ihtiyacına göre tüketimi öngören Marksist teorinin toplumda yaşam bulması-somutluk kazanması; kapitalist toplum yaşamında kendiliğinden gerçekleşecek bir şey değildir. Sınıfın ve partinin buradaki öncü rolünün devrimci siyasete dair olduğu apaçık ortadadır. Parti gerçeği ne istediğini bilen, nasıl yapacağını gören, parti ilke ve programını benimsemiş politik insanlardan oluşur.
Partinin büyümesi-gelişmesi, partinin uyguladığı stratejik ve taktiklerle yakından ilgilidir. Doğru zamanda doğru yerde atılacak her adım partiyi halkla-sınıfla buluşturur. Egemen sınıfa karşı halkın örgütlü gücünün bu sınıf savaşında sınanması, partinin hayata geçirdiği politikalar sayesinde kendine güven kazanmasını sağlar. Yanlış politikaların belirlenmesi de ters bir etki yaratarak kitlelerin mücadelenin daha geri-pasif konumlara savrulmasını doğurur. Her dönem parti saflarından savrulma olasılığı vardır. Parti saflarındaki duruşun ve mücadelenin halk sınıflarını temsiliyet ve siyasi öznesi olarak yansımasını parti kadrolarında buluruz. Bu bakımdan kadronun parti ilklerini-disiplinini çıkarlarını her şeyin önünde tutması önemlidir. İlkeli, disiplinli tutum hem partiye hem de parti kadrolarına olan güven duygusunu güçlendirir. Partileşmenin-halkalaşmanın yolu böyle açılır. Partinin halkla kuracağı organik ilişki biçimi, partinin halk örgütlenmesinin temelini oluşturur. Parti gerçeği ne denli açık ve berrak şekilde halk ilişkilerine yansırsa, halkın da partiye karşı o denli içten bir bağlılıkla yaklaşacağını düşünebiliriz. Bu partiye ve halka güven üzerinden inşa edilen organik bir yapıdır. Parti politikaları belli ilke ve program üzerinden yürürken, bir tarafından da halk ilişkilerinin değerler sistemi, kültürel düzeyi, ekonomik-siyasi yapısı üzerinden şekilleneceğini bilmek durumundayız.
Parti ve devrim mücadelesi olağanüstü şartlar altında yürütülmektedir. Uzun soluklu, çetin mücadeleler karşısında, parti gibi, bir devrimci militan gibi davaya bağlı kalmanın bunun çabasını vermenin komünist olmanın gereği olduğu akılda tutulmak zorundadır. Bir devrimci olarak kişinin kendine, mücadelesine, partisine ve halkına saygı ve bağlılığı buradan gelir. Yanlışa, yetmezliğe düşebilir. Mesele, düşülen olumsuzluktan çıkmayı başarabilmektir. Bu ise içinde taşınılan potansiyel direniş dinamiğini harekete geçirmekle mümkündür. Bu aynı zamanda kendi olma mücadelesidir. Yanlışlarımızla hesaplaşmak, parti tarzına ulaşmakla ilgilidir. Yaşam ve mücadele yürüyüşünün, parti tarzını içselleştirmekle, ilkeleri ve disiplini bilince çıkarıp ahlaki değerlerle bütünleştirmekle mümkün olacağını görmek zorundayız.
Partinin direniş ve savaşçı militanlığını kuşanmış bir kadronun yaşamı, partinin büyüyüp- gelişmesi üzerine kuruludur. Parti çıkarlarını halkın sınıf çıkarları ile özdeşleştirmiş bir politik bilinç ile yaşamını ve ilişkilerini inşa eder. Anlık, kişisel davranış ve tutumların partili sınıf mücadelesinde bir yeri ve kalıcılığı bulunmamaktadır. Partili davranış hem bir iç disiplin hem de akli-gerçekçi düşünüş gerektirir. Parti tarzı, partililerin kolektif bilinci üzerinden, parti ve devrim çıkarlarının esası üzerinden şekillenir. Bu noktada en ufak zihinsel yanılgı, hilekarlık, bireysel-bencil çıkar peşine düşmenin bilinmeli ki, insan kişiliğinin bozulmasına ve de mücadele yürüyüşünden sapmaya kadar yolu vardır. Denir ya, insan başkalarını kandırdığını sandığında en çok da kendisini kandırırmış!
