Seçimler, kriz, kitleler ve biz! (1)– Yüksek Yiğitdoğan

“İnsanlar, ahlaki dini, politik ve toplumsal söylemlerin, deklarasyonların verilmiş sözlerin arkasında bazı sınıfların çıkarları olduğunu göremediklerinden politikada budalaca aldatılmışlar ve aldanmışlardır. Bu gerçeği görmeyi öğreninceye kadar da aldatılmaya ve aldanmaya devam edeceklerdir. Gelişimin ve reformların destekçileri eski düzenin savunucuları tarafından daima aldatılacaklardır. Ta ki ne kadar barbar ve kokuşmuş olursa olsun tüm eski kurumlarla hakim sınıfların güçleri tarafından yaşatıldığını fark edinceye kadar. Bu sınıfların direnişini kırmanın yalnızca tek bir yolu var. O da bizi kuşatan bu toplumda eskiyi silip atacak ve yeniyi yaratacak bir iktidar kurmaya muktedir ve toplumsal konumu gereği bunu yapmaya mecbur güçleri bulmak ve o güçleri mücadele içinde aydınlatmak ve örgütlemektir.”

-Friedrich Engels

Seçimler

  1. siyaseten aşina olduğumuz cümlelerin bir kez daha güncellenmesi kimilerini fazlasıyla şaşırtmış, kimilerini aldıkları pozisyon nedeniyle pek etkilememiştir bağışıklık kazandıklarından olsa gerek… Sonuçta olup biten sadece seçimlerle alakalı değildir. Bu aldatma ve aldatılma her bakımdan söz konusudur. Kimileri için süreğendir ve giderek bir tercih meselesine dönüşmüştür. Artık bunu görelim ve buna göre hareket edelim.
  2. Krizden medet uman anlayışlar tam kazanacaklarını zannederlerken elde ettikleri ters orantılı sonuçlar nedeniyle bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştır. Arkalarında sürükledikleri kesimleri de buna ortak etmişlerdir. Bu da yeni bir durum değildir fakat bir öncekilerle karşılaştırılamayacak derecede ağır hasar bırakmıştır ve öyle kolay kolay toparlanacağa da benzemiyor. İçinde bulundukları durum düşünülürse mevcut gidişatta müsaade etmeyecektir. En azından uzun bir süreliğine… Çünkü herhangi bir toplumsal kırılma yok!
  3. Güzel anlamlar yüklenen bir seçimdi. Bu gerçekliği görmezden gelemeyiz. Burjuva muhalefeti ve demokrasi güçlerini bir araya getiren olgu da buydu. Başta sürece bir biçtikleri rol, krizin kitleler üzerindeki etkisinin belirleyiciliği etrafında birleşilmiş ve ortaklaşılmıştır. Bileşenler arasında açık ve kapalı olmak üzere çeşitli anlaşmalar yapılmış, kimileri alacağını almış kimileri de eli boş dönmüştür. Elbette başka arayışlar ve yönelimler söz konusuydu ancak seçimlere atfedilen ayrıcalığın sahadaki karşılığı ise hiç hesaba katılmamıştır. Ta ki sandıktan çıkan sonuca kadar… Gerçi bu hep böyleydi demek kolaycılığa kaçar! Nihayetinde en elverişli koşulların bile işe yaramadığı hatta ters tepişine şahitlik ettik. Ne yazık ki ezberlerden önyargılardan ve ön kabullerinden bir türlü kurtulamıyoruz. Kaç zamandır olmayacak şeyler oluyor!? Bu bir akıl tutulmasıdır. İster anlaşılsın ister anlaşılmasın gerçeklere karşı yokmuş gibi davranılamaz.
  4. Yazının girişinde F. Engels’ten alıntıladığımız sözlerin asıl muhatabı kitleler değil, siyaset yapıcılardır. Sırf bu yeni tablodan yola çıkarak vardığımız bir sonuç değil, nicedir üzerinde durduğumuz şeyin kendisini sürekli karşımıza çıkarması bakımından öğreticidir. Kendini bilmenin ve görmenin en iyi yolu da budur.
  5. Burjuva siyasetinin üzerinde cümleler kurup, sınıfa ve kitlelere roller biçiyoruz! Ötesi yok çünkü o güçlerin birleşik mücadelesinden bahsetmiyoruz bile! Sahada yer alamayınca etkinliğin ve yetkinliğin de olmuyor olamıyor! Gelişmelere müdahale edemiyorsun. Değiştirmek ve dönüştürmek güç meselesiyle ilişkilerdir. Güç ise örgütlenmek ile ilgilidir. Ne üreteceksek bu gerçeklikte üreteceğiz.
  6. 2023 seçimleri bir kriz seçimiydi. Zamanında yapılmış olması bu gerçeği değiştirmez. Kaldı ki son 3 yıldır seçimlerle yatıp kalkılmıştır. Daha şimdiden benzer bir tabloyla karşılaşacağımızı söyleyebiliriz.
  7. “Yönetememezlik” bir yönetme becerisine dönüştü. Doğruya doğru ama bu koşullarda kazanırken daha büyük kaybetme ihtimaliyle de karşı karşıya kalabilirler. Gerçi şu an kimi şeyleri dile getirmek için çok erken. Ayrıca yazımızın konusu da değildir. Bizimkisi sıcağı sıcağına ilk elden edinilen izlenimleri aktarma çabasıdır. Sınıfsal, toplumsal güçlerdeki getirisi ve götürüsü üzerinde ne gibi sonuçlar doğuracak ve dahası üzerimize düşen görevler nelerdir, ne yapmalı ve neleri yapmamalıyız?
  8. Herkes seçimini yapmış gözüküyor. Bir nevi gelecek seçimlerin seçimi yapıldı. Yine de kitleler açısından bu seçim geride kalmış falan da değildir fakat her şeye de sil baştan başlanmayacak. Açıkçası herkes payına düşeni aldı. Aldatma ve aldatılma çift taraflıdır. Bu bir kader değil, kendi çıkışsızlığımızın bir sonucudur. Kuşkusuz tersine çevirmek yine bizim elimizde. Yeter ki hedefe odaklanabilelim. Bu toplumda eskiyi silip atacak ve yeniyi yaratacak bir iktidar kurmaya muktedir ve toplumsal konumu gereği bunu yapmaya mecbur güçleri bulmak ve o güçleri mücadele içinde aydınlatmak ve örgütlemektir. Daha ne bekliyoruz!? Bugün, yarından da çok geç olabilir.

