Kitabın Adı: Eskici ve Oğulları
Yazar: Orhan Kemal
Yayınevi/Yıl: Everest Yayınları, 37. Basım, Eylül 2015
- Dil ve Anlatım
Girişteki ilk cümle ağdalı ve uzundur. Bunun dışındaki cümleler kısadır. Dili yalın, akıcı ve süsten uzaktır. Romanda Osmanlıca da yer yer kullanılmıştır. Ancak bunlar tırnak içine alınarak açıklamalar Türkçe olarak verilmiştir. Dilin bu biçimde kullanımı anlatıma canlılık kazandırmıştır. Yine Çukurova’nın yerel halk dili, yerel konuşma, yerel deyimler, sövgüler, sözcükler bolca kullanılmıştır. Bu dil romanın yerel gerçekliği canlandırmasında önemli rol oynamıştır.
Osmanlıca sözcükler:
Memlik-i mahsure-i Şahane: Osmanlı ülkesi
Rüştiye: Ortaokul, İdadi: Lise
“Vilayet mektebi kalem’i
Çukurova Yerel Halk Dili:
Küncü: susam, sifan: yulaf, düven: dükkan, ağa: abi, kont: kendi hesabına…çemkirme, deyyus, emmi, asrad…
Sövgü: “Paranıza sokim dümbükler” Bol bol küfür kullanılmıştır. Bugün pek kullanılamayan arı Türkçe sözcüklere de rastlıyoruz. “seçisiz” farksız anlamında.
Romanda ezilen emekçi insanların dili egemendir. Erkek egemen dilden uzaktır. Anlatımda yerel deyimler, tekerleme ve türküden de yararlanılmıştır. Yerel deyimlere örnek:
Deyimler: tebelleş olmak: musallat olmak, dalgasını bozmak, cartayı çekmek, şakır şakırdanıp durmak…
Tekerleme: “Badi badi/ Neden aadi/Bir kaşıcak sudan adi/ Hacıbayram kuyusundandaa/ Çiftçilerin tarlasındandaa/ Ver Allahın ver sulu sulu yağmurlar!”
Türkü: “Yaslan Gergerli yaslan/ Kara toprakta paslan/ Analar doğurmadı/ Senin gibi bir aslan/ Baygın gergerlim”
Ekmek peşinde koşan zanaatçı ‘küçük adam’ın yaşama tutunma mücadelesi ve aile dramı anlatılır. Anlatılan hem yerel hem de evrensel bir öyküdür. Roman üçüncü tekil anlatımla yazılmıştır. Anlatım şimdiki zamandan ileri doğru akar. Ancak Topal Eskicinin yaşamına ve karakterine ilişkin verilen 2. bölümde şimdiki zaman dışına çıkılarak geçmişe dönülür. Bu geriye dönüş örgüsel değil açıklama biçimindedir. Roman yirmi beş bölümden oluşur.
Anlatım eylem ve diyalog ağırlıklıdır. Betimlemelere fazla yer verilmemiştir. Betimlemeler kısadır. Kısa betimlemelerle anlatım yoğunlaştırılmıştır. Örnek: Topal Eskici şöyle betimlenir: “ Uludağlardan kopup gelmiş granit parçası”. Betimlemelerden kişileştirmelerden yararlanılmıştır.
Dönemine göre tipik, olay, olgu ve karakterler başarıyla anlatılmıştır. Aile dramı toplumsal çözümleme içine yerleştirilerek anlatılmış, anlatım bireylerin toplumsal çözümlemesine kadar derinleştirilmiştir. Topal Eskici karakteri tarihsel, toplumsal ve psikolojik yönden derinliğine anlatılarak karakterde yaşanan değişim gösterilmiştir. Karakterle çok yönlü olarak anlatılmıştır. Karakterler yalnız olaylarla anlatılmamış, diğer karakterlerin bakış açısından da verilmiştir. Örneğin Topal Eskiciye Mehmet’in, Ali’nin karısının, kızının ve Selahattin ustanın bakışını ayrı ayrı vermiştir. Böylece karmaşık bir karakter çok yönlü, estetik olarak verilmiştir.
Anlatımda değişik bir unsur da Orhan Kemal’in karakterlere sorular sordurarak çarpık toplumsal düzeni sorgulamasıdır. Örneğin 4.bölüm “Neyle savaşmalıyız?” diye biter. Anlatımda toplumsal değişim ve dönüşümler sürekli vurgulanmış ve bu değişim üzerine ilerlemiştir. Anlatım çok canlı ve tarihsel bir perspektif üzerine oturtulmuştur. Konuşma ve diyaloglar anlatımın çok önemli öğesidir. Diyaloglar, çok işlevli olarak kullanılmıştır. Tartışma da anlatımın bir unsuru olarak kullanılmıştır. Anlatımda iç monolog, rüya gibi biçimler de kullanılmıştır.
Anlatım dramatiktir. Arka planda karakterlere ilişkin ince bir ironi de sezdirilir. Topal Eskicinin söylediği türküdeki Gegeli ile Topal arasında bir koşutluk kurularak Eskici karakterinin anlatımı pekiştirilir. Anlatım çok kısa zaman aralığında (yaz mevsimi) olayların çok yoğun bir serimiyle dikkat çekmektedir. Anlatım yaşanan bütün olaylara rağmen iyimserlikle biter. Özellikle bir buçuk sayfa olan son bölümün işlevi bu yönüyle kısa ama vurucudur. Anlatımda insan sevgisi ve insana inanç yapıtın bütününe sindirilmiştir.
Romanda üretimin makinalaşmasıyla zanaatçı bir ailenin yaşadığı dram anlatılmaktadır. Anlatımın merkezinde bu ve Topal Eskici yer almaktadır. Anlatım belli bir zamana ve uzama oturtulmuş, anlatımda geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman bütünüyle sağlanmıştır. 2. bölüm geçmiş zamanı, 25. bölüm gelecek zamanı şimdiki zamanla birleştiren anlatım öğeleridir. Anlatım açıktır ve roman halktan bir insanın gözüyle, onun diliyle anlatılmıştır. Buna halkın içinden bir anlatım diyebiliriz.
Anlatımdaki ironi durumlardan çıkar. Dilde ironi yoktur ve anlatımda birlik bütünlük vardır. İroni örneği: Ünal ile Zeynep yoksul olduklarından akrabalıkları istenmez ama sonunda aileyi toparlayanlar onlar olur. Topal Eskici para için oğlunu kovar ama oğlu için dükkanı satmak zorunda kalır. Kiraya vermediği dükkanı satması, ısmarıscılık düşleri ve sonra içine düşülen durum vb.
- Karakterler
Karakterlere yönelik kısa bir değerlendirme:
Romandaki bütün karakterlerin çizimi gerçekçidir. Karakterlerdeki değişim toplumsal değişimle bağlantılı olarak gösterilmiştir. Hiçbir toplumsal kesim idealize edilmemiştir. Her kesimden olumlu ve olumsuz tiplerin varlığı gösterilmiştir. Karakterler çok yönlü olarak işlenmiştir. Karakterlerin gelişimi dönüşümü olay örgüsü içinde gösterilmiştir.
Romanda birçok karakter karşıtıyla birlikte gösterilmiştir. Bu karşıtlıklar şöyledir:
- Topal Eskici-Göçmen Eskici,
- Ali- Mehmet,
- Zeynep-Mehmet’ in karısı,
- Çaycı Nadir-Meyhane Patronu,
- Altmış altı Ziya-Selahattin usta
Ayrıca evlenen tiplerde karakter uyumu dikkat çekicidir. Karakterlerin ailedeki karşıtlığı eski(Osmanlı) yeni(Cumhuriyet) değerleri eksenindedir. Topal Eskicinin karakter değişimi nedenleriyle başarılı biçimde gösterilmiştir. Karakterler toplumsal ilişkileri içinde verilmiştir. Bütün karakterler canlı, eyleyen yaşamın içinde insanlardır. Karakterler değişik uzamlarda verilmiştir.
- Ana karakterler
Topal Eskici: Topal Eskici romanın baş karakteridir. Yaşlıdır. Bir bacağı tahtadandır. İri yarı, fiziksel olarak güçlüdür. Ağa torunudur. Derebeyi kültürüyle yetiştirilmiştir. Değerleriyle, yaşam tarzıyla, özlemleriyle eski feodal Osmanlı’yı temsil eder. Karısına karşı erkek egemen, çocuklarına karşı otoriter baba tipidir. Evde herkese yaşamı zehir eder. Köyden kente, kentten köye, tekrar kente bir meslekten ötekine geçen ama yeni sömürgecilik ve kapitalist rekabet koşullarında uyum sağlayamayan zar zor geçinirken dükkanından da olup sokağa düşen, küçük burjuvalıktan da aşağı düşen bir zanaatçı tipidir.
Okumamış cahildir. On sekiz yaşındaki oğlu kadar bile dünyadan bir şey anlamaz. Olgusal bilinçte kalan insanın tipiğidir. Asker kaçakları köşeyi döner, elin göçmen gavuruna Allah rızık verir o bu olguları görür ama çözümleyemez. Ne Allahın ne de devletin işinden bir şey anlamaz. Haram yemez, namaz kılar, camiye gider ama içki de içer, küfür de eder. Geleneklerine bağlı bir tiptir. Bu yönüyle yobaz olmayan Anadolu Müslümanlığının tipiğidir.
Bu dünyadan hiç memnun değildir. Modern kapitalist topluma ayak uyduramayan ama inatla tutunmaya çalışan, topal olmasına karşın kendi ayakları üzerinde durabilen, kimseye minnet etmeyen, mücadeleci, çalışkan insanın tipiğidir. Huysuz, kavgacı, aksi, geçimsizdir. Dostu, arkadaşı yoktur. Yalnızdır. İçince çenesi düşer. Meyhanede yabancılarla dertleşir. Topal Eskici, boş gururu ve çelişkileriyle tam bir küçük burjuva tiptir. Davranışlarında tutarlılık yoktur. Gelgeç bir tiptir. Yapar pişman olur. Tutkularıyla vicdanı, alışkanlıkları-rahatıyla, sorumlulukları arasında çelişki yaşar. Parası olunca cömert, neşeli, sevimli; olmayınca öfkeli, geçimsiz, küfürbaz, cimridir. Müslümandır ama göçmen eskicinin ölmesini ister, oğlunu başından atmak ister. Durumu iyi olmadığı halde kuyruğu dik tutar. İçmeyince sağa sola çatar, içince dünyanın en iyi insanı olur. Bir yandan büyük oğlunu başından atmak ister, öte yandan da ona ve ailesine acır.
Alışkanlıklarına bağlıdır. Keyfine, rahatına, boğazına düşkündür. Bu yönleriyle o bir hazcıdır ama çalışkandır da. Dıştan sert görünür ama içi yumuşaktır. Çocuksu yanlarıyla duygulu bir insandır. Sözünü sakınmaz. Pireyi deve yapar, dereyi görmeden paçaları sıvar. Orhan Kemal, Topal Eskiciyle birçok tipik özelliği kendinde barındıran çok yönlü karmaşık bir karakter yaratmıştır. Topal Eskici kişiliğinde yerel ve evrensel özellikleriyle estetik düzeyi yüksek bir tip karakter diyalektiği kurmayı başarmıştır.
Topal Eskicinin büyük oğlu Mehmet: Küçük burjuva zanaatçılığından, işçi sınıfına geçen emekçinin tipiğidir. Aile içinde tek Mehmet işçi olduğunu kabullenmiştir. Irgatlıktan utanmaz, işçi sınıfı değerlerini taşır ama sınıf bilinci, örgütlü sınıf mücadelesi verecek kadar gelişmemiştir. Fabrikada işçiyken işten atılmış babasının yanında az bir ücretle çalışmaktadır. O bir sanayi işçisi olamamıştır. Kah fabrikada kah aile işletmesinde kah pamukta çalışan düzensiz işçiliğin tipik örneğidir. Mehmet aile içinde gazete okuyan, toplumsal ve ekonomik ilişkileri ve sorunları görebilen tek kişidir. Makineleşmenin sonuçlarını bilir. 2. Paylaşım Savaşı’nda Almanların yenileceğini bilecek kadar bilgili, akıllı ve öngörülüdür.
Parasızlık yüzünden okulunu bırakmak zorunda kalmıştır ama cahil kalmamıştır. Tanrı inancı yoktur. Yaşamından feodal Osmanlı değerlerine karşı modern cumhuriyet değerlerini benimsediğini anlarız. Kişilikli, dürüst ve iyi niyetlidir. İnandığı değerlere göre yaşar. Evlenirken anne ve babasının değerlerini dikkate almaz ama anne ve babasına karşı saygılı davranır. Sağduyulu, anlayışlı ve hoşgörülüdür. Sorumluluk taşıyan, sevecen, ailesine bağlıdır. İyi huyludur ve karısını, çocuklarını sever. Evinde sevgi, saygı, sıcak ve insani ilişkiler vardır.
Topal eskicinin küçük oğlu Ali: Eskicinin küçük oğludur. On sekiz yaşındadır. Babasının dükkanında ücretsiz, boğaz tokluğuna çalışan aile işçisidir. Ancak o kendini işçiden çok, zanaatçı küçük burjuva olarak görür. Sınıf atlama düşleri kurar. Bağımsızlığını kazanamamıştır ve babasının evinde yaşar. Ali, babasının küçük bir modelidir. Bu yönüyle abisinin karşıt tipidir. Aklıyla değil, duygularıyla eyler ve çabuk parlar. Dik başlı ve dobradır. Babasından nefret etmesine karşın içinde kin yoktur. Ali babasına tavır alabilen, onunla açıktan çatışabilen ailenin tek kişisidir. Haksızlığa dayanamaz, acıma duygusu son derece gelişkindir. Abisine, yengesine ve çocuklarına en çok Ali acır. Abisine hayrandır; onu sever, sayar, kendisine örnek alır. Abisinin görüşlerine değer verir. Onun sözünden çıkmaz.
Kadınlara bakışıyla geleneksel erkek tipidir. Ali’ye göre abisinin kadınlara karşı “mezhebi geniş” tir. Kız kardeşiyle bu yüzden hiç anlaşamaz. Öte yandan annesini babasına karşı korur. Yengesini sever, sayar, ona değer verir. Yengesi ona göre evleneceği kadın tipidir. Avrat parası yemek istemez. Kız kısmının zengin kocaya varmasını doğru bulur. Öte yandan karı-kız peşinden koşmaz. Kumarı meyhanesi yoktur. Sorunları derinliğine kavrayamayan ama sorgulayan bir tiptir. Ali de köy kültürüyle kent kültürü iç içedir. Köyden kopamamış ama kentli de olamamıştır. Geleneksel kültürle modern kent kültürü arasında sıkışmış bir tiptir.
