AKP’nin dış politikası adım adım çöküyor. Ortadoğu’nun “büyük ağabeyi” olma hayaliyle girdiği Suriye’de AKP’nin İdlib’de son olarak yaşadığı sarsıcı kayıp ve bu sürecin içindeki bütün gelişmeler, yeni bir dönemin habercisi ve aynı zamanda hızlandırıcısıdır. Yakın zaman önce iktidar Rojava’ya yönelik olarak yaptığı harekâtta darbe almıştı; bu kez de İdlib’de müttefikim dediği Rusya’dan çok daha büyük bir darbe aldı. İdlib meselesiyle birlikte AKP açısından hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir süreç başladı diyebiliriz. Suriye Ordusu’nun Rusya ile birlikte, cihatçı çeteleri ve Türk Ordusu’nu kuşattıktan sonra 27 Şubat 2020 tarihinde havadan vurması üzerine iktidarın Suriye politikasının çökme sesleri gelirken bir yanda da ülke içinde AKP’ye karşı tepki sesleri yükselmeye başladı.
İktidar yönetme kabiliyetini tamamıyla kaybetti
İdlib’de oluşan durumdan sonra iktidarın dış politikada yaşadığı gelişmeleri özelikle içeride eskisi gibi avantajlı bir şekilde kullanamadığını görüyoruz. İdlib’de oluşan durum sonrasında Saray’ın tüm “bürokratlarıyla” gece yarısı toplanıp 6 saat toplantı yapması ve Erdoğan’ın basının karşısına çıkıp konuşma yap(a)maması vaziyetin ciddiyetini ve yaşanılan şokun etkisini gözler önüne seriyor. Erdoğan’ın, neredeyse iki gün sonra kameraların karşısına çıkıp gülerek Trump ile sohbetini anlatması, Kamışla’da olan petrolün Deyrizor’da olan kadar olmadığını söylemesi, ekonominin ne kadar büyüdüğünü ve turizm gelirlerinin artış oranlarını açıklaması ateşin sadece düştüğü yeri yaktığını gösteriyor.
Yaşanan bu durumun izahı için basının karşısına sorumlu olarak bir valiyi çıkarmaları ise bir taraftan kendi halkına karşı olan korkularını diğer taraftan ise devlet mekanizmasının ne kadar çürüdüğünü gösteriyor. Ülke içinde ana akım medya üzerinden “karşı tarafa verilen zarar” başlıklı çeşitli haberlerle başlatılan algı operasyonlarıyla da oluşacak toplumsal tepkilerin önüne geçmek istiyorlar. Onlar da artık sona yaklaştıklarını biliyorlar ki psikolojik savaş tekniklerini devreye sokarak, milliyetçiliği yükselterek zaman kazanmaktan öte bir şey yapamıyorlar. Şimdi ne yapacağız endişesinden dolayı ülke çapında interneti yavaşlatıp, insanların sosyal medyaya girmelerine engel olmaya çalışıyorlar. Hatta tüm bunlar da yetmiyor; sosyal medyada iktidarı ve iktidarın savaş politikalarını eleştiren insanlar hakkında soruşturma başlatıyorlar. Hakikatin üzerini örtmeye çalışarak kimse onlara tepki göstermesin istiyorlar; bunun için de yine öncelikli olarak devrimci muhalefeti sindirmeye çalışıyorlar. Özetle tüm bunlar iktidarın yönetim kontrolünü kaybettiğini gösteriyor ve çıkıp açıklama yapamayanlar kendi tabanlarını dahi baskı ve zor yoluyla arkalarında toplamak istiyorlar.
Batı’nın kapıları AKP’ye kapandı
AKP, zaten başından beri ayakları tam olarak yere basmayan, ABD ve Rusya arasında bir o yana bir bu yana savrulan “denge politikası”nın da sona geldi. İdlib saldırısı sonrasında her gün ABD’ye ve Batı’ya esip gürleyenler Rusya’dan yedikleri tokadın etkisiyle çareyi yine ABD’de ve Batı’da arıyorlar ama artık AKP’nin her zaman kullandığı enstrümanlar bu kez çalışmıyor.
