Savaşın bedeli – E. Gozel Dündar

ABD, I. ve II. Dünya Savaşlarında ayrı bir kıtada konumlanmış olmanın jeostratejik yararlarını gördü. Savaşlarda yara almadı. Emperyalist rakiplerinin yenilgilerini izleyerek durumdan vazife çıkardı. Dünyanın hegemonik gücüne savaş “dışında” kalmasıyla ulaştı. Her iki savaşta da bedeli (esas olarak halklar ödese de) Avrupa ve Asya’nın kapitalist-emperyalist hegemonik güçleri ödedi. 3. Dünya Savaşı da aynı şekilde seyrediyor. ABD kendi politik çıkarları için doğrudan sömürge yöntemlerini denemekten çekinmiyor. Gittiği her yeri altüst ediyor ve ortaya çözümsüz bırakılmış sorunlar yayarak derin krizler bırakıyor. Ama bu krizler ABD’yi fazla “etkilemiyor”. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi de benzer bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. ABD bu savaşın en kârlı çıkan tarafı konumundadır. Ukrayna yakılıp yıkılmış, Rusya NATO’yu karşısında bulurken epey zayıf düşmüş, Avrupa ise ABD’ye boyun eğerek ekonomik-politik krize maruz kalmıştır.

Atlantik İttifakı, Rusya’yı zayıflatmak için savaşı olabildiğine uzatmak istemektedir. Lakin kapitalizmin diyalektiği, bir ağ şeklinde birbirine olan bağımlılığı emperyalist güçleri krizin içine çekiyor. ABD sağlığı elverişli olmayan (liderlikten yoksun) bir başkanla iş yürütüyor. ABD’de kutuplaşma uç boyutlarda ve ülke “iç savaş” tartışmasının hiç de söylemden ibaret olmadığı gerçek krizlerle uğraşıyor. İç ve dış politikada Demokratlar ile Cumhuriyetçiler gırtlak gırtlağa geldiler. Yer yer silahlar çekiliyor, Trump’ın evi basılıp aranıyor, N. Pelosi’nin evine çekiçli bir saldırı gerçekleştiriliyor. 2024 seçimlerini Trump’ın yeniden kazanacağı tahmin ediliyor. ABD ekonomisi de zorda. İşçi eylemleri başladı…

İngiltere’ye başkan dayanmıyor. Rusya’yı savaşta tutmak için bu kadar istekli olmanın ardında İngiltere’nin kendi iç krizi yatıyor. Almanya ve Fransa, Rus enerji kesintisi nedeniyle çok zordalar. Savaşın faturası en çok Almanya’ya çıkıyor. Ama Rus enerjisine bağımlı olan Avrupa’da üretimin düşmesi, enflasyonun yükselmesi, işsizlik, toplumsal tepkilerin birbirini izlemesi krizin boyutunu ve derinliğini göstermeye yeter.

Almanya I. ve II. Dünya Savaşı’nın en çok kaybedeniydi. Şimdi (emperyalistler açısından) yine öyle görünüyor! Bu yüzden Avrupa’nın temsilcisi olarak el altından Rusya ile görüşmelerde bulunuyor. Çin’le görüşmeler yapıyorlar. Emperyalist güçler kriz içine girip halk hareketleriyle sarsılırsa, dünyanın diğer bölgelerinde halklar devrim durumuyla karşı karşıya kalır. Ukrayna savaşı emperyalistler açısından büyük tehlikeleri de gösteriyor. NATO üyesi Avrupa devletleri krizin faturasını ödedikçe, kendi yolunu bulmanın peşine düşeceklerdir. Bu da ABD’nin yalnızlaşmasına yol açabilir. Şimdilik Avrupalı emperyalist ve kapitalist güçlerin aldığı ilk ders budur: ABD krizin ve savaşın faturasını kendi dışındaki ülkelere ödetiyor. Bu da yeni arayışlara kapı açacaktır!