Eskicinin karısı: Batıl inançları olan, sofu Müslüman kadının tipidir. Köyde “üfürükçülük” yapan kentte geleneksel mahalle kadınıdır. Dedikoducu ve kıskançtır. Gelinini sevmeyen tipik kaynanadır. Acımasız, vurdumduymaz, sevgisizdir. Nam, san düşkünüdür. Yükselme hırsı taşır. Sınıf atlayıp komşularını aşağılamak için yanıp tutuşur.
Eskicinin kızı Zeliha: Baba otoritesine karşı isyankar, bencil ve sevgisizdir. Modern kent yaşamına özenir ve ailesini beğenmez. Ailesine bağlılığı yoktur. Hırslı ve şımarıktır. Çene çalmayı sever. Koca sırtından geçinen asalak kadın tipidir. Kendi kültürüne yabancılaşmış ve batı kültürüne hayran genç kadın tipidir. Amerikan filmlerinin etkisindedir. Filmlerdeki aktrislere özenir.
Mehmet’in karısı: Kocasına destek olan vefalı, güvenilir, çalışkan ve kocasından başka tutunacak dalı olmayan zavallı bir tiptir. Ağzı var dili yok, boynu bükük, ezik, edilgen ve sessizdir. Hırsları, dedikodusu yoktur. Sofraya en son oturur ve ilk önce o kalkar. Üst baş istemez, aç kalsa açım demez. Kaynanasının iğneleyici sözlerine canı sıkılır ama ses etmez. Kimsenin kötülüğünü istemez. Çocuklarının üzerine titrer. Utangaçtır, eziktir ama fırsat çıkınca kimseyi ezmez.
Ünal (Eskicinin damadı): Evsiz, barksız, kimsesiz, günübirlik yaşayan bir tip. Lümpen proletaryayı temsil eder. Şoför yamağıdır. Sıcak aile yuvasına özlem duyar. İç güveydir ama asalak değildir. Ekmeğini taştan çıkaran çalışkan, emekçidir. Elinden birçok iş gelir. Kibar, görgülü, paylaşımcı ve dayanışmacıdır. Sorumluluk duygusu gelişkin, becerikli, uyanık ve enerjiktir. Yaşam deneyimi olan, görmüş, geçirmiş, ne istediğini bilen biridir. Sever, bağlanır ama kadınların dolduruşuyla iş yapmaz. Geveze, şakacı ve kendini sevdirmesini bilir. Romanda en çok kentlileşen tip Ünal’dır.
Zeynep: Kişilikli, çalışkan, duyarlı, tuttuğunu koparan ve mevsimlik tarım işinde çalışan emekçi tiptir. Cömert, konuksever, iyiliksever, paylaşımcı, dayanışmacıdır. Üvey babasınca taciz edilmiş, sevgilisince kandırılıp terk edilmiş, gözü erken açılmış ve sığınacak bir yeri olmayan kimsesiz bir genç kadındır. Zeynep, feodal ilişkilerin parçalandığı kapitalist üretimin gelişmesiyle kadınların da işçileştiği ve kadının da kendi gücüyle toplumsal yaşamda erkeğe dayanmadan ayakta kalmaya çalıştığı işçi kadın tipidir.
Ayşe: Ergenlik çağına yeni girmiş kız çocuğunun tipiğidir. Tipik genç ergen özellikleri gösterir. Sevilmek, beğenilmek kadın olarak kabul görmek ister. Kendini diğer kadınlarla karşılaştırır. Halasını kıskanır. Bir yandan da beştaş oynar. Ünal’a aşıktır. Duygulu, içli bir kızdır.
Cavit: Mehmet’in ortanca çocuğudur. Şımarık oğlan çocuğunun tipiğidir. Zekidir, uyanıktır.
- Yan karakterler
Resul Ağa: Yobaz Müslüman tipidir. Toprak ağası, feodal Osmanlıyı temsil eder. Çiftliğinde çalıştığı ağayı öldürüp karısına ve mülküne el koyar.
Doktor: Toplumda, statüsüyle saygınlık elde etmiş ama ailesine, geleneklerine, insani değerlere yabancılaşmış bir tiptir. Romanda doktoru anlatımlardan dolaylı olarak tanırız.
Katip: Fazladan yevmiye yazıp işçi kadınlarla yatan ahlaksız, katı yürekli, zayıfı ezen bir tiptir.
Elçi: Acımasız, insani özelliklerini yitirmiş, Ağanın maşasıdır.
Hasan: Para kazanma hırsıyla hırsızlık yapan olumsuz işçi tipi. Zeynep’e asılır ve rahat vermez.
Meyhane Patronu: Dolandırıcı, soyguncu ve acımasızdır.
Altmış altı Niyazi: Alkol bağımlısı, otlakçı, iki yüzlü ve sahtekardır.
Berber Bahri: Çarşıda statüsü en düşük olandır. Onun kişiliğinde ezik bir kişiliğin nasıl ezmeden zevk aldığını görürüz.
Oğlan Cemil: Çarşı esnafından. Babası İbrahim asker kaçağıdır, savaştan kaçıp mal mülk edinenlerdendir. Cemil’in manifatura dükkanı vardır. Üç beş kuruş kazandım diye küçük dağları ben yarattım diyen tiplerdendir. İşleri yolundadır. Saçları biryantinle vıcık vıcık, dükkan duvarları magazinlerden kesip çıkardığı artist resimleriyle süslüdür. Burjuva özentili küçük burjuvanın tipiğidir.
Selahattin Usta: Makinalaşmayla birlikte gelişen sanayi ustasının tipik örneğidir. Güleryüzlü ve emekçidir. Tembelliğe kızar. Sağlam karakterli, ahlaklı, değer bilir ve kişilikli bir tiptir. Mehmet’in dostu, arkadaşı ve akıl danıştığı insandır. Romanda bilgeliğin insanlığın simgesidir.
Çaycı Nadir: Formel sektörde çalışan, küçük esnaf, emekçi, küçük bir çay ocağı vardır. Dürüst esnafın tipiğidir. İşine özenir, temizliğe dikkat eder. Hakkıyla para kazanır. Porselen demliklerde tavşan kanı çaylar yapar. Onun çay ocağı makinistlerin ve ustaların toplandığı bir mekandır. Kedi besler. Piyango bağımlısıdır.
Göçmen Eskici: Balkan göçmenidir. Türkçe’yi aksanlı konuşur. Yoksul, geçim derdinde, küçük zanaatçı tipidir. Müşterilerine kibar davranarak Topal Eskicinin müşterilerini kendine çeker. Kapitalizmin dilinden anlayan nitelikli işgücünün temsilcisidir. Özel yaşamı yoktur. Evden işe, işten eve yaşayanların tipiğidir. Kazandığı parayı ailesine, çocuklarına harcamakla Topal eskicinin karşıt tipidir. Ailesine bağlıdır. Camiye gitmez. Kişilikli, temiz bir insandır. Topal Eskici zor durumda kalınca yardımına koşar.
- Nesnel uzam ve öznel uzam
1-Nesnel Uzam
Roman iki büyük nesnel uzama ayrılır: 1. Kent, 2. Kır.
Kent İçindeki Nesnel Uzamlar:
Topal Eskicinin dükkanı, Topal eskicinin bulunduğu çarşı, Topal Eskicinin oturduğu mahalle, Topal Eskicinin evi, Mehmet’in oturduğu gecekondu mahallesi, Mehmet’ in evi, Meyhane, Nadir’ in çay ocağı, Adana’nın ana caddeleri: Burjuvaların, toprak ağalarının yeridir, Fabrikaların toprak semtine giden sokak.
Kırda Nesnel Uzamlar
Köy, Pamuk tarlası, kamyon, Topal eskicinin çadırı, Mehmet’ in çadırı, nehir, hendek.
2- Öznel Uzam
Topal Eskicinin dükkanı: Nesnel olarak bir eskici dükkanıdır. Para kazanılan yaşanılan yerdir. Öznel olarak dükkan Eskici için bir statü ve saygınlık göstergesidir. Topal dünyada mekan, ahrette inanç diyen bir tiptir. Dükkan eskici için bir iktidar alanıdır. Müşteriyi tersler, oğullarını azarlar, her işlerine karışır. Dükkanın oğulları için ayrı ayrı anlamları vardır. Mehmet için ailesini geçindirmek amaçlı, zorunlu olarak babasına katlandığı alttan aldığı bir uzamdır. Ali için babasından nefret ettiği, abisine acıdığı, kendi dükkanı için düşler kurduğu bir uzamdır. Esnaf da Eskici bu geniş dükkanın bir parçasıdır. Kiraya verse de para kazansak diye bakar.
Çarşı: Nesnel olarak göçmen Eskici ile rekabetin yaşandığı alışveriş uzamıdır.
Eskicinin Mahallesi: Nesnel olarak küçük burjuva sınıfının oturduğu parke döşeli, şehrin merkezinin arka sokaklarındadır. Öznel olarak topal eskicinin karısının dedikodu yaptığı, komşuları ile kavga ettiği, doktorun anası ile didiştiği, Zeliha’nın kızlarla çene çaldığı uzamdır.
Eskicinin evi: Nesnel olarak birkaç odalıdır. Kirada otururlar. Öznel olarak evde geçimsizlik vardır. Kavga gürültü eksik olmaz. Ev topalın iktidar alanıdır.
Zeliha’nın odası: Bu oda Zeliha’nın küsüp çekildiği, türlü düşlere daldığı, penceresinden liseli Erdal’a baktığı öznel uzamıdır.
Mehmet’ in oturduğu mahalle: Nesnel olarak işçilerin oturduğu gecekondu mahallesidir. Bu mahallede Mehmet’ in karısı ve çocukları Mehmet’ in eve ekmek getirmesini beklerler.
Mehmet’ in evi: Nesnel olarak kiralık, tek odalıdır. Öznel olarak sıcak bir aile yuvasıdır. Bu evde karı koca arasında saygı, sevgi vardır. Çocuklara şefkatle yaklaşılır. Ali ziyarete gelince sevinçle karşılanır. Bir lokma ekmek paylaşılır. Gece kocası kaynı çocuklarıyla yenge ayrı odada yatarlar. Bu odada Mehmet gazete okur.
Meyhane: Nesnel olarak küçük burjuva kesimin gittiği koltuk meyhanesidir. Şarap açık satılır, ucuzdur. Burada meyhaneci müşterilerini dolandırır. Topal Eskici burada içer, dertlerini paylaşır, pişmanlık yaşar. Onu dolandırıp soyarlar. Burası onun sığınağıdır.
Nadir’ in çay ocağı: Mehmet’ in öznel uzamıdır. Burada arkadaşı Selahattin ustayla buluşur. Dostça sohbet eder. Ona danışır görüş alışverişinde bulunur. Şakaların yapıldığı sıcak bir ortam vardır. Meyhaneyle karşıtlık içindedir bu ortam. Nadir için de yalnız para kazandığı bir yer değil yaşam alanıdır burası. Temiz bir yerdir. Burada tavşan kanı çaylar içilir.
Fabrikalar semtine giden sokak: Topal eskicinin dükkanını yitirdikten sonra örs ve çekiciyle para kazanmaya yaşama tutunmaya çalıştığı, Ünal ile Zeynep’in iş bulduğunu öğrendiği, ailenin yoksul ama saygı sevgiyle kenetlendiği uzamdır.
Köy: İşler iyi giderken eskicinin neşeli, şakacı olduğu çocuklarına karışmadığı öznel uzamdır. Köyde Mehmet Almanların yenileceğini söylediği için ağalarla muhtar ve köyün ileri gelenleriyle arası açılır. Topalın karısı üfürükçülük, ebelik yaparak para kazanır.
Pamuk tarlası: Kırda kapitalist azgın sömürü (nesnel olarak). Öznel olarak ailenin aç kaldığı sıtmaya, dizanteriye tutulduğu, Mehmet’i babasının dövdüğü, ailenin iyice parçalandığı uzam.
Kamyon: Nesnel olarak tarım işçilerinin taşındığı bir araçken öznel olarak… Giderken ailede bir umut vardır. Elçi ve katibin gelişi. Öfkeye dönüşür umut. Dönüşte umut kırılmış, aile parçalanmıştır. Kamyon Zeliha ile Ünal’ın gelişim tohumlarının atıldığı öznel uzamdır.
Nehir: Nesnel olarak işçilerin su ihtiyacının karşılandığı yerdir. Ali ile Mehmet nehirde yüzerler. Baba onları izleyerek iç geçirir. Ayşe nehir kenarında Ünal’ın yolunu keserek ona çocuk olmadığını söyler. Ayşe nehir kenarından oynamak için taş toplar.
Hendek: Ünal ile Zeliha’nın buluştuğu, seviştiği, nişanlandığı birbirlerine yüzük taktıkları öznel uzamdır.
Cabbar’ın kahvesi: Ünal’ın para kazanmak için kumar oynağı, gece masanın üzerine yattığı öznel uzamdır.
Topal Eskicinin çadırı ile Mehmet’in çadırı: Öznel durum kentteki iki evde olduğu gibidir. Mehmet’in çadırında Mehmet, annesiyle tartışır. Baba, Mehmet’i döver, Mehmet ses çıkaramaz. Ali buna dayanamaz. Bu çadırda Mehmet hastalanır ve ağlar. Zeynep yardıma gelir.
- Nesnelerin birliği
Olaylar, görünümler, nesneler birlik-bütünlük içinde sıkı nedensellik gözetilerek verilmiştir. Nesneler rastgele kullanılmamış, nesnelerin seçimi, nesnelerin dizilimi, bu dizilişteki sıralanış sıkı sıkıya izleğe ve örgeye bağlıdır. Nesnelerin birliğini üç kategoride ele alıyorum:
- Nedensellik
- İlerleten nesneler;
- Genel olarak ilerleten nesneler
- Örnek olarak herhangi bir ilişkinin gelişimini göstermek
- Gösteren nesneler
Çalışmamda yalnızca Ünal ile Zeliha’nın ilişkisini ele aldım. Topal Eskici-Ali, Cavit-Ayşe vs. ayrı ayrı ele alınabilirdi. Yazı çok uzayacağından bir örnekle yetindim.
- İlerleten nesneler
Genel Olarak İlerleten Nesneler
-Topal Eskicinin dükkanı -Topal Eskicinin diktiği ayakkabıyı fırlatması
-Kilit -Koltuk meyhanesi
-Üzüm, üzümcü -Zeliha’nın çeyizi
-Ali’nin eve gelmemesi -Elçi
… -Çiğ köfte
-Kütlü -Kamyon
-Ünal -Alaçık
-Cibinlik, sıtma, dizanteri -Pamuk tarlası
-Nehir -Kürt işçiler
-Yağmur -Zeynep
-Topal Eskicinin Mehmet’e attığı yumruk -Ali’nin babasının dükkanının önüne gelip babasından yardım istemesiyle yere yığılması.