Mücadelemizde yanılgılar, hatalar mümkündür. Onları kalıcılaştırmak ise affedilmezdir. Parti okulu, emek demek, değişim-dönüşüm demek, mücadele demektir. Parti okulu her kadronun kendi liberalizmine kendi zaaflarına, düzen alışkanlıklarına, aşırılıklarına, alışılmadık devrimci olmayan tarzına karşı verilen bir tür savaştır.! Bu savaş stratejik önemdedir. Bu sağlanmadan cephedeki savaşı uzun soluklu sürdüremezsiniz. Abartı da vurdumduymazlık da partiye çok ama çok zarar verir. Bir kadro kendine kadar acımasızca eleştiri oklarını yöneltirse, o denli düzen hastalıklarından arınması mümkün olur. Öncelikle kendimizi başkalarının yerine koyarak da düşünebilmeliyiz. Bakış açımızı ve perspektifimizi genişletmek böyle mümkün olacaktır. Yanıbaşımızdaki yoldaşımızın da bizim gibi zaaflara sahip olabileceğini, yanılgı ve yanlışlarının var olabileceğini baştan kabul etmiş bulunuruz. Belki bunun farkına varmak zaman alacaktı; ancak, meselelere yaklaşımımızı da değiştirecektir. Kendimizdeki zaafları affetmeyeceğimiz kadar başkalarının zaaflarına da müdahale edebiliriz. Yoksa orada yanlışta uzlaşmanın yolu açılmış olur. Bunu aşmanın tek yolu diyalektik düşünce sistemine sahip olmaktır. Bu da daha çok bilgi, bilimsel donanım ve ilişkilenme biçim ve düzeylerini geliştirme ve yükseltmek olacaktır.
Devrimci kişilikte ısrarlı mücadele insanın komünar özüne dönüştür
Hepimiz kapitalist mülkiyet sisteminin cezbedici-bitirici saldırısı altında yaşıyoruz. Yaşamımızın üretim-tüketim ilişkileri içindeki bütününü her düzeyde içine alan-kuşatan, gerçekleri olduklarından başka başka göstererek toplumsal yaşam mücadelesin önünü kesen kapitalizm çağındayız. Örgütsüz birey-toplum-halk, bu denli kapsamlı saldırı karşısında belli derece mücadele etse bile, yaşamının bütününü bu yoğunlaşmış saldırıya karşı örgütlendirememektedir.
Bireysel özgürlük arayışının bu kuşatmayı yarması zaten söz konusu bile edilemez. Öte taraftan toplumsal mücadele ve özgürleşme mücadelesi ise, insana ideolojik bakımdan yeterince nüfuz etmemektedir. Ya da bunu sürekli üretken bir eleştiri boyutuna taşıyamamaktadır. Çıkış radikal olsa da uzun soluklu mücadelede tekleme, zayıf ve kontrol edilebilir düzeylere gerilemektedir.
Devrimci mücadele yıkıcı ve yapıcı tavrı sürdüremediği noktada kişilikte de yetersiz kalmaktadır. Burada parti ve ideoloji kavrayışının içine düzen ideolojisinin alışkanlıklar, ilişkiler bağlamı ile sızmasının yarattığı tahribatları tanımlamak, analiz etmek, netleştirmek gereği ortaya çıkar. Saf devrimci niyet ve iddiaların yetmeyeceğini bilmek zorunludur. Partinin sürekli gelişimi genç kadroların eğitimi, mücadele içinde sınanması, kişilik ve kimliklerini devrimci yaşam okulunda inşa etmesi verdiğimiz mücadelenin ve savaşımın başarısının temellerinden biri olacaktır. İnsan özünün erişmek istediği özgür düşünmenin bu mücadele zemini içinde gelişmekte olduğunu, toplumsal bakımdan ete-kemiğe bürünmesinin yolunun buradan geçtiğini görmekteyiz. Özünde kadronun politik bilincinin parti zemininde şekillenmekte olduğunu görürüz.
Devrimci kadronun kendini aşması, düzenin geri-kof düşünce ve alışkanlıklarına müdahale etmesi; diyalektik militan bir bilinç donanımını gerçekleştirmesi ile olasıdır. Kişisel kaygıları- korkuları ile hesaplaşması ile mümkündür. ‘Ben başka bir dünya insanıyım’ diyebilecek bir bakış açısı netliğine erişmektir bu. Bu zorlu yolda dövüşenlerimiz, dövüşte düşenlerimiz olacak. Dövüşmesini bilmeyenlerin savruluşuna tanık olunacak. Kavgamız bir destana benzer. Değişirken değiştireceğiz. Değiştirirken değişeceğiz. Hep böyle su gibi berrak, apaçık pırıl pırıl bir duygu ve bilinç bütünlüğü ile devrimcileşeceğiz. Asıl adaletsizliğin-emek sömürüsünün bin bir çeşidini ortadan kaldırmanın her düzeyde iradeleşmekten, partileşmekten geçtiğini bilerek, kendi ayaklarımızın üzerinde yükselip, yürümesini bileceğiz. Bazen ‘yeniden çarmıha gerilerek’ bazen ‘küllerinden yeniden doğan bir Anka’ bazen bir derviş sabrı ile ‘bazen de bir gerilla gibi korkunun, karanlığın üzerine yürüyen macera dolu bir özgürlük düşü olarak, toprağa düşen komünar olacağız. Bedreddin gibi, Seyit Rıza gibi, Hallac-ı Mansur gibi, Deniz gibi halklarımızın geçmişini, bugününü yarına taşıyan umudu olacağız. Ölümü kutsamayacağız. Yaşamı, özgürce yaşamak sevdamızı gerçekleştirmek için yeri geldiğinde ölümü de düşüneceğiz. Eşit, özgür bir toplum için inşa edeceğimiz sosyalist toplumu partinin yol açıcılığı ile inşa edeceğiz. Nasıl yaşayacağımızı, nasıl yaşanması gerektiğini biliriz.
