Bugün çoğu insan için, sosyalizm laik ya da ateist bir dünya görüşüyle ilişkilidir. 1917 Ekim Devrimi’nden beri çoğu sosyalist rejim Marksist doktrinler üzerine inşa edilmiş ve net bir şekilde din karşıtı tutumlar almıştır. Ancak, başka bir perspektiften bakıldığında, laik ya da din karşıtı sosyalizm istisnai bir hal iken, dini sosyalizm daha yaygındı. Karl Marx ve Friedrich Engels’in sosyalist öncüllerinin kahir ekseriyeti son derece dindardı. Özellikle Fransa’da, sosyalistler dini, politik tasavvurlarının mütemmim cüzü olarak gördüler.
19. yüzyılın ortalarından sonra, sosyalistler yeni spiritüalist okültist dini hareketlerin kurucuları bile oldular. 19. ve 20. yüzyıllarda laikleştirici bir güç olarak sosyalizmin rolü tesadüfiydi ve sosyalizme içkin değildi. Aslına bakılırsa, sosyalistlerin din ile dirimsel ve üretken bir ilişkileri vardı. 1820’lerde, ilk etkili sosyalist hareket olan Fransız Saint-Simoncular kendilerini “kilise”lerinin havarileri ilan ettiler ve bir “Yeni Hristiyanlık” vazettiler. En faal sosyalist ekol olarak Saint-Simoncuların halefi olan Furiyeristler “İsa Mesih’in Hristiyanlığına dönüşü”ne rağbet ettiler. 1840’larda, öncü komünist Étienne Cabet, komünizmi “İsa Mesih’e göre gerçek Hıristiyanlık” olarak tanımladı. Sosyalizm kavramınıicat eden Pierre Leroux, kelimenin anlamını “dini demokrasi” olarak açıkladı. 1843’te Engels, Fransızların “mistisizmine” hayran kalmıştı, ama daha sonra genellikle Marksizmle şekillenen takipçiler, ilk sosyalistlerin dinini yüzeysel retorik ya da çocuksu coşku olarak reddettiler. Ancak, durum basitçe böyle değil. Birçok erken dönem sosyalisti, dinde toplumu hem dini hem de sosyalist ilkelere göre tanımlamanın yollarını aradı.
İlk sosyalistler Aydınlanmanın ifratına karşı koymak için din, bilim ve felsefenin bir “sentezini” oluşturmaya çalıştılar. Aydınlanma ve Fransız Devrimi’nde materyalizm, ateizm ve egoist bireyci eğilime karşı bir düzeltme yapılması ihtiyacı gördüler. Saint-Simoncular “siyasi düzenin kendi bütünselliği içinde dini bir kurum olacağını” beyan ettiler. Bu kusursuz toplumda, bir ruhban sınıfı toplumsal uyumu koruyacaktı. Hatta sosyalizmi bir “teokrasi” tanımı olarak teokrasiden “politik ve dini yasaların özdeş olduğu ve toplumun liderlerinin Tanrı adına konuşanlar olduğu durum olarak anlaşıldığı sürece” kabul ettiler.
Katolikliğin köklü örneğini izleyerek, sosyalistler “ruhani otorite”de ısrar ettiler ve Katolik Kilisesinin çatısından sonra kendi evrensel birliklerini oluşturdular. Çağdaş reformist Katoliklerin sınırları genellikle, özellikle de erken 1830larda Hristiyan sosyalizmine dönüşen sözde yeni-Katolik hareketi oluşturan bir rahip olan Félicité de Lamennais örneğinde olduğu gibi bulanıktı. Lamennais’nin son derece etkileyici yazıları, “gerçek Hristiyanlığı” tesis etmek için sosyalist kararlılığın yakıtı oldu.
1848 Şubat Devrimi, dünya üzerinde sosyalist Tanrı Krallığını gerçekleştiremedi. Louis-Napoléon’un 1851’deki darbesi, İkinci Cumhuriyet’in ölümünü getirdi ve sosyalist faaliyetler yasaklandı. Bu atmosferde spiritüalizmin ortaya çıkışı sansasyona neden oldu. Spiritüalizm 1848’de Amerika’da, Fox kızkardeşlerin sözde “masayı tık tıklayarak” ölülerin ruhlarıyla iletişim kurduklarını iddia etmeleriyle ortaya çıkmıştı. 1853’ten itibaren benzer bir fenomen Fransa ve Almanya’da ortalığı ayağa kaldırmıştı. Sosyalistler, özellikle Furiyeristler, ABD sosyalizminden ortaya çıkması ve evrensel uyum ve çekim hakkındaki teorilerle doğal güçler ve sosyalizme olanak sağlayan ruhsal yenilenmeyi biraraya getirmesi nedeniyle spiritüalizmi hoş karşılamışlardı. 1850ler’de çok sayıda gedikli sosyalist önde gelen spiritüalistler haline geldi.