-Tas kebabı ile pirinç pilavı -Elinde örs ve çekiciyle sokakta köşe başında Topal Eskici.
Ünal ile Zeliha’nın ilişkisinde ilerleten nesneler
- İşçi taşıyan kamyonun mahalleye gelişi
- Ünal’ın eşyaların taşınmasına yardım için Zelihaların evine gelmesi
- Zeliha ile Ünal’ın göz göze gelmeleri
- Zeliha’nın bacakları
- Ünal’ın hayran hayran bakışları
- Zeliha’nın kamyona binerken geride kalması
- Ünal’ın nasırlı eli
- Zeliha’nın sımsıkı göğüsleri
- Zeliha’nın Ünal a “ye beni” der gibi bakması
- Zeliha’nın gözlerini ondan ayıramayan Ünal’a korkusuzca tekrar, meydan okuyarak bakması
- Ünal’ın Zeliha’yı bakışıyla selamlaması
- Ünal’ın Zeliha’ya göz kırpması
- Ünal’ın Zeliha’ya benimle gel ya da burada kalayım demesi
- Ünal’ın yatakları taşıması
- Zeliha Ünal’a “köye gitme” der
- Hendek
- Elini eline değdirmeden hendekte sabaha kadar konuşmaları
- Hendekte Zeliha’nın ilk cinsel deneyimi ve kızlığının bozulması
- Ünal’a beni bırakma demesi
- Birbirlerine yüzük takarak nişanlanmaları
- Ünal’ın Topal Eskicinin evine yerleşerek içgüvey olması
- Zeliha’nın hamile kalması
- Nedensellik
Romanda mekanik bir nedensellik yoktur. Proleterleşmeyle biten ekonomik çöküş ailenin çöküşüne yol açmaz. Romanın sonunda ailenin sorunlarını çözdüğünü kenetlendiğini görürüz çünkü Topal Eskici(baba) değişmiştir. Aileyi parçalayan da birleştiren de en önemli nedenlerin başında Topal Eskicinin tavırları, davranışları, yaşama bakışı gelmektedir. Bu karakterlerle ilgili nedendir. Alt yapısal nedense feodal büyük aileleri bir arada tutan feodal üretime dayalı ilişkinin kapitalist ilişkilerce çözülmesidir. Ekonomik zor nedeniyle bireycilik gelişir ve herkes kendi başının çaresine bakmaya çalışır. Üst yapıdaki kültür farkları da ailenin parçalanmasını hızlandıran nedenlerdendir. Baba feodal kültürü, çocuklar modern cumhuriyet kültürünü yaşamak ister. Topal Eskicinin olumlu yönde gelişimi aileyi bir arada tutmaya yetmeyecekti belki ama geniş aileye yeni katılan Ünal ile Zeynep’in iş bulup çalışması Topal Eskicinin olumlu dönüşümüyle değişen durumu olumlu yönde desteklemiştir.
Topal Eskicinin Mehmet’i başından atmak istemesinin nedeni: Rahat bir yaşam sürdürmek istemesidir. Bencilliğidir. Rahat yaşamak itkisinin bu kadar güçlü olmasının nedeni geçmiş yaşamıdır. O bir ağa torunudur. Öyle yetişmiş, öyle alışmıştır. İkinci bölümde Topal Eskicinin geçmişinin özetlenmesinin nedeni de Eskicinin çocuklarına neden öyle davrandığını daha iyi kavramamız içindir. Çocukluk yaşantısı karakter oluşumunda çok belirleyicidir. İkinci bölümün romana girmesi yalnız bir geçmiş öykü değildir. Karakteri daha iyi anlamamız için nedensel bir ilişkidir.
Doktorun kendisini büyütüp yetiştiren anne ve babasını arayıp sormamasının nedeni: Sınıf ve kültür farkıdır. Doktor sınıf atlamıştır. Alt sınıftan kültürün ailesini hor görür. Asıl önemli neden statü ve varlık peşinde koşarken insani değerlerini yitirmesidir. Yabancılaşmasıdır.
Kaynananın gelinini hor görmesinin nedeni: Birinci neden gelinin yoksul, statüsüz olmasıdır. O ‘yazının çıplağıdır’. Kaynana mallı mülklü zengin gelin ister. İkinci neden de evlenirken anne baba izni alınmamıştır. Töreye, geleneklere aykırı davranılmıştır. Üçüncü neden ekonomik koşulların kötüleşmesinin gerçek nedenini kavrayamayan cahil kaynananın batıl inançlarıdır. Gelin aileye uğursuzluk getirmiştir.
Topal Eskici düzenin bozuk olduğunu görür ama gördüğü olguları çözümleyemez olgusal bilinci aşamaz. Nedeni: Topal Eskiciyi; okumuş, aydın olan babası değil cahil, sofu, feodal bir ağa olan dedesinin yetiştirmesidir. Babasının ölümüyle de okulu bırakır. Cahil kalır. Okulu bırakmasının nedeni de Dikran ustanın verdiği haftalığın babasının aylığından çok olması. Okuyup da ne yapacaktır.
Topal Eskici ve karısının geçmişleriyle övünmelerinin nedeni: Toplumsal statü ve zenginliğin, saygınlığın asıl kaynağı olduğunu düşünmeleridir. Aslında onlar rahatları kadar hep bu geçmiş saygınlığı düşlerler. Toplumsal saygınlık bir burjuva için o kadar önemli değildir. Önemli olan paradır ama feodal kültürle yetişmiş biri için çok önemlidir. Eskicinin geniş dükkanını kiraya verip ekonomik olarak elinin rahatlamasını değil dünyada mekan ahrette inanç diyerek hangi düşünceyle hareket ettiğini gösterir yazar.
Topal Eskicinin müşterilerinin yitirmesinin nedeni: Müşterilerine ters davranmasıdır. Karakteri öyledir. Ayrıca kapitalist işleyişi de benimsememiş, kavrayamamıştır. Feodal kültürü de bu davranışının nedenlerinden biridir.
Topal Eskicinin kütlüye (pamuk toplamaya) gitmesinin nedeni: Aç kaldığından çaresiz olmasından değil, yalnız kalmamak, Ali’yi hepten yitirmemek, ısmarışçı olup yeniden ailece çalışacakları, rahat edecekleri koşulları yaratmak amacıyladır. Mehmet’in kütlüye gitmesinin nedeni çaresizliktir. İşsizdir, ailesine bakmak zorundadır. Ali’nin nedeni babasından ayrılıp abisiyle bir dükkan açmak için para kazanmaktır.
Zeliha’nın kütlüye gitmek istememesinin nedeni: Irgatlığı aşağılık bir iş olarak görür. Irgatlık yaparak mahallenin diline düşecek, o zaman onu ne liseli Erdal ne de varlıklı bir adam almayacaktır. O kendini düşünür yalnızca. Bencilliği nedeniyle kütlüye gitmek istemez.
Topal Eskicinin yalnızlığının nedeni: İnsanlara ters davranıp onları kendinden uzaklaştırmasıdır. İnsanlara ters davranmasının nedeni de geçim sıkıntısıdır. Maddi durumu iyi olduğunda neşeli, sevimli bir kişidir. İnsan ilişkilerini bozan asıl neden ekonomik durumun bozuk olmasıdır. İnsanlara ters davranmasının geri planında Trablus savaşında bacağını yitirip tahta bacakla kalmasıdır. Herkese küser, aksi, huysuz bir kişi olur. Zamanla bu duruma alışsa da ekonomik sıkıntı zamanında bu psikolojisi depreşir.
Topal romanda kaybeden kişidir. Nedeni: Onun yaşam alışkanlıklarıdır. Karakteri onun kaderidir.
Mehmet’in babasına alttan almasının nedeni: Babasının yanında çalışıyor olması. Dolayısıyla ailesine babasının bakıyor olmasıdır. Nitekim annesiyle yaşadığı -ilk- tartışma da babasıyla olan ekonomik ilişkinin kopması sonrasıdır. Annesini terslemesinin nedeni de kaynananın gelinin üzerine çok gitmesidir. Mehmet bunu görür, duyar artık tüm nedensellikler bir araya gelmiştir. Büyük kavga patlar. Baba Mehmet’i döver. Yumruk birçok nedenin sonunda atılır. Baba, karısını oğlunun kovmasına dayanamaz patlar. Bu sahnede herkes patlar. Herkesin kendine göre nedenleri vardır.
Ünal’ın şoförle kavga etmesinin nedeni: Zeliha’dır. Ünal Zeliha’yı gözüne kestirmiştir. Kavga Zeliha’nın yanında kalmak için bahanedir.
Topal Eskici ve ailesinin kente göç etmesinin nedeni: Tarımda makinalaşma başlamıştır. Demirciler iflas eder. Artık makine ustaları, makine onarım atölyeleri para kazanmaktadır.
Ali’nin evden ayrılmasının nedeni: Babasının evde yaşamı zehretmesi, en son damla da pis küfretmesidir. Bu damla ile Ali dolup taşmıştır. Birçok neden birikir ve patlama olur. Romanda hiçbir olay tek bir neden indirgenmemiştir. Eylemler birçok nedensellikle itki kazanır.
Zeliha neden Ünal’ı seçti: Ünal’ın on parmağında on marifet vardır. Ama varsıl değildir. Zeliha aslında kafa dengi modern bir koca arar. Aradığını da Ünal da bulur. Ünal ayrıca ona bakabilecek, ona bağlı kalacak bir koca adayıdır. İşin içinde mantık kadar güdüler de vardır. Gençlik var, cinsel çekicilik var. Zeliha’nın en deli zamanlarında olması var. Yakınlaşma ortamı da doğunca sonuç mekanik değil belki romancıya karşın kendini böyle yazdırmıştır. Bu şekilde nedensellik ilişkilerinin kurulması Orhan Kemal’in büyük gerçekçi olduğunu gösterir. Romancının bir tezi vardır ama bu roman tez için yazılmış bir kuru roman değildir.
- Gösteren nesneler
Ashab-ı kehf: Geleneksel inanışı gösteren nesne. Ayrıca Topal Eskicinin eski zengin günlerini gösterir.
Laciverdin hasından şalvar, pırıl pırıl rugan çizmeler, baklavaları haris arap kısrağı: Topal eskicinin ağa torunu olduğunu, zenginlik içinde bir yaşamı olduğunu gösterir.
Topal Eskici: Çöken Osmanlıyı ve derebeyi kültürünü gösteren nesnedir.
Göçmen Eskici: Rekabeti ve yabancı düşmanlığını gösteren nesnedir.
Ali: Aile içi sömürüyü gösteren nesnedir.
Eskicinin nüfus cüzdanlarını toplaması: İnsan ilişkilerindeki yabancılaşmayı ve güvensizliği gösteren nesne.
Topal Eskicinin Mehmet’e attığı yumruk: Ailedeki parçalanma ve dağılmayı gösterir.
Kütlü: Ekonomik zoru gösteren nesnedir.
Nehirde yüzmeleri: Küçük burjuva romantizmini gösteren nesnedir.
Nehir: Mevsimlik tarım işçilerinin temiz su kullanamadıklarını gösteren nesnedir.
Küfür: Eskicinin psikolojisinin bozuk olduğunu, öfkeli, sıkıntılı olduğunu gösteren nesnedir.
Sigara için: Köylüsünden: Yoksulluğu
Oğlan cigarası: Filtreli cigara maddi durumun iyi olduğunu gösterir (uçları kırmızı Gelincik cigarasıdır). Statü göstergesidir.
İçki için: Rakı: Zenginliği, maddi durumun iyi olduğunu.
Açık şarap: Yoksulluğu gösterir. Yoksul içkisidir.
Esrar: Pahalılığı gösteren nesne. O dönemde rakı, şarap içemeyenler ucuz diye esrar içiyordu.
Almış altı Ziya ile meyhane patronu: Dolandırıcılığı ve burjuva toplumundaki insan ilişkilerindeki yabancılaşmayı, acımasızlığı gösterir. Altmış altı Ziya ayrıca Topal Eskicinin yalnızlığını, dostu arkadaşı olmadığını gösteren nesnedir. Kapitalist tolumda ilişkilerde paranın belirleyiciliğini gösterir.
Üzüm: Topal Eskicinin pişmanlığını gösteren nesnedir.
Üzümcü: Gündüz işte gece seyyar satıcılıkta çalışan enformel sektörün içinde debelenen emekçinin geçim derdini gösteren nesnedir.
Paçavradan top: Gecekondu mahallesindeki çocukların yoksulluğunu gösteren nesnedir.
Mehmet’in karısının önlüğü yamaması: Gecekondu mahallesinde yaşayan işçi karısının yoksulluğunu gösteren nesnedir.
Mehmetin gazete okuması: Dünyada olup bitenin farkında olduğunu, cahil olmadığını gösteren nesnedir.
Akrep: Tarım işçilerinin çocuklarının karşılaştığı tehlikeyi ve çocukların nasıl kullanıldığını gösteren nesne.
Piyango, gömü: Umarsızların kurtuluşları için sarıldıkları nesnelerdir. Ayrıca yoksul alt tabakanın sınıf atlama hayallerini gösterir.
Tekel çayı: Çay, tütün, içki, o dönemde TEKEL tarafından üretilirdi. O dönemde özelleştirmenin ve yabancı sermayenin bu alana girmediğini gösterir.
Çekoslovak tabak, porselen demlik: Çaycı Nadir’in işini iyi yapan, temiz bir esnaf olduğunu gösterir. Ayrıca Çekoslovakya o zaman Çekler ve Slovaklar olarak bölünmemiş, doğu bloku dağılmamıştır. Kapitalist ve sosyalist iki blokun varlığını gösteren nesnedir.
Ana, bacı: Köylülükten gelenlerin yeni yaşama uyum sağlayamadığını, kentlileşemediğini, kentlileşme sancıları çekildiğini gösteren nesnedir.
Zeliha’nın sevinçle fırlaması, uykulu gözlerle ama cıvıl cıvıl olması, günaydın yenge demesi: Zeliha’nın aşık olduğunu gösteren nesnelerdir.
Beştaş: Ayşe’nin ergenliğe yeni girse de hala çocuk olduğunu gösteren nesnedir. Aynı zamanda mevsimlik işçilikte çocukların durumunu gösterir.
Rakı, kuş lastiği, üzüm, peynir: Ünal’ın nasıl nabza göre şerbet verdiğini gösteren nesnelerdir.
Gümüş halka, kara halka: Yoksul tarım işçilerinin kendi aralarında sözleşmesini, nişanı gösterir.
Kuş lastiği, fak, av tüfeği: Cavit’in oğlan çocuğa ilgisini, gösterir.
