Sonunda beklenen oldu ve Suriye elbirliğiyle cihatçı çetelere teslim edildi!
Başta ABD ve İngiltere olmak üzere, emperyalist ülkelerin yıllar öncesinden planlayarak gerçekleştireceklerini açıkladıkları Ortadoğu projelerinin Suriye ayağı böylelikle tamamlanmış oldu.
Emperyalistler artık doğrudan kendileri savaşmıyor; emperyalist dünya sisteminde önemli bir işleve sahip olan Siyonist İsrail devletini süreklileştirilmiş bir saldırganlık pozisyonunda sahaya sürüyor ve beraberinde T.C ile birlikte yıllardır besleyip büyüttükleri çeteleri de ortalığa salarak amaçlarına ulaşıyorlar.
Gazze’den başlayarak Lübnan’a, oradan Suriye’ye ve yakında İran’a yönelecek olan emperyalist saldırganlığın nereye varacağı bilinmiyor. Ancak son süreçte İsrail-ABD karşıtı bir pozisyonda konumlanan ve “Direniş Cephesi” olarak adlandırılan cephenin en önemli halkalarından biri çöktü. Yıllardır uluslararası çaptaki ambargo ve yaptırımlarla iyice güçsüzleştirilen ve Gazze savaşıyla beraber, Hizbullah’a desteğinden ötürü sürekli bombalanan Suriye; son olarak Lübnan’daki ateşkesin hemen ardından Netanyahu tarafından açıkça sıranın ona geldiği söylenerek tehdit edilmiş ve defalarca kez vurulmuştu.
Nihayetinde İdlib’de bulunan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki cihatçı çeteler, 27 Kasım’da Suriye ordusuna karşı bir saldırı başlattılar ve çok kısa bir sürede Halep’ten başlayarak Hama, Humus ve Şam’a kadar girerek yönetimi ele geçirdiler. Cihatçı örgütlerin başlattığı saldırının bu kadar kısa sürede sonuçlanacağı öngörülmüyor, Halep’e yönelik saldırının ardından İran ve Rusya’nın sürece müdahale etmesi bekleniyordu, olmadı. İran Haşdi Şabi’yi Suriye’ye sokamadı, ABD baskısıyla Irak hükümeti Irak-Suriye sınırını kapatmıştı, Lübnan hükümeti de aynı baskılarla Lübnan-Suriye sınırını Hizbullah’a kapattı ve Hizbullah yardıma gidemedi. Ancak en son Doha’daki kritik buluşmanın ardından, hiç olmazsa Şam’a yönelik farklı gelişmeler olabileceği ihtimali de ortadan kalktı ve Suriye için sona gelindi. Üstelik hangi stratejik hesaplar veya pazarlıklar sonucu olduğunu anlayamadığımız biçimde, Rusya ve İran’ın artık hiç destek vermemesi nedeniyle; direniş gösterilmeden, savaşmadan ülke teslim edildi.
Sonuçta, Türkiye’nin de büyük bir iştahla dahil olduğu Suriye’nin parçalanması planı başarıya ulaştı ve bundan sonraki süreçte Suriye yeniden şekillendirilirken, Ortadoğu’ya dair yeni hedeflerin artık daha rahat biçimde uygulamaya konulacağını da herkes biliyor. Suriye ile birlikte Filistin kurtuluş hareketleri, Hizbullah, Husiler ve bölgenin diğer devrimci dinamikleri de yenilgiye uğrarken, bölgedeki denklemin nasıl değişeceğini de ileride göreceğiz. Yakın dönemde “Diktatörlükleri yıkacağız, demokratik olmayan despot rejimleri ortadan kaldırıp barış ve demokrasi getireceğiz” diyen egemenlerin, dünyanın en azgın saldırı güçleri olarak, Irak ve Libya savaşında halklara yaşattıkları zulümün ve yarattıkları yıkımın sonuçları ortada.
