Her yıl olduğu gibi bu yıl da kadınlar, 8 Mart’ta yazının başlığındaki sloganı haykırarak sokaklara çıktılar.
İktidarın günler öncesinden yaptığı “uyarı”lara, tehditlere, fiili engellemelere rağmen binlerce kadın Taksim’de, İstiklal Caddesi’ni doldurdu ve baskıya karşı nasıl direnileceğini, nasıl inatla mücadele edileceğini ve mücadelenin sonunda nasıl kazanılacağını gösterdi.
Kadınların bu karşı konulamaz, bastırılamaz, önlenemez gücü karşısında ezilen iktidar, her zaman olduğu gibi çareyi yalanlara başvurmakta buldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı gün Adana’da düzenlenen mitingde yaptığı konuşmasında, Taksim’de yürüyüş yapan kadınların ezana ve bayrağa terbiyesizlik ettiklerini söyleyerek kadınları hedef gösterdi. Hatta bu konuyu seçim malzemesi yaparak “31 Mart akşamı zillet, illet ittifakını ayaklarımızın altına alacağız” dedi ve devamla “Bayrağımıza ve ezanımıza saygısızlık yaparak istikbalimize saldırıyorlar. Bunların tek ittifakı ezan ve bayrak düşmanlığıdır. Ezana sahip çıkmayanlar, düşman kapımıza dayandığında onları alkışlar… Bu ülkede vatan, millet, bayrak, ezan düşmanı kim varsa hepsinin karşısında olmak bizim boynumuzun borcudur” diyerek tehditler savurdu.
Sonraki gün ne oldu?
Ellerinde Türk bayrağı bulunan cübbeli sarıklı bir güruh, “Ezana uzanan eller kırılsın!” sloganlarıyla kadınların bir gün önce doldurdukları alanlarda gösteri yaptı.
Hiç şüphesiz ki; 8 Mart’ta kolluk güçlerine kadınlara saldırın talimatı verenlerle, bu azgın güruhu sokağa dökenler aynı güçlerdir.
Yine herkes de biliyor ki; Taksim’de kadına yönelik şiddete, ayrımcılığa karşı sesini duyurmaya çalışan kadınların ezanla ve bayrakla bir sorunu yok. Onlar yalnızca kendilerini engellemeye çalışan polisi sloganlarıyla, ellerindeki düdüklerle ve ıslıklarla protesto etmeye çalışıyorlardı.
Taksim’e barikatlar kuran, yürüyüş sırasında kadınlara gaz atarak, plastik mermi kullanarak, coplayarak, tekmeleyerek, itip kakarak, küfür ve hakaretlerde bulunarak, ellerindeki masum köpekleri kullanarak saldıran polise karşı kendilerini korumaya çalışıyor; aynı zamanda da bu şiddeti protesto etmek için ıslık çalıyorlardı.
Polisi ıslıklayan kadınlar hakkında ezanı ıslıkladılar yalanını ortaya atanlar da bu gerçeği çok iyi biliyor. Ama tıpkı Gezi sürecindeki Kabataş yalanına, camide bira içtiler yalanına başvurdukları gibi şimdi de benzeri bir kara propagandayla kadınları linç ettirmeye kalkıyorlar.
Herkesin bildiği gibi Gezi direnişi sırasında da o dönem başbakan olan Erdoğan’ın “benim başörtülü bacıma zulmettiler” yalanıyla çalkalandı ortalık. Güya Kabataş tramvay durağında çocuğuyla eşini bekleyen başörtülü bir kadın güpegündüz saldırıya uğramıştı. Hem de ne saldırı! Belden yukarıları çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 80-100 kişilik bir grup bebeğiyle durakta bekleyen genç kadına sırf başörtülü olduğu için küfrederek saldırmış, döverek cinsel tacizde bulundukları yetmiyormuş gibi üzerine idrarlarını yapmışlardı.
Aylarca süren soruşturma kapsamında, 73 ayrı kamera görüntüsüyle taranan bölgede, başörtülü bacımızın bahse konu durakta bebeğiyle beklerken 8-10 kişilik grubun yanından sessizce geçip gittiği, herhangi bir olay veya olağanüstü hareketlilik gözlenmediği, durakta bekleyen görevlilerin normal işlerine devam ettiği, kısa bir süre sonra da eşinin yanına geldiği ve birlikte yolun karşısına geçtiği görülüyordu.
Ancak bütün bu çıplak gerçek soruşturma savcısına yetmemiş, aylarca süren incelemelerde bölgedeki tüm esnafın tek tek ifadesine başvurulduğu gibi 2013 yılının Haziran ayında o gün o saatte orada bulunan herkesin teşhis ve yüz taramasıyla kimlik tespitleri yapılmış ve ifadeleri alınmış ancak başörtülü bacımız kimseyi teşhis edemeyince dosya kapatılmıştı.