Kriz

İçinden geçilen durum, hayatın her alanına nüfuz etmiş bir kriz. Kimilerinin deyimiyle iflah olmaz bir özelliğe sahiptir ve hakkımda yazılmadık, çizilmedik bir şey kalmadığı gibi hala yazılmaya devam ediliyor ve elbette yazılmaya devam edilecek de. Görünen o ki bu daha iyi günlerimiz…

Genel yorumlardan yola çıkarak kapitalist sistemin çözülüşü ile çöküşü arasındaki açı farkı en iyimser tahminle verilen ayarlarda saklı ve bir oldu bittiye müsaade edip etmeme hali gittiği yere kadardır. Eğer o ışık aşılırsa olacakların önüne geçmek gibi bir dertleri olmaz, olamaz da. Bu kapitalizmin doğasına aykırıdır. Yıkıcılıkta üstüne yok. Ne de olsa varoluşunu 10’a çıkart borçlu. En kullanışlı aracını devreye soktu bile. Sınırlarını çizdiği bir savaşın her an kontrolden nasıl çıkacağını ya da çıkarılacağını hesaplamışlardır. Devir her zamankinden çok daha fazla hesap kitap devridir. Hiç kimse bu sürecin dışında kalamaz. Artık öyle bir dünya yok. Herkes planını buna göre yapıyor ve önündeki sürece ona uygun olarak hazırlanıyor. Yeni bir dünya savaşına… Bugünden böylesi bir savaşın ne gibi sonuçlar doğurabileceğini kestirebilmek ne kadar güçse aynı şekilde savaşın sevk ve idaresi de bir o kadar güçtür. Herkes o zorluğu yaşayacak ama öyle ama böyle. Bundan kaçış yok!