Son çare olarak Batı’nın Suriye politikasında kendisine destek vermesi için, insanlığı ayaklar altına alarak Batı’yı mültecilerle tehdit ediyor. Mültecileri elinde “koz” olarak gören iktidar, sınırları açtım diyerek binlerce insanı ölüme mahkûm ediyor. İktidar, kendi belediyelerinden ayarladığı otobüslerle televizyonlardan canlı yayın yaparak binlerce insanı bir bilinmezliğe ve ölüme doğru taşıyor. İsteyen yürüsün, isteyen bota bitsin deniliyor; ama karşı tarafta kendi refahı için dünyanın başka yerlerini ateşe vermekten çekinmeyen “medeniyet”, kapıları kapattığı yetmezmiş gibi mültecileri biber gazıyla karşılıyor. Canlı yayında botlara doluşan insanlar, yine ilk bedel ödeyenler oluyor.
AKP ve MHP baş sorumlulardır
AKP, sürdürdüğü sömürgeci ve işgalci politikanın bedelini diğer yandan emekçilerine ödetmek istiyor. Tabi bunu yaparken de “vatan-millet” edebiyatıyla birlikte faturayı emekçilere kesiyor. Zam, zam, zam ama ve yaşamak ne zaman? İdlib’den, Suriye’den, YPG’den, Soçi’den, Rusya’dan, NATO’dan bahsedince halk bir şey anlamaz zannediyorlar ama kendilerini kandırıyorlar. Ne mültecileri gerekçe göstererek Avrupa’dan aldıkları paraları ne de Suriye’de işgal ettikleri yerlere hazırladıkları TOKİ planlarıyla zengin olma hayallerini unutmadık. Bu yanlış politikaların sorumlusu emekçiler değildir; en başta AKP ve MHP faşist blokudur. İktidar, Saray’da lüks ve şatafat içinde yaşarken, kendi bekaları için emekçilere yoksulluğu reva görüyor. Tezkereye onay veren CHP ve İYİ PARTİ tüm bu sonuçların diğer sorumluları arasındadır.
Gerçek bir muhalefet yok
Dün Halep’ten çekilmek zorunda kalanlar ve Rojava’da istediklerine ulaşamayanlar; şimdi de İdlib’de çıkmaza girdiler. Eğer İdlib giderse Afrin’in de gideceğini biliyorlar. Öte yandan artık işlemez hale gelen bu dış politika hattının bedelini, AKP’nin içeride zor ve baskıyla kabul ettirebileceğini düşünmemek büyük bir yanılgı olur. Bugün AKP hala iktidarda durabiliyorsa bunun tek bir gerekçesi vardır; o da gerçek bir muhalefet boşluğudur. MHP’nin iktidar ortağı olması, İYİP Genel Başkanı Meral Akşenir’in İdlib krizinden sonra koşarak Ankara’ya payanda olmaya gitmesi ve CHP’nin tutarsız siyasi hamlelerinin özelikle Kılıçdaroğlu’nun koltuk korkusu nedeniyle iktidara bitmek bilmez destek haline geldiği politik durumda gerçek muhalefet görevi sosyalistlere düşüyor. Tarih bir kez daha devrimcileri uysallık ve sorumluluk arasında tercih yapmaya zorluyor. Sosyalist hareketin tüm eksiklerine ve güçsüzlüğüne rağmen içinde bulunduğumuz durumda iktidara yönelik toplumsal tepki giderek büyüyor. Hamaset siyaseti fazlasıyla zayıflamış bir durumda ve ekonomik kriz İdlib meselesiyle birlikte daha çok derinleşmekte. Sorumluluk almayarak bedel ödemekten kaçınanlara gerçek bir cevap verme imkânı artıyor.