Tas kebabıyla pirinç pilavı: Topal Eskicinin oğullarına tavrının değiştiğinin gösteren nesnelerdir. Parası olmadığı halde çocukların iyileşmesi için elinden geleni yapar. Eskicinin dönüşümü bu nesnelerle gösterilmiştir.
Nalın: Göçmen eskicinin torunlarının ayağındaki nalın yoksulluğun düzeyini gösterir. Göçmen eskici müşteri için ayakkabı yapar ama o ürünlerden kendisi, torunları yararlanamaz. O ürünler onun değil parası olanındır.
İs kokan çorba: Cavit annesine “çorba is kokuyor yutturdun sanma” der. Anne utancından kızarır. Burada Cavit’in şımarıklığı, annenin utangaçlığı gösterildiği gibi feodal kültürün erkek çocukları nasıl el üstünde tuttuğunu, erkek çocuğun annesinden önemli olduğunu gösterir.
Amerikan film artisti, şampiyon, barlar, kadillaklar: Amerikan kültür emperyalizmini gösteren nesnelerdir.
Singer’in dikiş kursu: Yeni sömürgecilik ilişkilerini gösteren nesnedir. Emperyalist mallara pazarda tüketici böyle yaratılır.
Tahta bacak: Çökmekte olan eskiciliği gösteren nesnedir.
Kağnı: Feodalizmi gösteren nesne
Kamyon: Kapitalizmi ve yeni sömürgecilik ilişkilerini gösterir.
Topal Eskicinin dükkanı: İflas eden küçük üretimi gösteren nesnedir.
Sokak: Topal Eskicinin ekonomik olarak düştüğü durumu gösteren nesnedir.
- İtki
Topal Eskici: Yalnız kalmaktan, hasta olmaktan korkar. Yaşlılığını rahat geçirmek, ağız tadıyla ölmek ister. Eski rahat yaşamını özler. Akşam paydostan sonra eşle dostla rakı içmek, keyfince yaşamak ister. Kazandığı paraya kimseyi ortak etmek istemez.
Büyük oğul Mehmet: İtkisi ailesinin geçimini sağlamaktır. Mehmet için önce ekmek gelir. Bir iş bulup babasına yük olmak istemez. Para kazanmak, kazandığı parayla evine radyo, buzdolabı, düdüklü tencere almak ister. Onun en büyük itkisi günlük rızkını çıkarmaktır.
Küçük oğul Ali: Babasından ayrılıp abisiyle kendi dükkanlarını açmak. Az çalışıp çok kazanmak. İşleri büyütüp ısmarışçı olmak. Güle oynaya çalışmak, dükkanı artist ve futbolcu resimleriyle donatmak, dükkanda abisinin arkadaşlarıyla ufaktan şarap içip yarenlik etmek.
Eskicinin karısı: Konak sahibi olup komşularını özellikle de doktorun anasını kıskançlıktan çatlatmak. Gösterişiyle komşularını aşağılamak. Kızına zengin bir koca bulmak ve bu zenginlikten yararlanmak.
Mehmet’in karısı: Kendisi için hiçbir itkisi yoktur. Onun tek itkisi eşine, çocuklarına hizmet edip onları korumaktır. Kaynanasının onu horlamamasını ister.
Zeliha: Onu iyi yaşatacak, onu sevecek bir koca bulup evden kurtulmak, yeni bir yaşama başlamak. Ünal bu yeni yaşamın bir aracıdır. İtkisi kafasına göre, maddi durumu ve statüsü yüksek bir koca bulup evlenmektir.
Ünal: Serseri yaşamından kurtulup sıcak bir aile yuvasına, düzenli bir işe kavuşmak. Başını sokacak bir ev, yolunu bekleyen bir avrat. Çocukları olması. Üstü başı tertemiz yıkanacak, pazar günleri kolunda karısı, parka ve sinemaya gitmek.
Ayşe: Bir an önce büyüyüp serpilmek. Çocuk olmadığının görülmesini ister. Karşı cinsin kendisini görüp ilgi göstermesini ister. Beğenilmek, sevilmek, değer verilmek, kabul görmek ister. Halasının pabuçlarından almak, saçlarını halası gibi at kuyruğu yapmak, dikiş makinası ister.
- Çatışkı
İnsan-doğa çatışkısı: Çukurova’nın pamuk tarlalarında yazın güneşin altında bunaltıcı sıcağa karşı çalışmak. Gece sivrisineklerin uyutmaması. Sivrisineklerden sıtma, nehir suyundan dizanteri olup yataklara düşmek, o halde aç kalıp çalışmak. Pamuğu ıslatmamak için yağmurla savaşım.
Sınıf çatışması: Romandaki temel çatışma küçük üretici (zanaatçı) ile emperyalist kapitalist sistem arasındaki çatışmadır. Bu çatışma nesneldir. Öznel bilinçli bir çatışma değildir. Bu çatışma özünde sınıf çatışmasıdır. Topal Eskicinin ailesi ile elçi- katip arasında pamuk tarlasında yaşanan çatışma bir sınıf çatışmasıdır. Ama bu bilinçli bir sınıf çatışması değildir. Ekonomik alanda yaşanan kendiliğinden bir sınıf çatışmasıdır. Açtırlar, para isterler. Elçi ile katip para vermez. Vermediği gibi aileyi borçlu çıkarıp aşağılar. Bu çatışmanın sınıfsal bileşiminde bir uçta bir kır proletaryası öteki uçta büyük tarım kapitalistleri (büyük çiftlik sahipleri) yer almaktadır.
Topal Eskici ile Göçmen Eskici arasındaki çatışma küçük burjuvalar arasındaki rekabetten doğan sınıf çatışmasıdır. Hasan’ın kütlü çalması, Kürt işçilerin rekabeti sıkıştırıp çalışma koşullarını ağırlaştırması, işçilerin Kürt işçilerle deneyimsiz işçiler olarak bölünmesi. İşçi sınıfı içindeki ekonomik amaçlı sınıf çatışmalarıdır. Küçük burjuva küçük üreticinin romantik hayalleriyle emperyalist kapitalist sistemin katı ezici gerçekleri arasındaki çatışma da sınıf çatışmasının başka bir boyutudur.
Birey-toplum çatışması: Eskicinin karısıyla komşular arasındaki çatışma Esnaf ile Topal Eskici arasındaki çatışma.
İç çatışmalar: Topal Eskicinin eski rahat yaşam özlemiyle çocuklarına karşı vicdani sorumlulukları arasında çatışma vardır. Oruç tutmakla, namaz kılmakla Müslüman olunup olunamayacağı, inanç çatışması.
İkili çatışmalar: Doktorun anasıyla doktorun babası arasında. Topal Eskicinin müşteriyle çatışması. Müşteri istenen parayı fazla bulur. Zeynep ile Hasan arasında cinsel çatışma. Hasan Zeynep’e asılmakta, onu rahatsız etmektedir. Ali ile Hasan arasında. Hasan kütlü çalar. Ali onu yakalar, kavga ederler. Ünal ile şoför arasında.
Aile içi ikili çatışkılar
-Karı koca çatışması: Topalile karısı arasında.
-Baba- oğul çatışması: Topal ile Ali arasında.
-Baba- oğul: Topalın Mehmet’e yumruk atması.
-Baba- kız: Çeyizlik bez için babanın Zeliha’ya çıkışması. Baba kız çatışmasının çeyizle ilgili olanı ekonomik içeriklidir. Babanın Mehmet’in ayrılmasını istemesi de aynı kategoridedir. Bunların dışındaki çatışmalar etik, kültür, kuşak, dinli-laik, Osmanlı-feodal değerleri ile Cumhuriyet değerleri arasındaki çatışmalar olarak kategorize edilebilir. Babanın savunduğu ataerkil otorite aile değerleriyle çocuklarının savunduğu bireysel, özgürlükçü demokrat, sevgi, saygıya dayalı ilişkilerin olduğu aile yapısı arasındaki çatışma. Buna Cumhuriyetin medeni hukukuyla Osmanlının örfi-şeri hukuku arasındaki çatışma da diyebiliriz. Topal mutlak otorite, çocuklar bireysel özgürlük ister.
Babaya göre; Mehmet çoluk çocuğu olan yetişkin baba olarak çocuklarının geçimini sağlamalıdır. Bir baba olarak artık Mehmet’e bakmak zorunda değildir. Ali’yi istediği gibi sömürebilir. Onun yaşamına her şeyine karışabilir ama Ali babasına karşı gelemez, evi asla terk edemez. vs. dinsel feodal aile hukukuyla laik modern aile hukuku arasındaki çatışma baba ile çocukları karşı karşıya getirir.
-Ana–kız çatışması: Anne kızının pencereden liseli Erdal’a bakmasını, kimsesiz Ünal’a yanaşmasını istemez. Annesi Zeliha’yı yakalar.
-Gelin-kaynana çatışması: Topal’ın karısı için gelin “…çıplağı”dır. Onu sevmez, aşağılar, horlar. Her fırsatta iğneleyici sözler söyler. Gelin ses çıkarmaz ama içerler.
-Kardeşler arası çatışmalar: Cavit ile Ayşe arasında.
-Ali ile Zeliha arasında: Ali: “Niye iç çektin” Zeliha: “Sana ne…”
-Hala- yeğen arasında
-Ayşe ile Zeliha arasında: Ana-kız çatışmasında, Ali ile Zeliha arasında Cavit ile Ayşe arasındaki çatışmalarda kadının toplumdaki eski yerini kabul etmeyip bilinçsizce de olsa bir hak arayışı içinde olduğunu görürüz. Bu çatışmalar toplumsal cinsiyet rollerinin toplumda değişmeye başladığının işaretleridir. Orhan Kemal kadın mücadelesinin bilinçsiz de olsa bu çatışmalarda rolü olduğunu ve gelecekteki kadın mücadelelerinin sezgisel bir öngörüsünü verir.
- Canlandırma
Topal Eskicinin camiye gidişi: Topal Eskici ile dalga geçilir. Kızdırmak için laf atılır. Bunun üzerine topal küfreder. Oğlan Cemil’i kovalar. Burada canlandırmanın temel öğesi konuşmadır.
Mehmet ile Ali’yi Cavit ile Ayşe’nin karşılaması: Baba ile amca ellerinde ekmek gecekonduya gelirler. Bunu gören çocuklar ekmeği almak için birbirleriyle çatışırlar. Ekmek canlandırmanın temel öğesidir konuşmayla birlikte.
Topal Eskicinin meyhanede pişmanlığından dolayı yaşadığı iç çatışmanın canlandırılması: Eskici derdini Altmışaltı Ziya’ya döker ama Ziya ile meyhane patronu onu dolandırırlar. Canlandırmanın temel öğesi konuşmadır.
Topal Eskicinin karısının gelini ile çatışmasının canlandırılması: Kaynana geline çatacak bahaneler bulur. Durmadan laf sokuşturur. Gelin alttan alır. Gelinin gözleri yaşarır. Canlandırma öğeleri kaynananın söyledikleri, gelinin gözlerinin yaşarması
Topal Eskicinin Ali’nin kütlüye gideceğini öğrendikten sonraki psikolojisinin canlandırılması, canlandırılma öğeleri: Eskicinin yüzünün bal mumu gibi sararması, kahve fincanına uzanan eli öyle kalır, eli titrer, ne diyeceğini şaşırır, Mehmet’e Ali’yi götürmemesi için yalvarır, Mehmet’in dediklerini duyar ama anlamaz, gözleri yaşarır.
Komşular arası çatışmanın canlandırılması: Bu çatışkı karşılıklı sözlerle canlandırılmıştır.
Eskicinin oğlu Mehmet’i dövme sahnesi: Eskicinin karısı, gelinine “uğursuz karı” der. Mehmet “tadını kaçırıyorsun” der. Karşılıklı sözler söylenir. Eskici bunları duyar, öfkelenir ve Mehmet’in üzerine yürüyerek yumruk atar. Mehmet laf etmez. Mehmet’in burnu parçalanır, gözü kanlanır. Gelinin gözünden yaş gelir. Cavit ile Ayşe ağlamaklı babalarına bakarlar. Bütün bunlar canlandırma öğeleridir.
Eskicinin kütlüden dönünce çarşıda karşılanması sahnesi, canlandırma öğeleri: Topalın derinden derine işitilen tahta bacağının sesi, esnaf kapılara fırlar, heyecanla bakışılır, dudaklarda çoktandır yiten bir gülüş, konuşmalar (emmi geliyor, …, çarşımızın gülü geliyor). Oğlan Cemil, berber Bahri kaldırımda sıralanır, dikkat, alkış tufanı, gülüşmeler, göçmen eskicinin koşarak gözyaşları içinde topal eskiciye sarılması, iki rakibin sarmaş dolaş olmaları.
- Örge
Örgeyi en kaba biçimde üç bölüme ayırabiliriz:
- Giriş: Bu bölümde sorun ortaya konur. Topal Eskici yanında çalışan büyük oğlu Mehmet’i başından atıp ekonomik açıdan rahat etmek istemektedir. Romanın 1.bölümü giriş bölümüdür.
- Gelişme: Gelişme bölümü de kendi içinde üç bölüme ayrılır:
- I. Bölüm: Sorun derinleştirilerek gerilim arttırılır. Ali’nin evden ayrılmasıyla sonuçlanır. Bu bölüm romanda 1-9 bölümleler arasıdır. Buna ailenin birinci parçalanma dönemi diyorum.
- II. Bölüm: Topal Eskicinin aileyi toparlamak için girişimde bulunduğu birinci uzlaşma dönemi 9-12. bölümleri kapsar.
- III. Bölüm: Sorunların yeniden ortaya çıktığı gerilimin doruğa ulaşarak büyük kopuşun yaşandığı 12-20. Bölümler arasıdır.
- Sonuç: Aile içi sorunların kesin olarak çözüme bağlanıp ailenin birleşmesi. Romandaki 24. ve 25. bölümlerdir. Sonuç bölümünde çatışma sonuca bağlanır. Giriş bölümüyle sonuç bölümü arasında Topal Eskicinin karakter değişimi nedensel ilişkilere uygun olarak örülmüştür. Örge sıkıdır. Gereksiz anlatımlara yer verilmemiştir. Olaylar birbirine bağlantılı olarak gelişir. Toplumsal dönüşüm, ailenin dönüşümü ve Topal Eskicinin dönüşümü iç içe örülmüştür. Roman genel örgeyle başlar, genelden tekile geçilir. Örgenin iskeletini çatışmalar oluşturmaktadır. Sonuç bölümünde çatışmalar çözümlenmiştir.