Ömrümüzü bu kavga için hiçe sayar, yeniden yaparız
Bakımsız bir ağacın çalıya dönmüş hali gibi isek, kendimize bakarız. Meyveye durmayacak dallarımızı keser atarız. Bizi düzene bağlayan duygusal ve düşünsel bağlantılarımızı sona erdirir, vazgeçeriz. Kendi iç dünyasında düzeni yaşayıp da bu kanlı adaletsiz düzene karşı tek bir başarılı mücadele biçimi mümkün değildir, kalıcı değildir. Düzene direk ya da dolaylı ilişkilenme biçimlerini koparıp atmak, bize sosyalizmin kapılarını açar. İradeleşme, özgürleşmeyi buradan gerçekleştirir. Durduk yerde olmaz bütün bunlar. Bütün yolların Roma’ya çıkması gibi, bütün mücadele biçimleri partiye, devrime, sosyalizme çıkar. Halklarımız bu mücadelenin siyasi, kültürel ve sosyal öznesidir. Parti ise bu işin merkezidir.
Parti halkın sınıfın gözü kulağıdır, kalbi ve beynidir! Partinin tek bir organındaki tek bir ritim bozukluğu bütün bünyeyi huzursuz eder, acı verir. Parti candır., gelecektir, onurdur, yaşamadır, düştür. Emeğin paylaşımıdır. Eğitimin niteliği ise tamamen halk-sınıf-partinin kuracağı yaşama ilişkindir. Halksız, sınıfsız bir parti olamayacağı gibi programsız bir parti de düşünülemez. Partinin düzeni değiştirmek için yürüttüğü siyaset sürekli eğitimi ile uyumlu gelişir. Parti içi eğitim hem kendi mücadele deneylerinin hem de dünyadaki sayısız toplumsal çelişkilerin sınıf mücadelesi zemininde çözümlenmesinin ve örgütlendirilmesinin mücadelesidir. Doğa, kadın, kimlik, din vb. iç-içe geçmiş, üst üste binmiş sorunların tek bir çözümü olmadığı gibi tek yanlı bakış açısı ile de izahı mümkün olamaz. Ezilen ve sömürülen halkları sosyalist mücadele ile ilişkilendirilip örgütleyerek parti mücadelesine ve sınıf mücadelesine kazandırarak başarabiliriz. Partinin halk kitleleri, ittifakları programsal olduğu kadar pratik sahada da ete-kemiğe kavuşturulması, partinin ve kadrolarının stratejik-taktiksel atılımları ile mümkündür.
Halk sınıflarının egemenine-sömüren sınıfına karşı savaşımında sevk ve idare edebilmek, parti gerçeğinin halk sınıfları ile kurduğu organik ilişki ve diyalogla yakından bağlantılıdır. Halka güvenmek: halkın da partisine güven duyması önemlidir. Bu duygusal bağın her seferinde daha bilinçli şekilde yürütülmesi, savaşın parti saflarında yarattığı zorlukları ve sıkıntıları aşma noktasında önemli ve yaratıcı bir etkide bulunur.
Devrimci iktidarlaşma söz konusu olunca partinin hem tarihsel hem de vazgeçilmez önemde olduğunun kavranması durumunda, parti içi mücadelenin önemi ortaya çıkar. Partiyi dinamik ve etkin bir sınıf partisi haline getirmenin başka bir yolu da yoktur. Temeli ideolojik-politik stratejik-taktik mücadelelerle sınıfın iktidarlaşmasını gerçekleştirmektir. Bu mücadelenin hiçbir zaman kolay olmayacağını bilmekteyiz. Can, kan, gözyaşı ve emekle inşa edilecek parti gerçeğinin tarihsel önemde olduğunu, halk sınıflarının geleceğini kurmak ve inşa etmek noktasında nasıl vazgeçilmez bir zorunluluk içerdiğini yaşayarak öğreniyoruz. Mücadelemiz durmaksızın sürmektedir. Mücadelemizin temelini partinin inşası üzerine kurmaktayız. Partisiz devrim mümkün değil. Devrimsiz sosyalizme varmak mümkün değil. Olanaksızı gerçekleştirmek için yola koyulduk. Doğru düşünceler doğru zamanda halklarımızla bütünleşir ve cisimleşir. O vakit hiçbir güç engelleyemez kızıl bayraklarımızla iktidarlaşmamızı ve sosyalizmin toplumsallaşmasını.
Partiyle kazanabiliriz.
SADIK SABANCILAR