Aynı esnada, sosyalizmin geleceği ile ilgili ateşli tartışmalar alevlenmişti. Revue philosophique et religieuse, (Felsefi ve Dini Dergi -çev.) Temmuz Monarşisi’nin oluklarında sosyalizmi yeniden canlandırma girişimi, eski sosyalistler ve onları eleştirenlerin arasındaki çatışmanın bir örneğidir. Eleştirenlerin arasında Sosyalist Siyonist Moses Hess de vardı. Cepheler netti: editörün iddialarına öfkeli bir yanıt olarak, gelecek “bilimsel” Alman sosyalizmindeyken, Fransa’daki sosyalizmin başarısızlığı “teozofi sosyalizmi” olmasından kaynaklanıyordu.
1840’larda aşırı radikalizmi ile meşhur bir papaz olan olan Alphonse-Louis Constant, mistik olarak sosyalizme eğilimi olan bir diğer kişiydi. 1810 doğumlu Constant romantik sanatçıların ve sosyalistlerin dünyasına girmek için dini kariyerini terk etmişti. Constant Lamennais’nin müridi oldu ve yeni-katolik bir komünizmi ortaya attı. Saint-Simoncular ve Furiyeristler gibi yalnızca eğitimli elitlerin barışçıl bir devrim gerçekleştirebileceğini savunuyordu.
Revue makalelerinde, Constant, gerçek sosyalizme ulaşmanın anahtarını bulduğunu ileri sürmüştü: Kabala ve onun büyülü öğretileri. Çağdaşları sonraki kuşaklardan daha az şaşırmıştı: sosyalizmin -hem eleştirel hem özgönderimsel- tarihyazımı, sosyalistleri mistikleri, teozofistleri, Kabalistleri, sihirbazları, Katharları veya Tapınak Şövalyelerini içeren sapkın bir geleneğin mirasçıları olarak gördü ve Antik Gnostiklere kadar geri gitti. Constant, bu geleneğin gerçek dini ve dolayısıyla gerçek sosyalizmi temsil ettiğini, ancak hikmetinin onu yozlaşmadan sakınmak için şifreli bir biçimde verildiğini açıkladı. Bu okült geleneğin şifresinin çözülmesi, insanlığın kurtuluşu anlamına gelecekti.
Bu makalelere paralel, Constant modern okültizmin kurucusu olarak ünleneceği bir mahlas kullanmaya başladı: Eliphas Lévi. Okültist Dogme et rituel de la haute magie (ya da Dogma ve Yüce Sihrin Ritüeli)’nin hala etkisini sürdüren ilk bölümleri 1854’te ortaya çıktı. Bu ve sonraki kitaplarıyla, Constant ‘okültizm’i yayan ilk yazardı. Amacı, insanların kurtuluşuna yol gösterecek ve en sonunda herkesin eşit olacağı Tanrı ile evrensel bir birliği kuracak bir rahip elitler inisiyatifinin yaratılmasıydı. Constant’ın çağdaş sosyalist teoriler temelinde geliştirdiği büyünün “evrensel bilimi”, asli bir rol oynamak için vardı. Bu, mükemmel toplumsal düzenin temellerini atacak bilim ve dinin nihai sentezini yaratacak ve insan ilerlemesinin devrimci yürüyüşündeki son aşamayı oluşturacaktı.
Büyü dili, bir sosyalist olarak Constant’ın fikirlerinin üstünü örtmemelidir. Akademisyenler bazen onun ruhani otorite, teokratik hiyerarşi ve ‘cahil kitlelerin’ tedrici olarak yönlendirilmesi çağrısını gerici bir siyasi dönüş olarak algıladılar. Aslında bunlar kiliseden ilham alan sosyalist doktrinlerdi. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren materyalist, ateist sosyalizmin egemenliği nedeniyle din ve sosyalizm arasındaki ilişki derin bir şekilde çarpıtılmıştır. Spiritüalizm ve okültizmle sadece din sosyalizme yol göstermemişti, sosyalizm de modern dinin tabiatına kalıcı katkılarda bulunmuştu.
Kaynak: https://aeon.co/ideas/how-socialism-helped-to-seed-the-landscape-of-modern-religion
Çeviren: Aslı Polat