Uzamsal örge: Olaylar ve karakter dönüşümü uzamla örülmüştür. Uzamsal örge üç bölümden oluşur. Kent-kır-kent biçimindedir. Yine başlangıç ve bitiş de uzamla belirginleştirilmiştir. Roman eskicinin dükkanında başlar, sokakta biter. Bir anlamda roman eskicinin uzamsal olarak nereden nereye geldiğinin öyküsüdür.
Güdücü örge
- Topal Eskici’nin bacağına bir kurşun saplanmıştır. Ölmek istemez. Gözlerinin önünden demirci dükkanı, arkadaşı Nişan, tiyatronun sigara dumanı, rakı kokusu eşliğinde göbek atan kantocu kızlar geçer.
- Baba, büyük oğlunun Ali’yi kütlüye götürmesini istemez. Büyük oğulun gözünde geceki olaylar geçer. Ali gece geldi, o sırada elçi de avans vermeye gelmişti, gördü ve ben de sizinle geleceğim dedi der.
- Ana’nın gözünde yıllar yılı kafasından bir türlü silemediği konak canlanır. Adana’nın ünlü zenginlerinden birinin konağıdır. Pencereleri ışık içinde kocaman bir konak. Zenginleşip o konağı kiraladıklarında, doktor ölüp sünse bile kızını vermeyecektir. Madem onlar fakir hallerindeyken adam yerine koymamışlardı, zenginleşince de ana onları adam yerine koymayacaktır.
- Zeliha zaman zaman ürpertilerle kütlüye gidişlerini düşünür. Boyaları dökük hantal kamyon kapılarının önüne gelecek hır hırtlarını kamyona yükleyeceklerdi. Kalp çarpıntıları içinde pencereye gidip kafesin arkasından tüm mahallenin pencerelere, kapılara döküldüğünü görünce bayılacak gibi olur. Komşuların arkalarında yapacakları dedikoduyu düşünür.
- Gece yarısından sonra düş görür gibi olduğu hayali, düşünde yeniden görmeye başlar. Düş uzar, düşünde geceyi görür. Yalnız düş değildir, gerçekten onu görür gibi olmuştur.
- Ana alacakaranlıkta uzaklaşan Ünal’ın çevik karaltısına bakıyordu. Eline ayağına çabuk, kaşı gözü, gücü kuvveti yerinde ekmeğini taştan çıkaran bir delikanlı. Hazır kimi kimsesi de yoktur. Halli malli damadı olmazsa gelini olabilirdi. Koca konakların kızını alırdı küçük oğlana. Ünal’da iki oğluna sırt verir, kendileriyle yaşar böylece kızı da evde dizinin dibinde kalırdı.
- Topal, nehre gelip kıyıya oturur. Ayaklarını aşağıya sarkıtır. Şu sıra oğullarının yerinde olmayı isterdi. Gençliğinde ki gibi. Nişan’la birlikte Seyhan Nehri’nden Taş köprünün en yüksek yerinden, nehrin en derin, en burgaçlı yerine kendilerini attıkları yılları düşününce içli içli içini çeker.
- Öznel zaman-Nesnel zaman
- 1912: Nesnel Zaman: Osmanlı Trablus Savaşı’nı yitirir. Öznel zaman: Eskici savaşta bir bacağını yitirir.
- 1915: Nesnel Zaman: Ermeni Tehciri. Öznel Zaman: Eskici en yakın arkadaşı Nişan’ı yitirir.
- Milli Mücadele yılları: Nesnel zaman: Toros dağlarında Kuvay-i Milliye çeteleri emperyalist işgale karşı direnir. Öznel Zaman: Topal Eskici direnişe katılamaz. İşgalden kaçar. Yolda evleneceği kadınla tanışır, evlenirler.
- 1939-1945: Nesnel Zaman: İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Emperyalist ülkeler dünya pazarını ele geçirmek ve hegemonya kurmak için birbirleriyle savaşırlar. Öznel Zaman: Topal Eskici bu yıllarda köyde yaşar, demircilik yapar. İyi para kazanır. Neşesi hali vakti yerindedir. Temiz lokantada rakı içer.
- 1948: Öznel Zaman: 2. Dünya Savaşının bitişinden sonra dünya Doğu ve Batı bloku diye ikiye bölünür. Batı blokunun lideri yeni baskın emperyalist güç ABD’dir. Marshall planı-Truman doktrini uygulamadadır. Türkiye bu blokta yer alır. ABD’nin yeni sömürgesi olur. Kırda makineleşme başlar. Köyden kente göçün kitleler halinde başladığı yıllardır. Öznel Zaman: Mehmet bu koşullarda ırgatlık yapmak için Çukurova’ya pamuğa gitmeye karar verir. Annesi şöyle der: “iyi ama oğlum el alem ne der” Annenin öznel zamanının geçim derdi olmadığı, komşularına diyeceği sözler ve toplumsal saygınlığıdır. Mehmet şöyle yanıtlar anasını: Mehmet’in öznel zamanı: “Ne derse desinler ama beni hiç alakadar etmez. El alemin dediği ile diyeceği ile karın doymuyor. Ben işçi adamım çocuklarımın nafakası için değil kütlü toplamak cehennemde iş olsa giderim, maaş kaç?”
- Yıllar gelip geçmiştir. Yeni düzenin hayı huyu, devrilen imparatorlukla birlikte Topal Eskici’nin sol bacağıda unutulmuştur. Şimdi mal mülk, iş güç, takım tezgah edinme devridir.
- Ağa ile Ali dalmışlardı. Saatler akıp geçmişti. Güneş eski, harap evlerin ardına devrilmişti. Onlar hala “şu işi” indirip kaldırıyorlardı.
- Ağustos’un yarısı yaz, yarısı güzdür. Güzün başlangıcı sayılan Ağustos’un ikinci yarısıyla birlikte pamuk yığınlarını anımsatan bulutlar belirir. Günler geçer, bu bulutlar morarmaya başlar. Şimşekler ve gök gürültüleri yaklaştıkça kütlü toplama mevsimi de yaklaşıyor demektir.
Nesnel zaman: Mehmet: “Memleket doldu makine işsizlik çoğaldı. Makinalar insanı işinden ekmeğinden etti. Köyden şehre ırgat akını var. Memleket dilenciyle doldu.”
Öznel zaman: Mehmet bu koşullarda ırgatlık yapmak için Çukurova’ya pamuğa gitmeye karar verir. Annesi şöyle der: “iyi ama oğlum el alem ne der” Annenin öznel zamanının geçim derdi olmadığı, komşularına diyeceği sözler ve toplumsal saygınlığıdır. Mehmet şöyle yanıtlar anasını: Mehmet’in öznel zamanı: “Ne derse desinler ama beni hiç alakadar etmez. El alemin dediği ile diyeceği ile karın doymuyor. Ben işçi adamım çocuklarımın nafakası için değil kütlü toplamak cehennemde iş olsa giderim, maaş kaç?”
Nesnel zaman: Elçi işçi toplamaktadır.
Öznel zaman: Elçi Mehmet’in evine gelir. Buyur edilir içeri ama oturmaz. “Ağadan altı yüz lira aldım, ırgatlara avans dağıtacağım. Para lazımsa dedim.” “Kırk lira yer mi?” Mehmet ile Ali’den ses çıkmaz. İki onluk daha uzatır. Elçi Mehmet Ali için de isteyince Elçi ile anlaşılmıştır. Sevinçlidirler. Mehmet: “Avrat kahveleri hak ettik.” Kadın gülümseyerek usulcacık mutfağa gider.
İki kardeş büyük oğlun yatağında yan yanadırlar. “Yak bakalım hacı ağa.” Küçük bir sigara aldı. Yakak bakalım ne olacaksa. Ağa biliyor musun canım ne kadar sıkkın olursa olsun, seni gördüm mü, ne sıkıntı kalıyor, ne bir şey” “Ben de öyle Ali sağol.” “Yarın diyorum dükkanı açtık mı? Allööşş. Allöş ki allöş” “Şöyle kutu gibi bir dükkan olmalı.”
Elçiden para aldıktan sonra Mehmet, Ali ve gelininin öznel zamanını gösterir Orhan Kemal. Mehmet, kütlüye gitme kararını annesine açmak için eve gelir, annesini iknaya gelmiştir (Mehmetin öznel zamanı). Zeliha’nın derdi başkadır. Abisine takılır. “Ana” yerine “anne” dese der. Ben ‘Zelha’ değilim ‘Zeliha’yım der. Mehmet kızar: Şimdi başlarım ha! Zeliha kahkaha ile güler. Mehmet öfkelidir. Zeliha Mehmet’i Amerikalı bir aktöre benzetir. Mehmet geçim derdindedir, Zeliha başka havalardadır.
Kütlüye gitme kararından sonra Topal Eskici, Zeliha, Eskicinin karısı, Mehmet in evine uğrarlar.
Topalın öznel uzamı: “Bizi burada koyup gitmeyin yavrum. Bizi de götürün. Ananızla konuştuk anlaştık biz. Biz sizinle birlikte gelmek istiyoruz. Hele ben. Şunda ne ömrüm kaldı? Benimki hep çenemde. Yoksa vallaha bilaha kötü insan değilim ben. Söz veriyorum size, bundan böyle cart curt yok bende, sizinle arkadaş gibi olacağım. Ben, anan, bacın sırt sırta. Bir kenarda küskün küskün oturmakta olan Zeliha hırsından neredeyse ağlayacaktı. Topal Eskici ile Zeliha’nın öznel uzamı birbirinden çok farklıdır. İki zıt kutuptadırlar.
Ailede herkesin keyfi yerindedir. Ailede bir arada neşe içinde çiğ köfte yapılmaktadır. Kütlüye gitme kararı Zeliha’yı sevindirmez. Annesi Zeliha’ya seslenir mutfağa gidip yardım etmesi için.
Zeliha’nın öznel zamanı: “Allah sizi Zalhasız bıraksın da siz de kurtulun, ben de” “Babamın kardeşlerimin keyfi yerinde. Ben? Beni düşünen yok ki.” Zeliha ailenin geçim derdini değil kendini düşünmektedir. Kütlüye giderse varsıl bir koca adayı onu almayacaktır. Bundan dolayı kaygılı, üzgün ve öfkelidir. Kim alacaktı onu? Fabrika ameleleri, çapa ırgatlarından başka kim? Erdal öylesine uzaklara gitmişti ki içinde. … “Beni Erdal ve Erdal gibilerden ne diye uzaklaştırıp, kaba saba amelelere yem etmeye çalışıyorsunuz. Kütlüye gitmek, amele olmak istemiyorum ben. Beni burada bırakın.”
Çiğ köftesini yiyip rakısını içen Topal Eskicinin keyfine diyecek yoktur. Coşar coştukça türkü söyler. Dedesinin çiftliğini düşünür, eski rahat yaşamını düşünür Yatsı namazı zamanıdır: Topal Eskicinin karısı Mehmet’in çadırına gider (Kendi çadırında Topal içmektedir.) Gelin gelince ayağa kalkar. Kaynana gelini azarlar cibinlik germemiş diye. Namaza durur ama sivrisinekler aman vermez her yanını ısırırlar. Namazı … bitirir. Kütlüde sabah: Eskicinin karısı abdest alır. Eskici geldiğine pişman olmuştur. Soğuk soda, maden suyu çeker canı. Kütlüde sular sıcaktır. İçilecek gibi değildir.
Ayşe’nin öznel zamanı: Ailesi, işçiler çalışır o küçük kardeşine bakar. Beştaş oynar (kütlüde).
Kütlüde ilk sabah: Güneş doğmuş, Eskici ve ailesi hala tarlaya girmemişlerdir. Sakin, ipek gibi yumuşak bildikleri Elçi dolup dolup taşıyordu. Elçi çok kızar.
Kütlüde öğle arası: Mehmet ile Ali çimerler. Topal Eskici kıyıya oturur, ayağını suya sokar. Oğullarına gıpta eder. Eski günler aklına gelir. “Seyhan nehrinde Taş köprü’nün en yüksek yerinden, nehrin en derin, en burgaçlı yerine kendilerini kaldırıp attıkları …” içini çekti dertli dertli.
Ağustos’un ortası bir gece yarısı: Hendekte Zeliha ile Ünal buluşurlar. Zeliha sıtmaya tutulmuştur. Çirkinleşeceğinden Ünal’ın onu bırakacağından korkar. “Günahıma girdin beni bırakma, olmaz mı” der. Ünal da “ben namussuz değilim, korkma” der. Zeliha’nın annesi Zeliha’yı hendek dönüşü yakalar. Ona kahpe, … der. Kızar.
Ayşe’nin öznel zamanı: Ayşe sayrıdır. Ünal, ona ilaç içirmeye çalışır. Ayşe kadınsı içgüdülerinin altında Ünal’ın bacağını sıkar. Ünal’a hatırın için zehir olsa içerim der. Ünal’a çocuk olmadığını söyler.
Ünal’ın öznel zamanı: Eskici Mehmet’e yumruk attıktan sonra Ünal köye araç bulmaya gider. Cabbar’ın kahvesinde kumar oynar. Gece kahvede masaların üstünde yatar. Üzerine çul çeker. Düşüncelere dalar. Topal ile oğulları arasında kalmıştır. Ne yapacaktı? Zeliha’yı düşünür. Zeliha’nın kocası olarak Topal’ın evine güvey olabilecek miydi? Üstü başı tertemiz yıkanacak, pazar günleri ütülü giysiler, kolunda Zeliha parka gidecek, sinemaya gideceklerini düşünür.
Elçinin gelişi: Aile elçinin gelişini dört gözle beklemiştir. Sonunda elçi gelir. Açtır … para ister ama borçlu çıkarlar. Tartışırlar. Umutlar kırılmıştır.
Gök gürültüsü: Eve döndükten sonra Topal gece uyuyamaz gök gürültüsü ile yağacak yağmuru ve çocuklarını düşünür, pişman olur oğluna vurduğu için, karısı horul horul uyur.
- İzlek
İzlekte ele alınan soru ve sorunlar
Romanın izleği bir ya da birkaç sorunu ele almalıdır. Bu romanda etik bir sorun işlenmiştir. Romandaki etik sorun ailesel sorundur.
- Birinci soru: Çalışarak kendi geçimini sağlayan yaşlı ve topal bir baba, evlenmiş çoluk çocuğa karışmış oğluna bakmak zorunda mıdır? Oğlu umarsızsa, baba da bunu bildiği halde oğlunu sokağa atıyorsa bu davranış doğru mudur?
- İkinci soru: Çocukluğunu geçmiş, on sekiz yaşına girmiş bir oğul yaşlı ve muhtaç babasını yalnız bırakıp kendi düşlerinin peşine düşebilir mi? Aileye babasına karşı görevli mi? Bireysel özgürlüğü mü? Babaya yardım etmekle sömürülmemek, ezilmemek arasındaki ince çizgi nasıl çekilmeli?
