Siyonist İsrail Yenilecek, Ezilen Halklar Kazanacak! – DKP/Birlik

Filistin Direnişi’nin, 7 Ekim 2023’te, İsrail işgaline ve yerleşimciliğine karşı gerçekleştirdiği Aksa Tufan’ı operasyonunun birinci yıldönümünün arifesinde, siyonist İsrail, ardı sıra yaptığı alçak saldırılar ve katliamlarla, yürüttüğü haksız savaşı, bölgesel bir savaşa dönüştürmenin peşinde. Çünkü bir dünya savaşına her geçen gün daha fazla yaklaştığımız şu günlerde, kendi bekasını ancak böyle sağlayabileceğini herkesten daha iyi biliyor. Batı emperyalizminin ileri karakolu olarak bölgede, onların karşısında kim varsa, o yüzden saldırıyor. Gazze’de, neredeyse bir senedir sürdürdüğü ve çoğu çocuk olan 50 bin masumu katlettiği soykırıma devam ederken, Filistin halkının en ileri müttefikleri olan İran, Lübnan, Suriye ve Yemen halklarına; Hizbullah’a ve Husiler’e yaptığı alçak saldırıların amacı kuşkusuz olarak bu.

Son on yıllarda, bölgede Batı emperyalizmine vurulmuş en sahici darbelerin öncüsü, Lübnan halk önderi ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın, sivillerin de yaşadığı bir yerleşkede, ABD’nin desteğiyle, 85 ton bomba kullanılarak katledilmesi, savaşı bölgeye yayma sürecini hızlandırmış oldu. Netanyahu’nun, tüm bu yaşananların talimatını, arsızca, BM Genel Kurulu’nda herkesin gözü önünde vermesi, dünyanın içinde bulunduğu durumu net olarak göstermektedir! Siyonist İsrail, ulaştığı bu pik noktasından hareketle, Güney Lübnan’a bir işgal harekatı başlattı.

Tüm bu yaşananların ardından; İran rejiminin, nisan ayında yaptığı göstermelik saldırıdan sonra, dün gece yaptığı füze saldırıları, HAMAS savaşçılarının, çatışmayı Gazze’nin dışına taşıyarak, yerleşim bölgelerinin içine sızıp yaptığı feda eylemleri ve Filistin direniş örgütlerinin bu tarz saldırıları yoğunlaştıracaklarını ilan etmeleri, siyonist İsrail’in, amaçlarına giden yolda, engebesiz bir arazide yol alamayacağını göstermektedir. Ayrıca, Hasan Nasrallah ve üst düzey yöneticilerinin katledilmesinden sonra, her ne kadar çok kan kaybetmiş olsa da, Hizbullah hala Hizbullah’tır; Nasrallah’ın yoldaşları elleri tetikte siyonistleri avlamaktadır! İşte bu yüzden, siyonist İsrail; her ne kadar ölüm kusan tüm silahlarını her cephede kullanıyor olsa da, ezilen halkların direnişi karşısında zorlandığını, daha da zorlanacağını ve bu zorluğun büyük bir yenilgiyle sonuçlanabileceğini biliyor!

Zaten, Aksa Tufanı ve sonrasında yaşanan sürecin gösterdiği yalın gerçek açıktır: İsrail, içi ekonomik-askeri “yardım”larla ve buna bağlı olarak teknik donanımla doldurulmuş bir hava balonudur! Batı emperyalizmi ve bölgedeki çıkar ortakları yoksa, onun varlığının hiçbir önemi yoktur. Başta ABD olmak üzere, Batı emperyalizminin kanatları altında korunduğu müddetçe nefes alabilmektedir. TC devletinin yürüttüğü riyakar ticaret ortaklığı ve başta Ürdün devleti olmak üzere diğer işbirlikçi Arap rejimlerinin kurduğu önden savunma sayesinde, bu haksız savaşı ve soykırımı devam ettirebilmektedir. Bu yalın gerçek, şu ya da bu biçimde, diğer tüm egemen devletler için de geçerlidir. Ezilenlerin, doğru bir şekilde yürüteceği örgütlü mücadeleleri karşısında, hiçbir egemen devletin mutlak bir zafere ulaşması mümkün değildir! Bunun, bizim için en yakın örneği KÖH’ün karşısındaki TC devletidir!