Ukrayna ve Rusya savaşına kaç zamandır bir sinema filmi izler gibi izliyoruz. Elbette bu durum ilk değil, coğrafyamızdan ve Ortadoğu’dan aşinayız. Çanlar şimdi Avrupa için çalıyor. Dünün seyircileri bugün yanı başlarında cereyan eden ve her an kendilerini sıçrama kapasitesine sahip bir savaşın sokaklarını nasıl tutuşturacağını görüyorlar. Benzer durum bizim için de geçerlidir. Kaldı ki o evreyi değişik biçimleriyle yaşadık. Adı konmamış bir savaş hali askeri, ekonomik, siyasi, ideolojik ve kültürel boyutlarıyla her geçen gün bir kara delik gibi toplumu içine çekiyor. Sorgusuz sualsiz bir benimseme ve kabullenme söz konusu. Her şeye alıştığımız gibi bağlanıyoruz da en sonunda iş tapınmaya kadar uzanıyor. Dönüp ne oluyor düşünmüyoruz. Savaşın boğucu basıncı arttıkça kitleler daha da içe kapanıyor. Psikolojik harpçiler, makul gerekçeler üreterek sürekli olarak güç gösterisinde bulunuyorlar. Bir yanıyla da her türlü manipülasyona açık hale geliniyor. Olur olmaz şeyler propaganda mı malzemesine dönüşüyor, pazarlanıyor ve satışa sunuluyor. Alıcısı da var! Bütün ilişkiler mevcut duruma göre kurulup bozguna uğratılıyor. Bu işin bilinen görünen yüzü deyip kestirip atıyoruz. Devlet gücüne ve olanaklarına yoruyoruz. Oysa o gücün kaynağı, dayanağı, sınıfsal ve toplumsal zemini ve dahası nereden nereye geldiği, bugün nereye doğru evrildiği konularına salt bir akademik çalışma gözüyle bakıp toplumsal ve siyasal değişimin sorunlu alanlarının bizlerin mücadelesiyle nedenli ilişkili olduğunu pek dikkate almıyoruz. Bu alandaki eksik çalışmalar, eksik sorular ve eksik cevapların peşi sıra yaşananları anlamlandırmakta yetersiz kalıyoruz. Ya şaşkınlık içinde izliyor ya da hiçbir şey olmamış gibi yola devam ediyoruz. Her şey olacağına varır kafası ve umursamazlığın bir çeşidi… Nereden bakarsak bakalım trajik bir durum. Her açıdan üzerine düşünmeyi gerektiriyor.

Belirgin biçimde yaşamımız kuşatılıp denetime tabi tutuluyor. Aynılaştırmaya ve benzeştirmeye çalışıyorlar. Yönetme alışkanlığı ve yönetebilme becerisi, örgütlenebilmeye ve örgütlemeye dayanır. Stratejik bir bakış açısından ve yönelimine sahip değilseniz ne bugünün akıl sır erdirilemeyen meselelerini ne de geleceği ilişkin düşüncelerinizi kitlelere aktaramazsınız. Yaşanan tam da budur. Bu kadar rahat yönetebiliyor olmalarının bir başka açıklaması olsun ya da olmasın ne fark eder. Kitleler neticeye bakar ve de gücün kullanılışına… Doğru ya da yanlış demeden hatta son zamanlarda siyasal İslamcı geleneğe halel getirecek işlere imza atmasına rağmen iktidar bu şekilde ayakta kalabilmektedir. Çok önemsedikleri o değerler silsilesini sermaye eleştirmekten bile korkmamışlar ve kaçınmamışlardır. Vatan, bayrak ve iman bile buna dahildir. Yukarıdan aşağıya doğru en geçer akçe paradan başkası değildir. Para her şeyi değiştirir. Devlet eliyle yağma, talan ve rant ekonomisi sayesinde büyük çaplı soygunlar ve vurgunlarla şaşaalı yaşamlar sürüyorlar. İşçiler ve emekçi kitleler ise yoksulluğa maruz bırakılıyor. Hem pandemi döneminde hem de ağırlaşan kriz koşulları yoksulluğu giderek derinleştirdi. İşsizlik, hayat pahalılığı üst üste gelen zamlar ve gelecek kaygısı ve korkusuyla yaşam mücadelesi verilmektedir. Sosyal ve toplumsal bir vaka olarak sürdürülemez bir boyuta gelindiğinde yaşanacak kırılma anı süreci nereye götürür, nereye taşır bilinmiyor. Şimdiden bir şey söylemek güç. Ancak ihtimallere karşı bizim kadar faşizm de kafa yoruyor. Bütün hazırlıklarını da buna göre yapıyorlar. Herhangi bir protesto eylemine hatta sıradan bir basın açıklamasına dahi göz açtırmıyorlar. Devletin kolluk güçlerinin uyguladığı ölçüsüz şiddet yetmezmiş gibi üstüne paramiliter güçler sahaya sürülüyor. Mafyacı, çeteci, dinci, tarikatçı örgütler… korkutup yıldırmadı insanlara karşı şantaj ve komplo vari yöntemleri devreye sokuyorlar. İstisnasız bu saldırılar tüm muhalif güçleri kapsamaktadır.