- Üçüncü soru: Aile içi sorunlar nasıl çözümlenmeli? Töreye, şeriata, geleneklere göre mi? Aile üyelerini özerk bireyler olarak görüp bireysel hak ve özgürlükler gözetilerek mi? Feodal ataerkil otoriter Osmanlı şeriatıyla mı? Modern cumhuriyetin yurttaşlık ve aile hukukuyla mı? Sorunlar kaba, güç, baskı ve zorla mı yoksa konuşarak uzlaşmayla mı çözülecektir?
- Dördüncü soru: İnsan dış koşulların, ekonomik zorun ve tutkuların esiri midir? Yoksa iradesi ve seçimiyle kendisini ve ilişkilerini değiştirebilir mi?
- Beşinci soru: Emperyalizmin yeni sömürgesi bir ülkede kapitalist rekabet koşullarında bir işçi, alt tabakadan zanaatçı çalışarak sınıf atlayabilir mi? Zanaatçılığın çöküşü ve proleterleşme bu koşullarda bir kader midir? Bütün bu zorlayıcı dış etmenlere karşın emekçi bir insan bencillikten ve yabancılaşmadan uzak, insani değerlerini koruyarak nasıl ayakta kalacaktır?
İzlekte ana ve yan düşünceler
Eski feodal yaşam alışkanlıkları, yeni sömürgecilik ve kapitalist rekabet kıskacında yaşanan ekonomik sıkıntılar insan kişiliği üzerinde yozlaştırıcı etkiler yaratır. Bencillik, kişisel çıkar, rahata keyfe düşkünlük insanda değer yitimine yol açar. İnsani değerlerini koruyamayanlar, insani ilişkilerini de koruyamaz ve yalnızlaşırlar. Yoksulluk zorunlu olarak insanda etik değerleri yıkamaz. Rızıklardaki yön değiştirme dini inançtaki zayıflıkta değil, emperyalist, kapitalist sistemin işleyişinden kaynaklanır. Yaşam koşulları değiştikçe değerler de değişir. Kadın erkek ilişkilerini belirleyen toplumsal koşullardır.
İzlekte Değer Yönlendirici Yan
Bireycilik, bireyci kurtuluş mahkum ediliyor. Bireyciliğe karşı toplumsal insani ilişkiler için yardımlaşma ve dayanışma övülür. Dayanışma bir gerekliliktir. İnsan yeme içmeyle değil değerleriyle insandır. İnsani değerler para, mal mülkten, statüden daha önemlidir. İnsani değerler her türlü bencilliğin üstünde tutulmalıdır. İnsan soyu, sopu, malı mülkü, statüsü, kariyeriyle övünmemelidir. İnsan eserleri ve insanlık adına yaptıklarıyla övünebilir ancak. Kapitalizm herkesi herkesin düşmanı yapar. Babayı oğula, oğlu babaya düşmanlaştırır. Ama bu oyuna gelmemek gerekir. Kapitalist bir düzende insan ancak dayanışarak, yardımlaşarak, insani değerlerini koruyarak ayakta kalabilir.
Kapitalizmin insanı kirletmesine karşı çıkılmalıdır. Kurban olunmamalıdır. Küsmeden, umudu yitirmeden, insana güvenerek mücadeleye devam etmelidir. Yoksulluktan, çalışmaktan, ırgatlıktan utanmamak gerekir. Asıl utanması gerekenler insanı bu duruma düşüren sömürücü, asalak egemen sınıflardır. İnsan geçim derdine düşebilir, aç kalmamak için çetin savaşımlar vermek zorunda kalabilir ama hırsız, katil, dolandırıcı, sömürücü olmamalıdır. Ayakta kalmak için her yol mübah değildir. İnsan duyarsız olmamalı öbür insanların acılarına kayıtsız kalmamalıdır. Ekonomik zorun, alışkanlıkların insan ilişkilerini bozmasına, koparmasına izin vermemelidir. Halkların kardeşliği bencil ekonomik çıkarlardan daha üstündür.
Evlilikte paraya, mala mülke, kariyere, statüye değil insani değerlere ve kişinin kendi karakterine uyumlu bir eş seçmesi doğru olandır. Yaşamın zevki maddi nesnelerde değildir. İnsani değerleri üstün tutan insanlarla geliştirdiği sevgi, saygı, dayanışma ilişkilerindedir. Ayrıca değer yönlendirici yan: Çalışan emekçiden, ezilen kadından yanadır. Emperyalist kapitalizme karşıdır. Kültür emperyalizmine karşıdır, dedikoduya karşıdır.
İzlekte duygu
İzlekte ana duygu aile duygusudur. Geniş aileye duyulan özlemdir. Birey olma duygusuyla bu duygu roman boyunca çatışma halindedir. Acıma ve yardımlaşma duyguları da izlekte başat duygulardır.
- Toplumsal çözümleme
Orhan Kemal’in “Eskici ve Oğulları” romanında tek tek olgular değil toplumsal yapı bütünsel olarak çözümlenmiştir. Tarihsel arka plan da çok önemli olduğundan ben de toplumsal çözümlemeye estetik ölçüleri aşan düzeyde eğilmek zorunda kaldım. Bu bir zorunluluktu. Bu yaklaşımın Orhan Kemal romanlarını okurken yol gösterici olacağına inanıyorum.
- Tarihsel arka plan
Adana bölgesi Haçlı Seferlerinden beri pamuk üretim merkeziydi. 19.yüz yılın başına kadar dünyanın en önemli iplik üreticilerinden biri Osmanlı İmparatorluğudur. Sanayi Devrimi sonrası Osmanlı, İngilizlerin ucuz ürünleriyle rekabet edemez. İplik pazarına İngiltere egemen olur.
Sanayi devriminin gelişmesinde önemli yer tutan tekstil sanayisinde İngiltere, Amerikan pamuğuna bağımlıdır. Amerika İç Savaşı sırasında İngiltere’ye pamuk arzının kesilmesiyle pamuk fiyatları artar. İngiltere Türkiye’yi ucuz pamuk üretim yeri olarak seçer.
İngilizler, Türkiye’de pamuk yetiştirmek, pamuk ıslahı için Osmanlı Devleti’ni önlem almaya zorlarlar ki 1858 Arazi Kanunuyla toprakta özel mülkiyete geçilir. Kapitalist tarım çiftlikleri kurulmaya başlar. Osmanlıda ticari-endüstri Müslüman sınıf yoktur. Kapitalist tarım çiftlikleri gayrimüslimlerin elindedir.
1862 Tanzimat reformları pamuk üretimine destek verir. Vergi muafiyeti, bedava tohum…vs. İşçi bulunamadığından muhacirler Adana bölgesine sevk edilir.
Kapitalist ilişkilerin gelişmesinin pamukla doğrudan bağlantısı vardır. Büyük çiftlikler kurulur. Küçük köylünün toprağı ya satın alınır ya da kovularak toprakları terke zorlanır. Toprak ağalarının bir kısmı kapitalist çiftçilere dönüşür. Bunlar çoğunlukla Ermeni ve Rumlardır. Müslüman ağaların çoğu köylüleri ortakçı olarak çalıştırır. Ancak pamuk ihraç ürünü olarak para getirdiğinden bunlar da kapitalist tarım çiftlikleri kurmaya yönelirler. Ortakçılar yerlerinden kovulur. Diğer tarımsal ürünler pamuğa kurban edilir. 1864’te ilk çırçır fabrikası açılır. Osmanlı, Avrupa endüstrisinin hammadde sağlayan bir sömürge ekonomisi olarak ticaret sistemine eklenir. Osmanlıda ithalat ve ihracat işiyle uğraşan yeni bir tüccar tipi doğar. Bunlar yerel düzeyde Hıristiyan, Yahudi, üst düzeyde Avrupalıydı.
Almanya, emperyalist Pazar kapma yarışında geç kalmıştı. Almanya Uzak Doğuya el uzatmadığı için Ortadoğu’ya (Osmanlı) yönelir. İngiliz, Fransız ve Rusların Osmanlıyı paylaşma planları Osmanlıyı Almanya’ya yanaştırır. Almanya, Anadolu’da pamuk üretimini arttırmak isteyen yabancı güçlerin lideri olur. 1903 Bağdat demiryolu sözleşmesi, 1904 yılında Alman levanten şirketi faaliyete başlar. Üreticileri eğitmek, örnek çiftlikler kurmak ve tarımsal üretimi arttırmak amacıyla kampanyalar başlatır. Doğrudan üreticilerle ilişki geliştirilir. Bağdat Demiryolu sömürgeleştirme aracı olarak pamuk üreten toprak ağalarını da işbirlikçileştirir. Romanda geçen toprak ağalarının 2.Paylaşım Savaşı’nda Almanya’yı desteklemesinin tarihsel kökleri buraya dayanmaktadır.
Batıda başlayan milliyetçilik rüzgarı, ulusal kurtuluş mücadelelerini hızlandırır. Osmanlı’dan kopuşlar başlar. İngiltere, Fransa, Rusya bunları destekler. Osmanlıyı ayakta tutmaya çalışan İttihat ve Terakki, 1. Paylaşım Savaşında Almaya ile ittifak halinde İngiltere, Fransa ve Rusya ile savaşır. Enver Paşa döneminde Türkiye söz sahibi bir ülkeydi Adana da yakından ilgilendikleri bölgelerin başında geliyordu.
İngilizler ve Fransızlar Türkiye’de ekonomik ilişkilerde oldukları Rumları, Ermenileri destekliyorlardı. Bu da Alman çıkarlarına zarar veriyordu. Almanya da daha çok Türkiyeli müslümanlarla ilişki geliştirdiler. 1. Paylaşım Savaşı sırasında yaşanan Ermeni tehcirinin perde arkasında bu gerçekler yatmaktadır.
Tehcir olayının Alman genelkurmayının tavsiye ettiği ve yönettiği savaş sırasında ve sonrasında açıklanmıştır. Tehcir olayı ile Ermeni mallarına el konuluşu Tarımdaki kapitalist çiftlikler ve fabrikalar Türkiye müslüman toprak ağalarının eline geçer. Ermeni zanaatçılar, fabrikatörler sürülür. Osmanlıda kapitalist çiftlikler, fabrikalar, zanaatçılık, ticaret Ermeni, Rum ve Yahudilerin elindeydi. Yahudiler, Almanların işbirlikçisi olduğundan onlara dokunulmamıştır.
Balkan savaşında sonra Türk-müslüman muhacirler Anadolu’ya göç ederler. Bunlar Ermenilerin yerini dolduracak eğitimli iş gücüdür. Zanaatçılıktan, kapitalizmin dilinden anlayan bu göçmenler Çukurova bölgesine yerleştirilir. Romandaki göçmen Eskici de bunlardan biridir. Balkanlardan gelenler Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya’dan gelir. Bunlar belli bir mesleki deneyime sahip iş gücünü oluşturur.
1774 Kırım Savaşı, 1860 Kafkasya, 1912-13 Balkan savaşından sonra altı milyon Türk-müslüman Osmanlı Devleti sınırları içine göç etti. Bu göçmenlik ulus devletler oluşurken ortaya çıkmaktadır. Bu ülkelere bağımsızlıklarını kendi ticaret burjuvazileri öncülüğünde elde ettiklerinden ticaret, zanaat, sanayi ile uğraşan Türk-müslüman ve Yahudileri uzaklaştırdılar.
Bu ülkelerdeki etnik ve din ayrımına dayalı ulusçuluk ideolojisi imparatorluğun tersine farklı etnik ve dini grupların bir arada yaşamasına olanak tanımıyordu. Ulusal hakimiyetin gelişebilmesi için nüfusun homojenleştirilmesi gerekiyordu. Balkan göçmenleri ile Ermeni tehciri gibi iki olguyu birleştiren derin gerçek burada yatmaktadır.
Göçmenler topraklarından ailelerinden geride bıraktıkları kültür alanlarından koptukları için geldikleri Anadolu’da Çukurova’da Adana’da yerli halkla iyi ilişkiler geliştirmek zorundaydılar. Göçmen Eskici’nin davranışlarının toplumsal arka planı burada yatmaktadır. Göçmen Eskici’nin kapitalist ilişkilere uygun davranışı da bu coğrafi-tarihsel arka plana dayanır.
Jön Türkler, milli ekonomi yaratmak ve ülke ekonomisini ellerinde tutan azınlıkların yerine Müslüman Türkleri geçirme kararı Cumhuriyetin başlangıç yıllarında da sürdürülmüştür. On yıl boyunca (1912-1922) süren savaşlar üretken iş gücünü ciddi oranda tüketmiştir. Balkan Savaşı, Ermeni Tehciri, Kurtuluş Savaşı, 1923 Rum Mübadelesi, mülksüzleşme değil mülklüleşmenin kapılarını açtı.
Topal Eskici de nitelikli iş gücü olduğundan 1950’lere kadar iyi para kazandı. Savaş kaçkınları bu dönemde mülk edinip sınıf atladılar. Romanda geçen çarşı esnafından… Cemil’in babası İbrahim bunlardandır. Osmanlıda tüccarlık, berberlik, … ayıp sayılırdı. Müslümanlar toprakla uğraşanlardı. Topal Eskici ve karısı da ırgatlığı küçümsemelerinin tarihsel kökeni burada aranmalıdır.
1920’lerin ortalarında Yunanistan’da nüfus mübadelesi sonrasında tesisatçılık veya kunduracılık gibi en basit teknik işler bile Türkler tarafından yapılmıyordu, çünkü bu işler gayrimüslimlerin elindeydi. Eskici, 1936’ya kadar kunduracılıktan geçindi. Kunduracı Dikron ustalar kovulmuştu. Romanda geçen Demirci Bagos Usta ile oğlu Nisa da demirciydiler. Resul Ağa’nın fabrikaya karşı çıkmasının arkasında Osmanlının Osmanlıda Türk Müslüman kesimin tarih toplumu olması gerçeği var.
Cumhuriyetle birlikte kapitülasyonlar kaldırılır. Sanayi Teşvik Kanunu çıkarılır. Sömürge olmaktan çıkılır. Bağımsız bir ekonomi politikası izlenir. Dinin toplum üzerindeki etki gücü kırılmaya başlar. Medeni kanunla feodal ataerkil Osmanlı şeriat hukuku yerine modernleşme bireyselleşme dönemi başlar. Romanda Osmanlı’nın feodal değerlerini Topal Eskici ve karısı; cumhuriyet değerlerini de çocukları temsil eder.