Çok kutuplu dünya ve stratejik ittifaklar

Şu anda ayrı bir kıtada; en güvenli ortamda olduğunu düşünen hegemonik güç ABD’dir. Ama bu emperyalist güç, aynı zamanda bunun büyük bir yanılsama olduğunun da farkındadır. Çünkü Amerikan emperyalizmi, dönemin en korkak gücüdür. Onun korkusu artık çok kutuplu bir dünyayı engelleyemediğini görmektir. Yani Amerika irtifa kaybetmektedir. İşte tam da bu yüksekten düşme korkusudur ki ABD’yi dostlarını çoğaltmaya ve sağlamlaştırmaya itmektedir.

Ekim ayı ortasında ABD, “ulusal güvenlik savunma strateji” belgesi yayınladı. Artık gerçeği kabul eden bir noktaya geldikleri de anlaşılıyordu. O büyük cümleyi onlar da yaptılar(!): “Dünya bir dönüm noktasındadır!” Rusya, acil düşman güç, Çin ise uzun vadede ABD’nin tek rakibi olarak kabul ediliyordu. Bu yeni dönüm noktasında ABD için “ittifaklar en önemli stratejik değerlerdir”!

Çok kutuplu dünyada küresel hegemonik güçler, stratejik ittifak arayışlarını hızlandıracaklardır. Bu, ABD kadar, Çin, Hindistan, Almanya, Fransa vb. güçler için de geçerlidir. Küçük-büyük ülke farkları olsa bile, her ülkenin bu strateji avcılığında değeri yükselecektir. Kapitalist devletler de bunu fırsata çevirip hangi güçten ne koparacaklarının hesabını yapacaklardır. Amerika, Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Pasifik’te üç stratejik alan oluşturmuştur. Fakat bunların “en garanti” gibi görünenleri bile “yeni bir dönem” in farkında olduklarından, o kadar kolay lokma olmayacaklardır.

Avrupa’yı NATO’ya dahil ettiler ama Almanya’nın, ABD’ye güvenerek kendini teslim edeceğini düşünemeyiz. Rus enerjisine olan ihtiyacı, Çin’le geliştirdiği ihracat-ithalat ilişkileri, Ortadoğu ve Asya pazarı gibi alanları ve Afrika’yı, ABD’ye bırakmak istemeyecektir Almanya. Dahası, hem Almanya hem Fransa, “Avrupa’nın gerçek sahibi biziz” diyorlar. Krizin faturasını ödeyen Almanya, salt ABD ittifakına bel bağlamayacaktır. Ortadoğu’da Araplar ile kurulan ittifaklar bile sallantıdadır. Güvenliği bile ABD’ye bağlı olan Arabistan ile BAE, Rusya ve Çin bloğuyla ittifaklar kuruyor. NATO üyesi Türkiye, Doğu-Batı dengesini gözetiyor! Hindistan, ABD ile ilişkiler geliştiriyor ama aynı zamanda ŞİO ve BRİCS üyesi. Çok kutuplu dünyanın bir kutbu da benim, diyor Hindistan! ABD, Ermenistan ve Azerbaycan sorununa el attı fakat Rusya, bu kozu ona kaptırmamak için hemen hamle yaptı. (Suriye’de de Rusya yine aynı hamleyi yapmıştı.) Ortadoğu’da kolay kolay esnemeyecek tek ABD ittifakı, İsrail’dir. Pasifikte ise Japonya, Güney Kore ve Tayvan. Tayvan Çin’in toprağı olarak görüldüğü sürece, onun da kesin bir ittifak olma durumu boşa çıkar. Japonya’nın uzun vadede ABD’den uzaklaşma ihtimali mümkündür. Şimdilik en garantili görünen Pasifik ittifakı, Güney Kore’dir.

Kısacası, çok kutuplu dünyada, stratejik ittifaklar da “dönüm noktası”na gelmiş bir dünyada çoklu seçeneklerle karşı karşıya olduklarının bilincinde olarak, taraf seçeceklerdir. Her şey pazarlık gücüne bağlıdır.