Bu savaşı, Gazze’de yaşanan soykırımı, Lübnan’da gerçekleştirilen katliamları ve ileride yaşanabilecek daha vahim sonuçları durdurmanın tek yolu, bölge üzerindeki emperyalist kapışmayı engellemekten geçmekte. Ancak bu, apolitik ve pasifist boykot-barış çağrıları yaparak, buna yönelik kitlesel mitingler-yürüyüşler vb. tertiplemekle yetinerek yapılabilecek bir şey değil! Elbette, kitleleri apolitik ve pasifist boykot-barış çağrılarıyla yanlış yönlendirmediğimiz taktirde, bu vb. etkinliklerle az-çok siyasallaştırabiliriz. Ama asıl yapılması gereken, her türden egemen-emperyalist güç odağının ve blokun hegemonyasını reddeden, Ortadoğu’nun tüm ezilenlerinin bağımsız direniş cephesini örgütlemektir. Savaşın sarsıcı etkilerini bölgenin ve Batının metropollerine taşıyabilmek, düşmanı yıldırırken ezilenleri bir bütün olarak emperyalist sistemin karşısında cepheleştirebilmek ve bölgesel bir devrimin önünü açabilmek böyle mümkün olabilir.

Tam bu noktada söylemek gerekir ki, yaşam, biz Türkiyeli devrimcilerin omzuna ağır bir yük yüklemiştir. Öyle ki, TC’nin emperyalist kapitalist düzende ve bölgesel denklemde durduğu pozisyondan kaynaklı, bölgede böyle bir değişimi tetikleyebilecek ve ezilenlerin bağımsız direniş cephesini oluşmasını sağlayabilecek en güçlü etki, Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında yaşanacak devrimci bir süreçle oluşabilir. Bunun, bölge halklarının haklı mücadelesine destek verirken, riyakar bir biçimde Kürt halkının haklı mücadelesini görmezden gelerek örgütlenmesi mümkün değildir. Aynı şekilde, “etliye-sütlüye” dokunmadan, pratik bir karşılığı olmayan, sadece edebi bir niteliği olan devrim söylenceleriyle de mümkün değildir. Hele ki, “Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, ona sahip çıkacağız” gibisinden bir siyasal programa sahip olup, devletin hizasında konumlanarak hiç mümkün değildir!

Son yaşanan gelişmeler, çok sarih bir tabloyu önümüze çıkartıyor. Yeryüzü senelerdir damarlarında biriktirdiği o cerahati kusmak üzere. Kendine devrimciyim diyen herkesin buna hazır olması gerekiyor. Öyle ki, İsrail sadece İsrail değildir. O, bütün emperyalist kapitalist sistemin gerçek yüzünün bir temsilidir. İsrail’in bugün uyguladığı soykırım ve şiddet, sistemin yapısına içkin bir niteliktir. İsrail’in yürüttüğü savaş, yaklaşmakta olan dünya savaşının, sadece bir ön gösterimidir. Bu şiddetin muhatabı sadece Filistin ve Lübnan halkı değil dünyanın tüm ezilenleridir. Bu gerçek, bölge ve dünya devrimine doğru zafere giden yolda, devrimci şiddeti temel alan bir mücadeleden başka bir yol olmadığını göstermektedir. Yeterli veya değil, hareketimiz, bu bilinçle konumlanmaktadır.

İşte tam da bu yüzden devrimci bir cüreti amasız fakatsız kuşanacağız! Herkesin hakkında konuştuğu ama kimi siper yoldaşlarımız hariç neredeyse hiç kimsenin elini sürmeye dahi yanaşmadığı hatta hakkında konuşmaya dahi çekindiği ne varsa sımsıkı kavrayacağız; kavrayamıyorsak da temas edeceğiz! Çünkü devrime giden yol bunu gerektirmektedir. Devrimci cesaret diye buna denmektedir. İşte bu yüzden, bir korkak gibi her gün ölmektense cesur olacağız ve gerekirse bir devrimci olarak en doğru şekilde, en doğru anda, her gün değil bir kere öleceğiz! Başta Ortadoğu olmak üzere, dünyanın tüm ezilenlerinin emperyalist tahakkümden kurtulması ve özgürleşmesi, ancak böylesi bir ruh hali kuşanılarak mümkün olacaktır!

Safımız, egemenlerin zulmüne ve gadrine karşı savaşan tüm ezilenlerin safıdır!

Kurtuluşumuz ve gerçek özgürlük, ancak her türden emperyalist kapitalist güç odağının bölgedeki hakimiyetinin kırılmasıyla mümkün olacaktır!

Siyonist İsrail yıkılana dek; Filistin nehirden denize özgür olana dek; başta Lübnan olmak üzere, tüm Ortadoğu halkları siyonist İsrail’in ve diğer tüm egemenlerin tehditlerinden kurtulana dek mücadele devam edecek!

DKP/Birlik

2 Ekim 2024

Kaynak: Komün Gücü