Türkiye’de burjuva devrimi batıdaki anlamda feodalizmle savaşarak gerçekleşmez. Kemalist rejimi bir koalisyondur. Koalisyon, asker sivil devlet memurları, hukukçular, öğretmen, gazeteci gibi meslek grupları, tüccar, iş adamı, toprak ağaları ve köylülerden oluşur. 1935-1945 arası 2. Paylaşım Savaşı yıllarında toprak ağaları Almanya’ya, Avrupa’ya mal sattılar. Bu dönemde demirciler iyi para kazandı. Cumhuriyet küçük zanaatçılığı tasfiye edememiştir. Bu tasfiye süreci asıl olarak 1950’lerden sonra başladı.
- Yeniden Sömürgecilik
“Bir ülkenin dış dünya ile kurduğu iktisadi, tarihi vs. ilişkilerinin o ülke üzerinde doğrudan etkide bulunduğunu görürüz. Çukurova bölgesinde vuku bulan çalışma ilişkileri ve buna bağlı olarak gelişen hayat dışsal dinamiklerin siyasi, tarihi ve iktisadi ilişkilerin ördüğü bir bütün içinde tanımlanmaktadır.” (1)
2. Paylaşım Savaşının hemen hemen ertesinde dünya sistemindeki yeni hakim roller içinde Amerikan sermayesi ve ABD hükümeti Avrupa için bir kalkınma programı geliştirmiştir. Türkiye’de 1947 yılında bu program kapsamına alınmıştır. Buna göre hür dünyanın bir parçası olan Türkiye’ye askeri bağımsızlık ve iktisadi liberalizm karşılığında hibe ve yardım yapılabilirdi. 1945’lerden itibaren şekillenen dünya konjonktüründe ABD hegemonyasının kurulması Türkiye’deki ekonomik politik hattı doğrudan etkiledi. Çok partili yaşama geçildi. Demokrat parti iktidara geldi. Devletçi, korumacı politikalar terk edildi. Liberal ithalat ve ihracata dayalı politikalara geçildi. Türkiye, batı kapitalist sistem içinde yer alabilmek için savaş öncesi tarafsızlık siyasetinden uzaklaştı. Truman doktrinin ekonomik alandaki yüzü Marshall planı içinde yer almak için uğraştı. NATO’ ya girebilmek için Kore’ ye asker gönderdi. 1947’de İMF, Dünya Bankası, Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü’ne üye oldu. 1951’de yabacı sermeye kanunu, 1954’te petrol kanunu çıkarılarak yabancı sermayeye yönelik liberal düzenlemelerle dışa kapalı politikalarda önemli değişiklikler yapıldı.
Toprak ağaları ve ticaret burjuvazisi egemen iktidar bloğu içinde öne çıktı. Bürokrasinin gücü kırıldı. Yerli sanayileşme durduruldu. Devlet desteğiyle palazlanan sanayiciler ve toprak ağaları ABD emperyalizminin işbirlikçisi haline geldiler. Toprak ağaları fabrikatörler, dışarıdan mal getirip dışarıya mal satarak kompradorlaştılar. DP iktidarı toprak ağaları ve komprador burjuvazinin iktidarı oldu.
Amerikan uzmanlarının tavsiye ettiği yeni ekonomik model uyarınca Türkiye dünya pazarı içinde uzmanlaşmalıydı. Yatırımlar verimsiz fabrikalara değil, tarıma ve tarıma dayalı sanayiye yapılacaktı. Verimsiz sanayi yatırımları yerine hükümetin kamu kaynaklarını karayollarına ve diğer altyapı projelerine tahsis edilmesi öneriliyordu. Amerikan yardımı 15.000 traktörle somutlaşınca, traktörlerle hem yeni tarım alanları açıldı hem de ulaşım ağlarıyla insanlar ve mallar piyasaya ulaşmaya başladı. Demiryolları yapımı durdurularak karayolları yapımı hızlandırıldı. Böylece Türkiye kırları emperyalist pazarın sömürüsüne açılmış oldu. Marshall planı kapsamında ilk gönderilen mallar traktörlerdi. Türkiye’de hızlanan traktör ithalatı tarım alanında başlayan bir devrimi haber verir. Makine kullanmakla birlikte çiftçi piyasaya bir müstahsil olarak girer. Bu yeni bir karakterdir (Romanda geçen çiftçi birliği örgütlemesi). Traktörle birlikte yeni aylak(lar)lık artık yeni bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. 1952-1982 arası traktör sayısı 1750’den 30 000’e fırladı.
Tarımda makineleşme emeğin yerini aldığı için ortakçı yarıcı olarak çalışan yarıcı olmaktan çıkmışlar, topraktan kopmuşlardır. Bunların bir kısmı tarım işçisi haline gelir. Bir kısmı tarımdan tamamen koparak şehirlere göçerler, kentsel işçi rezervine katılırlar, gecekondularda yaşamaya başlarlar (Romanda büyük oğul Mehmet’in yaşadığı mahalle). Şehirlerdeki sanayileşme hızı bu süreçte tarımın modernleşmesinden çok daha yavaş olduğundan “sahte şehirleşme” ortaya çıkar (Ali ve Zeliha’nın durumu).
ABD’den gelen dış yardımın göç zincirinin iki yönlü tetikleyicisi oldu. Çıkış noktasında makineleşme yoluyla tarımın modernleşmesine yardım eder. Varış noktasında ise kent şantiyelerini arttırır. Marshall planı ile Türkiye’ye 240 000 traktör girdi. Makineli tarım kısa sürede organik enerjiye dayalı (öküz, saban…vs.) ekip biçme sürecini ortadan kaldırdı. 1950’ler Türk tarımında teknolojik değişimlerim yoğunlaştığı yıllardır.
1950’li yıllar her alanda niceliksel büyümenin yaşandığı bir dönemdi. Makinenin girişiyle daha kısa zamanda daha fazla üretim yapılmıştır. Daha fazla üretim daha fazla kazanç için emekçileri daha fazla sömürürler. Çünkü insan ucuz, bulunması en kolay üretim aracıdır (kütlü toplamaya giden Topal Eskici’nin ailesinin çalışma koşulları).
Aynı makineleşme bu makinelerin kullanımında işletilmesinde ve tamirinde çalışan şoför, makinist, tamir ustası gibi çalışanların sayısında artışa yol açar. (Romanda: Kamyon şoförü, yardımcısı Ünal, makinistlerin gittiği çaycı Nadir’in çay ocağı, Selahattin Usta)
1950’lerde yaşanan hareketlilik girişimcileri için tamamen yeni bir boyut taşıyordu. Bugünkü Türkiye’nin en nüfuzlu sanayicilerinin çoğunun iş hayatına atıldıkları ya da asıl birikimlerini sağladıkları dönem 1950’lerdir.
Kore savaşı yıllarında pamuk fiyatları yükselmiş, pamuk işleyen fabrikalar kapanmış (iplik ve bez fabrikaları romanda kapanır, Mehmet ile karısı işsiz kalırlar). Daha karlı olduğundan pamuk doğrudan ihraç edilir. Ağalar pamuğu yüksek fiyatla dışarı satar. Yerli üretim rekabete dayanamaz. Fabrikalar işçi çıkarmaya ya da iflas etmeye başlar. Dönem “ziraat” ve “serbest ticaret” dönemidir. Pamuğu ham satmak ağalar için daha karlıdır. Sınıfsal çıkarlar için milli çıkarlara ihanet edilir. Egemen sınıflar için onların sınıfsal çıkarı her zaman öncelikli olmuştur.
1950’lerde yeni zenginlikler türedi. Bu sınıfın büyük bölümü geçmişte olduğu gibi aydın subay ve bürokratlardan değil esnaf, girişimci ve zenginliğini ticaret dahil her türden ekonomik etkinlik sonucu edinmiş başka kümelerden oluşuyordu. (Romanda evine yeni kat ekleyen torna atölyesi sahibi gibi). Basit bir ithalat lisansıyla bir yılda milyonlarca lira kazanmak mümkündü, ne de olsa karın ancak çok küçük bir kısmı vergi olarak ödeniyordu. ABD ekonomik yardımı bu yeni orta sınıfın yükselmesine büyük katkı yaptı. Yardımın önemli bir kısmı ticaretle uğraşanlara dağıtılmıştı.
- Yeni sömürgecilik ağında kırda üretim ilişkileri
Egemen Sınıf Açısından (Toprak Ağaları)
Osmanlı döneminde karayolu taşımacılığı olmadığından ürün taşınamıyordu. Ürün orada kalıyordu. Feodal kapalı ekonomi vardı. Çiftlik sahipleri ürünü fakir fukaraya bedava olmasa da bol bol veriyordu. Irgatlık yaygındı. Feodal zorbalık vardı. Kadınlı erkekli içkili meclisler, vurmalar, kırmalar, kaçırılan kadınların bağ evlerinde çırılçıplak soyulup oynatılması, Ağaların ağzında sıra sıra altın dişler, altlarında arap atları. 1923 burjuva devriminde toprak ağaları egemen iktidar bloğu içinde olduğundan toprak reformu yapılamamıştır.
2. Paylaşım savaşı yıllarında belirttiğim tarihsel arka planda açıkladığım nedenler dolayısıyla Alman yanlısı bir egemen sınıf bloğu vardır kırda. Ağalar, dişli beyler, muhtar, köyün ileri gelenleri Almancıdır (Romanda Şahin Beyin Avradı Almandır, Mehmet Almanlar yenilecek deyince bu kesimle araları açılır.)
2. Paylaşım savaşı Menderesin iktidara gelmesiyle toprak ağaları iktidara yerleşir. “Dinamik ziraat” dönemi başlamıştır. Memleket ziraatının işi bundan böyle Amerikan makineleriyle görülecektir. Kırda modern teknik kullanılmaya başlanır. Toprak ağaları tarım kapitalistlerine dönüşür. Orta çağdan kalma demirci dükkanları kapanır (Romanda Topal Eskicinin kırdan kente dönüşü bu nedenledir). Demirciler kente göçer. Irgatlar tarım işçilerine dönüşür (Romanda kütlü toplamaya gelen köylü işçiler) Makineleşme ile emek gücü gereksinimi azaldıkça ırgatlar iş için kente göçer.
Türkiye’nin kırlarını emperyalist pazara bağlayan karayolları köylere kadar uzanır. Köy yollarında Amerikan kadillaklar, kamyonlar, renk renk traktörler. Karayollarının yapımı, pazarları güçlü bir şekilde birbirine bağlar. Mal, işgücü, hizmetler, ticaret hızlanır (Romanda yağmurda pamuk ıslanması için gereken işgücü kamyon kamyon taşınır) Kırsal alanın emperyalizme entegrasyonu tamamlanır. Ağalar artık ürünü bol bol dağıtmazlar. Her gram ürün paraya çevrilir. Artık ürün sömürüsü, artık değer sömürüsüne dönüşür. Sömürü yoğunlaşır (Pamukta çalışma koşulları romanda anlatılmıştır).
Ağların çok geniş toprakları vardır (Romanda Hasan Ağanın 5 çiftliği, 70 000 dönüm toprağı vardır). Toprak ağaları zenginleşir. Kapitalistleşemeyenlerin toprakları kalıtım yoluyla parçalanır bunların çocukları, torunları aşağı sınıflara düşerler (Romanda Resul Ağanın oğlu Topal Eskici ve çocuklarının düştüğü durum). Kırda kamyonculuk yeni bir meslek olarak gelişir. (Romanda geçen kamyoncu, Ünal). Kamyoncular ağaların ücretli işçisidir. Kamyoncunun yanında bir de şoför yamağı bulunur. Eski ustaların bir kısmı da bu şekilde işçileşir. Kamyoncuların çalışma koşulları daha iyi olsa da onlar da işçi sınıfının bir parçasıdır. Kore savaşı yıllarında pamuk fiyatları yükseldiğinden Ağalar milyoner olurlar.
-Katip: Irgatın ne kadar ürün topladığını kaydeder. Borçları, alacakları hesaplar. Elçiden daha üsttedir sıra düzeninde. Elçiye emir verir. Onunla yatan kadın işçilere fazladan kütlü yazar (Romanda bu yansıtılmıştır).
-Elçi: Irgatbaşıdır. Irgatları toplar. Avans verir. Irgatları kontrol eder. Ağa ile işçiler arasında aracıdır. Nüfus cüzdanlarını toplar, avansları kaydeder. Ağaya hesap verir.
İhracata yönelik pamuk üretim hamlesi Adana’da ihtiyacını otaya çıkarmış. Çevre illerden, köylerden Adana’ya Çukurova’ya işçi akını başlar. Pamuk tarımından yalnızca mevsimlik işçiye ihtiyaç duyulduğundan bol kazançlar sağlandı. Adana’nın nüfusu 1950’lerde iki kat arttı.
- Kırda üretim ilişkileri
Kır proletaryası açısından
Kırda kapitalizmin gelişmesiyle ırgatlar, marabalar kır proletaryasına dönüşür. Angarya kalkmıştır ama ücretli emek sömürüsü insanlık dışı koşullarda yapılır. Emek sömürüsü nitel ve nicel olarak artmıştır. Feodalizmin artık ürün sömürüsü yerini kapitalizmin artık değer sömürüsü almıştır. Kır proletaryası geçici tarım işçilerinden oluşur. İşsiz kalan köylüler, işini yitiren zanaatçılar, kentte enformel sektöründe çalışan işçilerden oluşur. Toplama amelelerdir. Bunlar bütün bir yazı bir parça ekmek, sarı bir hıyar, şuncağız bir peynirle geçirirler. Çalışacakları zamanı iple çekmişlerdir.
İşçiler kamyonlarla istif istif taşınır. Döşekleri, kap kacak, çoluk çocukları, yaşlıları ile gelirler. Kadınlar erkek yüzlü, çocuklar çirkin, erkekler sinirlidir. Bölgenin en önemli ürünü pamuktur. Pamuk toplama Ağustosun ortasında başlar. Pamuk ıslanmadan toplanmalıdır. Bu nedenle işçiler çok sıkı çalışmalıdır. İşçilere yevmiye verilmez. İşçiler sömürünün daha yoğun gerçekleştiği parça başı üretim yaparlar. Bu biçim çalışmada işçiler arası rekabet amansızdır. Herkes topladığı kadar kazanır. İşsizlik arttığından bu durum rekabeti daha da kızıştırır. İşçiler ikiye ayrılır: tecrübesiz işçiler ve Kürt işçiler.
Kürt işçiler tecrübeli, dayanaklı işçilerdir. (Romanda Zeynep ve onunla gelenler) Kürt işçiler işin tekniğini bilirler. Çok pamuk toplarlar. İyi organize olurlar. Çalışma koşullarına alışkındırlar. İki eliyle pamuğu yolar, yaşlılar ayıklar. Çocuklar da çalışır. Tarım işçileri karın tokluğuna çalıştırılır (Romanda Eskici ailesinin düştüğü açlık durumu). … toplama ırgat, maraba takımının işiyken işsiz kalan sanayi proletaryası da iflas eden küçük burjuvazi de tarım işçisi olur. Eskiden alçaltıcı bir iş olarak görülen bu işe yerliler de katılır.
Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları sanayi işçisine göre daha ağırdır. Ailece gün doğumundan hava kararıncaya kadar çalışılır. Çalışma saatleri çok uzundur. Çocuk işçilik çok yaygındır, çocuklar hem çalışır hem de bebeklere annelik yaparlar. (Romanda Ayşe’nin durumu). Çoğunlukla yemek yapmaya zaman bulamazlar. Yemekleri bir parça ekmek, sarı salatalık, bir parça peynir ve bulgur pilavıdır.
Barınma koşulları berbattır. Hiçbir altyapı yoktur. Deme çatma sağlıksız çadırlarda kalırlar. Banyo, tuvalet, su yoktur. Suyu nehirden taşımak zorundadırlar. Su sağlıksız olduğundan dizanteri yaygındır. Sivrisinekler çok olduğundan sıtma yaygındır. Hiçbir sağlık hizmeti yoktur. Her yıl işçi ölümler olur. Bunların yerine yenisi hemen dolar. Sağlığa erişim neredeyse olanaksızdır. İşçiler ilaçlarını kendileri getirirler. İlaç parayla olduğundan ilaç bulamayan hasta ölür (Romanda Kinin, Artebin).
Sıcak, sivrisinek çalışma koşullarını dayanılmaz kılar. İşçiler aldıkları avans bitince aç kalırlar. Ancak avansın üstünde pamuk toplayabilirlerse de aradaki farkı para olarak alabilmektedirler (Romanda Eskici ailesi deneyimsiz olduğundan yeterli pamuk toplayamadığından para alamaz ve aç kalır.) Bu yüzden işçiler hastalansalar da çalışmak zorundadırlar. İşi bırakıp kente tedavi için gidenler de yoksul oldukları için ayrımcılığa uğrar, hastaneye alınmazlar. Özel doktor, ilaç parası çok pahalı olduğundan hastalanmak ölümden beterdir. (Topal ailesinin yaşadığı durum).
- Kentte Yansımaları
Adana’da sanayileşmiş, kentleşmiş bir yapının oluşumu için 1950’leri beklemek gerekecektir. Kentleşme, nüfusun ücretlileşmesi, işçileşmesi, yeni meslek iş düzeninin ortaya çıkması, aile düzeninin büyük değişikliğe uğraması… Makineleşme ile bu nesneleri kullanan ve tamirinde çalışan şoför, makinist, tamir ustası gibi çalışanların sayısında artışa yol açar.
Küçük Üreticilerin Durumu
Küçük üreticiler esnaf ve zanaatkârlardır. Küçük imalathanelerinde geçimlik ekonomisi, gene aynı yerde ürünlerinin satışını gerçekleştirirler. (Topal Eskicinin dükkanı). Seri üretim emperyalist ürünlerin ülkeye girmesi, küçük üreticileri tasfiye eder. Esnafları, ucuz ithal ürün ciddi ölçüde etkiledi. Zanaatkarlar kalifiye olmayan işçi durumuna düştü. (Topal Eskicinin ailesi). Ayakta kalanlarsa daha çok çalıştı, daha az kazandı. Eskicilerin çok az kısmı gerekli parayı bulup …. İşçiliğe (toptancı tüccara sipariş üzeri mal üreten zanaatçı) yükseldi. Topal Eskici ailesinin yapmak istediği ama yapamadığı).
Çarşıda küçük esnafın, üreticinin işi bitiktir. Rekabet gelişir. Rekabet işçilerde yabancılaşmaya yol açsa da ileri boyutlarda gelişmemiş. Zor durumlarda esnaf arasında dayanışma kültürü oluşmamıştır. (Eskiciye çarşı esnafının yardımcı olması). Adana Çukurova bölgesinin sanayi ve ticaret merkezidir. Kentte sınıfsal sıra düzeni şöyledir:
- Yükselen Sınıflar
Çiftçi birliklerinde (romanda geçen) örgütlenmiş toprak ağaları.
Ticaret burjuvazisi
- Toptancılar: Üretici ile perakendeci arasındaki aracıdır.
İthalat ve ihracatla uğraşanlar: Ağaların bir kısmı ithalat ve ihracatla uğraşarak komprodarlaşmışlardır.
- Fabrikatörler: Fabrikatörlerin bir kısmı da fabrikalarını kapatarak ithalat- ihracat işine girmiştir.
Tamir atölyeleri: Bunlar orta sınıf ve altını oluşturur. Tasfiye olan demirci dükkanlarının yerini aldılar. Örs ve çekicin yerine (Romanda evine yeni kat çıkan, palanga ve torna tezgahı ile çalışırlar (Romanda evine yeni kat çıkan, zenginleşenlerden bir görüntü olarak verirler.)
Subay, doktor vs. okumuşların, devlet memurlarının durumu iyidir. (Romanda böyle bir doktordan söz edilir.) Okumak sınıf atlama aracıdır.
İthalat ihracatla uğraşan büyük burjuvazi 1950 öncesinin başarılı toprak sahipleri olup bunlar zamanla çırçır fabrikaları, iplik sanayi, tekstil işine atılmışlardı. Kore savaşından sonra pamuğun para etmesi emperyalist rekabet nedeniyle çoğu fabrikaları kapattı.
- Köylüler: Tek parti döneminde köylüler siyasi toplumsal yaşamın dışında görülmüşlerdir. Demokrat Parti ile siyasi toplumsal yaşama dahil edilirler. Köylülük nicel olarak eriyen bir sınıftır. Bu yüzden düşen sınıflara da girer.
- Düşen Sınıflar
- Emperyalist rekabete dayanamayan yerli sanayi burjuvazisi
- Küçük üreticiler, zanaatkarlar, küçük esnaf
- Sanayi proletaryası (işsizlik nedeniyle)
- Enformel sektör çalışanları
İkinci gruptakiler için her şey her gün daha kötüye gider. Enformel sektör çalışanları ve işçi sınıfı maddi olarak durumu kötüleşse de nicel olarak büyüyen sınıflardır. Kentsel gelişmenin hızı kırsal kesimden göçenlere formel iş olanakları sağlayamayacak kadar düşük boyutlardadır. Adana’daki sanayi tarıma dayalıdır. Fabrikalar şunlardır: Çırçır, dokuma, yağ, sabun, elyaf, tekstil, iplik.
Mekan Olarak Kentin Bölünüşü
Kentin göbeğinde ana caddelerde yeni yetişen milyonerler oturur. Bu caddeler geniş, ışıl ışıl ve asfalttır. Buralarda yeni yeni apartmanlar, barlar, oteller açılmıştır. Bar kızlarının kollarında dirseklerine kadar hacıağa burma bilezikleri ile doludur. Buralarda para deste deste kazanılır, oluk oluk harcanır. Küçük burjuva kesim (zanaatkarlar, memurlar, esnaf) şehir içinde ama arka sokaklarda otururlar. Bunların sokakları parke döşelidir. İşçi sınıfı ve enformel sektörde çalışanlar ise kentin dış mahallelerinde, gecekondularda otururlar.
İşçi Sınıfının Durumu
Adana’da işçi sınıfı nicelik olarak gelişkindir. İşçi sınıfının oturduğu mahalleler oluşmuştur. Bunlar kentin kenar mahalleleridir. Gecekondu kesiminde otururlar. İşçi sınıfında sınıf bilinci gelişmemiştir. Bu nedenle örgütlü bir sınıf mücadelesinden söz edilemez. İşçiler 1950’lerde yeni yeni boy göstermektedir. Bunların çoğu köylü işçidir. Bütünüyle topraktan kopmamış, tam olarak işçileşmemişlerdir. Çoğu işçileşme sürecindeki yarı proleterlerdir.
Türkiye gibi yeni sömürge bir ülkede enformel sektör faaliyetlerinin giderek yaygınlaşması, ‘ideal tip’ anlamında tam bir işçileşmenin yaşanmaması anlamına geliyor (Romanda Ünal, Ali, Mehmet, Zeynep, Zeliha’nın durumu …) Enformel sektör, yasal koruma ve güvencenin olmadığı her türden küçük girişimcilik ve düzensiz işçiliği ifade eder. Seyyar satıcılar, mevsimlik işçiler, sigortasız işçiler, kendi hesabına çalışanlar enformel sektörün heterojen görünümünü yansıtır.
Romanda anlatılan işçiler Türkiye’nin sanayileşme sürecinin başlangıç yıllarının işçileridir. Henüz gerçek sanayi işçileri değildir. Bir ayağı köyde bir ayağı kentte olan köylü işçilerdir. 1950’lerdeki ücretli çalışanların temel özellikleri henüz kırsal kesimden bağlarını bütün bütüne koparıp sanayi işçisine dönüşmemiş olmaları ve niteliksiz olmalarıdır. (Romanda geçen Üzümcü bir enformel sektör çalışanıdır). Bu işçiler zirai faaliyet ile endüstriyel faaliyet arasında hareket halindedir. Yüksek iş değiştirme oranları vardır. (Ünal)
1950’lerden sonra Adana’da ciddi anlamda bir lümpen proletarya gelişti. Sanayileşme yüksek göçü ememiyordu. Seyyar satıcılar, boyacı, küfeci, simitçi, sucu, hamal, kahveci, dilenci, çöken geleneksel zanaatlarda çalışanlar lümpen proletaryayı besliyordu. Serseriler, işsiz güçsüzler.
- Ustalar: Nitelikli ve eğitimli iş gücü olarak gereksinim duyulan insanlardır. Bu dönemde ustalar iyi para alıyorlardı.
- Gecekondu Olgusu: Kente göçenlerin konut edinme olanakları yoktur. 1950’lerden sonra gecekondulaşma gelişmiştir. Gecekondular kentleri sanayi kuruluşlarına kucak açan semtlerde fabrikalar çevresinde kurulur. (Romanda Mehmet’in yaşadığı tek odalı ev böyle bir yerdedir). 1950’lerde kırsal nüfus hızla çözülmeye başlar. Bu da kentte gecekondulaşmayı hızlandırır. İşçilerin dışında gecekonduda yaşayanların çalıştığı iş ve meslekler şunlardır: İnşaat ustası, şoför, garson, hizmetçi, uşak, sütçü, aşçı, taş ustası, benzinlik işçisi, kapıcı, hamal, çaycı, tezgahtar, seyyar satıcı, bahçıvan, manav, bakkal, demirci, küçük memur, eskici, işsiz…
- İşçi mahallesi (gecekondu): İzbe, kerpiç tek odalı evlerde otururlar. Harap, çürük, eski yıkılmış evler kalabalığının ortasındaki yanmış … acı sidik, çirkef kokar sokak.Buralarda kadın işçiler çoktur. Kadınlar ucuz işgücü olarak fabrikalarda çalışır. Vardiya dönüşü bir de ev işleri yaparlar. İşçi kadınlar çifte sömürüye uğrarlar. Çoğunlukla uykusuz gidilir çalışmaya.
- Mahalle: İşçi sınıfının enformel sektör çalışanlarının, küçük burjuvaların yaşadığı mahallelerde komşuluk ilişkileri canlıdır. Herkes herkesi bilir. İlişkiler yabancılaşmamıştır. Hastalık, ölüm vs. durumlarda dayanışma kültürü güçlüdür (Romanda da görüldüğü gibi). Komşuluk hukuku hala geçerlidir. Mahalle kadınlar için önemli bir sosyalleşme mekanıdır.
- Kültür: 1950’lerden sonra kitle kültür araçları, kitle iletişim araçları gelişmeye başlar. Sinema salonları açılır. Amerikan filmleri furyası başlar. (Zeliha’nın önerdiği filmler). Yeşilçam da gelişmeye başlar. Genç güzel kızlar artist olmak için kentlere gelirler (Zeynep böyle kandırılmıştır). Amerikan kültür emperyalizmi her yönüyle Türkiye’ye girer. Genç kuşaklar bundan etkilenir (Ali, Zeynep, Zeliha). Kitle iletişim araçlarının etkisi artar: Sinema, radyo, magazin (Oğlan Cemil, Ali), futbol…
Pazar, ABD kaynaklı yeni tüketim nesneleriyle doldurulur. Tüketim kültürü pohpohlanır. Bunun sonucunda halkın tüketim kalıbında önemli değişiklikler olur. Bu yeni tüketim nesneleri şunlardır: Radyo, buzdolabı, düdüklü tencere, pikaplı radyo, dikiş makinası, bisiklet, magazin dergileri, köylere yol, elektrik, hususi … genç kızların hayallerini süsler (Zeynep, Zeliha, Ayşe). (Romanda Ayşe bir dikiş makinesi olsun ister, Mehmet ise radyo, buzdolabı hayal eder)
Kente göçenler kentli davranış biçimleri edinir ama tam olarak kentlileşmemişlerdir. Bunu en iyi Mehmet ile Ali de görürüz. Zeliha büyük ağabeyi Mehmet’i bu konuda beğenir ama onun da kaba yanları vardır.
Sonuç: En genel anlamda toparlayacak olursak üretici güçlerdeki gelişmeler üretim ilişkilerini değiştirmiştir. Alt yapıdaki ekonomik değişmeler üst yapıdaki kültürü değiştirmiştir. Bu nedenle Topal Eskici şahsında Osmanlı feodal kültürüyle, oğulları ve kızı cumhuriyet değerleriyle çatışır. Feodal büyük aileler çözülür, çekirdek ailelere dönüşür (Romanda Mehmet’in ailesi). Kadın erkek ilişkilerine feodal aile baskısı gevşer (Mehmet, Ali, Zeliha hiç biri görücü usulüyle evlenmezler). Geçim sıkıntısı, işsizlik kadınların çalışma yaşamına katılımını arttırır (Topal Eskicinin karısı, Zeliha çalışırlar). Bu da feodal erkek egemen zihniyeti aşındırır. Küçük zanaatçılık çöker. Bunlar proleterleşirler. Bireyselleşme gelişir (çocukların şahsında). Feodal üretim çözülünce feodal ilişkiler de çözülür. Topal Eskicinin romandaki dönüşümünün altında yatan toplumsal gerçek budur. Despot baba kabul edilmez artık. O artık oğullarıyla arkadaş olmaya çalışır. Kapitalizmle dost olmayan toprak ağaları, zanaatçılar çöker. Dinsel kuruntular sorgulanmaya başlanır (Topal Eskici, oğulları). Feodal ilişkiler yıkılır.
*Orhan Kemal, Everest Yayınları, 37. Basım, Eylül 2015
- İlyas Birgül, Orhan Kemal Edebiyatında İşçi Oluş XVI, insancıl, Sayı: 253, Sayfa: 33