Maske düştü, çember sakal görüldü. IŞİD-El Kaide’nin kravatlı sureti HTŞ, başta Lazkiye ve Tartus olmak üzere Suriye’de yaptığı Alevi katliamlarını toplu bir soykırım girişimine dönüştürdü. Geç de olsa Suriyeli Aleviler, katliamlara karşı dağlarda ve şehirlerde direnişe geçtikten sonra HTŞ, camilerden yaptığı çağrı ile Alevilere eskisinden daha şiddetli katliamlara girişti. Korkaklar, korkaklığını yapmaya devam ediyor: İsrail’e ses çıkaramayan katil çeteler; silahsız sivilleri katlediyor, kadınları kaçırıyor. Bu pratikleri Şengal’den, Rojava’dan, İŞİD’den biliyoruz. Öyle ki bildikleri tek şey katliamdır, tecavüzdür, sindirmedir, yok etmedir.
Bu, gelgeç bir olay olarak anlaşılamaz. Tıpkı 2011 yılında, Suriye’de ilk cihatçı katliamlar başladığındaki gibi gaflete düşülmemeli. Suriye’de hiçbir sorun çözülmediği gibi katliam ve çatışmalar daha da büyüyor. Başta Türkiye ve Lübnan olmak üzere, Suriye’ye komşu ülkelerde çatışma zeminleri derinleşiyor.
HTŞ, dünyadan gelebilecek tepkileri soğurmak için bilindik yalana devam ediyor: “Aleviler ile değil, Esad artıklarıyla savaştıklarını” söylüyor. Diğer yandan AKP-MHP iktidarı ve medyası hep bir ağızdan bu katliamlara aynı yalan üzerinden destek sunuyor. Aslında HTŞ ve AKP-MHP’nin korkusu aynıdır. AKP-MHP iktidarı en az HTŞ kadar bu katliamlardan sorumludur ve örgütleyicisidir. Çünkü ok yaydan çıkmış, bir kere Ortadoğu cehenneminde yeni-Osmanlıcılık oynamaya başlamışlardır. Fakat faşist AKP-MHP iktidarının evde yaptığı hesap Ortadoğu’ya uymuyor. Her türlü askeri operasyona karşı Rojava’yı teslim alamadılar, alamayacaklar. Hakeza Dürziler HTŞ’yi silahlarıyla karşıladı ve bölgelerine almadı. Şimdi ise Aleviler öz-savunma ve öz-örgütlenmelerini geliştirerek direnişe geçti, HTŞ’ye etkili darbeler indirdi. HTŞ ve etrafındaki çeteler, Alevi halkına yönelik saldırılardan sonra Halep’in Şéx Meqsûd mahallesine de saldırma girişimlerinde bulundu; öz-savunma güçleri bu saldırıları püskürttü; daha büyük bir saldırıyı da tarumar edeceklerdir. Bu bağlamda Alevilerin yoğun yaşadığı Lazkiye ve Tartus hattında özerklik potansiyeli; Kürtlerle, Dürzilerle, kadınlarla, seküler Araplarla buluşarak Demokratik Suriye’yi inşa etme potansiyeli yükseliyor.
Suriye’de varoluş mücadelesi büyüyor. Her ne kadar HTŞ soykırıma girişse de artık geri dönülmez bir eşiktedir Suriye halkları. Çünkü Suriye’nin büyük çoğunluğu HTŞ iktidarına karşı silahlı direnişe geçiyor. Varoluşun garantisi olan öz-savunma ve öz-örgütlenme yok sayılan, katliama uğrayan halklar tarafından her gün daha çok pratikleşiyor.
Öte yandan Suriye’de yaşananların Türkiye’de yaşanmaması için hiçbir sebep yok. Türkiye’nin faşist-dinci tüm kesimleri en çığırtkan ve kirli ağızlarıyla katliamı desteklemektedir. Açık Alevi katilliğini teşvik etmektedir. Bu bizim yabancı olduğumuz bir şey değil. Maraş, Çorum, Sivas katliamları İŞİD’le aynı zihniyetin ürünüdür ve onun açık bir biçimde öncelleridir. Aynı zihniyetten beslenmektedirler. Ve bizzat bu olaylar sürerken faşist iktidar, Sivas katliamının sorumlularını serbest bırakmıştır. Zaten Suriye’de olaylar başladığından beri binlerce dinci-faşist Suriye’ye akmıştır. Birçoğu kamuoyuna açık olarak “Alevi kellesi almaya gidiyoruz” diyerek videolar yayınladılar. Bunların birçoğu Türkiye’ye geri döndüler. Dolayısıyla Suriye Alevileri, muhalifleri, etnik azınlıkları ne kadar tehlikede ise Türkiye’de başta Aleviler, Kürtler olmak üzere muhalifler, devrimciler, kadınlar, sekülerler, ezcümle faşist AKP-MHP rejimine biat etmeyenler tehdit ve tehlike altındadır.
Bu bölgede Suriye üzerinden yükselen cihatçı dalga bizzat Türkiye iktidarı ile aynı frekanstadır. Aralarındaki fark bir paranın yazı turası gibidir. Türkiye iktidarı daha albenili HTŞ’dir. HTŞ daha açık cihadist örgüttür. Bu katliamların ve çatışmaların Suriye’de kalmayıp başta Türkiye olmak üzere, bütün bölgeye yayılacak çatışmanın bir parçası olduğunu bilerek, devrimciler başta olmak üzere bütün mücadele güçlerini birleşmeye ve bu tehdide karşı mücadeleye hazırlanmaya davet ediyoruz.
Bu senaryolar daha önce yaşandı. Yakın tarihte, 80 öncesi Türkiye’de devrimciler dinci ve faşist katilleri bozguna uğrattı. Yine Rojava direnişinde Kürtler, Türkiyeli Enternasyonalistler; “Kobane düştü düşecek” denilen günlerde İŞİD barbarlığını mezara gömdü. AKP-MHP’nin korkusu bundan. Yeni-Osmanlıcılık oyunlarına açılan kapı bir anda yüzlerine kapanabilir.
Bu ölüme karşı yaşamın savaşıdır, yok saymaya karşı varoluşun savaşıdır, yalana karşı hakikatin savaşıdır, katliama karşı direnişin savaşıdır. Bir daha ve daha güçlü bir şekilde bu savaşı vermememiz için hiçbir sebep yok. Şimdi içinden geçtiğimiz tarihsel anın sorumluluğunun bilinciyle hareket etmenin zamanıdır.
Yaşadığımız topraklarda devrimciler olarak bu çeteleri en az iki defa tarumar ettik; şimdi bir kere daha tarumar edeceğiz; sonra gerekirse bir kere daha; ta ki bu topraklardan köklerini kazıyana dek!
Kaynak: Komün Gücü