Teğmenlerin gösterisi, TSK’nın kendi içinde gerçek bir özeleştiri sürecine girdiğinin miladı olabilir mi?
Şaşırmakta haklısınız. Bu da nereden çıktı? Buradaki özeleştiri, bir yanıyla kendi içlerinde yılların otoriter gücü olarak ipin ucunu kaçırıp sivil siyasetçiler karşısında nasıl bu hale ( emir alan!) düştüklerinin özeleştirisi diğer yanıyla bununla bağlantılı olarak mevcut bölge gerçekliğinin bu otonomiyi gerekli kılmasıdır. Aslında her ikisi zamanlama olarak üst üste düşmüştür. TSK açısından ‘büyük savaşın’ arifesinde kılıç göstermek cephe gerisini tahkim etmek için zorunlu olmuştur. Herkes askeri vesayet geri mi geliyor diye veryansın ededursun, asıl mesele budur.
TSK kurmay tabakası ordunun önce FETÖ ile sonra 15 Temmuz sonrası diğer tarikatların etkisiyle tarihinde görülmedik bir laik bozulma süreci içine girdiğinin elbette bal gibi farkında, 200 yıllık Harp Okulu’nun başında sivil bir rektör var! Olacak iş mi bu? Boğaza nazır Kuleli Askeri Lisesinin duvarları örümcek bağlamış, küf kokuyor.
Ordu içinde birilerinin FETÖ ile girilen ilişkileri, 15 Temmuz’u ve sonrasında AKP ile girilen boyun eğme ilişkilerini enine boyuna ele aldığı düşünülebilir. Ve bu düşünceler öyle görünüyor ki genç teğmenlerin ileri gelenleri ile paylaşılmış. Okul birincileri başta olmak üzere.
Birkaç gün öncesinde Malazgirt kutlamalarında birkaç generalin Hüda-Par başkanı ile çekilen fotoğrafları, generaller her ne kadar biraz çekinik poz verseler de belki de bardağı taşıran son damla oldu!
Kılıçların havaya kaldırılması ne bir darbe çağrısı, ne yenilmiş Atatürkçü subay ve generaller ile CHP’lilere verilmiş bir selam ne AKP’ye verilmiş bir ihtar, ne okul hakkında çıkarılan “içine AKP’liler ve tarikatlar sızdı” söylentilerine bir cevap ne de AKP ile ittifak halindeki Ergenekon’culara verilmiş bir bağlılık yeminidir.
Devlet Bahçeli’nin Teğmenlerin gösterisine karşı yayınladığı metin okunduğunda olaya şiddetle karşı olduğu anlaşılıyor.
O yüzden gösteri Ergenekon ve onun sivil uzantılarının sesi değildir.
AKP’ye daha fazla baskı yapsın diye Avrasyacı askerlere verilmiş bir mesaj da değildir.
Sağcısından solcusuna kızıl elmacısından Avrasyacısına kadar büyük bir zevkle Teğmenlere sahip çıkan her çeşitten ulusal solcu da büyük bir yanılgı içerisindedir.
AKP ve bilumum İslamcılar ve tarikatlar da gereksiz bir telaş ve korku içinde boşu boşuna askeri vesayetin yeniden hortlatılmak istenmesinden bahsedip durmaktadırlar.
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganı elbette siyasi bir slogandır. 15 Temmuz sonrası içinden laiklik kelimesi çıkarılarak değiştirilen Harbiye yemininin orijinal halinin okunması ise çok daha ideolojik bir eylemdir. Bir kadın subay liderliğinde 350 erkek teğmene slogan attırılmasına önemsiz bir olay gözüyle bakılamaz.
Mezun olan 980 subaydan 300 küsurunun eyleme katılması, yani sadece üçte birinin gösteriye icap etmesi de gayet önemlidir. Demek ki ya kendi aralarında bir ayrışma var. Bütünlük yok. Ya da bir taktik olarak herkesi katmamış da olabilirler. Eğer böyleyse durum elbette daha ciddidir.
Buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılmaktadır ki, olay mezuniyet coşkusu ile kendiliğinden gelişmiş basit bir gösteri değildir. Bunu aynı ODTÜ mezunlarının her yıl gerçekleştirdikleri alternatif mezuniyet töreni gibi ele alabiliriz. Siyasi bir gösteri ve protestodur bu! Bilinçli ve organizedir.
30 Ağustos sonrası seçilen yeni komuta kademesi hakkında yazılıp çizilenlere bakıldığında, özellikle yeni Genelkurmay Başkanı’nın geçmişte 2. Ordu, Libya ve Karabağ’daki aktif-militer rolü de düşünüldüğünde TSK’nın 15 Temmuz sonrası en seçkin komuta kademesi olarak ele alındığını görürüz. Son komuta heyeti TSK’nın kendi iç teamülleri doğrultusunda, sivil siyasetçilerden bağımsız olarak seçildiği için “eski hiyerarşiye geri dönüldü” tarzında çıkan haberleri ciddiye alabiliriz.
Tahmin edilir ki, Teğmenleri domine eden işte bu kuvvet grubudur.
TSK, FETÖ’den beri sivil siyasetçilerin elinde tabiri caizse oyuncak olmuş, 15 Temmuz ile çok ciddi bir travmaya maruz kalmış, Kürt savaşında kendi dışındaki güçler de müdahil olduğu için Gare’deki gibi birçok başarısız operasyon üzerine yıkılmış ve emniyet, MİT ve en son İçişleri’ne bağlanan Jandarma ile arasındaki hiyerarşik ilişkiler ve sınırlar tümden yok olmuştur. Böylesi bir sistem ile önlerine koydukları Suriye ve Irak hedef ve stratejilerini gerçekleştirebileceklerine güvenmemektedirler. Hele bu hükümet bileşimi ile bunun imkânsız olduğuna adları gibi emindirler.
Kılıçlar havaya neden kaldırıldı? Bunun cevabı TSK’nın hükümet ve devletten eski otonomisini artık geri istemesi ile ilgilidir. Peki, bunu neden istiyor? Politik gerekçelerini az çok saydık.
Güncel ve askeri gerekçesi ise Irak ve Suriye’dir.
Bu kuvvet grubu ipleri eline geçirdikten sonra ülkenin geleceğini çok ciddi değiştirecek bir kararın arifesi ile karşı karşıya kalacak. Savaşı derinleştirme ya da kısmen geri çekilme!
Kürtler karşısında ya bölgenin ikinci bir İsrail’i olup tümden Avrasyacı çizgiye dahil olacaklar ya da kendi sınırlarına çekilip hükümet değişikliği ile daha az maceracı bir çizgiyi kurgulayacaklar.
ABD-NATO-Avrupa ile Rusya-Çin-Avrasya blokları arasında ülkeyi güvenilmez kılan, zayıf düşüren pragmatist fırsatçı dış politika çizgisinin düzeltilmesi bir diğer talepleri olacaktır.
Bunca yıldan sonra, sivil siyasetçiler ve toplumun tam da askerin siyasetten elini çektiğine kanaat getirdiği bir zamanda kılıçların neden yeniden çatıldığını çok yakında daha net görebileceğiz.
TSK, en azından eşitler arası bir ilişki talep ediyor. Fiili olarak eskisi gibi başkomutanın Cumhurbaşkanı değil, Genelkurmay Başkanı olmasını istiyor gibi.
İstedikleri hâlihazırda sürmekte olan 3. Dünya savaşına iç savaş ve dış politikada çok daha donanımlı siyasi ve askeri kadrolarla devam etmek. Ya bunu kabul ettirecekler ya da diğer bir yol ise erken seçimi zorlayarak kendilerini daha otonom bir güç haline getirecek bir dönemin kapısını açacaklar. Savaşla da olsa “barış”la da olsa iktidar gücü içindeki eski koltuklarını geri istiyorlar.