Üstelik, bugün Suriye’de bu görevi verdikleri silahlı güçlerin başında, BM Güvenlik Konseyi kararıyla “terör örgütü” ilan edilen HTŞ adlı cihatçı çete ve başına milyonlarca dolar ödül konulmuş lideri Colani var. Batı medyasının uzunca bir süredir allayıp pullayarak “ılımlı cihatçı” olarak tanıttığı HTŞ, bugün Suriye devletini yönetmeye aday bir siyasi parti gibi gösterilirken, geçmiş dönemde IŞİD’in Suriye emiri ve sonrasında El Kaide artığı konumundaki Colani’nin de geçmişini unutturmaya çalışıyorlar. Modern bir lider görünümünde, diğerleri gibi cübbesi, sarığı olmayan Colani; yalnızca kafa kesmediklerini, sivillere iyi davrandıklarını, hatta çocuklara çikolata bile dağıttıklarını göstererek imaj değişikliği yaratmıyor; Şam’a girdiklerinde kamu kurumlarına askeri güçlerin girmesini ve havaya ateş açılmasını dahi yasaklıyor! Bu kadar özenli, dikkatli, görevinin ehli olacak biçimde iyi hazırlanmış bu çete lideri, bütün dünyaya artık “karanlık” bir dönemin bittiğini, yeni bir dönemin başladığını müjdeliyor!
Evet, bütün dünya bundan sonra IŞİD’in ehlileştirilmiş yeni versiyonu HTŞ’nin ve emrindeki diğer çeteler ile TC’nin denetimindeki SMO’nun Suriye’ye nasıl bir “medeniyet” getirdiğini, nasıl demokratik bir ortam sağlayarak adalet dağıtacaklarını görecek! ABD ve diğer emperyalist ülkelerin bölgede nasıl bir işleyiş oturtacaklarını ve Suriye’de yaratılacak bu yumuşatılmış şeriat düzeninin nelere yol açacağını hep birlikte göreceğiz. Elbette ki Suriye’de yaşananların bundan sonraki süreçte Türkiye’ye ve diğer bölge ülkelerine nasıl döneceğini ve yeni bir bölgesel istikrarsızlık ve iç çatışmalarla birlikte IŞİD’in yeniden palazlanması sürecini de yaşayacağız.
Henüz iktidarı almadan İsrail’e çağrıda bulunan ve “uyum ve barış içinde” yaşamayı vaat ederek Suriye’ye yatırım yapmaya çağıran çeteler, Türkiye’ye yönelik özel bir çağrıya gerek görmüyorlar. İsrail hemen Golan’dan tanklarla Suriye’ye girerken ve devamında savaş uçaklarıyla Şam’ı bombalarken, Türkiye günlerdir fetih nidalarıyla zaten yağma ve talan planlarını uygulamaya koymuştu. Üstelik bölgenin NATO üyesi tek ülkesi olan TC’nin; Batı nezdinde önemli bir alternatif olduğu, boşluğu doldurmaya hazır olduğu açıkken, bu fırsatları iyi değerlendirmeye çalışacağı da muhakkak.
Suriye’deki gelişmeler AKP-MHP faşizmi açısından iç cepheyi tahkim etme anlamında da önemli fırsatlar yaratmış durumda. Halklarımız açlık ve sefaletle boğuşurken, yine atalarının topraklarını yeniden ele geçirenler olarak “Büyük Türkiye” masallarıyla karın doyurmaya çalışacaklar. Günlerdir İdlib’den yola çıkan paramiliter güçleri “Suriye muhalefeti” olarak lanse edip, süren çatışmaları da “Özgürlük Şafağı” operasyonu olarak anlatanlar; maalesef ki yine gerçeği ters yüz etmekte ve esas meseleleri unutturmakta çok başarılılar. Üstelik bu ülkenin “ana muhalefeti” olmakla övünen, seçimlerden sonra iktidarı devralmaya hazırlanan CHP gibi bir parti ve günlerdir ağzını açmayıp, Suriye artık cihatçıların eline geçmişken, ne dediğini de bilemez halde “Esad’la gerekli temaslar sağlanmalı” diyen bir liderleri varken! İktidar ve burjuva muhalefetin tavrı dışında, hemen yanı başımızda yaşanan gelişmelerle ilgili olarak devrimci muhalefet cephesindekilerin sessizliği de ayrıca ciddi bir sorun ve sorgulanması gereken bir durumdur.
Bütün bu yaşananların ardından, artık bundan sonraki süreçte önemli olan bölgede ve dünyada bütün ezilen, sömürülen halkların geleceği için verilecek mücadelenin yükseltilmesidir. Bu noktada Kürt halkının kazanımlarıyla birlikte, Rojava’ya yönelik tehlikenin ortadan kaldırılması büyük önem taşımaktadır. Son olarak, Menbiç’te SMO çetelerinin karadan, TSK’nın havadan gerçekleştirdiği yoğun saldırıların ardından ortaya çıkan sonuç da göstermektedir ki; ezilen halkların birlikte mücadelesinden başka kurtuluş yolu yoktur!
KOMÜN