Yine hatırlardadır ki; o dönem memleketin “anlı şanlı” gazetecileri de bu yalanı, kaynağını güvenli bularak, dosyayı inceleme gereği duymaksızın ballandıra ballandıra anlatmışlardı.
Şimdi başkaca yalancılar, gazeteciler veya siyasetçiler ortaya atılan Taksim yalanının üstüne yalanlar katarak yaşananları çarpıtmaya devam ediyorlar.
Amacınız yalnızca polisin kadınlara azgınca saldırısının üstünü örtmek değil, özellikle ve bilerek yalan söylüyorsunuz. Nefret söylemiyle düşmanlığı körüklüyor ve seçim propagandanıza kadınları malzeme yapıyorsunuz.
Her şeyinizle apaçık ortada ki sahtekarsınız, ikiyüzlü ve yalancısınız. Kadınlardan; hakkını arayan, size boyun eğmeyen, güçlü, isyankar kadınlardan korkuyorsunuz. Günler öncesinden hazırlığını yaptığınız barikatlarınıza, binlerce sivil ve resmi görevliye, akreplerinize, panzerlerinize rağmen İstiklal Caddesi’nde sel olup akan kadınları görünce afalladınız. Tıpkı Gezi’de ülkenin dört bir yanına yayılan gösterilerde size meydan okuyan kitlelerden koktuğunuz gibi kadınların gücünden korktunuz!
Yıllardır tepeden tırnağa tüm iktidar sahiplerinin dillendirdiği gibi kadınla erkeğin eşit olmadığı, kadının çocuklarının anası olarak eve kapanması, mümkünse hiç sokağa çıkmaması gerektiğini belirtip, onların yüksek sesle konuşmasından, kahkaha atmasından, kısa etek giymesinden, hamileyken sokakta dolaşmasından dahi rahatsızlık duyanlar, kadınları sokaktaki gösterilerde, hak ve özgürlük mücadelesinde görmeyi hiç istemezler.
Şimdiye kadar bütün yaşam alanlarımıza müdahalede bulunup yatak odalarımıza kadar girenler, kürtaj hakkından, kaç çocuk yapacağımıza kadar özel hayatımızı belirlemeye kalkanlar, elbette ki bunu dini değerler veya ahlak adına yaptığını zanneden, daha doğrusu öyle gösteren karanlık zihniyetler, başarılı olamadınız!
Sizin zamanınızda kadın cinayetlerindeki o korkunç artışın, aynı şekilde kadına ve çocuğa yönelik taciz ve tecavüzlerdeki tırmanışın hep o kadını ve çocuğu erkeğin malı olarak gören kör karanlık dünyanızdan kaynaklandığını herkes biliyor.
Sizin dünyanızda gerçekliğe yer yok, gerçeği çarpıtarak anlatmayı seçiyorsunuz ve saçmalıklar dizisine her geçen gün bir yenisini eklerken, akıl dışı, pespaye yalanlarla karşınızdaki gücü ezmeye, etkisizleştirmeye çalışıyorken, kendiniz komik durumlara düşüyorsunuz. Herkes muktedirlerin hiç bir dönem olmadığı biçimde, artık şirazesini kaybetmiş halde ortalığa düştüğünü, ne yaptığını, ne söylediğini bilemez hale geldiğini görüyor.
Sizler bugüne kadar büyük suçlar işlediniz ve o kadar büyük bir bataklığın içindesiniz ki; vatan millet edebiyatıyla, dinle, ezanla ve bayrakla kendinizi aklayamazsınız.
Evet bir süre daha yalanlarla idare edebilirsiniz ama eninde sonunda yalanlarınız bitecek.
Böyle işinize geldiği gibi kışkırtıcı, provakatif, kin ve düşmanlık dolu söylemlere, tehditlere başvuranlar biliniz ki yalanlarınız kar etmiyor artık.
O yüzden her gün biraz daha çok yalan söylüyorsunuz.
Ancak ne yapsanız boşuna! Bu kadar çok yalana ihtiyaç duymanız, kadınlara azgınca saldıran polisinizle yetinmeyip sarıklı cübbeli güruhu öne sürmeniz de kadınları susturamaz.
Kadınlar her yıl eskisinden daha güçlü biçimde gelecek ve meydanları zaptedecekler. Size inat, yalanlarınıza inat, bütün engelleri aşarak sokakları dolduracak ve size meydan okuyacaklar!