Yukarıda sıraladığımız kullanışlı araçlara her şeyden çok ihtiyaç duyuyorlar. Ne kadar çok çeşitlilik içerirse o kadar korku salacaklarını düşünüyorlar. Bu yapılar uzun zamandır devrede ancak artık gizlenme gereği dahi duymuyorlar. Eskiden olsa bu denli rahat hareket edemezlerdi. Örneğin ayyuka çıkmış bir olay ve eylem yaşandığında devlet yetkilileri münferit vaka deyip geçiştirdi ve üstlenmezdi. Şimdi öyle mi!? Sahip çıkmakla kalmıyorlar sebeplerini sıvazlıyorlar ve arkasından hiç utanmadan sıkılmadan “bu daha iyi günleriniz eğer aklınızı başınıza almazsanız sonuçlarına katlanırsınız” diyorlar. Çeteleri ve mafyaları meşrulaştırıyorlar. Ne yapsınlar, onlar da haklı, onca güce rağmen çok korkuyorlar! Kimden mi? Kitlelerden! O yüzden en ufak bir kıpırtıyı ve hareketliliği anında bastırmaya çalışıyorlar.

Koşullar ağır, koşulları zorluyor ve bu nedenle teyakkuz halindeler. Amaçları sokağı teslim almak. Planları onun üzerinden yapıyorlar ve uygulamaya koyuyorlar. Gün oluyor bir bakıyorsunuz; göçmenler, sığınmacılar, mülteciler birer asayiş sorunu haline getiriliyor. Şoven, ırkçı saldırılara maruz bırakılıyorlar. Her türlü istismara uğruyorlar. Sonra hiçbir şey olmamış gibi kenara çekilip izliyorlar çünkü hesap içinde hesap var. İstedikleri anda istedikleri güçleri istedikleri biçimde yönlendirebileceklerinden eminler.

Sokaklar zimmetlenmiş, mahalleler paylaşılmış durumda. Bir başka yerde veya bir başka sokakta uyuşturucu çeteleri çatışıyor, yaralanan ve ölenlerin diğerini hemen başka birileri dolduruyor. Uyuşturucu ticaretinin merkez üssü haline getirildi. Pazar büyük olunca kapışma ve rekabet de büyük oluyor. Siyasal iktidarın doğrudan bu işlere yönettiğini artık bilmeyen de yok. İnsanlar bir yönüyle kendilerini koruma derdine düştüğü gibi bir başka yönüyle de kolay para kazanmanın peşinde. Her iki açıdan da kontrol altında tutuluyorlar. Buna bir de gündelik hayatın içine sızarak en kişisel meseleleri ve arizi durumları televizyon ekranlarına taşıyarak didik didik edişlerini ekleyin. Hikaye satıcılığına soyunup toplumun değerleriyle oynuyorlar. Sürekli bir güvensizlik duygusu pompalayan ve olur olmaz her şeye karşı kuşku duyan aynı zamanda aldatan aldatılan ve ihanete uğrayan-uğratan insan tipi yaratıyorlar. Tek kelimeyle çürüme ve çürütme!

Devam edecek…